26 Eylül 2008

YENİ BİR MİM...SİZ KİMSİNİZ?

Heyooo gene mimlendim bu seferki daha basit olucak sorulara baktımda..:) Malum bu ara fazla vaktim olmuyo nete giremiyorum..Flamecim olmasa unutulup gidicez..Neyse geçelim cevaplara..
Soru 1) İsminiz?
İçinizden geldiği gibi siz nasıl hitap ederseniz..

Soru 2) Nerelisiniz?
İzmir
Soru 3) Yaşadığınız yer?
Malesefff Ankara

Soru 4) Mesleğiniz?
Mühendis

Soru 5) Hobileriniz?
Gazete koleksiyonum var önemli gün ve olayları biriktirdiğim…En son 600 lerde bişi saydım muhafaza etmek bir hayli zorlaştı…En eski gazetem 10 kasım 1938 tarihli.Bunlar dedemden babama, babamdan bana kaldı 1991 den beri ben biriktiriyorum..Bunun dışında Eski Mısır tarihine müthiş merakım var…Onunla ilgili doküman eşya ne varsa biriktiririm..Fotoğraf Çekmeye bayılırım ,Elektronik aletlere olan merakımdan tüm fonksiyonlarını öğrenene kadar kurcalarım..Bunun dışında vaktim olursa kitap okur yada flim izlerim…

Soru 6) Evli misiniz?
Evet 9 sene oldu ama tanışalı 18 yıl olmuş şimdi saydım

Soru 7) Kaç çocuğunuz var?
1 tane cici bir kızım var..

Soru 8) En sevdiğiniz yemek?
Kadınbudu köfte ve makarnanın her türlüsü..

Soru 9)Sevdiğiniz müzik türü?
Kulağa güzel gelen her müziği dinlerim

Soru 10 ) Nerelere gitmek istersiniz?
Başta Mısır,Fas,Tunus ve tabiki Japonya bu arada Bodrum ve Marmaris’ede hiç gitmedim görmediğim bir oralar kaldı…

Son olarak bu mim işini bulan arkadaşlara ve geçen sefer olduğu gibi bugünde beni mimleyen Flame’ye teşekkür ediyor HAYDİNS ve NAZO 'yu sobeliyorum...hadi bakalım..
1

23 Eylül 2008

MEVLANA DİYOR Kİ…

Ey yiğit,Yazgıya bahane bulma Yükleme kendi suçunu başkasına.Suçunu gör ! dönüp etrafına kendinin kendindendir,gölgeden değil çektiklerin.Ne yaptın da sana dönüşünü görmedin? Ne ektin de ektiğini biçmedin? Eylemlerin ruhundan ve bedeninden doğar,çocuğun gibi sonra gelip eteğinden tutar…

18 Eylül 2008

GÜNÜN SÖZÜ...

"Her başarılı insanın bir planı, her başarısız insanın bir mazereti vardır. "Henry CLAUSEN

02 Eylül 2008

GECİKMİŞ BİR YAZI...

