09 Mayıs 2009

SOYAĞACI…

İngiliz Ian Lewis , kökleri 17’nci yüzyıla dayanan aile soy ağacını çıkaracak,topladığı bilgiler ışığında kitap yayınlayacaktı…İşin başlangıcında belki kendisi bile bu kadar zaman harcayacağını tahmin edemedi.Tam 30 yıl boyunca tüm Britanya’yı dolaştı ve yaklaşık 2 bin akrabasıyla yüz yüze görüştü.Büyük büyükdedelerinin savaş sonrası Rusya’dan nasıl kaçtıkları konusunda çok ilginç bilgiler elde etti.Kitabını tamamlamaya az bir zaman kalmıştı ki gerçekle yüz yüze geldi.Asıl adının David Thornton olduğunu ve bir aylıkken bu aileye evlatlık verildiğini öğrendi…
************************************************************
Okurken şaşırdım…Böyle bir sonuç beklemiyordum.Bundan 4 yıl önce aldığım teknoloji dergisinin hediyesi olan Soyağacı program CD’sini bilgisayarıma yüklediğimde,bende karar verdim aile soyağacımı çıkarmaya…Doğum günleri,yerleri derken aile fertlerimin her birinden bilgiler aldım.Önce şaşırdılar ne yapacağımı sordular.Anne tarafım daha kalabalık,baba tarafım ise öyle kalabalık bir aile değil ancak programa yüklediğim her bilgi sonrası liste uzadıkça uzadı…Aldığım bilgiler doğrultusunda dedemin ,babasına hatta dedemin dedesinin bilgilerine kadar ulaştım.1880’lere kadar ilerledim.Bunları yaparken internet ortamından da faydalandım…Bu arada dedemin babasının iki kere evlendiğini hatta kızkardeşi ile annelerinin farklı olduğunu öğrendim.Amcalarıma söylediğimde şaşırdılar.
Araştırmacı ruhumu maalesef dizginleyemedim, gülmeyin ama nüfus idaresinde yetkili olduğunu öğrendiğim bir arkadaşımın babasından randevu isteyip yanına gittim.Ne yapmak istediğimi anlattım.O da bana daha önce böyle bir istekle karşılamadığını,istese bile kayıtları çıkartmasının mümkün olmadığını söyledi.Soyadı kanunundan önce isimlerin atıyorum Veli oğlu “Ali Efendi “ şeklinde yazıldığını,çok eski arşiv kayıtlarının zaten nüfusa geçirilmediğini anlattı.İşte benim soyağacı projemde böylece yarım kaldı…


hikaye kynk.

07 Mayıs 2009

İSTANBUL’LU MACİT…

Son hazırlıklar tamamlanmak üzere…
Birlik ve beraberliğin en çok hissedilmesi gereken anlarda siperleri gezerek askerlerine güç vermek isteyen Mustafa Kemal,duvarlara iğnelenmiş kağıtlarda “Kuran’dan elle yazılmış ayetleri ve Allah’ın büyük isimlerini” gördü.
Bu yazıların askerlerine direnç ve moral verdiğini düşünürken yazıların bir tanesine gözü takıldı…Durdu uzun uzun inceledi…

--Bunu yazan kişiyi hemen bulun getirin dedi. Yazan kişi biraz sonra karşısındaydı…
--Buyrun komutanım ben İstanbul’lu Macit dedi.
--Sen hemen siperden çıkıyorsun !!!
yarın derhal terhisini verin bu bir emirdir dedi diğer askerlere...Ve Macit’in arkasından seslendi.

--Çık ve hemen İstanbul’a dön,güzel yazı yazmaya devam et.Senin yerine siperlere girecek binlerce gönüllü Mehmetçik var ama bu kadar güzel yazabilen sanatçıyı bu millet çok az bulur dedi.

* Kim bilebilirdiki ? demiyeceğim.Bir ulusun kurtarıcısı için bunu tahmin etmek hiç de zor olmadı.Çanakkale savaşında adı unutulan binlerce Mehmetçikten biri olacakken ,İstanbul’lu Macit Ayral son çağın ünlü hat ustalarından biri oldu…


kynk.
bknz.Hat Sanatı
, Macit Ayral ,Hat

SIKILIYORUM...

