17 Eylül 2009
SİZ KENDİ İŞİNİZE ZOR MU DİYORSUNUZ ?
foto.
*************************************************************************
*Zorunlu staj dönemimiz devam ederken maden ocaklarından birine bilgi amaçlı girmemiz gerekti sene 98…
Öyle metrelerce derinliğe falan inmedik ama ortama ilk geçiş bile yetti zorluklarını görmeye…
Özellikle içeride o kapalı olma duygusu,gün ışığını görememe ve o koku …
Bizler hemen ağzımızı kapattık havayı solumamak için,kaldı ki saatlerce kalmayacaktık.Ağustos sıcağına rağmen bir de üşüdük içeride.
Tüm bu olumsuz şartlara rağmen orada çalışanlar geçimlerini sağlamak adına bu işi yapmak zorunda olduklarının bilincindeler.Alışmışlar.
Bazen düşünürüm gerçekten bazı meslekler zor şartlar altında yapılıyor.Bilmediğimiz ortamlarda , tanımadığımız insanların yaptığı işe bir örnekti bu anlattığım.
Masa başında,teknolojik imkanlarla çalışmamıza rağmen gene de hayıflanırız zaman zaman...
Ne tuhaf değil mi?
16 Eylül 2009
KIRK YILLIK KANİ NASIL YANİ ?
Ondan dinini değiştirmesini istediler kabul etti ama yalandan…
Kırklı yaşlarının sonlarına yaklaşan ve kendisini ilme adamış bir şairdi üstelik dinine gösterdiği özenle bilinirdi…
Devlet görevinde olduğu Limni adasında Rum Despina’yı görene kadar her şey yolundaydı onun için…
Despina ile evlenmenin koşulunu papaz olan babası koydu.Hristiyan olursa sorun yoktu.Kızın aşkından divane olan Kani Efendi kabul etti dedik yaa yalandan da olsa…
Aile habersiz vaftiz töreni hazırladığında ise çok bozuldu, törenin sonunda kendisine Rumca’da çok kullanılan “Yanni” ismi bile verildi…
Kani artık olmuştu “Yanni” ama bunun karşılığını vermeliydi…
Evlendiler…Her şey yolunda giderken birgün evlerinde davet verdiler kızın ailesi ve akrabalar için.Hristiyanların et yemediği kutsal sayılan günlerin birinde…
masa donatıldı,et,balık ne varsa…
Aile masayı görünce şaşırdı,”Bilmez misin biz bu özel günlerde perhiz yaparız, et yemeyiz yasaktır ,yersek günaha gireriz,sende artık hristiyan oldun bilmen gerekir “dediklerinde Ebubekir Kani Efendi işte o meşhur sözünü söyledi…
“ İlahi …Kırk yıllık Kani,olur mu hiç Yanni ?”
*** Sözün aslının “Kırk yıllık Kani,olur mu Yanni ” olduğu bilinmektedir.Zaman içinde “Yanni” “yani“ olarak kullanılmaya devam etmiştir…
15 Eylül 2009
13 Eylül 2009
KİRKİNCE - ÇİRKİNCE -ŞİRİNCE...
“Hiç bu kadar güzel bir yerin adı Çirkince olur mu? Olsa olsa Şirince olur “ der ve 1930 yılında ismi resmileştirir.
BİR ÜZÜM TANESİNDEN KAÇ DAMLA SU ÇIKAR ?
--Evet,bir üzüm tanesinden…
--Bilmem.belki üç,belki dört…
--En fazla?
--On damla çıkabilir…
--Sen üzüm tanesini küçük görüyorsun.İstersen otuz,kırk hatta elli,altmış damla su çıkartabilirsin…
--Bana kelime oyunumu yapıyorsun yaa…Nasıl çıkar bu kadar damla?
--Daha fazla sorma.Başka bir şey söylemeyeceğim.Bir üzüm tanesi al ve dene.Hem uğraş,hem düşün…
**************************************************************************
Peki nasıl olur? Bu kadar damla nasıl çıkar?
