HAYATIN İÇİNDEN... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HAYATIN İÇİNDEN... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2012

insanoğlu dün kendine nasıl bir kötülük yaptı?


Sakatlanalı yıllar oldu.
Raketler ve tenis topları dolaba kaldıralı ne kadar oldu inanın hatırlamıyorum.Yaz geldi yaaa şu bitmez tükenmez kilo olayına bir çözüm bulayım diye çıkardım raketimi.

İş çıkışı hadi gidelim dedik.
Büyük şehirde yaşamanın en iğrenç yanı bu olsa gerek saat 18'den 19.30'a kadar yollarda geçti.
İlk defa gittiğim bir yerdi.
Havuz başında keyif içinde yemek yiyenleri görünce ve de hava kararmaya başlayınca vazgeçtik.
Mükellef yemeğin birkaç saat sonrası kendimizi Bahçeli'de dondurma yerken bulduk.

Eeee haftasonu keyfi dedik, kalktık gittik Tunalı'ya.
Barlar sokağında bir de baktık herkesin elinde turşulu nohutlu tavuklu pilav saat gece yarısına yakın "aaa valla olmaz" denince gitti bizim diyet.
Bir daha arkadaşlarla akşam gezmesi yok işte anlayın.


konu dışı gözükse de bunlar ruh halimi yansıtan resimler.
yoldayken çektim. :/

15 Haziran 2012

İyimser Olabilmek ...

Elimizdeki imkanlarla yetinmeyi biliyormuyuz?
Hayata karşı iyimser miyiz?


Fotoğraf,bunu sorgulamamızı istercesine karşımızda.
Yabani bir kaz türü, Kanada Kazı ( branta canadensis )  bulduğu küçücük su birikintisiyle serinlemeye çalışıyor.
Çok anlamlı gerçekten.


22 Ağustos 2011

EŞİNİ DÜŞÜNÜP DESTEK VEREN, PAYLAŞIMCI BABALAR İSTİYORUZ !!!

Siparişleri verip masamızda beklerken bir çift takıldı gözüme, genç ve güzel anne henüz birkaç aylık bebeğini omuzuna yatırmış piş pişlerken diğer eliyle yemeğini yemeye çalışıyordu tabii çatalı öyle bir tutuş aceleyle, yemekle yememek arasında cebelleşiyordu...


Baba ise sandalyesine yayılmış, rahat rahat yemeğinin tadını çıkartırken bir yandan  deniz manzarasına ve insan kalabalığına kaptırmış kendisini kolasını yudumluyordu.


Eğer ki çiftler hayatı paylaşmak için bir aradaysa birbirlerine destek olmalı hatta erkek eşini daha bir koruyup kollamalı bir kere kıyamamalı, centilmen olmalı bana göre, önce eşini doyurup sonra kendi yemeli.Çocuksa onunda çocuğu neticede...


Bizim evin balkonuna zamanında güvercinler yuva yapmıştı. Erkek güvercin yumurtaları bekleyen dişisine aylarca yiyecek taşımıştı hani o "kuş beyinli" dediğimiz kuşlar bile böyleyken  insanoğluna ben yakıştıramadım doğrusu bilmem anlatabildim mi???

03 Haziran 2011

"SAĞLAM BAŞ YASTIK İSTEMEZ"

Dün bir kahramanlık yaptım giydim kısa kolluları ardından bastıran yağmura aldırmadan güzelce  bir ıslandım...

Sonuç gece bir titreme ,üşüme,terleme,eklem yerlerinde müthiş ağrı.

İşte sırf bu yüzden mevsimler arası geçişleri sevmiyorum.İnsan neyi ne zaman giyeceğine karar veremiyor.
Şu an kıvrılıp yatacak yer arıyorum.Bu şekilde akşamı beklemek mümkün değil.
:((

Aklıma gelmişken duymayanlar için fıkra gibi bir olay...
gülelim ağlanacak halimize...