-- bugünlerde aramız limoni, o yüzden çok sıkılıyorum…

CV


Artık günün yarısı nerdeyse CV incelemekle geçiyor…Uzun yıllar çalışan çekirdek kadronun yanında sürekli işten çıkan personeli takviye etmek için en uygun,en kalifiye kişileri bulmak amacım.Çalışma saatleri kişiler için en büyük sorun o nedenle ne zaman ,kimin işten ayrılacağı pek belli olmuyor.Neyse bugünkü kafama takılan soruya gelelim…Bilenler varsa mesele yok,bilmeyen benim gibi meraklılara bu yazı…”C” ve “V” harflerinden oluşan,bizim olmadığı halde Türkçeye çoktan girmiş CV’nin açılımı nedir? diye düşündüm İngilizce bilenler şanslı onlar biliyor cevabı…Bende aradım buldum işte…
Curriculum Vitae : özgeçmiş, yaşam özeti
kynk.redhouse
kynk.

02 Mayıs 2009

NEDEN KLAVYE TUŞLARI ALFABETİK DİZİLMEDİ?

Ne kadar zor olabilir ki ?dedim...Yeni bir klavye gelene kadar sağlam olduğunu düşündüğüm ,önceki personel sorumlusuna ait F klavyeyi aldım taktım bilgisayara…Ama ne mümkün okumaya yeni başlayan hani tek tek hecelemeye başlayan çocuklar gibi buldum kendimi.Hakikaten zormuş alt tarafı kısa bir metin yazacağım olmadı…Kullanamadım…Beynim ve de parmaklarım farkında olmadan harflerin yerini başka yerde arıyor.İşte soru burdan sonra geldi? Neden klavye tuşları standart dizilmedi? Cevabını bulmak bu sefer zor olmadı.Bununla ilgili pek çok sitede kopyala yapıştır yöntemi ile bilgi var.Hepsi aynı olduğu için içlerinden bir tanesini seçtim.Asıl önemli olan kısım ise şöyle…
Rivayete göre Yazı makinesinin mucidi Christopher Latham Sholes, 1867′de cihazın patentini almak için tasarımında bir takım değişiklikler yapmak istiyor. Çünkü cihazdan kaynaklanan bir takım mekanik sorunla karşılaşıyor.
İcat ettiği yazı makinesi yani bugünkü adıyla daktilonun harfleri kağıda basmak üzere kullanılan harf kolları ve bunların muhafazasını sağlayan kapalı kutuyu canlandır gözünde …
Yapılan bütün denemelerde alfabetik sırayla dizilmiş tuşlara basıldığında iki kol birden kağıda doğru havalanıp içerde sıkışmaya neden olmuş. Christopher Latham Sholes bu sorunu çözmek için, kullanan kişinin yazım hızını yavaşlatarak harflerin yerlerini olabildiğince karıştırmış nihayetinde deneme yanılma yöntemiyle demek ki en çok kullanılan harfleri elin en zor ulaşabileceği yerlere yerleştirmeyi uygun görmüş ve bugünkü Q klavye adını verdiğimiz harf dizilimi ortaya çıkmış. Daha sonra bu cihazın üretim hakkı satın alınmış 1874′te seri üretime geçen E. Remington & Sons firması aynı harf dizilimini kullanmaya devam etmiş ve cihaz bu harf dizilimiyle kabul görmüş.
Q klavye dışında, Türkçe için kullanılan F ve bazı ülkelerde kullanılan A klavye dizilimleri de kullanılan dile göre gene yazım hızını artırmak için düzenlenmiş…
kynk.

O AN...

Daha önce şöyle yazmıştım…” Fotoğraflar aslında o kadar değerlidir ki geçmişteki o “an”ların kanıtıdır.Bir daha tekrarı yaşanmayacak o anları sizin için durdurur…” Seviyorum fotoğraf çekmeyi ya da onları uzun uzun incelemeyi… Enteresan olanlarda gözümden kaçmıyor. Bu plak kapağına takıldım, inceledim resmi büyüttüm…Fotoğrafı çeken kişi o an ne düşündü neyi anlatmak istedi hemde bir plak kapağında? Yangın söndürme tüpü ,kırmızı şal,güller,şemsiye ve ona takılmış bir gül sonra bir şemsiye daha ,otomobil lastiği ???

GÜNÜN SÖZÜ...

“DÜN İLE BUGÜN ARASINDA ÇIKAN KAVGADA KAYBEDEN HEP YARINLAR OLUR..” (Bir arkadaşımdan duydum ancak kime ait olduğunu maalesef bulamadım)

26 Nisan 2009

NE DEMEK İSTEDİĞİMİ ANLADINIZ MI ?