Sevgili FLAME ’cim unutmamış o acı günü , nasıl unutulabilirki?? Herkesin ayrı bir öyküsü var o günle ilgili…17 Ağustos 1999 ülkemiz için en çokta yakınlarını, sevdiklerini kaybedenler için kalplerde büyük bir depremdi…
Sabah 6 ‘da annemin ev içindeki koşturması,teyzemden,dayımdan,kuzenlerimden haber alamaması…Biz İzmir’deyiz.Teyzem Avcılar’da,Dayım Çorlu’da,Kuzenim Hava Harp Okulunda…Ne oldu? dediğimi hatırlıyorum.Kaptım telefonu elinden o kilitlenmede ne olduysa ikinci çevirmemde düştü…Neyse haberleştik, kimsede bir şey yok sadece Eskişehir’deki teyzemin evinde hasar var… ya sonrası??? Televizyonlardan günlerce takip başladı.Çaresizlik,boş bir bekleyiş…Anne,Baba gitmek istiyorum gönüllü olarak burada oturup bir şeyler yapamamak kahrediyor…Gönderilmedim maalesef …Aslında öyle duygusalım ki orada karşılaşacağım üzücü bir görüntü ile düşüp bayılmamdan , ya da ne bileyim başıma bir şey gelmesinden korktular…
Afyon-Dinar depreminde Isparta’dayım.Hocalarımla iki gün önce “fay aynasının” yanına gitmişiz ,bu bizim işimiz pusulayı koyduk ölçüler aldık, eğimlerini kaydettik,Celal Şengör Hoca gibi “deprem olduğunda sevinmeliyiz,yerkabuğu canlı,sinirleri gerilmiş insanlar nasılki zamanı gelince patlama yaşıyorsa yerkabuğuda öyle işte şöyle bir silkeleniyoo” Depremden korkmak ne demek???Soğukkanlı ol,içinde bulunduğun yapıya güveniyorsan mesele yok.Tabi bu anlattıklarım öğrenciyken geçerliydi,anne olduktan sonra değil.:))) Şimdi korkuyorum yaşanılan o kadar çok acıya uzaktanda olsa tanıklık ettik,sonuçlarını gördük. Mesela o yıllarda hazırlanan deprem çantalarının yerinde şimdi yeller esiyor,Kaçımız binamızın sağlamlığını kontrol ettirdik???Çok iyi biliyorumki teyzemin oturduğu bina hasarlı oturulamazken mütah-“it” ısrarla yeni yaptığı (o zaman 3 senelik) apartmandaki evsahiplerine para ödememek için tamir ettirip oturulur raporu aldı.
Bugün 9 sene içinde alınan dersleri görüyoruz.
”Deprem Dede” yıllarca bu bilim dalına kendini adamış fakat ne acı ki 17 ağustos 99 tarihine kadar tanımadığımız Ahmet Mete Işıkara emekli olduktan sonra “ağaç yaşken eğilir” diyerek okullarda depremden korunma yolları ile ilgili seminerlere katılmaya başlar.Doğudaki okulların birinde öğrencilere deprem sırasında nasıl davranmaları gerektiğini anlatır.Hatta sınıfta uygulama bile yaptırır.Öğrenciler mutlu olmuştur “Deprem Dedeyi” yakından görmüş ,ona soru bile sormuşlardır.Tam bu sırada tenefüs zili çalar.Öğrenciler tenefüsteyken, Işıkara okul müdürüne
–Bir deneme yapalım,deprem olduğuna dair bir anons yapın der.Okul müdürü deprem oluyormuş gibi anonsunu yapar.Bahçedeki tüm çocuklar birden bire okulun içine koşar ve sıraların altına girer.
İşte 7’den 77’ye bizim depreme bakış açımız bu…Sanırım hepimiz balık hafızalıyız herşeyi çabuk unutuyoruz.

1

25 Ağustos 2008

MANTI ,BAKLAVA, KRAVAT VE KAÇAN FIRSATLAR…

Gazetemi okurken gözüme bir duyuru takıldı.Kayseri Mantısını patentlemek üzere ilan verilmiş.Mantının yapılışından tutunda, hamurun kalınlığı kıymanın özelliği hatta teknik özellikleri adı altında malzemeleri ne ararsanız var anlayacağınız…Sevindim hiç olmazsa baklava ,döner ve lokumdan sonra hiç olmazsa bunu kurtardık diye düşündüm…


Bir doktor arkadaşım anlatmıştı Amerika’da kaldığı dönemde sık sık “Yunan Döneri “yemeğe gitmişler.O da çok şaşırmış ama maalesef döner biz farkında olmadan gitmiş elimizden haberimiz yok.


Durun daha bitmedi güzel haberler devam ediyor.Bilmiyorum duydunuzmu?? Birkaç ay önce Gaziantep’lilerden önce baklavanın patentini gene Yunanlılar aldılar…Ne güzel dimi??? Tüm dünyada bilinen “Türk Lokumu” deyimide yakında tarihe karışacak.Şimdi onun patentini vermek üzereyiz…Gelecekte “İskender Kebap” ,”İçli Köfte”,”Adana”,”Urfa” vs..elimizden giderse şaşırmayın.