03 Mayıs 2011

“DUR ŞU KÖPEKBALIĞI İLE BİR HATIRA FOTOĞRAFI ÇEKTİREYİM” OLAYI …

Dev boyutlarda köpekbalığı yakalanır da balıkçıya getirilip sergilenmek üzere kuyruğundan asılır ya, sonra insanlar gelip "olmazsa olmaz" balığın ağzına kafasını sokup hatıra fotoğrafı çektirirler.
Bu harekete hep gülerim.

Dün akşam National,Geographic’i seyrediyorum adamlar epey uğraştı yakalamak için, tekneye çıkartıp önce numaralandırdılar  sonra nazikçe bıraktılar okyanusa “aman türleri azalmasın bunlar araştırma için bize hep lazım” diyerek...

Düşündüm.Bizde olsaydı bu kadar zorlukla yakalanmışken akıbeti nasıl olurdu? :))

12 Şubat 2011

PEKİ SİZİN KOMŞUYA VERDİĞİNİZ DEĞER NEDİR?

“Komşu komşunun külüne muhtaçtır “sözüne yürekten inanır ve bununla ilgili tecrübelerimi zaman zaman paylaşırım belki hatırlayanlar vardır…

Samimi arkadaşlarımdan biri eşinden yana pek bir sıkıntılı, geçenlerde bahsettiği olay bu kadarına da pes dedirtecek kadar...

Adam antisosyal,evinde kimseyi istemiyor kimseyle görüşmüyor.Bir akşam yeni taşınan komşularına çekiç lazım olmuş.Bunların kapısını çalmış, istemiş.Hani vesile oldu diyerek sevinmiş arkadaşım tam da portmantonun üstünde duruyormuş çekiç, tam verecekken eşi yetişmiş kapıya ,”hayır bizde çekiç falan yok” demiş kapatmış kapıyı, böylece başlayacak komşuluk ilişkisi başlamadan bitmiş… :( :(

neighboring

Şimdi elimde yerel “Keyifperisi” dergisi var, Mine Sezer isimli bir hanım yazmış.Günümüzün dramatik komşuluk ilişkilerine dair kendi yaşadığı bir olayı anlatmış hayli ilgimi çekti…

THY’ nın Newyork –İstanbul seferini yapan uçakta yerini almış Mine Hanım, yan koltukta da kendi yaşlarında bir bayan.Yol boyunca tek kelime yok !!! İstanbul'a iniş yapmışlar.

Sonra İstanbul’dan aktarma yapıp Ankara uçağına binmişler, tesadüf bu sefer aralarında koridor olmasına rağmen yan yana oturmuşlar, gene tek kelime yok !!!

Valiz maliz derken serviste sadece bir tebessümle gene yan yana bulmuşlar kendilerini, servisten inip aynı apartmana yönelip asansöre binmişler hem de aynı kata basarak…

Dünyanın öbür ucundan gelen komşular o güne kadar karşılaşmamış, basmışlar kahkahayı o günden sonra çok iyi dost olmuşlar…

Ne diyeyim, kıssadan hisse misali…


foto.

21 Kasım 2010

DAHA NİCE TATİLLERE… :) :) :)

marilyn monroe
Senelik iznimi hala kullanamadığım için 9 günlük tatil ilaç gibi geldi bana…
Üstelik tahmin ettiğimden daha güzel ve renkli geçti.Şimdi tek sorun yarına başlamak…
Aslında bu kadar uzun resmi tatili sevmiyorum ama bir 9 gün daha tatil olsa şu şartlarda hayır demem. :) :)

Herkese adaptasyonu kolay,güzel bir hafta diliyorum.

06 Ekim 2010

ŞOFÖRÜN HATASINI TOPRAK ÖRTER...

Hızlı hızlı yürürken gözüm takıldı.Son an da karar verip yönümü değiştirdim bu yazı için.

Makinam yanımda olmadığı için arzu edilen netlik yakalanamadı ama önemli olan sözün gerçekliğiydi...



21 Ağustos 2010

GURME…

Photobucket

“Yok hocam, resim kabiliyetim sıfır ancak Cin Ali falan çizebilirim.” dedim.