Değerli blog arkadaşım FıkraSevenlere günün anlam ve önemine tam da yakışacak şekilde beni mimlemiş…Ancak yazma fırsatım oldu kendisine teşekkür ediyorum…
Atamıza ait birkaç kelime söylememizi istemiş…
Ben , ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gördüğümü söylemek istiyorum.Bununla ilgili olarak hani okullarda defalarca okutulan,yazdırılan fakat anlamını şimdi çok daha iyi kavradığımız Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinden bir bölüm hatta hitabenin kalbi olarak düşünülen bir cümle ile göstermek istiyorum…
“…Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir…”
Cümle daha açık ifade edilirse, “ZORLA VE HİLE YAPILARAK KUTSAL VATANIN, BÜTÜN TEMEL DEVLET KURUMLARI TESLİM ALINMIŞ (SİYASİ HEDEF), BÜTÜN TEMEL EKONOMİK İŞLETMELERİ ELE GEÇİRİLMİŞ (EKONOMİK HEDEF), BÜTÜN ORDULARI TERHİS EDİLİP DAĞITILMIŞ (ASKERİ HEDEF) VE YURDUN HER KÖŞESİ TAMAMEN İŞGAL EDİLMİŞ OLABİLİR…
Şimdi bunun devamında birde şu haberi okuyalım…Bakalım haber ne diyor? *
(*yaa bahsi geçen kişi geçen hafta burada değilmiydi? peki ne konuştu bunlar? )

-------------------------------------------------------------------
yazmak isterlerse GeCe ve Smilena sizi mimliyorum...

GÜNÜN SÖZÜ...

"Zorlukları karşılamanın iki yolu vardır; ya zorlukları değistirirsiniz ya da zorlukları çözmek için kendinizi."
                                                                              Phyllis Bottome

24 Nisan 2009

SÖZÜN KAYNAĞI…

İnsanların farelerden adım atamayacak hale geldiği bir köyde kendisini fare avcısı olarak tanıtan biri ,belli ücret karşılığında köyü farelerden kurtaracağını söyler.Bunun üzerine tüm köy seferber olur ve avcı ile anlaşır.Etkili müziği sayesinde bütün fareleri peşine takan avcı en yakın dereye girer bu sayede farelerin boğulmasını sağlar.

Onun aylarca uğraşacağını sanan köylüler çözümün bu kadar basit olduğunu görünce anlaşılan ücreti avcıya ödemez.Bunun üzerine aldatıldığını düşünen avcı köydeki çocukları çaldığı melodi ile toplar hep birlikte köyden çıkıp giderler…

Çocukken hepimizin okuduğu ya da duyduğu bir masal “Fareli Köyün Kavalcısı” hatırladığım kadarıyla özeti bu şekildeydi…

Yapılan araştırmalar farelerin zehirden daha çok sudan korktuğunu ortaya koymuş.Yuvalarına az da olsa su girince kaçacak başka delik aramalarının nedeni işte buymuş...

Aslında suda yüzebilirler,fakat korkudan düz bir şekilde değil,sürekli kendi etrafında dönerek yüzme eyleminde bulunuyor, bir süre sonra korku ve gerginliğin etkisiyle yorulup boğuluyorlar.

Mesela gemilerin ambarlarında alışılmışın dışında su birikintisi gören fareler hemen bir yol bulup dışarı çıkmaya çalışır.Çünkü suyun dahada yükseleceğini ve bununda boğulmayla neticeleneceğini kendinden önceki kuşaklardan öğrenmişler.
“Batan gemiyi önce fareler terk eder.” sözü işte buradan geliyor…

******************************************************************


yararlanılan kynk.başkent üniv.yayınları

SİZ HİÇ BAŞKALARIYLA KIYASLANDINIZ MI?

Arzu ile ilkokula birlikte başladık.Aynı apartmanda oturuyorduk,annelerimiz samimiydi,babalarımızda meslektaş...