Bugün okuduğuma göre Hırvatların durumuda bizimkinden farksız…


Kravat ilk olarak Hırvatistan’da doğmuş.17.yüzyılda Fransa ordusunda görev yapan lejyonerlerin (paralı asker) sevgilileri geri dönsün diye boyunlarına bağladıkları kumaş parçalarını (bugün bizim bildiğimiz adıyla Kravat) dönemin Fransa kralı 14.Louis çok beğeniyor ve bunlardan üretilmesini istiyor.İşte o gün bugündür Kravat Fransızların sanılıyor yani bende öyle biliyordum ne yalan söyleyim…”Kim 500 Milyar İster” yarışmasında adam bu soruya “Fransa “ cevabını veripte doğru cevabın “Hırvatistan” olduğunu öğrenince şok geçirmişti sonraki günlerde hakkımı yediler diye mahkemeye başvurmuştu hatırladınızmı???
Neticede şunu anlatmaya çalışıyorum, Milli Kültüre ait olan ne varsa sahip çıkmak gerekiyor.Yoksa günün birinde gelip alırlar elinizden neyiniz varsa, sizde öylece bakakalırsınız…
1

KADERE İNANMAYANLARA...

Yer: Japonya.

merak edenler için küçük bir not, sürücü yaralı kurtulmuş... :-o

16 Ağustos 2008

YAŞLILIK HERALDE BÖYLE BİŞEY...

Yaklaşık bir ay önce kızımın ilk saçını kestirdim hem sıcaklardan cildi tahriş olmuştu hemde epey rahatsız oluyordu…

Onun psikolojisini de düşünerek çok kısa kestirmedim çünkü sürekli aynaya bakıyor bizim cimcime.

Saçlar kesildi benim küçük prensesim rahatladı.Hatta iki hafta içinde bayağa bir şekle girdi.Gelin görünki Ankara’ya dönüşümüzde babamız bu saçları beğenmedi.Hafta boyunca söyledi durdu.
Haftasonu geldiğinde gezmeye diye çıkan baba-kız eve bir geldi ki saçlar gitmiş.
Ben şoktan ne yapacağımı bilemedim.
Haberim yok!!
Bağırdım, söylendim ama ne çare?
Üç numara saçlarıyla küçük prenses gitti yerine bir oğlan çocuğu geldi sanki.Yaşanan aile krizini özetle geçiyorum şimdi geliyorum asıl anlatacağım mevzuya...

Cici kız denize girmeyi çok sevdi.Her sene gittiğimiz kampta,yerimize oturduk.
Yan masada oturan yaşlı teyze bizim prensesi görür görmez başladı sevmeye kısa bir süre sonra sordu.
-Kız mı? Oğlan mı?
-Kız teyze dedim.
-Canımm çokk tatlı maşallah.
Bu arada bizim cici dolaştı,yemeğini yedi,denize girdi.tekrar masamızdayız.Teyze okuduğu gazeteden kafasını kaldırdı,tekrar sevdi ciciyi, öptü bana dönerek sordu.

-Kız mı? Oğlan mı?
Kulağının daha önce iyi duymadığını düşünerek yanına oturdum.

-Kız teyze dedim.Babası saçlarını çok kısa kestirdi.O yüzden erkeğe benziyor.:))
-Bizde derlerki bunun arkası oğlan ,kardeşi olursa eğer kesin erkek olucak.

Kısa bir sohbetten sonra çocukla ilgilenmem gerektiğini söyleyerek izin istedim.Masaya tekrar döndüğümde teyze tekrar selam verdi.Kızımı işaret ederek tekrar sordu.
-Kız mı? Oğlan mı?

İçimden hııııı diyerek anladımki teyze yaşlılıktan olsa gerek unutuyor…
Sabırla tekrar cevap verdim.-Kız teyze dedim.

2.gün – Aynı teyze bu sefer karşı masada.
Bizim cici dolandı dolandı tekrar aynı teyzenin yanında.Teyze bana dönerek sordu.
- -Kızmı? Oğlanmı?
-Kız teyze dedim.
-Bunun arkası oğlan…

3.gün-Aynı teyze karşımda…
Bir bakıyorumki gelini anneme el sallıyor.Yıllar önce aynı lojmanda oturmuşuz.Masaya oturuyoruz.Bu sefer hazırlıklıydım.Toka tutmayan saçlara zorlada olsa toka taktım.Bu arada teyzenin 84 yaşında olduğunu öğreniyorum. Teyze soruyor bana
–Kızmı??
Gelişme kaydettik diyorum içimden .Yok aslında yaşlılık bunun adı.Birgün bende onun kadar uzun yaşarsam acaba ne durumda olacağım.Yaşlılık heralde böyle birşey...