“Denemeden bilemezsin.”diye cevap verdi Nermin Hocam.
“Gel bak seni Can ile tanıştırayım” dediğinde ise şaşırıp kaldım.Karşımda 7 yaşında bir çocuk elinde fırça, yağlıboya resim yapıyordu…

“Harika olmuş Can, peki büyüyünce ne olucaksın? “ diye sordum duruşundan belli büyümüşte küçülmüş...

“Gurmen olacağım”…
“ ???? O nedir ? “
“Hani yemeklerin tadına bakıyorlar yaaa…”
“O gurme olmasın? pek yemeklede aran yok bakıyorum çok zayıfsın.” dediğimde
“ İyi o zaman bende cumhurbaşkanı olurum.” diye karşılık verdi zamane çocuğu… :))


foto.flickr

07 Ağustos 2010

BÜYÜMEK HEM DE 35 SANİYEDE...

Zaman öyle hızlı akıp geçiyor ki,geriye baktığınızda şaşırıyorsunuz özellikle 30'lu yaşladan sonra... :)))

Dostoyevsky' inin bir sözü var."Hayata yeniden başlasaydım saniyelerin nabzını tutardım." der.Tam da bu sözü anlatırcasına yaratılmış bir görüntü...





31 Temmuz 2010

BİLMEKTE FAYDA VAR...

Oydu buydu derken kafalar iyice karıştı...
Açıkçası 30 yıl önceki olaylar, 90 küsür yaşına gelmiş adamlar ve bunların akibeti beni pek bağlamıyor.Ben daha çok sosyal haklar konusunda takıldım...
Bu konuyla ilgilenen , 12 Eylül'de fikrini beyan edecek kişilere katkı olması ve daha da bilinçlenmek açısından bunu da okumakta yarar var diye düşünüyorum...

Alıntıdır...

"Şu anda mecliste bekleyen 5510 sayılı (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz. Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:

* Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28)

*Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000'den 7.000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9.000 gün prime çıkacak. (Madde 27)

*Emekli maaşları % 23 ila % 33 arasında düşürülecek. (Madde 29)

* Yıpranma hakkı gasp edilecek

*Aylık geliri 139,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTL Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)

* Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'katılım payı' adı altında para ödenecek. (Madde 68)

*'Katılım payı' gerektiğinde beş katına kadar arttırılacak. (Madde 68)

* Bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.

*Sağlık hizmeti alabilmek için bu ülkenin vatandaşı olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de 'ilâve ücret' adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)

*Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de 'sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter' mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara altı ay süreyle verilmesi öngörülen emzirme yardımı bir aya düşürülecek.

* Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80)

*Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından 10 yıl süreyle % 10 oranında Genel Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88)

* Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89 ,90)

*Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak. (Madde 87) "

Bu durumda olan gene vatandaşa olucak, vay bizim halimize...

21 Temmuz 2010

NE DEMİŞ ?

Photobucket


"Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, sayıları daha çok olduğu halde,seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir." demiş Albert Einstein...


foto.knuttz

17 Haziran 2010

ASANSÖR…

Hariçten gelen bir ilhamla yazıyorum aslında garip gelebilir ya da güldürebilirim sizi, olsun ben genede anlatacağım…

Şu an oturduğum evi görür görmez öyle etkilenmiş acaba deyip taşınma hayalleri kurmaya başlamıştım…

Gelin görün ki rakam yüksek geldiği için hayaller kısa sürede sonlanmıştı.Üzerinden 6 ay geçti evin sahibi tekrar kapımızı çalıp (bu arada biz yan apartmanda oturuyorduk) fiyat konusunda anlaşabileceğimizi söyleyip bizi kahve içmeye davet etti…

Bizim kaptan fiyatı konuşa dursun,ben mutfak ,parke, fayans ve karşımda duran Ankara manzarasını incelemeye devam ettim…
Nasibe çok inanırım öyle böyle derken ev bizim oldu…

Çoğu kişiye dezavantaj gelebilir ama 9 katlı bir binanın en üst katı olmasını hiç problem etmedim.Üst kat soğuk olur vs…
Neyse kısa süre sonra taşındık…

1. Gün. O da ne ???? Bir uğultu??? Saat başı bazen 10dk.da bir , gece yarısı olmuş ara ara sesi duymaya devam ediyorum…
Araştırıyorum sesin geldiği yeri.Üst katımız asansör mekanizmasının olduğu bölüm.Asansör her çalıştığında sesi duyuyorum.
” Eyvah dedim biz ne yaptık? Buna hiç dikkat etmedik ben bu sesle hayatta oturamam.”

