28 Şubat 2009

YAĞMUR YAĞDIKTAN SONRA TOPRAK NEDEN KOKAR ?

Photobucket
Yağmur sonrası burnumuza gelen toprak kokusunu duyunca
– toprak koktu deriz…Bende doğanın sanki temizlendiği hissini uyandırır.Hava temizdir artık ,derin derin nefes alırım…

Aslında kokan bizim söylediğimiz gibi toprak değil.Toprakta yaşayan Actinomycetes grubu içinde yer alan bazı bakteriler bu kokuyu duymamıza neden oluyor.
Toprakta yaşayan en küçük canlılardan olan bu bakteriler, en çok nemli ve karanlık ortamlarda gelişip, çevre koşullarının yetersiz olduğu kurak dönemlerde “spor” adı verilen özel yapılar üretirler. Sporlanma, bazı bakterilerin kendilerini olumsuz koşullarda korumalarını sağlıyor.Yağmurdan sonra duyduğumuz kokunun nedeni de işte bu sporlar.Yağmur damlaları yere düştüğünde, toprakta daha önceden birikmiş bir miktar yağmur suyunun da yardımıyla sporlar havaya fırlıyor,havada çoğalan nemle birlikte , bu sporların kokusu burnumuza kadar ulaşıyor. Yani aslında kokunun kaynağı toprak değil, toprakta yaşayan bu bakteriler.

yararlanılan kynk.

RADARA NASIL YAKALANILIR?

Hayatın içinde bir daha tekrarı olmayan işler vardır.Mesela trafikte araç kullanıyorsanız vermiş olduğunuz kararların hep doğru olması gerekir…Acemiyseniz ya da kurallara uymayan bir yapınız varsa o zamanda daha da dikkatli olmanız beklenir.Ancak bu görüntünün eşi benzeri yok ben hangi sınıfa koyacağımı bilemedim.Acemi? yoksa kurallara uymayan sürücü?

ARKADAŞLARLA BAŞBAŞA…

Bugün güzel bir gündü…Arkadaşlarla yapılan başbaşa sohbetlerin tadına doyum olmadı… :))

26 Şubat 2009

YAPILAN YANLIŞLAR NASIL TRAJEDİYE DÖNÜŞTÜ ?

Takvim yaprakları 21 Mart 1994’ü gösteriyordu.Genç adam evlerinin bulunduğu gökdelenin onuncu katından yaşadığı bu mutsuz hayatı sonlandırmak üzereyken son kez aşağıya baktı.Mutsuzdu çünkü hayatında hiç mutlu olmadığını,her işte başarısız olduğunu düşünüyordu.Bunun sebebi olarakta sürekli kavga eden anne ve babasını görüyordu…Mutsuz bir aile ortamında yetiştiği için hep gergin ve korku içindeydi…Yaptığı iş tabiki doğru değildi.Ne olurdu biri kolundan tutsa -- hayır hayat her şeye rağmen yaşamaya değer,mutlaka bir sebebin olmalı deseydi…Kafası karma karışık, gençliğin verdiği tecrübesizlikle kendini boşluğa bıraktı.Binanın sekizinci katında gökdelen güvenlik örgütünce kurulmuş çelik koruyucu bir ağ vardı.Ancak gencin atladığı sırada dokuzuncu katta oturan anne ve babası yine kavga ediyordu.Baba sinirle eline geçirdiği tüfeği ateşledi.Anne son anda kendini yere atarak kurtardı ancak tüfekten çıkan saçmalar o sırada dokuzuncu kat hizasından geçmekte olan gencin ölümüne neden oldu…

*ABD ‘de kendilerine “Darwin Ödülleri Jürisi” adını veren topluluk ilginç ölüm nedenlerini araştırmış ve bu akıllara zarar trajik olayı “Jüri Özel Ödülüne” layık görmüş…
kynk.etiyo.com
---------------------------------------------------------------------------------
Bu olaydan alınacak dersler : “Bireysel silahlanmaya hayır “, “İntihar bir çözüm yolu değildir.Yaşamak için mutlaka nedenler olmalıdır…”

GECİKMİŞ 2 MİM...

