23 Ocak 2009

MİNİ BİR MİM



“Pammuk gibi bir yer” ile " fıkra sevenler" aynı konuda sağolsunlar benide mimlemişler yazmak vacib oldu demek.


Bu soruları nerden buluyorlar anlamıyorum. :-o

1-yakınınızda bulunan ilk kitabı alın.

2. 161. sayfayı açın.
3. 5. cümleyi okuyun.
4. Blog sayfasına yazın.
5. En güzel cümle ve en güzel kitabı seçmeyin.Sadece yakınınızda olan ilk kitabı alın.
6. 5 blog arkadaşınıza yollayın.

Elimin altındaki en yakın kitabı aldım maalesef 80 sayfada bitmiş…İkinci kitapta şansımı denedim.Dünyanın en akıllı insanı (kitabın kapağında öyle yazıyor )Erdal DEMİRKIRAN “Sadece aptallar 8 saat uyur” kitabının 161.sayfası 5. cümlesi ….Kimse de bu adama “güzel kardeşim,bu senin için bulunmaz bir fırsat işte 4 saat uyku zaten sana yeter” cümlesini yazdım…
Daha önce cevaplamadılarsa papağan gibi ,St.Ziza, Smilena, GeCe, Gülcan ve Erguvan ağacı‘na pasladım…

22 Ocak 2009

ELLERİNİZ HİÇ AYRILMASIN…

Geçen senelerde Kaptan ile uyumlu renklerde giyinmeye özen gösterirdik…Hatta işi biraz daha ilerletip aynı tişört ,eşofman,pantolon ne varsa almış, ikiz gibi giyinmeye başlamıştık…Hani İbrahim Kutluay-Demet Şener’in sendromu varya bu konuda nereye giderlerse aynı renk ya da modelde giyinirler onun gibi… Baktık bir süre sonra Kızılay dağıtmış gibi olacak,derken çocuk oldu meşguliyetlerimiz arttı bıraktık tabi bu işi.Şimdi her şeyi çabuk yapmalıyız küçük hanımı bekletmek olmaz ne bulursak onu giyiyoruz…
Neyse işte adamlar gene yapmış yapacağını bu eldivenleri görünce dedim tam bize göreymiş.Kışın eldivenleri giyince doğru dürüst elele tutuşamıyor insan…Ankara’da hiç karşıma çıkmadı bilmiyorum daha önce bilen gören var mı?

Fiyatı: 24.49 $’mış…
Smittens

21 Ocak 2009

PAMUK ŞEKERİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Haftasonu kızımın kahverengi rujumu çantamdan çıkarıp çikolata niyetine yeme faciasından sonra gezmeye çıktık.Havalar malum soğuk, kapalı ortam olduğu için alışveriş merkezlerinden birini tercih ettik.

Cici kız mutlu.Elinden tutmuş geziyorken ,çocuğumun pespembe renkli pamuk şekerleri dikkatini çekti.Aslında haklıydı çünkü daha çok küçük olduğu için yeni yeni bazı şeylerin farkına varıyordu…

Babası dayanamadı bir tane alalım dedi. Bayan ise –yok yeni bir tane yapayım diyerek şekeri makinesine döktü ve elindeki çubuğa pamuk helvayı sarmaya başladı.Bizimki pür dikkat olanları izlerken,bende bayanın ellerindeki eldivene ve diğer hijyenik koşullara bakarak çocukluğumu düşündüm…

Bizim zamanımızda şartlar bu kadar iyi değildi...Değilmiş ki bir gün dondurmadan zehirlendim.İlkokulumuzun önünde açıkta satılan elma şekerleri, macunlar,iplere dizilmiş alıçlar ne garipti çocuktuk işte herkes bilmeden kapış kapış alıyordu…
Birde şu naylon poşet içinde satılan leblebi tozları vardı.Allah’ım ne çileydi onu yemek dişlerine ,damağına ,genzine yapışıp insanı mahvederdi…

Kızımın pamuk şekerini bayan özenle poşetledi eline verdi. Nasıl ve ne şartlarda yapıldığını gördüm içim biraz daha rahat, dedim yaaa şimdikiler biraz daha şanslı…


not: fotodaki şirin şey bana ait değildir...:)

NELER OLMUYOR ŞU HAYATTA...