1

GÜNÜN SÖZÜ...

"Ne kadar bilirsen bil,söylediklerin karşındakinin anlayacağı kadardır." Mevlana

DÜN GECE METEOR YAĞMURU OLDUMU???

Dün gece Meteroloji meteor yağmuru olacağını çıplak gözle görüleceğini söylemişti…Aldım minder ve yastıklarımı uzandım terasa , gece boyunca bekledim bir kayan yıldız görebilmek için…Ama gelin görünki bir tane bile denk gelmedi bir an heyecanlanıp baktıklarımsa bodrum üzerinden gelen uçaklardı ..Kızdım meterolojiye –Hani nerde meteor yağmuru???
Bu arada yaşanmış bir olay geldi aklıma meteroloji ile ilgili yazmadan geçmek istemedim. Geçen yılların birinde Eski Trabzonspor başkanının bir akrabası derbi maçını izlemek için Almanya’dan Türkiye’ye gelecek.Zat-ı muhterem kişimiz Almanya’da çalıştığı işyerinden sadece 2 gün izin alabilmiş.Derbi maçını izleyip hemen dönmesi gerekmiş anlıyacağınız.Bari uçak biletimi gidiş-dönüş alayım demiş.Fakat mevsimlerden kış,bir tipi bir kar…Bu seferde almış bir evham ya zamanında dönemezsem???Zaman kısıtlı, hava şartlarından uçuşlar iptal olursa.Bunun üzerine arkadaşları meterolojiyi arayıp bilgi almasını,hava durumunu en iyi onların bileceğini söyleyince hemen sarılmış telefona aramış bizim meterolojiyi…Kısaca kendini tanıtma faslından sonra sormuş,
Vatandaş–Hava Çarşamba günü nasıl olacak???
Meteroloji –Yoğun kar yağışı bekliyoruz.
Vatandaş –Yapmayın yaaaa..Tühh .. Peki bizim için bişey yapamazmısınız???

1


19 Temmuz 2008

GÜNÜN SÖZÜ...


"Başarı insana çok şey öğretmez, fakat başarısızlık çok şey öğretir." Çin Atasözü

15 Temmuz 2008

İŞTE GELDİM BURDAYIMM…


Özel hayatımdaki fırtınaları geçici süre bir kenara bırakmayı deneyerek gittiğim İzmir’den nihayet dün gece döndüm evime…KAPTAN hala zor durumda .Çok büyük bir değişiklik yok hayatında.Gene aynı sıkıntılarla boğuşmakta…Çok üzülsemde elimden bir şey gelmiyor.Keşkeler hiçbirşeyi geri getirmiyor.Evliliğimiz ne olucak henüz o da belli değil çünkü tam anlamıyla konuşmadık.Sadece cici kızımızı çok özleyen babasını daha fazla üzmemek adına şimdilik döndüm.Yarın ne olucak bilmiyorum??? Bu yazımı okuyan herkese sadece şunu söylemek isterimki bulunduğunuz şartların ,sahip olduğunuz değerlerin kıymetini iyi bilin…Onları korumak için çaba sarfedin…Çünkü yarının size ne getireceğini inanınki bilemiyorsunuz…Benim çok güzel bir evliliğim ,yuvam vardı.Şimdi bir baktımki hepsi ellerimden kayıp gitti…O kadar prensipli,kontrollü yaşamama rağmen, eşimin vermiş olduğu kararlar bizi bu duruma sürükledi…Gerçi o da istemezdi böyle olmasını ama kendinden çok başkalarına güvendi…:( (
1

08 Temmuz 2008

NASIL YANİ???

Kanalları zaplıyorum...Karşımda konuşan adam "E.K.İ.R Türkiye Süprem Konseyi Gran Komandörü" Nasıl yani ??????
Kafam karıştı bu yaşıma geldim böyle bir ünvan hiç duymadım??? Neyle ilgili acaba derken haber bitti...İşte o günden beri ne olduğunu düşünüyorum...Siz ne dersiniz ,bu ünvanı daha önce duyan oldumu????
1

05 Temmuz 2008

İLGİNÇ BİR EV...PAVİLİDES'İN KÖŞKÜ...