İlk zamanlar herhangi bir sorun yoktu.Sınav sonuçları, sonra diğerleri gelmeye başladıkça Arzu’nun annesi ona kötü davranmaya başladı.Sebebi sınavda ondan daha iyi bir notlar almam…

Yok öyle sınıf birincisi ya da ikincisi değilim sadece derslerim ondan biraz daha iyi o kadar…
Bu, yıl sonuna kadar bu böyle devam etti.Annesi yeri geldi bizim yanımızda,yeri geldi evlerinde kızcağızı hırpaladı.Koşarak, kaçarcasına bize gelir uzun uzun ağlardı…

Yıl sonu “okuma bayramı” adı altında bir etkinlik yapılacak ,bilmem kaç dakikada en hızlı okuyan çocuklara ödüller verilecek…ben 4. oldum çünkü kitap okumayı sevmiş,bu konuda bayağa çalışmıştım.Bu sefer annesi döve döve eve getirdi Arzu’yu , çocuk korku ve endişeden yazıları okuyamamış son sıralarda yer almıştı…

Yıllar sonra tekrar bir aradayız…Baktım eski günleri düşündüm bir ara…Üniversiteden mezun olmuş,evlenmiş,dünya tatlısı bir kızı olmuş Arzu’nun…

Ne kadar anlamsızdı yapılanlar, annesi pişmanmıdır acaba ? Peki ne değişti ? O da bir meslek sahibi oldu,bende…O da evlendi anne oldu ,bende…

Çocuklarımızı başkalarıyla kıyaslamak ya da yarıştırmak yerine kendisiyle yarışmasını sağlamak, her konuda başarılı olmasını beklemeden onun yeteneklerini ortaya çıkarmak en doğru yol değil mi?…

PANİK YOK !!!

Evsahibi : paniğe gerek yok,her şey kontrol altında…

GÜNÜN SÖZÜ…

“ Herkesin bakmadığı yönden bak dünyaya…” MEVLANA

13 Nisan 2009

BEN ANLATANIN YALANCISIYIM…

Elçilikte çalışan bir tanıdığımızın anlattığı olayı yazmak istedim.Acaba öyle mi ?diye şöyle baktım ama bir şey bulamadım açıkçası bana ilginç geldi…

Ankara’da yoğun bir kar yağışı sonrası sabah arabasının üstündeki karları temizlemek için çok uğraştığını anlatmış arkadaşımıza yine aynı elçilikte çalışan yabancı uyruklu bayan.

--Çok üşüdüm resmen buz kestim deyince arkadaşımız –Sende eşine söyleseydin.Hatta biraz nazlansaydın.Yaaa şimdi nasıl temizlerim baksana havaya falan deseydin o da temizlerdi deyince, yabancı bayan şaşırmış…


-- Nazlanmak mı? O ne demek? Nasıl bişey diye sormuş.Neticede bu benim görevim kendi arabamı neden eşime temizleteyim ki ?diye olayı anlamaya çalışmış.Nazlanmanın nasıl bir şey olduğunu elinden geldiğince örneklerle anlatmaya çalışan arkadaş ve karşısında şaşırmış gözlerle bakan bayanın konuşması orada sonlanmış.

Birkaç gün sonra yabancı bayan gelmiş ve demiş ki
– geçen gün konuştuğumuz konu kafama takıldı ve merak edip ben bir araştırma yaptım.Anlattığın “nazlanma” denen olay Türklerde, Araplarda ve Yunanlılarda varmış…

O an kendimden de bir şeyler buldum ki tebessümle dinledim ve sizle paylaşmak istedim…

10 Nisan 2009

GARİP BİR SOYGUN...


Herşeyi günler öncesinden ustalıkla planladı.”Bank of America” şubesini soyacaktı…

Banka şubesinin havale kağıtlarından birine “paraları çıkın ,yoksa ölürsünüz “ diye yazdı...Ama ne var ki o gün banka çok kalabalıktı.

Vezne kuyruğuna girdi ve beklemeye başladı.Aşırı heyecana,sabırsızlıkta eklenince sinirlendi ve aniden fikir değiştirip caddenin karşısındaki “Wells Fargo Bank”ı soymaya karar verdi.

Veznedeki görevli adama sert bir biçimde havale kadını uzattı.Kağıdı okuyan vezne görevlisi soğukkanlı bir biçimde “Şirket politikası gereği soygunlarda rakip bankanın belgelerini kabul etmediklerini” söyledi.Bunun üzerine soyguncu vakit kaybetmeden öteki bankaya döndü ve veznedeki kuyruğa tekrar girdi.

Polis geldiğinde hala sırasını bekliyordu.Soyguncunun yapmış olduğu bu davranış, konusunda uzman bilim adamlarının kayıtlarına geçti.Bilin bakalım ne diye? :)))

kynk.

ÇİÇEK BAKIMI...

Misafir : Güle güle oturun…Nasıl eve alışabildiniz mi?

Evsahibi: Valla ev çok güzel, bahçe müsait.Çiçek yetiştirmeye bayılıyorum.Bakımı kolay bir yer istedim işte gördüğünüz gibi burayı tercih ettik…

Misafir :Hımmm peki çiçeklerin bakımını yaparken kullandığınız özel teknikler var mı?