Bu yaşanmış hikayeyi ilk okuduğumda resmen ürperdim bir haylide etkilendim.Şansızlık ya da kader nasıl adlandırırsanız…
Olay California’da büyük bir orman yangını çıkması ile başlıyor.Birkaç gün içinde kontrol altına alınan yangın sonrası hasar tespiti yapılırken bakılıyor ki bir dalgıç cesedi.Oksijen tüplü,paletli,şnorkeri ağzında dalgıç giysili bir adam.Yetkililer bir hayli şaşırıyor.Önce kimlik tesbiti yapılıyor sonra araştırma sonrası anlaşılıyor ki,dalgıç ormana yirmi kilometre uzaklıkta bir koyda dalış yapmış.Orman yangını çıkınca itfayeye ait uçaklar söz konusu koya giderek depolarına yangın söndürmek için tonlarca deniz suyu çekmişler.İşte bu su çekme esnasında o bölgede bulunan dalgıçda deniz suyuyla birlikte uçağın su deposuna çekilmiş gerisi malum gerçekten çok üzücü… :((



Kynk.baskent üniv.yayınları

BİRAZ GECİKT(M)İM...

Ödev(m)im biraz gecikti unutmadım tabiki sevgili papağan gibi…:) kucak dolusu sevgiler buradan sana…
PhotobucketPhotobucketPhotobucket

Yaptığım 4 iş:
Üniversitedeyken dört sene boyunca yerli radyolarda program hazırladım.Gene amatör olarak tiyatro gruplarında birkaç oyun oynadım. Okulu bitirdikten sonra (Jeoloğum bu arada) kendi mesleğimle alakalı hiç çalışmadım üç sene M.E.B.sözleşmeli öğretmen olarak çalıştım ve kendi isteğimle bıraktım.
Son dört senedirde kendi işyerimizde idari işlere bakarken son krizle şirket iflasını verince işsiz kaldım şimdi evde kızımı büyütmekle meşgulüm…

Defalarca izleyebileceğim 4 film:
Aslında sayı dörtten bayağa fazla ama içlerinden seçmem gerekirse
- Esaretin Bedeli
- Jaws 1-2-3-4-5
- Hayat güzeldir…
- Kayıp balık Nemo


Yaşadığım 4 yer:
-Ankara

-İzmir
Daha önce

-Isparta
-Malatya

İzlediğim 4 tv programı:
-Cici kızın oyuncakları
-Cici kız ve mama saati
-Cici kızla eğlenceli dakikalar
-Cici kız eeeee-eeee-eeee

Tatil için gittiğim 4 yer:
- İzmir-Özdere (her sene)
- İzmir –Seferihisar (her sene)
- Antalya
- Kıbrıs

En sevdiğim 4 yemek:
- Kadınbudu köfte
- Makarna
- Mantı
- Midye Dolma ve Kalamar

Hemen şimdi olmak isteyeceğim 4 yer:
- İzmir
- Isparta
- Abant
- Uludağ

Bir yağmur damlası olsaydım düşmek isteyeceğim 4 yer:
Bilmiyorum ki çok enteresan bir soru oldu…Kızımı emin ellere teslim ettikten sonra bu dileğin gerçek olacağını bilseydim görmeyi istediğim blog arkadaşlarından birinin yanına düşmek isterdim heralde…

Sorular ilgilerini çeker yazmak isterlerse ferulago, fıkra sevenlere, pammuk gibi bir yer’e paslıyorum..

BU MUTLU GÜNDE...

-- Genç çiftimizin bu mutlu gününü ölümsüzleştirelim.Yıllar sonra hatırlamak için güzel bir foto alalım.Evetttt çekiyorum gülümseyin…
Şiştttt teyze sen hareket etme çiçek numarası yapmaya devam… :))
****************************************************************

foto. netten alıntıdır.