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşın bloğundaki dekorasyonla ilgili resimleri incelerken çokk eskilere gittim...Sene 1989 daha ortaokuldayım...Babamın görevi nedeniyle Kıbrıs'tayız.Bu arada da görülmeye değer neresi varsa geziyoruz.İşte bu gezilerin birinde görmüş olduğum bir ev beni çok etkilemişti.Sizlerle paylaşmak istedim...Günün birinde yolunuz düşerse gitmenizi tavsiye ederim. wowturkey.com 'dan derleme yapılmıştır.
"Girne Çamlıbel köyü, 1956 tarihli Mavi Köşk, Makarios'un avukatı ve Orta Doğu'nun en büyük silah tüccarı İtalyan asıllı Rum olan Pablo Pavilides'in evi bahsedeceğim ev. 1974 Kıbrıs çıkartmasından sonra, bir kaçış tüneli de bulunan bu köşkten kaçmış...Ev "mavi köşk" yada "Pavilides'in evi "diye anılıyor ve müze olarak kullanılmakta...


Dönemin şartlarında muhteşem bir mimariyle yapılan ,dağın tepesinde dışarıdan hiç kimsenin göremediği ama içeriden her yerin göründüğü ve katliam planlarının yapıldığı bir köşk, Mavi Köşk.
Mavi köşkün bahçesinden bir görüntü;
Buradan gelen gemiler kontrol ediliyormuş zamanında. bütün alanı gören köşkün sahibi Pavilides'in silahlarını denize açılan bu boğazdan kaçırıyormuş. Kilit nokta ise şu: Köşk bu fotoğrafta görünen (dağların tepe noktaları bile dahil) hiçbir noktadan görünmüyor. Pavilides çok yakın bir arkadaşı olan bir mimara bu köşkü yaptırdıktan sonra köşkün yerinin kimseler tarafından öğrenilmemesi için mimarı öldürtmüş . Ev şu an Türk askerinin elinde bir ibret müzesi olarak ziyaretçilere açık.
İçeride fotoğraf çekmek yasaktı o nedenle fotoğrafları netten buldum şimdiden söyliyim:)) (bu arada fotolar için "E.r.e.n " teşekkür etmem lazım özel bir izinle bir kaç foto alabilmiş heralde.)

Zamanında burada bulunan Rum askerleri alanda olan bitenleri kontrol ediyorlarmış. Kıbrıs Barış Harekatı başlayınca köşkün sahibi burayı terkediyor. Burayı ele geçirebilmek için bölgenin ve köşkün bilinmeyişi nedeniyle tam 100 askerimiz şehit düşüyor.

Evin içindeki eşyalar, değerli tablolar, aksesuarlar, perdeler, banyo ve tuvalet dekorasyonları, bahçesindeki havuzu, içeriden bahçedeki süs havuzlarına uzanan devir-daimli olarak şarap akan muslukları , Roma medeniyetinin etkilerini taşıyan havuzları, o zamanın şartlarında bütün odalarının klimalı oluşu, gizli tüneller , gizli kasalar, köşkün içerisindeki açıklanamayan sırları ile ilginç bir ev. Köşk şimdilerde sıradan bir ev havasında ama insanı etkilemeye yetiyor.

Zamanın şartlarında (sene 1956) ...muhteşem sayılabilecek havuz...