İlk zamanlar rahatsızlık duyduğum bu sese zamanla öyle alıştım ki, artık doğal gelmeye başladı…
Hatta yıllar geçtikçe olay şuna dönüştü. :))

“sabah apartmandan ilk çıkan Ayşen hanım hımmm saat 7.30 oldu demek ki acele etmeliyim işe geç kalabilirim”
“ Çöpler toplanacak apartman görevlisi bizim kata çıkıyor çöpü kapıya çıkarmalıyım.”
“ Mehmet beyin kızıda işten döndü saat 21.30 “
“Asansör 6.katta durdu hayırdır bu saatte ?? ”
Bayram sabahı “ Çocuklar şeker toplamaya başladılar “ vs…

7 sene içinde bu sinir bozucu sese alıştım ben…
Diyeceğim o ki insanoğlu zamanla alışabiliyor kabul ediyor.Acıları,sıkıntıları

ya da takıntıları…:))


foto.

04 Haziran 2010

SADECE ÜÇ HARF…

Ayrı şehirlerdeyiz…
Dünya telaşı, iş güç koşuşturma derken her şey detaylı konuşulmuyor
telefonda …
Şu an yolunda gitmeyen şeyler var hayatında ,
canım arkadaşım üzgün…
Bugün şöyle yazmış profiline okurken üzüldüm… :((


“Üç harf yanyana kaç şekilde gelir bilir misin?
Aşk dersin... Sen dersin... Ben dersin...
Sen, ben biter; biz dersin...
Gün gelir git dersin...
Peki dur kelimesinden haberdar değil misin?
Dur demeyi bilmez misin?
Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?"


Photobucket

25 Mayıs 2010

BİR ŞEYLER DEĞİŞMİŞ OLMALIYDI…



“Bir kere şunu anlamanız lazım,siz evli değilsiniz.15 yıl boyunca neyi beklediniz bilmiyorum ama eşim diye bahsettiğiniz kişi kocanız değil,resmi nikah olmadan da bu isteklerinizin gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.” dedim sorununu anlatan bayana, yol göstermeye çalıştım…


Bu konuşmanın sonlarına doğru Mehmet Ali amcada katıldı bize.Tebessüm ederek ayakta sessizce dinledi.Bayan gittikten sonrada traji komik öyküsünü başladı anlatmaya…

63 senesinde Konya’nın Kadınhanı ilçesi-Şahören köyünde öğrencilerinin birinci dönem karnelerini hazırlarken fark etmiş, bir öğrencisi belgeleri olmadığı halde kayıt yaptırmış.Velisini çağırmış.”Bu çocuğun nüfus cüzdan bilgileri lazım,nüfus cüzdanını getirin yoksa karne alamayacak” demiş. Annede çocuğunun kimliğinin olmadığını ve yol yordam bilmediğini söyleyerek yardım istemiş.

Bunun üzerine nüfus idaresindeki arkadaşını arayan Mehmet Ali amca,göndereceği aileye yardımcı olunmasını rica etmiş…

Kısa süre sonra arkadaşı dönüş yapmış.”İyi de demiş.Bu çocuğun kimliğinin çıkması için önce annesinin doğması gerekiyor.Annesi de nüfus kayıtlarında yok ki” diye espri yapmış…

Bu sefer anneanne ve dedenin kayıtlarına bakılmış.Onların da nüfusta kayıtları yokmuş… :-0

Mehmet Ali amca aileyi tekrar bularak onlarla tek tek konuşmuş.Önce 50’li yaşlardaki anneanne ve dedenin nüfusa kaydı yapılmış, kısa süre sonra da resmi nikah kıyılarak bilgileri buraya eklenmiş.Bu aileden doğan çocuğun anneside nüfusta yerini almış.O da kısa süre sonra resmen evlenerek bilgilerini kayıt ettirmiş.Veeee nihayet küçük öğrencininde ismi nüfusta yerini almış…