((: ¿ɹoʎıʞıɔ ns ɐlɯɐp ɔɐʞ ɹoʎnlo ɹǝlǝu ɯılɐʞɐq uıʞɐq uıɹıpzǝƃ ıɹɐʞnʎ ıƃɐsɐ ǝpuıɹǝzn uıƃɐɔıq'ʞɐɹɐʞıs ǝɔɟıɟɐɥ ıuısǝuɐʇ ɯnzn ıpɯıs ***
…zıuısǝʞ ɹɐpɐʞ ɐʎıɹɐʎ ʞǝɹǝʇɹns ɐƃɐɔıq ıuısǝuɐʇ ɯnzn zıuıƃıplɐ ǝzıuılǝ ƃɐs **
…znunʇnʇ ıƃɐsɐ sɐq ǝplıʞǝs ʞǝɔǝlǝƃ ıɹɐʞnʎ ıdɐs dılɐ ǝzıuılǝ los ıƃɐɔıq ɹıq nlɔn ıɹʌıs *
…ıpzɐɯlo ʞɐɯzɐʎ ǝɔǝlʎo uǝɯǝɥ ıqɐʌǝɔ unʎo ɹıq nq ɐɯɐ˙ɯıpɹıʌǝɔ sɹǝʇ ıʎızɐʎ ɯnunƃzn ǝlʞılǝɔuo
♣ ♣ ♣ cevabı okuyamayıp bana kızanlar olmasın sonra.Kopyalayıp bu programla normal haline çevirebilirsiniz…
12 Eylül 2009
ANITKABİR ÖZEL DEFTERİ ELEKTRONİK ORTAMDA HALKA AÇILDI…
Ayrıca Anıtkabir’in tarihçesi hakkında bilgi alabilir, internet üzerinden gezebilir,
NASIL UNUTURUM ?
Kalabalığın içinde eski arkadaşı “valla bırakmam,gelin iki dakika sohbet edelim”dedi oturduk…
Neyse konu konuyu açtı bizim ki “abi ne günlerdi,hatırlıyormusun senin bekar evinin altında bir mantıcı vardı,mantı yemeye giderdik” deyince karşı taraftan şöyle bir cevap geldi.
”Nasıl unuturum,şimdi o mantıcının kızı ile evliyim” :)
foto.
NE DEMİŞ ?
demiş Türk sinemasının tonton amcası Hulusi Kentmen …
kynk.haftalık keyif perisi dergisi.
foto.
11 Eylül 2009
ANLIYORSUN DEĞİL Mİ ?
”Tüm Avrupa’yı dolaştım, beni etkileyen olaylardan biridir.Bir gün markete gittim alışverişim bitti,tam çıkmak üzereyken bir yağmur bastırdı dışarı çıkmak ne mümkün…Öylece bekliyorum.
Görevli yabancı olduğumu anlamış olacak ki kapı önünde duran kovayı gösterdi.İçinde çeşitli modellerde şemsiyeler duruyor.Birini alabileceğimi söyledi.Tamamen ücretsiz öyle para falan ödemiyorsun.Sadece tek koşul var, işin bittiğinde yerine geri bırakacaksın.Hatta sana en yakın marketlerden birinede bırakabilirsin çünkü her markette bunlardan var.Kimse bir şemsiyeye tenezül edip alıp evine götürmez.Tamamen güvene dayalı bir toplum ilişkisi…” diye anlatmıştı.
Fazla söylenecek bir şey yok bunun üzerine.Bizde olsa ne olurdu? diye sormuyorum bile...
Tüm dünyanın gözü üzerimizdeyken yapılan utanç verici hareketleri ancak rezillik olarak nitelendiriyorum.
İşte bizi bu yüzden almadılar ve almayacaklar AB’ye…
***********************************************************************
***********************************************************************
Sel felaketinde hayatını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine sabır dilerim…Tıpkı aynı gün sessiz sedasız toprağa verilen gencecik 10 vatan evladının ailelerine dilediğim gibi.Her zamanki gibi arada unutuldu gitti.