18 Ocak 2009

İYİ -KÖTÜ, GÜZEL-ÇİRKİN...

Eşimin amcası A.A 'dan emekli bir gazeteci.Yurt genelinde yapılan “En İyi Fotoğraf Yarışması” ödül töreni sonrası dereceye giren ama birinci olamayan arkadaşları ile sohbet ediyorlar eşimde aralarında.Yarışma serbest dalda yapılmış. Arkadaşı diyor ki –Aslında o kadar iyi fotoğraflar yarıştı ki kimisi gitmiş Ağrı Dağı’ndan gün batımını çekmiş,kimisi yurtdışı gezisinde çok uzaklardan faliyete geçen yanardağı görüntülemiş,kimiside gitmiş bir kaza anını çekmiş vs..Fakat öyle bir fotoğraf birinci olmuş ki “üzerinde iki insanı taşıyan eşek nehirde karşıdan karşıya geçerken durmuş ve ihtiyaç molası vermiş. :) İşte tam bu sırada fotoyu çeken kişi ödülün sahibi olmuş.—Bir daha böyle bir yarışmaya katılmayı düşünmüyorum.Çünkü insanların değer yargıları göreceli.Benim hiç beğenmediğim ya da ilgi göstermeyeceğim şeylere bir başkası inanılmayacak derecede olumlu tepkiler verebiliyor. Ben bu işe çok kızdım resmen küstürdüler beni !!!

Şimdi bu anlattığım örneği kendimize uyarlamak pekte zor olmaz aslında.Mesela ara ara düşündüğüm kafama takılan bir konuyu örnek verebilirim bununla ilgili olarak...


Bloglar arası gezinirken karşıma çıkan, o kadar güzel konulara değinen ve iyi şeyler yaptığını düşündüğüm bazı bloglara gösterilen ilginin gerekenden az oluşu kafamı kurcalar durur.Şimdi buradan –şu blog iyi demiyeceğim tabi ki neticede herkes birşeyler yapmaya çalışıyor kendince.Ancak toplum olarak neye ne kadar değer veriyoruz? Neyi beğenip neyi istiyoruz? Bence hepimizin sorgulaması gereken bir soru var karşımızda…Hatta bunu daha geniş tutalım sadece burası için değil günlük hayatımızdaki değer yargılarımız içinde bunu sorgulayalım derim.




BİZ DE YAPABİLİR MİYİZ ACABA?

Fotoyu ilk gördüğümde çok hoşuma gitti..Nerede olabilir? diye küçük bir araştırma yapınca anladım ki burası çok da meşhur bir yermiş. Washington’da köprü altına yapılmış bu eserin başka versiyonları burada da yapılabilirmi diye düşündüm.Gerçi ülkemizin hem turistik hem de tarihi eserler açısından sıkıntısı yok ama böyle ilginçlikler fenada olmazdı.Mesela bu iş için ilk aklıma gelen yer Eskişehir…Ne de olsa belediyesi bu konuda kendini sürekli geliştirmekte…
Bknz:Fremont Troll

KULAKLARIN ÇINLASIN DİLBER HALA...

Bilmiyorum sizde zaman zaman böyle hissediyormusunuz? Hani yazacak bir sürü konu varken bloğunuza ne yazacağınızı düşünüyormusunuz? –Mesela şunu yazayım derken bir bakıyorsunuz başka bir blog arkadaşınız o konuyla ilgili yazı yazmış.
-- yok şimdi olmaz , o bu konuya zaten değinmiş başka bir şey bulmalıyım deyip konu değiştirdiğiniz ya da konuyu bulup hatta yazıp yayınlamadığınız oldu mu?
Allah Allah neden böyle oluyor ki ?
Tam bu ruh hali içindeyken söylediğim tek şey Avrupa Yakasındaki Dilber halanın sözü --uyhhh tıgandım haa…

16 Ocak 2009

UYKUSUZLUĞA KAÇ GÜN DAYANABİLİRİZ ?