Tabii bu işlemler olurken karneler çoktan dağıtılmış.O öğrenci ancak ikinci dönemin sonunda nüfus cüzdanını ve karnesini eline alabilmiş…

Aslında çok yazık bu anlatılan,yıl 2010 birşeylerin çoktan değişmiş olması gerekirdi.Hala daha kendini kandıran,resmi nikah olmadan yaşayan kadınların olması şaşırtmaya devam ediyor insanı…


24 Mayıs 2010

OK YAYDAN ÇIKTI…


Günler süren bekleyişe değdi…
Dün daha yorucu geçti, kalabalık zaman zaman zorladı ama o çoşku her şeyi unutturdu…
Artık geleceğe daha bir umutla bakacağım kesin…

10 Mayıs 2010

ST.HELENS KAZASI VE MUCİZEVİ YOLCULARI…

Karla Little ve ailesi,California’da yaşayan büyükanne ve büyükbabasının 50. evlenme yıldönümleri için haftalar öncesinden hazırlık yapmaya başlarlar.

Kutlamalar için farklı şehirlerde oturan beş çocuk, onbeş torun ve damatların bir araya geleceği bir parti planlanır…
Karla’nın babası bu yolculuk için,tek motorlu dört kişilik bir uçak kiralar ve eşi Dolly ile Karla’yı almak için önce Seattle kentine doğru yola çıkarlar…

Ne var ki Karla’nın eşi Loren’ın son anda işi çıkar…
Ailece çok sevilen Loren’ın gelemiyecek olmasına üzülseler de, planda bir değişiklik yapmadan devam ederler…

O dönemde tıp eğitimi alan ve geçimlerine katkı sağlamak için gece kulüplerinde trompet çalan Loren ise eşini ve iki ay önce doğan kızını yolcu edip işyerine doğru yola koyulur…

Karla’nın babası Grant Erickson,annesi Dolly Erickson ve bebeği Laurie Little 23 Haziran 1966 günü o küçük uçakla havalanır…
Başlangıçta güzel başlayan yolculuk ilerleyen saatlerde yerini sessizliğe bırakır.Fırtına ve buzlanmanın etkisiyle uçağın motoru aniden durup, irtifa kaybetmeye başlar…

O sırada sessizce ağlayan Karla Little küçük kızına sıkıca sarılır…
İniş için uygun bir yer arayan ve uçağı korumaya çalışan Grant Erickson’ın tüm çabalarına rağmen sonuç kaçınılmaz olur…
Uçak St.Helens dağına düşüp,bir uçurumun kenarına kadar sürüklenir…

Karla kendine geldiğinde kızı Laurie’yi kollarında ağlarken bulur…
Karların arasında aşağıya doğru yan yatmış uçakta bebeğini kontrol eder ve alnındaki morluk dışında herhangi bir yara izi rastlamaz…
Bu arada anne ve babasına da seslenir ancak bir yanıt alamaz…

Vücudundaki acı ve hissizliği o zamana kadar anlamayan Karla kızının ağlamasıyla tekrar kendine gelir,Laurie’nin acıktığını anlar…
Koltuğun hemen arkasında duran kavanozlardaki mamalara ulaşıp kızını zorda olsa doyurur.Battaniyelere sımsıkı sarıp onu uyutur…
Bacaklarını hareket ettirememesine rağmen önde oturan anne ve babasına doğru uzanır fakat yine yanıt alamaz.Baygın olduklarına kendini inandırmaya çalışır…

Uçağın gecikmesi olması ve ardından kayıp haberi çok geçmeden Loren’a ulaşır…
Arazinin geniş olmasına rağmen hesaplamalar yapılır ve ABD ordu helikopteri dahil bir çok ekip arama ve kurtarma çalışmalarına katılır…
Büyük üzüntü ve panik içindeki Loren’sa bir arkadaşına ait uçakla havalanmıştır…

İlk gece Karla ara ara uyuyup Laurie’nin ağlama sesiyle uyanır.Onu doyurur,altını değiştirip tekrar uyutur.Bu arada mamayı da idareli kullanmak için çaba gösterir…
İkinci günün sonunda enkaz bir pilot tarafından fark edilir…

Vücudunda birçok kesiği bulunan,kalça kemiği kırılan,ciğerleri hasar gören ve bacakları soğuktan donan Karla’ya ulaşılır.Bebeği kucağında uyuyordur.O ise Bitkin bir halde gözlerini açıp,gülümser...

