Uçak Pilot Havacılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Uçak Pilot Havacılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

04 Şubat 2014

Dünyanın En Büyük Uçağının İçini Gezelim

Dünyanın en büyük iki katlı uçağı Airbus A380 'nin içinde şöyle bir gezintiye çıkalım.

850 kişi kapasiteli uçakta, konforda sınır tanınmamış. 
İzleyince ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

10 Ocak 2013

CANLI HAVA TRAFİK TAKİBİ

Aslında niyetim bu konuyu bir önceki yazıda anlatmaktı ancak görsel uyumu bozmamak adına ayrı bir post olarak işlemeyi uygun buldum.Hava trafiğin canlı olarak takibinin yapıldığını bu gezi dönüşü babamdan öğrendim.

Kızkardeşim iş nedeniyle hava yolunu çok fazla kullanmak zorunda kalıyor.Meğerse babam kardeşimin gidiş-gelişlerini bu yolla takip ediyormuş.

Siteye bayıldımmm onu söyliyeyim.:))
Uçakların hareketlerini online takip ediyorsunuz.Önce takip etmek istediğiniz havalimanını üstte seçiyorsunuz.Mesela ben aşağıdaki görselde Ankara Esenboğa'yı sizler için kırmızıyla işaretledim.Uçakların uçuş sefer kodları üzerinde kısaltmalar var mesela Türk Hava Yolları THY ile Pegasus PGS kodları ile işaretli.


Durun sadece bu kadar da değil :))) Seçtiğiniz uçağın üzerini tıkladığınız zaman yan sol sütunda seferle ilgili bir kimlik kartı açılıyor.Kimlik kartının altında Cockpit view'i tıkladığınızda (aşağıdaki görselde işaretledim) google earth eklentisi ve cockpit konuşmaları açılıyor.Gerçi havacılık terimlerinin kullanıldığı konuşmalar hiçbirşey anlaşılmıyor ama teknolojiye bu denli kullanma mutluluğu ile sitede vakit geçirebilirsiniz.Unutmadan belirteyim bu bölüme ulaşabilmeniz, cockpit'ten yani pilot gözüyle uçuş yönünü takip edebilmeniz için google earth programının bilgisayara yüklü olması gerekiyor.

Toparlayacak olursak uçak şu an nerede? Hareket etti mi? İnişe geçti mi? diye düşünmeden buradan canlı takip edebiliyorsunuz.

Umarım hoşunuza gider bu site.




İstanbul Atatürk Havalimanı Hava Trafik
 http://www.iststatus.com/
Ankara Esenboğa Hava Trafik  

07 Şubat 2012

KASIRGA İÇİNDEN GEÇEN İLK PİLOT

II. Dünya Savaşı sırasında Britanyalı bir uçuş eğitmeni olan  Albay Joseph Duckworth uçağıyla kasırganın içinden geçebileceği konusunda pilot arkadaşlarıyla iddiaya girer.

Gerçi bu iddialaşma bizim algıladığımız gibi önceden belli değildir.Herşey uçuş esnasında gelişir. Kasırganın yaklaştığını söyleyen arkadaşları, geri dönmesi konusunda pilotu uyarır. 
Joseph Duckworth dediğini yapar ve rekorlar kitabındaki kayıtlara tek motorlu uçakla kasırga içinden  geçen ilk pilot olarak yazılır.


11 Kasım 2011

UÇAKLARDAKİ “KARA KUTU” SANILDIĞININ AKSİNE KARA DEĞİLDİR …

Uçak kazalarından sonra enkazın içinde kolay bulunabilmesi için turuncu renkte yapılmıştır.Ancak ağır kazalardan sonra yangın nedeniyle karardığı için “kara kutu” ismini aldığı söylenir.

Genellikle kuyruk bölümünde bulunan kara kutu tek değil,iki kutudan oluşur.

Birinde Kokpit ses kayıtları,diğerinde uçuşa ait teknik veriler bulunur.

Kara Kutu tüm darbelere karşı kırılmayan, sudan etkilenmeyen, yangında zarar görmeyen,bozulmayan paslanmaz çelik malzemeden üretilmiştir.

Otuz gün boyunca altı kilometrelik bir alana sinyal gönderebilir bu nedenle deniz içinde olsa bile bulunması mümkündür.

İnsanlık adına yapılan bu yararlı buluşun mucidi Melbourne Havacılık Araştırma Laboratuarında görevli bilim adamı David Warren’dır.