Rakamlarla 7000’di ,şimdi 7010 olmuş ne fark eder?Yazık hem de çok yazık…
09 Eylül 2009
“ANGUT “ GÜZEL BİR KUŞTUR ASLINDA…
Argoya dönüşmesi ise bir benzetmeden ibarettir…
Bu kuş türü yere iniş yapacağı zaman rüzgarı arkasına alır ve yuvarlanarak inişini tamamlar.İşte bu hareketten yola çıkarak yapılan benzetme dilimizde “Angutluk” olarak nitelendirilir…
Yine Angut kuşlarının eşleri öldüğünde ,gözlerini ayırmaksızın eşine baktığı ve bir nevi yas tuttuğu söylenir.Burada ki benzetme ise hepimizin tahmin edeceği gibi ”angut gibi bakma yüzüme “ şeklindedir…
MAĞDUR YUMURTA…
07 Eylül 2009
İNCİ GİBİ DİŞLER…
Buffalo Springs gölünden çıkan balığın dişlerinin aynı insan dişi gibi olması ,bu bölgede yaşayan balıkçıları da şaşırtmış.Yıllardır burada avlandıklarını ancak daha önce böyle bir şey görmediklerini ifade etmişler…Balığın türü ile ilgili olarak Güney Amerika'da yaşayan ve “Pacu “ adı verilen pirana cinsi bir balık olması üzerinde durulmuş ancak konu netliğe kavuşmamış…
Bense dişlerdeki muntazamlığa takılmış durumdayım. :))
Yaratıcı gücün bize bahşettiği nice ilginç şeylerden birini daha fotoğraftan da olsa görmenin şaşkınlığı içindeyim…
kynk.
foto.
06 Eylül 2009
BLOGLAMA ÜZERİNE (MİM)...
Teşekkür ediyorum kendisine…
1) Hangi şehirde yaşıyorsun?
İzmir’den sonra Ankara’da yaşamak zor geldi…2000 yılından beri Ankara’dayım ve hala
alışamadım :)
******************************************************************
2)Blog yazmaya başlama kararını nasıl aldın?
Bloglama nedir? Nasıl bir şeydir? anlatmaya başladı sağduyu…2007 yılında diğer bloğumu yazmaya başladım.Sağduyu “ farklı konulardan bahsedip,kafanı dağıtabileceğin bir blog daha açmalısın” deyince 2008 Nisan ayında bu blogda açılmış oldu…
****************************************************************************
3) Ne kadar süredir blog yazıyorsun?
Farkında olmadan cevabı üstteki soruda yazmışım…
****************************************************************************
4) Mesleğin?
Mühendisim
****************************************************************************
5) Bloğunu ne sıklıkla ziyaret edersin?
Öyle bir standardım yok aslında.Kızımdan bana ne zaman vakit kalırsa diyelim…
****************************************************************************
6)Bilgisayarı açtığında bloğunu açmak kaçıncı sırada yaptığın iştir?
Bazen ilk,bazen iki,üç duruma göre o da değişiyor…
*****************************************************************************
7) Başka bir blog sayfasında görüp aldığın bir şey, gittiğin bir yer oldu mu?
Arkadaşlarımın anlattığı ve görmeyi tasarladığım yerler var tabii kafamda …
Görüp aldığım şey ise Sihirlieller’in lavanta kolonyası ile ilgili yazısı ilgimi çekmiş gidip hususi arayıp bulmuştum o lavanta kolonyasından.Gerçekten kokusu kalıcıydı… :)
******************************************************************************
8)Bloğunda hangi konuları yazmak seni mutlu eder?
Yaşanmış gerçek hikayeleri bulup aynısını “alıntıdır” deyip yayınlamak belki daha kolay olurdu ancak ben olayın dokusunu bozmadan kendim kaleme almayı daha çok seviyorum.Tabii ilgimi çekmesi çok önemli…
Birkaç satırda anlatılmış sıradan bir haberi daha heyecanlı hale getirmeyi ya da sayfalarca yazılmış bir olayı kısa ve öz biçimde anlatmak sonuçta da okunduğunu görmek beni mutlu eder…Evet bazen kelimeleri bulmakta zorluk çekiyorum ama o da amatörlükten :)
Komik fotolara da asla hayır diyemiyorum… Bunun dışında elimden geldiğince fazla yazılmamış ilginçleri paylaşmayı seviyorum.
*******************************************************************************
9)Bloglarda gördüğün, diğer blog arkadaşlarını eklemekte seni cezbeden ne olur?
