Olaya en uygun başlığı düşündüm.Olsa olsa bu olur diye karar verdim ve gün içinde bende derin etki bıraktığı için sıcağı sıcağına yazmak istedim...
Arkadaşım Füsun hanım yıllarca kamuda çalışmış,emekli olduktan sonrada kendini hayır işlerine adamış aydın biri.Öyle ki günlük koşuşturmasına rağmen hiçbir talepte bulunmadan sadece gönüllü olarak okuma yazma bilmeyen hanımlara ders veriyor ve bunu yol masrafı dahil yemek vs. cebinden harcayarak yapıyor.Zuhal hanımda aynı şekilde.Dedim ya gönüllü…
Füsun hanım sohbet esnasında kendisini olduğu kadar bizide çok etkileyen bir anısını paylaştı bende size aktarıyorum...
Üniversitede okuduğu yıllarda, kapısı çalınıyor Füsun hanımın.Birini beklemediği için merak ederek açıyor kapıyı.Karşısında elinde kocaman bir buket çiçekle İran’lı sınıf arkadaşı duruyor.Şaşkınlığı devam ederken arkadaşı ”Füsuncum bugün 29 Ekim Cumhuriyet bayramı,siz zaten her sene coşkuyla bu bayramı kutluyorsunuz ama bende Türkiye’de yaşamanın nasıl bir şey olduğunu artık biliyorum gerçekten şanslısınız bu nedenle ben bayramını kutlamaya geldim” diyor…
Hoşuma gitti bunun üzerine bende yıllar öncesinden bir olayı hatırlayıp anlatmaya başlıyorum…
Sene 1988 Mersin Taşucu’ndan Kıbrıs’a doğru yola çıkıyoruz hızlı deniz otobüsüyle,annem,kardeşim ve ben…
Dört kişilik karşılıklı koltuklar yanımıza kömür karası saçlarıyla ,modern giyimli hoş bir bayan oturuyor.İlerleyen dakikalarda annem çantadan çıkardığı poaçaları uzatıyor bende bayana ikram ediyorum.Kadın önce duraksıyor ardından İngilizce olarak Türkçe bilmediğini söyleyip teşekkür ediyor…
İçimden seviniyorum konuşma pratiğimi geliştirmek adına güzel bir fırsat olduğunu düşünerek klasik sorularla sohbete başlıyorum.(Hani şakır şakır konuştuğum zannedilmesin bu arada ama dil konusunda sıkı çalıştığım bir dönemdi).Takıldığım yerlerde yanımdan hiç ayırmadığım cep sözlüğüme bakıyorum…
Kıbrıs’ta nereye gideceğini sorduğumda çantasından pasaportunu çıkartıp bana önce resmini gösteriyor İran vatandaşıymış.Kara çarşaflı tanımakta güçlük çekiyorum haliyle çok değişik görünüyor.”Humeyni” deyip ondan kaçtığını anlatıyor.İyi de Humeyni kim? Ne yapıyor ki ondan kaçıyor? Bilmiyorum anneme soruyorum...
Kendisine yol göstermişler önce Türkiye’ye,sonra Kıbrıs’a oradan da Kanada vatandaşlığı için başvuru…
Konu derinleşip anlatmak için olaya el kol hareketleri,kağıt kalem ve çizimler girince şansımı fazla zorlamıyorum.O yıllarda bunun anlam ve önemini çokta kavrayamadığım için sıradan bir olay gibi geliyor kadının özgürlüğe kaçışı...
Arkadaşım Füsun hanım yıllarca kamuda çalışmış,emekli olduktan sonrada kendini hayır işlerine adamış aydın biri.Öyle ki günlük koşuşturmasına rağmen hiçbir talepte bulunmadan sadece gönüllü olarak okuma yazma bilmeyen hanımlara ders veriyor ve bunu yol masrafı dahil yemek vs. cebinden harcayarak yapıyor.Zuhal hanımda aynı şekilde.Dedim ya gönüllü…
Füsun hanım sohbet esnasında kendisini olduğu kadar bizide çok etkileyen bir anısını paylaştı bende size aktarıyorum...
Üniversitede okuduğu yıllarda, kapısı çalınıyor Füsun hanımın.Birini beklemediği için merak ederek açıyor kapıyı.Karşısında elinde kocaman bir buket çiçekle İran’lı sınıf arkadaşı duruyor.Şaşkınlığı devam ederken arkadaşı ”Füsuncum bugün 29 Ekim Cumhuriyet bayramı,siz zaten her sene coşkuyla bu bayramı kutluyorsunuz ama bende Türkiye’de yaşamanın nasıl bir şey olduğunu artık biliyorum gerçekten şanslısınız bu nedenle ben bayramını kutlamaya geldim” diyor…
Hoşuma gitti bunun üzerine bende yıllar öncesinden bir olayı hatırlayıp anlatmaya başlıyorum…
Sene 1988 Mersin Taşucu’ndan Kıbrıs’a doğru yola çıkıyoruz hızlı deniz otobüsüyle,annem,kardeşim ve ben…
Dört kişilik karşılıklı koltuklar yanımıza kömür karası saçlarıyla ,modern giyimli hoş bir bayan oturuyor.İlerleyen dakikalarda annem çantadan çıkardığı poaçaları uzatıyor bende bayana ikram ediyorum.Kadın önce duraksıyor ardından İngilizce olarak Türkçe bilmediğini söyleyip teşekkür ediyor…
İçimden seviniyorum konuşma pratiğimi geliştirmek adına güzel bir fırsat olduğunu düşünerek klasik sorularla sohbete başlıyorum.(Hani şakır şakır konuştuğum zannedilmesin bu arada ama dil konusunda sıkı çalıştığım bir dönemdi).Takıldığım yerlerde yanımdan hiç ayırmadığım cep sözlüğüme bakıyorum…
Kıbrıs’ta nereye gideceğini sorduğumda çantasından pasaportunu çıkartıp bana önce resmini gösteriyor İran vatandaşıymış.Kara çarşaflı tanımakta güçlük çekiyorum haliyle çok değişik görünüyor.”Humeyni” deyip ondan kaçtığını anlatıyor.İyi de Humeyni kim? Ne yapıyor ki ondan kaçıyor? Bilmiyorum anneme soruyorum...