Okulda final zamanı yaklaştığında bir şekilde derslerden yüzü gülmemiş ekip Eko, Faso, Gülo ve Sui artık kendilerine verilen son şansı değerlendirmek için eve kapandılar.(Zaten hepsi aynı evde kalıyorlardı.)


Kitaplar ,notlar daha önce çıkan sınav soruları vs. derken adamlar kitapları hatim edercesine çalışıyorlar, bir günde iki sınava girecek şekilde hazırlanıyorlardı.

Telefon açtım
 –sizde şu şu dersin hangi notları var? Kaç sayfa,fotokopi çektirebilirmiyim? Neyse tam notları alıcam Faso dedi ki;

—İnanır mısın resmen sabahladım sular seller gibi kitabı hatim ettim.
—yaaa ne güzel umarım bende bu dersten geçebilirim?

Ertesi gün gene sınav var.
Sınava girdik.
Faso geldi –Sanırım psikolojik ben bugünde gözümü kırpmadım hiç uyumadım yani..

—Ciddi misin? Sınava nasıl konsantre olucaksın? dedim.
aradan üç gün geçti başka sınav için bekliyoruz…

Kahve içiyoruz Faso’nun gözler uykusuzluktan kanlanmaya başlamış.
–Bende bir anormallik var ben bugünde uyumadım.
--Şaka yapıyorsun?

evdekilere sordum hepsi onayladılar. Faso o günde uyumamıştı.

Belli ki sınav stresi bir gerginlik yarattı ve Cuma günü sınav sonrası ev arkadaşlarının da yardımıyla Faso derin bir uykuya daldı.

İşte o zaman böyle bir konu geçmişti acaba uykusuzluğa bir insan ne kadar dayanabilir? Cevabı askıda kalan o gün unutulan soru tekrar karşıma çıktı.




Bugüne kadar uykusuzluktan ölen insan kayıtlara geçmemiş ancak bununla ilgili tabiki deneyler yapılmış yaklaşık on bir gün, 264 saat ile bir lise öğrencisi dünya rekorunu kırmış.

Başka deneylerde kullanılan deneklerin ise uzun süre uykusuzluk sonrasında iki günlük bir uyku ile tekrar eski yaşantılarına döndükleri görülmüş.


Bu da yetmemiş sıçanlar üzerinde deneyler yapılmış ,beyin dalgaları takip edilerek uyudukları saptanan sıçanlar tekrar tekrar uyandırılmış ancak on beş günün sonunda dayanamayıp ölmüşler tabi…


Birde zaman zaman duyduğum ancak adını şimdi öğrendiğim "Morvan Sendromu" denilen nadir hastalıktan aylarca uyumayan insanların kendilerini yorgun ya da 
uykulu hissetmeyip ara ara halüsinasyonlar gördükleri tesbit edilmiş.



İlginizi çektiyse daha detay… biyolojidefteri

BEDEN KİTLE ENDEKSİM ELDEN GİTTİ…

Hani sağduyu başladı diyete ve pilatese, özenmiyor değilim…Şöyle bir azim gelsede versem şu kiloları…Kış geldi hergeçen gün tartıdaki rakam büyümekte bu da benim psikolojimi bozmakta…Bilmiyorum dikkatinizi çektimi sağ sütunun sonlarında *** İdeal kİlonuzu öğrenin *** bölümü var tıkladım şimdi , tabiki biliyorum ideal kilomu sadece son aldığım kilolarla beden kitle endeksim değişmiş mi diye bakmak istedim veee birden panik oldum… Bekleeee diet ben geliyorum…:(((

Diet: söyle ne zaman? Kırmızı kar yağınca mı?
İ.g.g.: bilmiyorum,aslında önce gün belirlemeliyim ve bu pazartesi olmamalı…

BUGÜNE KADAR HEP KIRDINIZ BENİ...

--Lütfen artık kırılmak istemiyorum !!!

14 Ocak 2009

VUR DEYİNCE ...