Kendisi  2002 yılında Avusturalya Üstün Hizmet Madalyası ile  ödüllendirilmiştir.




01 Ağustos 2011

"DURDURUN UÇAĞI, İNECEK VAR !! "

Hani bilemedim bu nasıl bir hayal gücüdür ? Komik ama bir o kadar da sevimliler, eskilerin hatırına 1966 yılı yapımı "Düğün Gecesi" filminden izleyelim-gülümseyelim. :)))

05 Temmuz 2011

KAMİKAZE 'NİN ANLAMI NEDİR?

"İkinci Dünya Savaşının en dramatik öykülerinden biri, patlayıcılarla tıka basa  doldurulmuş uçaklarıyla düşman gemilerine pike yapmak üzere intihar yemini etmiş Japon pilotların akınlarıdır.

Bu pilotlar kendilerine, 1281 yılında Çin İmparatoru Kubilay Han tarafından Japonya'yı istila etmesi için gönderilen donanmayı darmadağın etmiş  kasırganın adından esinlenerek "kutsal rüzgar" yani Kamikaze  diyorlardı.


İlk Kamikaze saldırısı 1944 yılında Leyte körfezindeki deniz savaşı sırasında yapılır.Amerikan St.Lo uçak gemisi güvertesine dalış yapan pilot gemiyi batırır.Müttefikler başta kamikazelerin  bunu bilinçli olarak yaptığına inanmak istemezler.Zamanla çok korktukları intihar pilotlarından nefret eder hale gelirler.Pasifik savaşı boyunca 1500-2500 arası kamikaze pilotun öldüğü tahmin edilmekte."