Biliyorum üzerinden bayağa zaman geçmiş,bloğunu okurken çok güldüğüm Sevgili Cesetizleri arkadaşım beni mimlemiş ama haberim olmadı maalesef kusura bakmasın benim bıdıktan atlamışım.Bugünde çektiği fotoları yazılarıyla konuşturan sevgili Cimbakuka aynı konudan beni mimleyince yazmak şart oldu…
Derler ki “hayatınıza yön veren şair kim? ” örnek dizelerini yazarmısın ?…
Daha önceleri etkilendiğim,severek okuduğum şairler oldu…Ama yaş ilerledikçe hayata daha mı olgun bakıyorsunuz ne? Bir düşünür olarak Hz. Mevlana’nın sözleri beni bir hayli etkiliyor ve bana yön veriyor…

Photobucket“ Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir…”

“ Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır…”

“ Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın…” gibi güzel sözlerinden etkilenmemek mümkün değil.

Konuyu beğendilerse Erdem802, Meleğin Dünyası, Papağan Gibi, Öykü, Nzlgl, Elif’den ,Bal küpü ve Leydi Elif bu konuda mimlenmiş olsun…
****************************************************************
Eveeeettt gelelim diğer mim konusuna gene okurken çok güldüğüm ,olaylara farklı bir bakış açısı kazandırmayı bilen, bugüne kadar hiç duymadığım zengin müzik arşivi ile bloğunu zenginleştiren arkadaşım Teletabi üç soruya cevap vermemi istemiş.

1-)Paraşütle atlamaya karar verdiniz ve ilk atlayışınızı yapmaya hazırlanıyorsunuz. Yerde sıranızı beklerken yukardan atlayanları seyrediyordunuz... AKlınızdan neler geçiyor?
İ.G.G. Cevap: Neden böyle bir şey yapmak istedim ki? Bu çılgınlık…

2-) Sıranız geldi ve uçak üç bin metreye yükselirken siz de kendinizi hazırlıyorsunuz. arkanıza hiç bakmadan önünüzde açılan kapıya geliyor ve kendinizi aşağıya bırakıyorsunuz. Aşağıya atlarken ne diye bağırıyorsunuz?
İ.G.G. Cevap: Bu yanlış bir karardı geri dönemem…Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

3-) Güvenli bir biçimde yere indiniz.Paraşütünüzü toplarken bir eğitmen size doğru geliyor ve birşeyler söylüyor.Eğitmen ne söylüyor?
İ.G.G. Cevap: Duymuyorum ki şoktayım…Bir süre böyle devam edecek.

Eğer soruları beğendilerse Owl, Ful yaprakları, Rahat Yazar,İlknur, Ferulago, ve Renginle Renkli Hayat, mimlenmiş olsun

24 Şubat 2009

KABLOLAR...KABLOLAR..

İşte takıntılarımdan biri daha evdeki kablolar…Her ne yaptıysam kurtulamadım.Bir kısmını süpürgelik altına gizlesemde,genede hepsini toplayamadım…Geriye kalanları katlayıp bantlasamda şimdi cici kızım çekip tekrar ortaya çıkarıyor.Sırf bu yüzden oturma odamıza kablolu Tv çektirtmedim mesela…
Resimdeki fikri ise oldukça başarılı buldum.Eğer evde yeni yürümeye başlayan bir afacan yoksa (düşme tehlikesini düşünürsek) bu işe yarayabilir…

swiss-miss

23 Şubat 2009

DAHA FAZLA BAKAMAYACAĞIM ÇÜNKÜ GÖZLERİM BOZULDU...

Photobucket
Yemekten sonra şöyle bir bakayım dedim bloğamı bir haller olmuş yoksa bilgisayarım mı bozuldu anlamadım? yazılar karınca gibi küçücük "şaşı bak şaşır" gibi olmuş yaşı 35'e bir kalmış insana yapılır mı bu eziyet?

KUDUZ...