İşte “ vur deyince öldürmek " böyle bişey olsa gerek…Fonksiyonları ve kolay taşınması bakımından İsviçre çakısı her zaman alıcısını bulur hani takım çantası herzaman yanınızdadır...Ancak bu sefer ipin ucu kaçmış gibi görünüyor.85 parçadan oluşan bu çakıyı öyle diğer modelleri gibi cepte ,çantada taşımak mümkün değil ama bu işin tutkunu olan ya da koleksiyon yapanlar bundan edinecekler ki adamlar üretmiş.Arz talep meselesi yani…Fiyatı 1.200 $
bakmak isterseniz...

*bknz deyim
******************************************************************
ek: Yorumlara bakarak yazma gereği duydum arkadaşlar.Herkesin bildiğini zannederek çakının özelliklerini yazmadım tabii hata bende.Aslında bu meşhur isviçre çakısı zannedildiği gibi kötü amaçlar için kullanılmıyor.İçinde kaşık,makas,tornavida,tirbişon,gazoz açacağı,pense ,tırnak makası vb.. parçaların bulunduğu özel bir çakı bu…Daha önceki modellerde 6-7 bilemedin 10 fonksiyon varken şimdi sayı 85 'e yükselmiş.Kısacası bir sürü şeyi aynı anda yanınızda taşıyabiliyorsunuz... :)

YENİ MİM KONUSU...

Daha önce bu konuyla ilgili düşüncelerimi yazdığımı biliyorum.Ancak yazdığım günden bugüne bakıyorum hiçbir gelişme ya da bir değişiklik yok….Red purple in the blue yeni bir mim konusu dahilinde benimde düşüncelerimi yazmamı istemiş.Filistin’le ilgili birkaç cümlede siz kurun demiş.Aynı düşüncelerimi yinelemekle birlikte bir de yeni ek yapmak istiyorum.Tabi bu düşünceler yeni yeni oluştu kafamda…Kimisi katılır kimisi katılmaz ancak Filistin’de savaşın 19. günü, ölenlerin 3’de 1’i çocuklar olunca ister istemez böyle düşünmeye başladım.Tabiki vatan toprağı kutsal olmalı herkes için, haritada baktığımızda Gazze küçücük bir yer ve karşısında şu an dünya devlerini temsilen bir düşman var ve düşmanın vazgeçmeye hiç niyeti yok.Burada ifade ettikleri üzere bölücü hareketleri, kendisi için tehdit olacak ne varsa her şeyi silip süpürüyor.Hatta bu bebekler gelecekte büyüyecek başıma bela olacak diye resmen soykırım yapıyor…Şöyle söyliyim mesela siz anne babasınız ailenizi yok etmekle tehdit etseler ne yaparsınız? Hani “Sezercik” Kıbrıs harekatıyla ilgili bir flimde oynamıştı. Sahnenin birinde , Rumlar evlerine gireceği vakit annesiyle babası dolaba saklıyor Sezerciği…Evladıma dokunmayın bırakın ben buradayım ne yapacaksanız bana yapın demezmisiniz? İşte Filistin’i adamlar önceden aldıkları bilgiler dahilinde yıkıp geçiyorlar.Peki o bölgelerde çocukların işi ne? Sivil yerlere bişey yapamaz mantığı ile çocukların olduğu bölgelere saklanan ,onları korumakla görevli gücün hiç mi suçu yok? Bence bu savaş daha çok zayiatla sonuçlanmadan Filistin’de bir takım önlemler alması gerekiyor yoksa kime kafa tuttuğunun farkında değil mi bu adamlar?
Biraz farklı bir bakış açısı oldu belki ama savaş aynı zamanda strateji gerektirmez mi? Bişey uğruna kuru kuruya verilecek kayıpların anlamı ne ?
Sonuçta öyle ya da böyle tek ortak dilek var bir an önce savaş ve bu soykırım dursun…
Yazmak isterlerse Burcu Sezer, Elif, Gönüldenele,ve Öykü’ye pas ediyorum…

13 Ocak 2009

KADINLARI DÖVMEK İÇİN DEĞİL,SEVMEK İÇİN...