kamikaze  foto.

 ~~~  ~~~  ~~~  ~~~  ~~~  ~~~  ~~~  ~~~  ~~~  ~~~


Roman tarzı kitapları okuyamıyorum artık, okuyanlara özeniyorum aslında ama sıkılıyorum ve bırakıyorum.Bir kaç yıldır ansiklopedilere yöneldim.Cilt cilt,gelişi güzel harflerden seçerek farketmiyor okumaya devam ediyorum.En son  D&R' dan aldığım bu  kitaba ait küçük bir paragraftı anlattığım.İçinde daha neler neler var ???

30 Mayıs 2011

HAVA MÜZESİNDE GEÇEN BİR KAÇ SAAT ...

Hafta sonu Ankara  epey yağış aldı, önce yağma ile yağmama arasında gitti geldi ama bulutlar en sonunda dediğini yaptı.Hava müzesinde model uçak yarışması olduğunu duyup daha önceden planımızı yapmıştık ama bir türlü denk gelmedi biz de müzeyi dışarıdan gezmekle yetindik.Ben müzeye daha öncede gitmiştim ancak bu kadar detaylı gezmemiştim.


Ankara'da olanlar için bir alternatif  Türk Hava Müzesi, gezilip görülmesi gereken bir yer bence.




01 Şubat 2011

ARAMA (!) KURTARMA (!) :))))

helikopter
Kanada’da selin vurduğu bir Kızılderili köyüne hükümet acil helikopter gönderir…
Arama kurtarma çalışmalarını yürüten helikopter pilotu tüm gün boyunca uğraşır ancak çalışmaları bir türlü bitiremez…

Duruma oldukça şaşıran pilot, merak edip selden kaç kişi kurtarıldığının hesabını yapar.Köy nüfusundan yüzde 30 daha fazla kişi kurtardığını anlayınca şaşkınlığı biraz daha artar…

Yapılan kısa araştırma sonrası durum anlaşılır.Kızılderililer helikoptere ilk defa binmenin mutluluğuyla önce kurtulup sonra kendilerini tekrar tekrar suya bırakmaktadır…

Pilot aynı adamı beş kez kurtardığını anlayınca olay çözülmüş olur. :)))


foto.knuttz
kynk.baskent üniv.yayını

01 Eylül 2010

EY TWITTER !! SEN NELERE KADİRSİN…

Virgin America Havayolları’nda yolcular uçağa alınmasına rağmen yarım saatlik bir rötar olacağı kabin ekibi tarafından duyurulmuş…

Bu sırada yolculardan biri bilgisayarını açarak internete bağlanmış.Daha iyi görebilmek için okuma ışığına elini uzatan yolcu, ışığın arızalı olduğunu farketmiş…

Şikayetini hemen Twitter üzerinden yazmış.Hangi seferde uçtuğunu,koltuk numarasını da eklemeyi unutmamış tabii…

Virgin America’nın sosyal paylaşım ağlar departmanı mesajı okur okumaz uçağa teknisyeni yönlendirmiş.Arıza kısa sürede giderilmiş…

Ehh ne diyelim darısı bizlere…J


kynk.

10 Mayıs 2010

ST.HELENS KAZASI VE MUCİZEVİ YOLCULARI…

Karla Little ve ailesi,California’da yaşayan büyükanne ve büyükbabasının 50. evlenme yıldönümleri için haftalar öncesinden hazırlık yapmaya başlarlar.

Kutlamalar için farklı şehirlerde oturan beş çocuk, onbeş torun ve damatların bir araya geleceği bir parti planlanır…
Karla’nın babası bu yolculuk için,tek motorlu dört kişilik bir uçak kiralar ve eşi Dolly ile Karla’yı almak için önce Seattle kentine doğru yola çıkarlar…

Ne var ki Karla’nın eşi Loren’ın son anda işi çıkar…
Ailece çok sevilen Loren’ın gelemiyecek olmasına üzülseler de, planda bir değişiklik yapmadan devam ederler…

O dönemde tıp eğitimi alan ve geçimlerine katkı sağlamak için gece kulüplerinde trompet çalan Loren ise eşini ve iki ay önce doğan kızını yolcu edip işyerine doğru yola koyulur…

Karla’nın babası Grant Erickson,annesi Dolly Erickson ve bebeği Laurie Little 23 Haziran 1966 günü o küçük uçakla havalanır…
Başlangıçta güzel başlayan yolculuk ilerleyen saatlerde yerini sessizliğe bırakır.Fırtına ve buzlanmanın etkisiyle uçağın motoru aniden durup, irtifa kaybetmeye başlar…

O sırada sessizce ağlayan Karla Little küçük kızına sıkıca sarılır…
İniş için uygun bir yer arayan ve uçağı korumaya çalışan Grant Erickson’ın tüm çabalarına rağmen sonuç kaçınılmaz olur…
Uçak St.Helens dağına düşüp,bir uçurumun kenarına kadar sürüklenir…

Karla kendine geldiğinde kızı Laurie’yi kollarında ağlarken bulur…
Karların arasında aşağıya doğru yan yatmış uçakta bebeğini kontrol eder ve alnındaki morluk dışında herhangi bir yara izi rastlamaz…