Çocukluğumda aşırı hayvan sevgisi başıma çok işler açtı…O kadar çok kedi ve köpek tarafından ısırıldım ki kuduz aşısı konusunda belkide Türkiye’de rekor bendedir…Rakam konusunu özellikle utandığım için yazmıyorum :))
Allah’tan konu hakkında bilinçli yetiştirilmişim , hemen annemle babama söylerdim.
—Bugün beni köpek ısırdı ya da kedi tırmaladı diye…
Yalnız içlerinden bir tanesinde gerçekten suçum yoktu.Ne kadar anlatmaya çalışsamda fazlasıyla azar işitmiştim o gece…Bir yemek davetine gitmek üzereyken ,ben evden önce çıkmış apartman kapısına ilerlerken tokamın yere düştüğünü ve bir kedinin üstüme atladığını hatırlıyorum.Koştur koştur yemek öncesi kuduz aşısı vurulmaya.O zaman şimdiki gibi koldan üç tane değil...Göbekten ondört gün boyunca.:)
Sanıyorum dördüncü iğneye gittiğimiz akşam,hastaneye lojmanımızdan iki çocuk daha geldi aşı için.Beni ısıran kediyi tarif ettiler…Bir sonraki akşam arka blogdaki bir teyze bize katıldı…Daha sonra nöbetten eve dönmüş bir pilotun evine giren bu kedi ,adamı ısırınca lojmanda bir panik başladı…Veeee en sonunda makam aracına binmek üzere olan üs komutanına saldıran kediyi,ellerinde çuvallar olan Mehmetçikler yakaladı da kabus bitti…Kuduz olduğu anlaşılan kedi kısa bir süre sonra öldü…
***************************************************************
Bu mühim konunun önemi çocuklara uygun bir şekilde mutlaka anlatılmalı.Kuduz hakkında yapılan yeni araştırma sonuçları ise çok çarpıcı…
* New England Journal of Medicine isimli tıp dergisinde yayınlanan bir araştırmada insanlara ısırık yoluyla geçen toplam 152 tür bakterinin bulaştığı tesbit edilmiş.Bunlardan 10 tanesi daha önce bilinmeyen bakteriler.Enfeksiyonu kapma süresi kediler için 12 saat,köpekler için 24 saat olarak açıklanmış.
Köpek ve kedilerin sahiplerini yalamaları tehlike oluşturmasa da ,derilerinde çatlak ya da açık yara bulunan kişilerin bu harekete asla izin vermemeleri araştırmada vurgulanmış.
İşin en ilginç yanını gene sona sakladım.ABD’de konusunda uzman olarak tanınan bilim adamı Toni Mitchell’in yaptığı araştırmaya göreyse, mikropların bulaşması açısından insan ısırığının kedi ve köpeklerinkinden çok daha tehlikeli olduğunu ortaya koymuş… Nasıl ama ???

Kynk.Başkent Üniv.yayını

GÜNÜN SÖZÜ…

Bir süredir “Günün Sözü” bölümünü ihmal ettim ancak karşıma bu aralar etkilenebileceğim bir söz çıkmadı…
Ama bugün bununla karşılaştım.Okuyunca kimi hatırladım dersiniz???

"Bir çivi , bir nalı

Bir nal, bir atı
Bir at, bir komutanı
Bir komutan , bir orduyu
Bir ordu, bir savaşı
Bir savaş, bir milleti kurtarır." (Türk Halk tekerlemesi)
********************************************************************

SÜRPRİZZ !!!!

…Boru hattı çalışması hızla devam ederken, bir sabah mühendisler boruların içinde uyuyan bir misafir ile karşılaştı…

21 Şubat 2009

İNTİKAMLA GELEN KARİYER BAŞLANGICI…

İngiltere’de 3 Aralık 1926 günü terk edilmiş bir araç bulundu.Kapıları açık,kaza geçirmiş gibi öylece duran boş bir otomobil…Şehrin dışında ıssız bir yerde olduğu için kimse ne olduğunu anlayamadı.Polise haber verildi. Kayıtlardan arabanın Agatha Christie isimli bir bayana ait olduğu ortaya çıktı.Varlıklı bir ailede yetişmiş olan Agatha ,kabiliyetli,kitap okumayı çok seven ve amatör yazılar yazan biriydi…


Boş arabayla ilgili olarak kadının eşine haber verildi.Ancak Agatha’nın nerde olduğunu kimse bilmiyordu.Esrarengiz bir biçimde yok olan kadının kayboluşuna İngiliz basınıda büyük ilgi gösterdi.Dönemin en ünlü dedektifleri hatta İngiliz hükümeti bile konuyla ilgilendi.Bir görgü tanığı arabadan çıkan sağ bir kadın gördüğünü söylüyordu…
Fikir almak adına ünlü roman kahramanı “Sherlock Holmes” un yazarı Conan Doyle’ye bile danışıldı…

Tüm bölgeye dağıtılan kadının fotoğraflarını ,bir otelde caz söyleyen müzik topluluğu tanıdı.—Bu bayan akşamları buraya geliyor deyip yerini bildirdiler.Polisler kadının kaldığı otelde kayıtları incelediğinde “Christie” soyadını bulamadı.Fakat otel görevlisi “Neele” soyadlı genç bayanın kaldığını söyledi.