oturma odası
Pavilides'in salonda içerisinde süt ile doldurulup banyo yaptığı ufak havuzu
Köşkte büyük bir ihtişamla süslenmiş; bir sürü oda var. Köşkün içerisinde dikkat çeken kırmızı, mavi, sarı olmak üzere üç farklı oda daha var. Kırmızı oda mafya görüşmeleri için gelen arkadaşlarıyla toplantı yaptığı oda, mavi olağan misafirlerini ağırladığı oda,(hatta dönemin ünlü yıldızlarından Sophia Loren'in de bu odada misafir kalmış) sarı oda ise misafir çocukların odası . Alt kattaki şömineli yemek odasındaki masalar ve sandalyeler ise dikkat çekici. Her masa ve sandalye kırmızı, mavi ve sarı olarak boyanmış. Nedeni ise kalan misafirlerin kaldıkları odanın rengi olan masalardan başka masaya oturmalarına izin verilmemesi; dolayısıyla herhangi bir kalabalık durumunda evin içerisindeki düzeni ve asayişi sağlayabilmek için böyle yapılmış.(fotoları altta )
Odanın duvarlarında sevdiği kişilerin burçlarını simgeleyen semboller var ..
Burası giriş katındaki şömineli yemek odası. Şöminenin hemen sağ taraftan bahçeye çıkılıyor...
Burası köşk sahibinin yatak odası. Fotoğrafta okla gösterilen kısmın gizli bir geçite giden bir bölüm olduğu söyleniyor. Geçitin tam olarak nereye vardığı belirlenememiş; bu yüzden yatağın hemen arkasında bulunan bu kapağın gizli bir mahzene açıldığı ihtimalide göz önünde bulunduruluyor. Bu kapağın bir silah kaçakçısı olan Pavilides'in ölüm korkusuyla yaşadığının bir göstergesi olduğu söyleniyor. Burası ise köşkte misafirler için ayrılmış bir çok odadan yalnızca biri, bir yatak odası. Fotoğrafta görülen perdeler köşkün bütün odalarında değişik desenler olarak mevcut. Bu perdelerin özelliği ses yalıtımını sağlaması. Anlatılana göre köşkün bahçesinde müzikli toplantılar, partiler verildiği zaman sesin odalara ulaşması bu perdeler sayesinde mümkün olmuyormuş. Fotoğrafa bakıldığında duvarlarda değerli tablolar gözükmekte.

Burası köşkün içindeki içki salonu. Duvarlarda değişik aksesuarlar bulunmakta. Örneğin,duvarda görünenler köşk sahibinin yakın dostlarının burçlarını temsil ediyor.Bardaki seramiklerin hepsinin orjinal ...
Bu meryem ana ve oğlu isa tablosunda tuttuğu kase ve başında görülen sarı taç som altından yapılmış.Günümüzde değerine paha biçilememiş...Bu tablonun bir özelliğide odanın neresine geçerseniz geçin meryem ananın gözleri ve ayakları size bakıyor....Çok ilginç ama gerçek.bizzat şahit oldum..


Bunun dışında köşk ile ilgili hatırladıklarım ,köşkün her odasında duvara gömülü ve şu an hala çalışır durumda olan klima var.Salondan başka bir kapıyla çalışma odasına giriliyor ceylan derisi kaplı ağaç bir masa makariosun hediyesi olan harika bir koltuk,bu koltuğun özelliği oturduktan 1 saat sonra sırt kısmı 2 saat sonra oturulan yerin taş gibi olması(uyku ve rehavet basmasın diye)odadaki pencere köşkün ortasındaki büyük yüzme havuzuna bakıyor havuzun fıskiyesinden gelen ses odaya girmesin diye ses geçirmez olarak yaptırılmış.Evin hemen hemen her köşesinde günah çıkarma bölümü ve odanın her yerini görebilmesi için aynalar var.Köşkün ikinci katında ve merkezinde içi boş büyük bir konsol üzerindede bir heykel,deprem için düşünülmüş küçük bir sarsıntıda heykelin konsola düşüp ses çıkarması ve köşktekilerin bu gürültüde deprem odasına sığınmaları için düşünülmüş.Köşkten ayrı olarak sonradan ilave edilmiş çocuk odasına bitişik raylı deprem odası yapılmış.Pavlidisin yatak odasında başucunda kilometrelerce uzunlukta yapılmış ve 8 ayrı eve çıkan tünel var 74 harekatında pavlidis bu tünelden kaçmış arkasındanda tüneli dinamitle imha etmiş.Köşkün özel olarak yaptırılmış televizyonu dinlenme odasında.Üst kat salonunda kapaklarındaki manzarasının bukalemun derisinden yapılmış bir içki dolabı bulunuyor özelliği 4 mevsimde bu renklerin özel bir yağ sürülerek değişmesi.(kışın sarı yazın kırmızı gibi).Pavlidis 74 te italyaya kaçtıktan sonra 84 yılına kadar tekrar gelirim düşüncesiyle bu yağı her mevsim köşke gönderiyormuş.Salonda süper lüks koltuklar yemek masası hint halısı,güneş batışını seyretmek için kapalı büyük bir balkon ve oturma grubu ve gelen konukların erkeklerinin bayan heykelinde bayanlarında erkek heykelinden içmeleri için harika içki şişeleri.Köşkün banyoları şuan bile lüks denilir küvet klozet ayaklı lavabolar.Yemek salonundan havuzlu bahçeye çıkışta havuz kenarına yakın aslan kafasından bir heykel ağzındanda devamlı akan şarap altındaki küpe dökülüp tekrar ağıza geliyormuş gelen konukların içki sıkıntısı yaşamamaları için.havuza bakan bir balkon var Pavlidis buradan havuza elma atıyormuş elmayı gelen konuklardan kim tutarsa onunla birlikte oluyormuş kadın erkek farketmeden. Bahçenin uç kısmında akustik bir yer yaptırmış ay şeklinde taşlardan yarım metre boyunda bir yer tam ortadaki taşın üzerinde durup konuşunca sanki mikrofondan konuşurcasına ses aksediyor.Pablo insanları etkilemek amaçlı burada alıştırmalar yapıyormuş. "
İşte böyle ev anlatmakla bitmiyor...Gezip görmeniz lazım...52 sene öncesinde düşünülerek yaratılan bu ev insanı şaşırtıyor...Adam gerçekten uç yaşamış diyor insan...