Bu arada anne ve babasına da seslenir ancak bir yanıt alamaz…

Vücudundaki acı ve hissizliği o zamana kadar anlamayan Karla kızının ağlamasıyla tekrar kendine gelir,Laurie’nin acıktığını anlar…
Koltuğun hemen arkasında duran kavanozlardaki mamalara ulaşıp kızını zorda olsa doyurur.Battaniyelere sımsıkı sarıp onu uyutur…
Bacaklarını hareket ettirememesine rağmen önde oturan anne ve babasına doğru uzanır fakat yine yanıt alamaz.Baygın olduklarına kendini inandırmaya çalışır…

Uçağın gecikmesi olması ve ardından kayıp haberi çok geçmeden Loren’a ulaşır…
Arazinin geniş olmasına rağmen hesaplamalar yapılır ve ABD ordu helikopteri dahil bir çok ekip arama ve kurtarma çalışmalarına katılır…
Büyük üzüntü ve panik içindeki Loren’sa bir arkadaşına ait uçakla havalanmıştır…

İlk gece Karla ara ara uyuyup Laurie’nin ağlama sesiyle uyanır.Onu doyurur,altını değiştirip tekrar uyutur.Bu arada mamayı da idareli kullanmak için çaba gösterir…
İkinci günün sonunda enkaz bir pilot tarafından fark edilir…

Vücudunda birçok kesiği bulunan,kalça kemiği kırılan,ciğerleri hasar gören ve bacakları soğuktan donan Karla’ya ulaşılır.Bebeği kucağında uyuyordur.O ise Bitkin bir halde gözlerini açıp,gülümser...

Doktorlar anne ve babasının ölümüne neden olan yaraların aynısına sahip olmasına rağmen Karla’nın hayatta kalmasını Laurie’ye bağlar…
Yavrusunu koruma içgüdüsüyle hayatta kalan annenin öyküsü günlerce basın tarafından takip edilir…

Kısmi felç olsa da Karla birkaç yıl sonra tekrar yürümeye başlar.Loren 1969 yılında Tıp Fakültesinden mezun olur, Vietnam savaşından sonra da göz kliniği açar.Bu arada ikinci çocukları Richard Everton Little dünyaya gelir…


 
* Geçen senelerde okuduğum ve çok etkilendiğim bir olaydı.Uzun olduğu içinde derleyip toparlamak pek mümkün olmadı yani anneler gününe yetişmedi…
Gecikmeli de olsa yüreği anne ruhuyla atan herkesin anneler gününü kutluyor, bu öyküyü onlara armağan ediyorum…



kynklar. (1) (2)

22 Şubat 2010

HOSTES GELMEDEN UÇAĞA BİNEMEZSİN…

“Demek ki bekletilme sebebimiz sadece hava muhalefeti ya da uçağın hazırlanması değilmiş “ dedim paragrafı okurken…
Yolcu gözüyle okuyunca “yok olmaz öyle şey “ diyorsunuz ama siz istediğiniz kadar söylenin kurallar ne gerektiriyorsa o yapılıyor…
Önce olaydan kısaca bahsedelim…


Photobucket

Milano-İstanbul seferine çıkmaya hazırlanan Alitalia Hava Yollarına ait uçakta görevli hosteslerden birinin gelmediği anlaşılmış.Yedek hosteste bulunamayınca, yolculardan dört kişi uçağa alınmamış,tabii tartışma kaçınılmaz olmuş.Hostes gelmediyse bunda yolcunun suçu ne?diyebilirsiniz.

Havacılık kuralları gereği yolcu uçaklarında görevlendirilecek memur sayısı, yolcu kapasitesi ve acil çıkış kapı sayısına göre önceden belirlenmiş.Buna göre her 50 yolcu başına bir hostes görevlendirilmesi esas alınmış.Tahmin edildiği üzere acil durumlarda yolcuların uçaktan tahliyesi için gerekli zamanı memurların iyi kullanması gerekiyor.Örneğin 175 yolcu kapasiteli ve 4 adet acil çıkış kapısı olan bir uçakta 4 kabin memurunun görevlendirilmesi zorunlu kılınmış…
Yukarıdaki olayda tahmini ya 104 ya da 154 yolcu olduğu, 4 yolcu indirilerek sayının orantılandığı, hava yolu şirketi kusurlu bulunsa da uçuş kurallarını aynen yerine getirdiğini anlatmış Güntay Şimşek -Airport adlı köşesinde…


foto.

31 Ocak 2010

YAMYAM’I MAALESEF KAYBETTİK…

Kendisini tanımaktan onur duyduğum değerli büyüğüm, kahraman insanı geçtiğimiz günlerde kaybettik…
Ani ölümü ile hepimizi şaşırtan ,lakabı Yamyam kendisi melek insana Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum…

*

18 Ekim 2009

ORNİTKOPTER NEDİR ?

Babamın havacı olması dolayısıyla havacılıkla ilgili pek çok dergi incelemişimdir.Ancak Ornitkopter (Ornithopter) ismiyle ilk defa karşılaştım.Yunanca ornithos yani "kuş"tan türemiş bir kelime.(bknz)