Onbir gün sonra kadına ulaşıp sorguya aldıklarında inkar etti 
–Ben turistim dedi sonra ifade değiştirdi hafızasını kaybetmiş numarası yaparak kimliğini açıklamadı.Bunun üzerine dedektifler aynı şehirde yaşayan gerçek Nancy Neele ‘yi bulup sorguya aldıklarında bir gerçeği öğrendiler.

Agatha Christie’nin eşi bir süreden beri Nancy Neele ile kendisini aldatıyordu.Aldatılan kadın Agatha kaybolmazdan önce iki sevgili hafta sonu için plan yapmışlardı.Agatha planı ile tüm dikkatleri üzerine çekip,ikisinin hafta sonu planlarını mahvetmiş bununla da kalmayıp tüm basının bu ilişkiyi öğrenmesini sağlamıştı.

Boşanmayla biten evlilik sonrası eşi, yapılan tüm soruşturma giderlerini ödemek zorunda kaldı.Dünyaca ünlü cinayet roman yazarı olarak Agatha Christie’de edebiyat dünyasına adımını atmış oldu.



Agatha Christie
---------------------------------------------------------------------------------


*Gene kelimelerimin yettiği kadar olayı aktarmaya çalıştım.Bence müthiş bir başlangıç olmuş.Okuduğumda bir hayli etkilendim ve gizemi çözmek istedim.Tabi çözemedim ama ilk aklıma gelen “Allah akıllı kadının gazabından,erkeği korusun” oldu…:))


bknz.Agatha Christie
kynk.Bütün Dünya

19 Şubat 2009

PEKİ SİZ ?

Son iki hafta içinde kaç kere lazım oldu.Yoğun bir şekilde iş aramaya koyuldum.İş başvuru formlarında ,sicil sorgulama işlemlerinde, derken bankada yeni hesap açtırmam gerekti gene karşımda TC kimlik no…Her seferinde nüfus cüzdanını al ,bak yaz.
Anla işte adın gibi,soyadın gibi her yerde bunu yazmak zorundasın artık.Hafta içinde eşim aradı. –eğer bilgisayarın başındaysan bir bakarmısın arkadaşımın kimliği yanında yok TC no’su lazım oldu…
Beyin hücrelerimizin içinde barındırdığımız bir sürü gereksiz bilgi öylece dururken, bunu ezberleme zamanı çoktan gelmişte geçiyor.
Acaba kaçımız 11 haneli TC kimlik numaramızı kimliğe bakmadan ezbere yazabilir hiç düşündünüz mü?


OLUR MU? DEMEYİN, OLMUŞ İŞTE...

Tabii ki saymadım…Yumurta ile ilgili bu kaçıncı foto ,yazı vs…İtiraf etmeme gerek yok hepiniz anlamışsınızdır onsuz kahvaltı düşünemiyorum ben...
Dolayısıyla onunla ilgili karşıma ne çıkarsa gözden kaçmıyor,değerlendiriliyor.:)))
Bu yetenekli adam yumurtaları üst üste koyarak dengede durmasını sağlıyor.Bununla da yetinmeyip sayısını bilemediğim kadar yumurtayla zoru başarmış ve kendi tasarladığı tabloyu bitirmiş.Domino taşlarını dizmek bundan daha kolay mı ne ???

kynk.

SANDIK…

Rahmetli kayıpederimde babam gibi astsubaymış…1978 senesinde görevdeyken trafik kazası geçirmiş ve rahmetli olmuş…
Sene 1977 bizim kaptan beş yaşında …Israrlarına dayanamayan babası Edirne’de görev yaptığı birliğe kaptanı götürüyor…İşyerine gelen bu sevimli ufaklığa gazinoda meyvesuyu ısmarlayanlar,tost alanlar onunla sohbet etmeye çalışanlar herkes çevresinde pervane… Eeeeee çocuk hem yaramaz,hem de cin fikirli…
Gazinoda öğle tatili yetişkinler arası sohbet belli.Emeklilik,katsayılar,ikramiye vs…İlerleyen saatlerde gazinonun kapısında oyuna dalan çocuğu komutan görüyor başını okşayıp
—hadi gel bir gezinti yapalım diyor…Başlıyorlar etrafı dolaşmaya ,bu sırada komutanın gözü hiç olmaması gereken yerdeki mühimmat sandıklarına takılıyor ve soruyor
–Bunlar ne ? Bu sandıklar niye burada duruyor??? Bizimki cevap veriyor.