köşkün bahçesinden bir görüntü...

İşte meşhur köşkün sahibi Pablo Pavilides... fotolar:E.r.e.n


GÜNÜN SÖZÜ...


"Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz..."
William Shakespeare

04 Temmuz 2008

BUGÜN EN ÇOK BU HABERE ÜZÜLDÜM :((


"Alanya'da herkesin gözü önünde çöpe atılan 1.5 yaşındaki çocuğu esnaf çöpten çıkardı. Ne olduğunu anlayamayan minik çocuk korumaya alındı.. Antalya'nın Alanya ilçesinde akli dengesi yerinde olmayan anne, "İstemiyorum" diyerek dövdüğü 1.5 yaşındaki oğlunu çevredekilerin şaşkın bakışları arasında çöpe attı. 42 yaşındaki Zeynep Yazar, dün 1.5 yaşındaki oğlu Hüseyin Can'ı bir süre dövdükten sonra "Bu çocuğu istemiyorum. Öldürün bunu" diyerek esnafın şaşkın bakışları arasında çöpe attı. Bir esnaf, çocuğu çöpten çıkardıktan sonra polise haber verdi. Polis, çocuk ile gözleri görmeyen ve yürüyemeyen 59 yaşındaki baba Mustafa Yazar ile eşi Zeynep Yazar'ı Alanya Kaymakamlığı Sosyal Hizmetler Müdürlüğü'ne götürdü. "

03 Temmuz 2008

ÖZLÜYORUZ...


Yokluğun her geçen gün daha fazla hissediliyor...

BOZUK PARALARIN KENARLARI NEDEN TIRTIKLIDIR??


Bugünlerde boş vaktim çokkk yaaa.( İpekböceğinden arta kalan vaktimi kastediyorum) kafama ilginç sorular takılıyor.


Demir paraların kenarları neden tırtıklıdır?

"Özellikle kağıt para devrinden önce, alışverişte kullanılan paralar altın ve gümüş içeriyorlardı. Her devirde olduğu gibi, o devirde de bulunan bazı düzenbazlar, bu paraları kenarlarından kazıyarak, çok az miktarda da olsa, bu değerli madenleri biriktiriyor, parayı da tekrar kullanabiliyorlardı.



O devirlerde tüccarlar, parayı tartıyorlar ve ağırlığı eksikse kabul etmiyorlardı. Tabii, para da elinizde kalıyordu. Antik para kataloglarında dikkat ederseniz, paraların büyük bir kısmının tam yuvarlak olmadığını görürsünüz.
Bu sorunu çözmek ve halkı eksik paraya karşı korumak için bozuk paraların kenarları tırtıklı yapılmaya başlandı. Bu tırtıklar sayesinde paranın kenarının kazındığı hemen belli oluyordu ve kenarı kazınmış parayı kimse almıyordu.Bu adet günümüze kadar devam etti. Artık içinde değerli bir maden bulunmamasına rağmen, bozuk paralarımızın kenarlarında ya tırtıklı ya da bir yazı vardır.