Dün çocuk oyun salonunda cici kızı oynatırken torunuyla bir bayan geldi yanıma oturdu.İki çocuk oynarken sohbet etmeye başladık.Konu tabi önce çocuklardı.-Beslenmesi nasıl? Uyku düzeni falan derken saatler ilerledi ve sohbet daha bir koyu hal aldı…Bir süre sonra anlatmaya başladı , o anlattıkça benim gözler şaşkınlıktan açıldı.Önceleri kurduğum olumlu cümleler—ne güzel !!! – çok iyi !! ilerleyen dakikalarda bir bir geri alınmaya başladı…
-Aslında dedi,bir hayli üzüntülüyüm tek kızım var okuttuk doktor oldu yine kendisi gibi bir doktor buldu evlendi.Fakat bir süre sonra damadım öyle eziyetlere başladı ki, kızıma şiddet uygulamaya,her şekilde onu aşağılamaya ve küçük görmeye kadar iş gitti.Kızım üzüntüsünden beyinde oluşan problemi yüzünden kısmi felç oldu ki o dönemde hamileydi.Erken doğum yaptı.Bu da yetmedi sezeryanlı kızımı gene dövdü…
(Sanırım bu kadar yeter daha fazla detaya girmek istemiyorum.)
Allah’ım böyle bir şey nasıl olabilir bu hangi vicdana sığar? Üstelik okumuş ,ilim görmüş bir insan fiziki olarak daha güçsüz olan eşine böyle bir zulmü,üstelik hamileyken nasıl yapar? Kahrettim ve çok üzüldüm…Hepimizin çocukları var ya da şu an yoksa ilerde olucaklar için söylüyorum dua ederken –Kıymet bilen yerlerde olsun kızım diyorum.Herkesin çocuğu için edeceği güzel bir dua ya da niyet herneyse…
Kimse kimsenin kölesi değil,hayatı paylaşmak güzellikleri birlikte yaşamak için evlenir insan…
Şimdi buraya kadar bunları halimize şükredelim diye yazmadım.Çölde kum tanesiyim elimde bir güçte yok bunu engellemeye sadece şunu söylemek için yazdım.”Siz kadınları sevmek için değil, dövmek için evlenenler…Allah bir gün bu yaptıklarınızla sizi cezalandıracak.Fiziki olarak senden daha güçsüz olduğunu bildiğin (üstelik hamile) bir bayana kalkan o ellerinize gereken ceza verilsin inşallah” ...

*kızgın olduğum için sert üslup kullandım okuyan arkadaşlardan özür dilerim.

12 Ocak 2009

BİR TARAFTAR ÖYKÜSÜ…

Babam ilkokul öğrencisi…Kendisini büyüten anneanne Müveddet, okul dönüşü düğüne gideceklerini söylüyor torununa.

Zamanında evlerine gelip giden ve Müveddet teyzesinin yaptığı çörekleri çok seven genç delikanlı ,tüm mahalleyi düğününde görmek istiyor.

Hummalı bir hazırlık başlıyor .İzmir- Konak’ta gerçekleşecek düğüne vaktinde ulaşıyorlar ve nihayet düğün başlıyor.İlerleyen saatlerde damat babamı sevmek için yanına çağırıyor ve kucağına oturtuyor.

— Sana bir soru soracağım ,söyle bakalım TAŞ ‘lık bir arazide mi? İçinde çalıların olduğu bir BAHÇE ‘de mi? Yoksa büyük bir SARAY ‘da mı yaşamak istersin ? Babam şaşırıyor tabi bu soru karşısında süreyi fazla uzatmadan hemen cevap veriyor.

—Tabiki büyük bir SARAY’da yaşamak isterim.