--Ben bunların ne olduğunu biliyorum, bunlar emekli sandığı… :)

HOPBAAAA…

Bir ara oyun deyince gözlerim ışıl ışıl olurdu.Seviyorum bilgisayar oyunlarını…
Oyunun amacı alttaki topu dengede tutarken,üstteki topuda aşağı düşürmemek… "Jouer "yazısını tıkla bakalım.Biraz zor söylemedi demeyin…

17 Şubat 2009

BİR PİLOT VARDI...

Askeri okulu başarıyla bitirmiş genç pilotu belki ödüllendirmek belki de yeteneklerini daha da arttırmak için Kanada’ya yolladılar…İki senelik eğitimin ardından yurda dönen pilot önce Merzifon’da daha sonrada Eskişehir’de görevine devam etti…1964 yılında Kıbrıs’da başlayan Rum zulmüne sessiz kalamayan hükümet ,tıpkı diğer askerleri gibi ona da görev verdi…
Eskişehir’den havalanan pilot Kıbrıs semalarına geldiğinde uçağı yerden açılan ateş sonucu alev aldı ve hızla düşüşe geçti…Son anda paraşütünü açmayı başaran genç pilot öyle bir yere iniş yaptı ki… bir tarafı Rum,bir tarafı Türk köyü olan bir nehir yatağına …İyi Türkçe konuşan Rumlar el işaretleriyle birlikte –gel bu tarafa gel dediler…Türk köyündekiler—hayır bu tarafa diye seslendiler…kim doğru söylüyordu ? bilemedi ve yanlış tarafa gitti…Rumlar tarafından esir alınan genç pilot ele geçtikten sonra konuşturulmak adına öyle işkencelere maruz kaldı ki genede direndi…Hiçbir şekilde konuşmayan genç pilot yüzbaşı 29 yaşında , beton çivisi ile şehit edildi…
Hükümet naaşını Rum tarafından istediğinde ,önce isteklerini bildirdi düşman…Yurda getirilen şehit ,büyük bir tören sonrası İstanbul –Edirnekapı şehitliğine defnedildi…
O belki yakınınızdaki bir okula ya da bir sokağa adı verilen İlk hava harp şehidimiz Cengiz Topel’di…
----------------------------------------------------------------------------------

* Cengiz Topel’in uçağı düştükten sonrası aslında varsayımlar üzerine kurulu.Ben bu hikayeyi 1989 senesinde Lefkoşa’daki “Barbarlık Müzesini” gezerken dinledim.İşkence sonrası çekilen fotoğraflarına yüreğin dayanması mümkün değil…
Sonra ne oldu bilinmez öyle ya da böyle hunharca işlenen bu olay bizim tarihimiz ve bunu herkes öğrenmeli…Hani biz barbar ve zalim olarak anılıyoruz yaaa bunu özellikle onun için anlatmak istedim…


bknz. işkence bölüm- Johnson mektubu

14 Şubat 2009

ŞEMSE NİNE...

Günümüz imkan ve şartları düşünüldüğünde “Gerçek olabilir mi ?” diyor insan ,aynı fedakarlık şimdi gösterilebilir mi ? bilinmez ama günün anlam ve önemine uygun olsun istedim bu yaşanmışlık…
“Geleni gideni çok olmasına rağmen Şemse Nine hiç sokağa çıkmazdı. “Nasıl çıkarım beyim evliliğimizin ilk haftasında seferberlik ilan edilince Çanakkale’ye gitti ve giderken ellerimi tuttu gözlerimin içine bakarak ; “karıcığım…gençsin,güzelsin…Gözüm arkada kalmasın,ne olur söz ver bana! Ben gelinceye kadar sokağa çıkma” dedi…Ben ona söz verdim.Nasıl sözümü yerine getirmem???
Cephede kocasının şehit düştüğünü kabul etmeyen ,birgün döneceğine inanan Şemse her evlilik yıldönümünde gelinliğini giyip kocasını beklemiş.Takii nine oluncaya kadar ve günlerden birgün gene evlilik yıldönümünde giydiği gelinlikle son nefesini vermiş.Köy halkı onu kefene sarmadan gelinliği ile gözyaşları içinde kocasına uğurlamış…
“Seni seviyorum” mu dediniz??...Sevmek almak değil vermektir.Ne kadar seviyorsak o kadar fedakarlığa hazırız demektir.
Öyle değilse sevgi değil,bir tutku bir istek talebidir…”

kynk: Çanakkale Şehitleri tanıtım ve araştırma derneği yayını.