Hiç dikkat ettiniz mi? İnsan yüzleri kağıt paralarda önden, madeni paralarda ise yandandır. Madeni paralarda yer çok küçük olduğundan, kabartma tekniği ile bir yüzün tam detayını vermek mümkün olamamaktadır. Yandan bir profil kişiyi daha iyi tanınır kılmaktadır."

Kaynak: sevgiadası.com

GÜNÜN SÖZÜ...


"Her şey üstüne üstüne geliyorsa,belki de sen ters gidiyorsundur.. "(Fransız atasözü)

02 Temmuz 2008

İĞRENÇ OLSADA BU ARAŞTIRMAYI MALESEF YAPTIM...


İğrenç ama yazmak zorundayım...Bugünlerdeki en büyük düşmanlarım sivrisinekler...Aslında geçen senelerde yoktu bu yaratıklar nerden çoğaldılar bu sene anlamadım...Geçen gece sabah 03.30 'da ayaktaydım ve ava çıktım...Herşeye rağmen beni ve küçük bebeğimi sabaha kadar ısırdılar...nette hastalık bulaştırırmı? diye ararken neler buldum neler...Merak ediyorsanız okuyun,mideniz kaldırmıyorsa hiç bakmayın...
Sivrisinekler neden ısırır???
"Sivrisineklerin sizin kanınızı emerek beslendiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Onların beslenmek için şekere ihtiyaçları vardır. Bunu da bitki ve meyve sularından elde ederler. Kana ise yalnız dişi bireyler muhtaçdırlar. Yani sizi ısıranlar dişilerdir!!! Çünkü dişiler yumurta üretirler ve bunun için kana ihtiyaçları vardır. İşte bu yüzden yorganın dışından sarkan elinize yumuşak bir iniş yaparlar. Cildinize en yakın olan damarı tespit ettikten sonra alt ve üst çene yardımıyla altı bıçaktan oluşan kesme sistemleriyle derinizi derinlemesine keserler. Bu bıçaklardan birinden akıtılan sıvı dokuları uyuştururken aynı zamanda kanın pıhtılaşmasını engelleyerek kanın dişi sivrisineğin karnına doluşunu devam ettirir. Böylece bu küçük canlı sizi uyuşturarak nazikçe ameliyat eder. Ancak siz bundan haberdar olmazsınız. Sivrisinek işini bitirdikten sonra ise derinize akıttığı sıvı kaşıntı hissi verir hatta şişliğe sebep olabilir.

Hastalık Bulaştırırlar Mı?
Sivrisinekler kan taşıdıkları için hastalık bulaştırma riskleri vardır. Örneğin sarı humma, fil hastalığı ya da sıtmaya yakalanabilirsiniz. Ancak bu sizi fazla ürkütmesin çünkü sivrisinekler asla AIDS gibi ölümcül bir hastalığın taşınmasına olamazlar. Çünkü AIDS'e sebep olan HIV virüsü bu canlılarda gelişme ortamı bulamaz. AIDS'li bir hastanın kanı bir sivrisinek tarafindan emildiğinde içindeki HIV virüsleri besinmişcesine sindirilir. Böylece bu hastalık size bulaşamaz. Peki hayati tehlikeniz yok ama yine de onlara katlanamıyorsunuz. Nasıl kurtuluruz diyorsanız bu tamamen sizin el çabukluğunuza kalıyor.

Bunları biliyor muydunuz?
Sadece dişi sivrisinekler sizi ısırır.
Bir sivrisinek hareket eden avını yaklaşık 5.5 m'den algılıyabilir.
Yumurtaladığında ortalama 300 tane yumurta bırakabilir.
Yapılan bir araştırmaya göre dolunayda sivrisinekler ısırma işlemleri 500 kat daha fazladır.
Sivrisinekler kendinizi ne kadar korumaya çalışsanızda yine de ufak bir demir para kadar bile açık bıraktığınız alanı sezebilir.
Sivrisinek yumurtaları kurumuş bir halde bile 5 sene yaşayabilirler.
Ortalama hayatları boyunca 250 km'lik yol yaparlar.
Saniyede ortalama bir sivrisinek kanatlarını 500 defa çırpar.
Genelde sivrisinek ısırmaları güneşin batımı ve çıkışında olur."
Kaynak. söylenasıl.com