Kendisine yol göstermişler önce Türkiye’ye,sonra Kıbrıs’a oradan da Kanada vatandaşlığı için başvuru…
Konu derinleşip anlatmak için olaya el kol hareketleri,kağıt kalem ve çizimler girince şansımı fazla zorlamıyorum.O yıllarda bunun anlam ve önemini çokta kavrayamadığım için sıradan bir olay gibi geliyor kadının özgürlüğe kaçışı...
Sonrasında ne oldu bilinmez ??
Ayrılmaya yakın boynumda Mevlana figürlü kolyeye bakıp beğenisi gösteriyor,çıkarıp kendisine veriyorum o da bana kolundaki dijital saati anı olarak veriyor bir daha hiç karşılaşmayacağımızı bilerek…
20 Aralık 1929
11 yorum:
Yararlı, hoş bir yazı; teşekkürler.
Sayın İçimden geldiği gibi,
Biz önemli günlerimizi unutmaya doğru yeltenirken yabancıların hatırlaması ne kadar da manidar geliyor.
Elinize sağlık iyi ki paylaştınız.
Sevgi ve Saygılar
Yazınızı yada anınızı diyeyim ilgiyle ve beğniyle okudum.Ben kayseride yaşıyorum kayseride amerika,kanada.ingiltere gibi ülkelere gidebilmek için (bürokratik nedenleri bilmiyorum)bir süre türkiyede yaşayan iranlılar var.Bunlardan bir aile ile apartmanda komşuluk yaptığım oldu farsça konuştukları için türkçeye benzer ortak kelimeler fazla birde dünya coğrafyasında aynı bölgeden olmasından dolayı sanırım selamlaşma sonra evde gidip gelme gerçekden rejimden sıkıntı yaşamışlar.türkiyedeki dini ve giyim olarak tercihlerine göre rahat yaşantıyı gördükce gıpta ediyorlardı.atatürk dönemindeki idarecilerimiz sizin atatürkünüz gibi olsaydı böyle olmazdı diyorlardı.İnançları beni ilgilendirmedi ,onlar bana saygı duydu ben onlara.Şimdi Amerikadalar.onlarda çok üzülüyordu ülkelerinden ayrıldıkları için Sayenizde onları andım.Sitenizi ilgi ve beğni ile izliyorum
Çok güzel bir hatıra. Daha doğrusu iki güzel hatıra ama sizinkisi daha çok hoşuma gitti. Umarım aradığı özgürlüğe kavuşmuştur. Teşekkürler...
Akşam tv de kitap tanıtımı proğramında izledim. Bir kitpta şöyle bir konu geçiyor.İki balık yüzüyorlar, üçüncü bir balık yanlarından geçerken onlara "su nasıl" diye soruyor,bunlar cevaplamıyorlar.Sonra birbirlerine "su ne "diye soruyorlar.
Anıları okuyunca aklıma geldi.Malesef öylelerimiz var ki, cumhuriyetin faziletlerini bilmeden yaşıyor. Onsuz kalırlarsa bilmiyorlar ki nefes alamayacaklar.Sevgiler:)
sayfamda size ödül var :)
Yine çok güzel bir konuya değinmişsin. Özellikle bu günlerde bol bol konuşmamız gereken bir konu bir gün. Bizlerin keşkelerle anmadığımız günler olur gelecek umuyorum...
Vatandaşları "özgürlük" adına politik arenada rakibi olan bir ülkeye, Amerika'ya kaçıyorlarsa, İran saygınlığını yitirmiş bir ülke demektir.
Tüm bunların yanında Amerika'yla nükleer santral yarıştırması ne kadar anlamsız görünüyor.
ne kadar güzel bişey :)
japonlarşa çekildiğim foto hatırma geldide ne yazıkki kaybettim onu ben..
farklı birşey yaa..
Merhabalar Cumhuriyet kadını olarak atam la yurdumu bu hale getirmek için kan döken şehitlerimle ne kadar gurur duysam azdır haklarını ödeyemeyiz .sevgi ve dostlukla...
Nice post and this mail helped me alot in my college assignement. Thanks you as your information.
Yorum Gönder