Yarasalar,böcekler ve kuşlardan ilham alınarak tasarlanan bu uçaklar, kanatlarını tıpkı bir kuş gibi çırparak uçuyor…

Mucidinin kim olduğu kesin olarak bilinmemesine rağmen ,1942 yılında Münih’de Adalbert Schmid tarafından ilk uçuş başarıyla gerçekleştirilmiş…

*Bu görüntü hareket halinde iken kayıt edilmiş.Ben içlerinden en kısa olanı seçmek istedim.Eğer ilginizi çekerse diğer videolar burada.

Ornitkopter. kynk. foto.

26 Temmuz 2009

BİR YOLCU…

1998 yılının güneşli bir Mayıs ayında Lufthansa Havayolları’nın Dublin –Frankfurt seferini yapan uçakta yerini aldı Alman Klaus Schmidt (64) başına geleceklerden habersiz…


Sorunsuz bir şekilde kalkan uçak 3.500 metre yüksekteyken yolcu kendini kötü hissetmeye başladı.Göğsünde ağrı ve nefes almada zorluk çekiyordu…


Duruma hemen müdahale etmek isteyen hostes “Aranızda doktor var mı? “ diye sordu.Yolculardan yaklaşık 40 kişi ellerini kaldırdı.


Hostes bunun üzerine sorusunu değiştirdi.” Kalp doktoru olan varmı? “ yine 40 kişilik ekip el kaldırdı.Sonradan anlaşıldı ki İrlanda’nın başkenti Dublin’de düzenlenen Uluslararası Kardiyoloji konferansına katılan Alman doktorlar ülkelerine dönüyordu.
Yolcuya anında müdahale edildi ve Schmidt’in hayatı kurtuldu…

kynk.Sabah Gazetesi-Mayıs 1998
bknz.kardiyoloji

*******************************************************************
Kaç kişi bu kadar şanslı olabilir hayatta? :)) Finalinde yolcuyu kurtarmış gibi mutlu oldum...

23 Mayıs 2009

YAMYAM…

Saat 00.30 ‘u gösterirken çalan telefonla bir an irkildi.Tahmini doğru çıktı… Uçuş için acil görev emri gelmişti.Gerekli malzemelerini hazırlayıp brifing için toplantı salonuna geldi.Her zamankinden kısa sürdü, nelerin yapılacağı tüm ekibe anlatıldıktan sonra yola çıkma vakti gelmişti…

Bölgede zaten tansiyon yüksekti ve alınan Barış Harekatı kararı kimse için sürpriz olmadı.Rumlar Türkler için hoparlörlerden “Bekledim de gelmedin “ şarkısını hergün dalga geçerek çalarken,yapılan tüm tahriklerin artık sonuna gelinmişti...

Görev dağılımı dahilinde 19 Temmuz 1974’de Girne’nin batısındaki Pladini bölgesine karadan ulaştılar.Aksilik bu ya görev için kendisine verilen telsiz arızalandı.Mobil telsizde yanlarında yoktu.3 pilot yanlarındaki kara birlikleriyle tek telsizi kullanmak zorunda kaldı.Çıkarma devam ederken dağlardan açılan düşman ateşi bir süre planları yavaşlattı…

Harekatın 2. günü saatler geceyarısını gösterirken hava birliklerine karadan destek vermek için tüm hazırlıklar yapıldı.Düşman mevzilerine oldukça yakın bir yerde iken bir Türk jeti taarruzu başladı.

--Kahretsin! dedi burada olduğumuzu bildirmezsek eğer , bu bizimde sonumuz olur…Telsiz tam bozulacak zamanı buldun!!!

Ellerinde çalışan tek telsizle Anamur radarına ve hava trafiğini sağlayan arkadaşına durumu anlatmaya çalıştı.Bulundukları yerin koordinatlarını verdi ancak hava trafik doğal olarak kendisine parola sordu. --Demir !!! parola demir !!! dedi ancak iyi Türkçe bilen Rumlar parolayı kısa sürede öğrenmiş ve parola geçerliliğini kaybetmişti…

Hava trafikteki arkadaşıda sesini tanımamış, parolayıda kabul etmemişti…Havadan taarruz devam edecekken tekrar sarıldı telsize –ben Yamyam duyuyormusun? ben Yamyam…diyebildi.Pilot taarruzu hemen kesti çünkü o lakabı pilot arkadaşları kendisine takmıştı…

******************************************************************
Sene 2005 heyecanlıyım çünkü hikayenin kahramanı “Yamyam” ofisimize ziyarete gelicek…


Kıbrıslı gazeteci Mehmet Remzi Gökhan’ın yazdığı “Kıbrıs Barış Harekatı’nda İlginç Olaylar “ kitabındaki bu ve diğer anıları zevkle okuduğumdan bahsediyorum kendisine…

--Peki dedim.Neden size bu lakabı taktılar? “O bir espiri ile başladı çok esmer olduğum için beni bu isimle çağırıyorlardı.Lakabım o gün hayatımızı kurtardı “diye cevap verdi…

17 Şubat 2009