MİMLERE KARIŞTIM...

Vakit yok eve çok geç geliyorum.Çok istesemde bloglara şöyle bir göz atıp çıkıyorum.Çünkü uzun süre oturamayacak kadar yorgunum…Bu ara mimlenmiyorum diye düşünürken bir baktım mim yağmuruna tutulmuşum.Severek takip ettiğim Gürkankalkan “karşı cins olsan neleri yaparsın yada yapmazsın “ diye sormuş.

Yaparım
Çok önemli bir toplantıda da olsam telefonu samimi bir şekilde açar onu arayacağımı söylerim.
Söylediklerine önem verir ,mutlaka fikir alırım…
Özel günleri asla unutmam…
Bencil davranmam ,her konuda ona yardımcı olurum…
İş sebebiyle asla geç saatlere kadar bekletmem…

Yapmam
küpe ya da kolye takmam…
Sevmediği parfümü kullanmam…
Frapan ,ipeksi kıyafetler giymem…
Arabayı hızlı kullanmam,bayan sürücülere nazik davranırım…vs..vs.. aklıma ilk gelenleri sıraladım.Tabi çoğaltılabilir.
Eğer cevaplamak isterse, bu ara “mim” lere karışmış Cesetizleri’ne pas ediyorum…Kolay gelsin…:)

Diğer mim hareketi gene okunmaya değer blog “İnsansevgisi:Hakan-can”dan gelmiş…
”Kalbinizi çalan eylemsel hareketler neler olabilir?” Cevabı benim için çok basit…Dürüst, Adaletli , Yalın, Saygın ve Espirili bir kişilik… O da kalbimi çoktan çaldı…(Şayet okuyorsan Kaptan 18 yıldır seni seviyorum ama bu seneki kızgınlıklıklarım hala geçmedi onu bilesin…)
Yazmak isterlerse bunuda Annelerle Hayata Dair, Nazoyla ve Yaşadıkça’ya yolluyorum…Aklıma gelmişken blog ödülü için sevgili Neslihan'a buradan teşekkür ediyor,sevgilerimi yolluyorum...

not:bir sonraki bölümde Fıkrasevenlere'nin mim konusunu cevaplayacağım.unutmadım aklımda.

03 Nisan 2009

PİTON…

İsrail’de sahne oyuncusu bayan Lilian üç metre boyundaki dev pitonu ile harika gösteriler yapıyordu.

Halkın gösterdiği ilgiden ve kazancından memnundu.

Pitona evinde gözü gibi bakan bu bayan, günün birinde yılana yem diye canlı bir fare verdi.
Gelgelelim fare öyle azılı çıktı ki pitonu ısırarak felç etti.
Bunu gören bayan Lilian derhal pitonu veterinere götürdü,yaşamını kurtardı belki ama yılan özellikle belkemiğinden çok kötü bir biçimde ısırıldığı için eskisi gibi hareket edemedi ve artık gösterilere katılamadı…

Büyükler ne demiş...“Gözünüze çok küçük gibi görünen bir şey, büyük olaylara imza atabilir” hatta ömür boyu iz bırakabilir.

Çok hoşuma gitti.Bütün Dünya dergisinde okuduğum bir hikaye idi.

YAŞ 34 AMA BEN BUNLARI HİÇ DUYMADIM…

Bugüne kadar duymadığım üç deyim var karşımda...

  1. Pösteki saymak : Hiç ilerlemeyen gereksiz ve tatsız bir işle uğraşmak.
  2. Yılanı sen tut gözüne ben bakayım: Tehlikeli bir işe sen giriş,ondan yarar sağlayan kişi ben olayım anlamında…
  3. Ahfeşin keçisi gibi baş sallamak: Söyleneni anlamadan başıyla sürekli onaylamak.

HADİ ANLAT BAKALIM…

Aslında sorgulanması gereken bir konudur.Karşı taraftan ne istediğimizi tam anlatabiliyormuyuz?
Dolambaçlı ve dolaylı yollara başvurmadan , isteklerimizi karşımızdaki insana doğru bir biçimde aktarabilsek yaşam daha da kolaylaşmaz mı? Bak şimdi şu cümleleri yazarken bende aynı hatayı yaptım.Ne demek istediğimi tam
anlatamadım… :)
olsun yinede bu yazıyı sana ithaf ettim kaptan.