Doktorlar anne ve babasının ölümüne neden olan yaraların aynısına sahip olmasına rağmen Karla’nın hayatta kalmasını Laurie’ye bağlar…
Yavrusunu koruma içgüdüsüyle hayatta kalan annenin öyküsü günlerce basın tarafından takip edilir…

Kısmi felç olsa da Karla birkaç yıl sonra tekrar yürümeye başlar.Loren 1969 yılında Tıp Fakültesinden mezun olur, Vietnam savaşından sonra da göz kliniği açar.Bu arada ikinci çocukları Richard Everton Little dünyaya gelir…


 
* Geçen senelerde okuduğum ve çok etkilendiğim bir olaydı.Uzun olduğu içinde derleyip toparlamak pek mümkün olmadı yani anneler gününe yetişmedi…
Gecikmeli de olsa yüreği anne ruhuyla atan herkesin anneler gününü kutluyor, bu öyküyü onlara armağan ediyorum…



kynklar. (1) (2)

26 Nisan 2010

KÖPEKBALIĞI KOVUCU MANYETİK HALHAL…

Teknolojik sistemler insanoğlunu her ortamda rahat ettirmek ve güvenli kılmak için üretip gelişmeye devam ediyor…

Özellikle su sporları ile ilgilenenlerin tercih edeceği bu son sistem köpekbalığı kovucunun özelliği yaydığı manyetik dalgalar, kaynaklar içindeki mıknatısların köpekbalığının duyusal yeteneklerine müdahale ederek itici bir etki alanı oluşturduğunu anlatmakta…

Yalnız bu malzemenin her cins köpekbalığına aynı etkiyi göstermiyeceğini savunanlarda var…

Ayak bileğine takılarak kullanılan köpekbalığı kovucusunun bay ve bayan modelleri mevcut, fiyatı ise 18,99 $.

23 Nisan 2010

ARADIĞINIZ KİRACIYA ŞU ANDA ULAŞILAMIYOR !!!

O günden bugüne pek bir şey değişmedi aslında…
Sadece kiracıya artık ulaşılamıyor,keza babamda aramaktan vazgeçti.Sıkıldı bunlarla uğraşmaktan ve hukuki işlem başlattı hafta içinde…
Dilekçesini vermek üzere adliye bankosunda numara alırken telefonu çalmış.
“Merhaba,ben …..bankasından arıyorum.Dört sene önce çektiğiniz konut kredisi bitmek üzere.Bu kredi ile ilgili memnuniyetiniz hakkında görüşlerinizi almak istiyoruz.”demiş bir ses.
Babam gülmüş,”valla demiş,öyle bir zamanda aradınız ki,

bende şimdi ..…”
Görevli bayanda gülmüş tabi bu olaya.”tamam,ben daha müsait bir zamanda arayım” diye cevap vermiş. :)))


Photobucket
foto.knuttz

UNUTULMAMIŞ BİR 23 NİSAN ŞİİRİ…

Okul bahçesinde çocukların provalarını izleyen Ali Söylemez heyecanlı…
Birden aklına geldi demek ki,
“Benim 23 Nisan şiirim şöyleydi” dedi.

“Günaydın,gözün aydın,
Sayısız devrim saydın,
Dünyaya bir ün yaydın.
Buldun taze can bugün,
O mutlu Nisan bugün…”

“Kaç yılıydı?” diye sordum.
Sene 1945,ilkokul birinci sınıftaydım hala unutmadım bu şiiri” diye cevap verdi…
Ali Söylemez bugün 73 yaşında…
Çocuk kalbiyle yaşadığı heyecanı ve bu şiiri unutmaması ne kadar hoş…




Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm dünya çocuklarına armağanı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu olsun…

foto.