Genel ahlaka ve kültürümüze aykırı ,küfür içerikli yazılar olmasın yeter…Yoksa hepimiz burada bir emek harcıyoruz yani gönüllü emekçileriz:) herkesin anlatacak birşeyleri var sonuçta…
********************************************************************************
10)Blogla para kazanma fikrine nasıl bakıyorsun?
Kişisel tercih meselesi isteyen ya da ihtiyaç duyanları yargılamam.Sadece okuyucuyu rahatsız edici boyutlarda reklam alınmasın ve bu iş hırs haline dönüştürülmesin…
*****************************************************************************
11) Blog arkadaşlarınla buluşma/bir araya gelme fikrine ne dersin?
Ben yengeç burcuyum ve bu konularda biraz çekingenim açıkçası…
******************************************************************************
12)Bu soruları kim/ler cevaplasın?
Cevaplamak isterlerse Sevgili Belgin,
Sevgili NzlGl,
Sevgili Lemanın İğnesinden,
Sevgili Güncemiz’e yolladım…
*******************************************************************************
Bir de unutmadan ;sade anlatımı ve özgün içeriği ile blog tanıtımına katkıda bulunan Sevgili Maydanoz’a geçtiğimiz günlerde bloğuma yer verdiği teşekkür etmek istiyorum…
04 Eylül 2009
BİRLİKTE SON UYKU...
Eşi 1909 yılında,kendisi 1915 yılında vefat etmiş.Şimdi eşiyle aynı mezarda.
Yatağın üzerinde Charles Pigeon takım elbise giymiş elinde kalem ve bir not defteri ,eşi ise yanına uzanmış onu dinliyor.
Yatağın başında elinde lamba tutan bir melek var…
Hani bizde derler yaa “ ebedi istirahatgahına yollandı” işte aynı bu cümleyi anlatırcasına bir mezar yapılmış.Kendi isteğimi yoksa aile fertlerinin tercihi mi onunla ilgili bir şey kaynaklarda belirtilmemiş…
GÖRMEYİ UMUYORUM…
Keza yabancı bloglarda ihtiyaç duyulmadığından bu modülü fazla ekleyen yok ama karşıma çıkanlarda da benim bayrağım yok işte sırf bu yüzden ben bayrak modelli olan çeviriyi eklemedim.
Biliyorum gene "tavşan dağa küsmüş,dağın haberi olmamış "modundayım ama inatla birgün karşıma çıkmasını bekliyorum…
03 Eylül 2009
RUSYA’DA İLGİNÇ BİR EV
Sahipleri geçimlerini demircilik yaparak sağlıyormuş…
Dışarıdan ilgiyle izlenen bu evi ,satın almak isteyenlere verilen cevap ise hep aynıymış.”Biz bu evi satmayı düşünmüyoruz”…
kynk.
“ İNANMAK, BAŞARMANIN YARISIDIR…”
Kısa bir süre geçmişti ki ayağına giren krampla çırpınmaya başladı.Yardım çağrısını yakında bir tarlada çalışan köylü çocuğu duydu ve onu boğulmaktan son anda kurtardı…
Babası çocuğu kurtulduğu için minnettardı teşekkür için ona davette bulundu.Sohbet sırasında gelecek planlarını sordu çocuğa...
“doktor olmak isterdim ancak durumumuz okumama elverişli değil,bende babam gibi çiftçi olacağım” dedi üzgün bir şekilde.