—Peki o zaman seçimini yaptın diyen Türk futbolunun büyük golcüsü damat Metin Oktay cebinden çıkardığı Galatasaray rozetini babamın yakasına takıyor…

****************************************************************
Futbol her daim popülerliğini sürdürecek bu kesin.Kimimiz fanatik,kimimiz sadece izleyici,kimimiz futbolun “f ‘sinden anlamaz ama genelde herkesin tuttuğu ya da sempatizanı olduğu bir takım var.Fakat bu işin ilk başlangıç noktasını hatırlayan pek azdır tahmin ediyorum…---yaaa benim dayım koyu Beşiktaşlıydı bende Beşiktaşlı oldum diyenler.—Babam beni doğuştan Fenerbahçeli yaptı diyenler …Öyle ya da böyle herkesin bu işle ilgili bir başlangıcı var.Bana göre babamın yaptığı başlangıç hem çok orijinal hem de çok anlamlı yazmak istedim içimden geldi… :)

Taraftar dört yaşındayken...

*(fotonun izinsiz kullanılmamasını rica ederim)
bknz.Metin OKTAY

11 Ocak 2009

BENCE İYİCE DÜŞÜN !!!

--- Burası daha rahat, şöyle oturmak istermisiniz?

2009' da İlk Mim...

Made in Mesut Demir sağolsun mim listesinde beni de unutmamış…”Sevdiğiniz mekanlar neresi ? “ diye sormuş…Aslında çok yer var ama içlerinde benim için özel hani gittiğim zaman kafamı dinleyeceğim ,bana huzur veren birkaç yer sayabilirim…

Mesela her sene mutlaka gittiğim İzmir-Özdere ve Gümüldür…

Bu sahilde her sabah yürümek ,akşamda semaverde demlediğimiz çayı bu manzaraya bakarak içmek…
Bu temiz denizde balık tutmanın keyfini hiçbir yerde bulamadım (Özdere)…
Veee illede Sığacık...İzmir-Seferihisar' ın beldesi.Hani şu ""Kavak Yelleri" dizisinin çekildiği yer.Çocuklar sürekli --Ben Urla'ya gidiyorum diyor yaa aslında Sığacık'ta çekimlerin büyük bölümü neyse..
Burasıda gene İzmir'de Ilıksu...Oldukça temiz bir denize sahip,aynı zamanda termal su kaynakları olduğu için fizik tedavi için birebir...

İzmir İnciraltı...Herhangi bir cafe ya da çaybahçesi farketmez manzarası yeter... (hani memleketim diye söylemiyorum İzmir "Özgürlükler Kenti" kim ne söylerse söylesin)
Ankara'da ise en sevdiğim yerlerden biri Beypazarı ilçesi...Tüm günü dolu dolu yaşayabilirsiniz.Ama özellikle Beypazar'lıların yaptığı ürünleri satışa çıkardığı günü tercih ederseniz daha iyi olur Çarşamba günüydü sanırım... "Cırcırların Konağını" tavsiye ederim.

Gene Ankara'da en çok gittiğim yerlerden biri...Bu manzaraya bakıp çay içmek beni mutlu ediyor...
Son olarakta Antalya geldi aklıma...Antalya'da neresi olursa olsun farketmez çünkü orasıda benim için özel yerlerden biri...

********************************************************************
Yazmak isterlerse GeCe , @ysed, Egemenli Hayat, Herşey cuBurda ,Smilena ve Sağır Kedi’ye sorayım bakalım onlar nereleri seviyorlar ???

09 Ocak 2009

BİR BİLENE SORMALI...


Bu ara TNT kanalındaki flimleri kaçırmamaya çalışıyorum...En güzel aşk flimleri diye bir tanıtım fragmanı geçiyor altta harika bir fon müziği...Acaba bilen varmı bu şarkının ismi nedir? Kim söyler? Çok aradım ama bulamadım.. :((

BİR ATASÖZÜ DER Kİ...

Bizim kaptan zaten hep böyleydi aceleci ve sabırsız…Ters giden işlerinin bir an önce düzelmesini istiyor haklı olarak ama bunun bir anda eskisi gibi olamayacağını da göremiyor…Böyle yaptıkça ona şu atasözünü söylüyorum…Yanıp kül olan Roma İmparatorluğu eskisinden daha güzel ve ihtişamlı yapıldığında denmiş ki “ Roma bir günde kurulmadı”
--------------------------------------------------
* Sabret inşallah sonu güzel olur…