ÖDÜL...

Photobucket

Taktir edilmek ve beğenilmek insanı nasıl mutlu ediyor değil mi? Karşımızdaki kişiden duyduğumuz birkaç güzel söz bile insan ruhunu nasıl iyi geliyor ?...
Birkaç gündür devam eden bloglar arası ödüllendirmede arkadaşlarım benide bu işe değer görmüşler…
Her daim yazıları ve yorumlarıyla bana katkıda bulunan Beril’in annesi Zeynep, Elif’den, Mavi Bahçe, HobiCafe, Dijital Sevgi Kelebeği ,Fıkra Sevenlere ,Cimbakuka , İmgeleme , ZiZa ve Bilgicelli’ye …
Her zaman söylediğim gibi, bu bloğun mimarı yılların dostu Yakalayabildiğim Anlar’a
Özgün içeriklerini ve başarılarını hep taktir ettiğim Anne Kaz ve Sevgili Hülya Konar’a… beni değer gördükleri için canı gönülden teşekkür ediyorum…
İşin açıkçası bende seçim yapmaya çalıştım fakat gördüm ki rakam yedi sayısını çoktan geçmiş,ya birini unutup gücendirirsem ? endişesiyle yazmaktan vazgeçtim.Ne olur bu anlamda bana kırılmayın…Çünkü severek takip ettiğim bloglar yediden çok çok fazla sıralayamadım maalesef… Bizler burada enteresan bir dünya kurmuşuz bu işle uğraşmayan bunu anlamıyor.Zaman içinde, belkide farkında bile olmadan bağlanmışız haberimiz mi yok? İki gün netten ayrı kalsam,huzursuzlanma başlıyor.Yani her biriniz ayrı ayrı özleniyorsunuz…Anlatabiliyormuyum?

Bu işe gönül vermiş,emek vermiş herkesin olsun bu ödül...

13 Şubat 2009

NEYE NİYET,NEYE KISMET…

Photobucket
Amerika’da yaşanan bu olay,sonucu itibariyle bana –vayy be dedirtti…
Elli yaşlarında bir adam şiddetli diş ağrısı neticesinde soluğu dişçi koltuğunda alır.Diş hekimi daha önce yapılan dolguda sorun olduğunu,yenilenmesi gerektiğini söyler ve eski dolguyu çıkarıp yenisini yapar.Kontrol içinde birkaç gün sonra gelmesini söyler adama…
Adam gittikten sonra,sehpa üzerinde duran eski dolguya gözü takılır hekimin…Bakar bakar anlamaz bu nasıl bir maddeden yapılmış?Açar kitaplarını karıştırır ,bir süre araştırdıktan sonra öğrenir ki bu malzeme sadece Rusya’da kullanılmaktadır…
O yıllarda Amerika’nın en büyük düşmanı Sovyetler Birliği ( yani bugünkü Rusya).Olayı istihbaratçı bir arkadaşına anlatır ve malzemeyi tahlile göndermeye karar verirler.Sonuçlar geldikten sonra , kontrole gelicek adamı gözaltına alırlar.
Anlaşılır ki adam yıllarca Amerika’da yaşayan ve aranmakta olan azılı bir Rus ajanı çıkar…

NEDEN TİMSAH GÖZYAŞI DENİR???

Karşımda “timsah gözyaşları dökme” deriz.Hareketlerinde samimiyet görmediğimiz,yalandan üzüldüğüne inandığımız kişiler için kullandığımız bir deyim…Gerçekten timsah gözyaşı döker mi? Ya da neden böyle söylenir??
Timsahlar avını yerken ,ağız kısmını çokça açtıklarında gözlerinden bir sıvı salgılar…Onun için doğal bir hareket olmasına rağmen sanki ağlıyormuş gibi bir görünüm kazanır.

İşte burdan yola çıkarak üzgün olmadığı halde üzülüyormuş gibi yapan insanlar için bu deyim kullanılmaya başlamış…
kynk.



*Bu yazım kaynak gösterilmeden aşağıdaki adreslerde de kopyalanmış halde yayınlanmaktadır*

ravzayahasret
hayatımdeğişti.com