Soylu adam “Peki,hazırlıklarını yap,eğitim masraflarını ben karşılayacağım.Doktor olmak mı istiyorsun? Ol o zaman dedi…
Henüz tıp camiasında geçerliliği kabul görmemiş “ penisilin” adı verilen ilk antibiyotik ilaç üzerinde çalışan Dr. Alexander Fleming’e haber verildi…
Hemen İngiltere’den Afrika’ya giden doktor yeni ilacını kullanmaya başladı ve tedaviye kısa bir sürede cevap veren Churchill’in yine hayatını kurtardı tıpkı yıllar önce onu gölde boğulmaktan kurtardığı gibi…
01 Eylül 2009
“YAZICIM BOZULDU” DİYE BENİM GİBİ ÜZÜLMEYİN…
Üç katlı işyerinin yazıcı sıkıntısı bitmek bilmeyince gittik aldık hani fotokopide çekiyor,belge tarıyor dakikada bilmem kaç çoğaltıyor diye…
Midi fırın ebatlarında,getirdim kurulumunu yaparken terslikler başladı.Cd’yi yüklediğim halde bilgisayar hata verince teknik servisini aradım.Başladı karşı taraf o dosyadan o dosyaya “ordan onu alın ,kopyalayın,şuraya yapıştırın vs…”
“Kardeşim böyle kurulum olur mu?benim bildiğim cd’yi takarsın next tuşuna basarsın olur biter.” Anlamadım, karşı tarafta neden böyle anlatamadı zaten…
Yazıcı çalışmaya başladı 4.gün kağıtları toptan almaya başladı.10-10, 20-20 kafasına göre…Kullanıcaz yaaa para verdik nihayetinde hemen çözüm bulduk az kağıt koyduk.
İkinci haftanın sonunda kartuşu bitti.Birçok marketi dolaştık yok yok yok neyse bulduk bir tane, haftası dolmadan o da bitti,hem de renkleri dağıtıp siyah mürekkebi en bol şekilde atarak...
En sonunda hipermarkete gidip şikayetimizi bildirdik “yapabilecekleri birşey olmadığını,servisinin baktığını, şayet servis yazı verirse değişim yapacaklarını söylediler.
Servisi Büyük Esat’ta bilmem kaç km? giden benzin parasıyla zaten diğer markanın fiyatını çoktan geçmiş oldu…
Yapıldı !! diye teslim aldık bir hafta içinde tekrar bozuldu.Tekrar götürdük “bunun parça sıkıntısı var,zaten kullanıcı hataları söz konusu,değişim için yazı falan vermeyiz ” deyip bizi yolladılar…
Sonra ne mi oldu ? 1.5 ay kullanılan yazıcı bodrum kattaki depomuzun en güzide yerine kaldırıldı…
Şimdi bu bozuk yazıcı fotoğrafını görünce o aklıma geldi...Bu tür şeyleri alırken yedek parça devamlılığı ve teknik servis gücüne bakıp, piyasada en çok bilinen markadan şaşmamak uzun lafın kısası benim gibi körü körüne fiyatına aldanmamak lazım…
İç tertibatı çıkartıldıktan sonra ,dekopaj yardımıyla kesilen yazıcı görüldüğü üzere ekmeklik olmuş...Yaratıcı fikir aşkına !!!
YALAN ÜZERİNE…
Seçilenler yalan üzerine…
~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~
"Hoşumuza giden yalanları avuç dolusu yutarız da, acı gerçekleri yudum yudum içeriz." Denis DIDEROT
"Gerçek çizmelerini giyerken, yalan bütün dünyayı dolaşır." Spurgeon
~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~
foto.knuttz
30 Ağustos 2009
BİR GENÇ KIZ VARDI, ADINI BİLE BİLMEDİĞİMİZ…
O gece yaralı Mehmetçiklerden biri ölünce , bir yaş küçük kızkardeşinin saçları tamamen kesilip abisinin elbiseleri giydirildi ve 20 kişilik ekip tamamlanmış oldu…
Çanakkale siperlerinde anzak askerlerinin yazdığı günlük ve mektuplar 8 Eylül 1915 tarihinde “The Age”adlı Avusturalya gazetesinde yayınlandı…Biri annesine şöyle sesleniyordu…
”Vurulduğum 18 Mayıs günü keskin nişancı bir Türk kızı vardı.19-20 yaşlarında iri yapılı ve güzel.Gün boyunca sürekli ateş etti.Bir çok adamımızı vurdu.Gün bitimine yakın bir Anzak tarafından vurulunca kızdan ses kesildi.Gene de üzüldüm…Ölüsünü ele geçirdiğimizde gördük ki vücudunda tam 52 kurşun yarası vardı.Bu savaş korkunç anne…"
~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~
Duygu yoğunluğu içinde okuduğum bir yazıydı, ne zamandır yazılmayı bekleyen…
Günün anlam ve önemini anlatan olaylardan sadece biriydi…
yararlanılan kynk.Çanakkale Şehitleri Tanıtım ve Araştırma Derneği Yayını