BİR PİLOT VARDI...

Askeri okulu başarıyla bitirmiş genç pilotu belki ödüllendirmek belki de yeteneklerini daha da arttırmak için Kanada’ya yolladılar…İki senelik eğitimin ardından yurda dönen pilot önce Merzifon’da daha sonrada Eskişehir’de görevine devam etti…1964 yılında Kıbrıs’da başlayan Rum zulmüne sessiz kalamayan hükümet ,tıpkı diğer askerleri gibi ona da görev verdi…
Eskişehir’den havalanan pilot Kıbrıs semalarına geldiğinde uçağı yerden açılan ateş sonucu alev aldı ve hızla düşüşe geçti…Son anda paraşütünü açmayı başaran genç pilot öyle bir yere iniş yaptı ki… bir tarafı Rum,bir tarafı Türk köyü olan bir nehir yatağına …İyi Türkçe konuşan Rumlar el işaretleriyle birlikte –gel bu tarafa gel dediler…Türk köyündekiler—hayır bu tarafa diye seslendiler…kim doğru söylüyordu ? bilemedi ve yanlış tarafa gitti…Rumlar tarafından esir alınan genç pilot ele geçtikten sonra konuşturulmak adına öyle işkencelere maruz kaldı ki genede direndi…Hiçbir şekilde konuşmayan genç pilot yüzbaşı 29 yaşında , beton çivisi ile şehit edildi…
Hükümet naaşını Rum tarafından istediğinde ,önce isteklerini bildirdi düşman…Yurda getirilen şehit ,büyük bir tören sonrası İstanbul –Edirnekapı şehitliğine defnedildi…
O belki yakınınızdaki bir okula ya da bir sokağa adı verilen İlk hava harp şehidimiz Cengiz Topel’di…
----------------------------------------------------------------------------------

* Cengiz Topel’in uçağı düştükten sonrası aslında varsayımlar üzerine kurulu.Ben bu hikayeyi 1989 senesinde Lefkoşa’daki “Barbarlık Müzesini” gezerken dinledim.İşkence sonrası çekilen fotoğraflarına yüreğin dayanması mümkün değil…
Sonra ne oldu bilinmez öyle ya da böyle hunharca işlenen bu olay bizim tarihimiz ve bunu herkes öğrenmeli…Hani biz barbar ve zalim olarak anılıyoruz yaaa bunu özellikle onun için anlatmak istedim…


bknz. işkence bölüm- Johnson mektubu

27 Ocak 2009

YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDA…

Genç havacı teğmen mesleğinin ilk yıllarında görev yaptığı askeri üsten uçağı ile havalandı…Rutin uçuşlarından biriydi bu ve her şey yolundaydı.Karadeniz semalarına geldiğinde uçağın göstergelerinde bir tuhaflık olduğunu anladı.Dakikaların hatta saniyelerin önemli olduğu bu anlarda el çabukluğu ile yapılması gereken ne varsa yaptı ancak uçak hızla irtifa kaybediyordu.Yapılacak tek bir şey kalmıştı uçuş koltuğunu fırlatmak…Fırlattı kendini, neler olacağını düşünmeden o an saniyeler saat gibi geldi belkide…Oldukça hızlı bir şekilde düşüşe geçti ve en sonunda Karadeniz’in derin ve karanlık sularında buldu kendini …Geçirdiği şok ve çarpmanın sert etkisiyle önce bir süre kendine gelemedi. Su bir hayli soğuktu.”Umarım yerimi tesbit ederler “ diye düşündü durdu hep…Bu arada zaman mevhumunu kaybetmemek için kolundaki saatin emniyetini almak istedi.İçine su girmesin !!! diye kolundan çıkardı ve üst cebine koydu.Bu hareketi yaptı ama vücudunun nerdeyse tamamının suda olduğunu ve soğuktan artık hissetmediğinin farkına varmadan…
Denizin içindeki bekleyişi devam ederken etrafına bakındı.Bir süre sonra suda pembemsi bir şeyin kendisine doğru gelip gittiğini fark etti.Ne olduğunu anlayamadığı şeye karşı kendini korumak için,uçuş tulumunun yan cebinden bıçağını çıkardı ve kısa bir süre sonra bıçağı suya doğru gelişi güzel salladı.Biraz durdu ve bir daha aynı hareketi yaptı.Başarılı olamadığını anlayınca geriye doğru bir kulaç attı ve durdu.Tekrar etrafını konrol etmeye çalıştığında suyun içindeki şey hemen yanıbaşındaydı ani bir el hamlesiyle atıldı ve bir baktı yırtılan çorabından çıkmış ayak parmakları –postallarım çıkmış dedi kendi kendine ve sonradan anladı ki basınç değişiminin yanı sıra, metrelerce yükseklikten denize düşüş ve geçirdiği şokun etkisiyle (haklı olarak) algıda güçlük çekiyor…
Bu bekleyiş beşinci saate yaklaşırken karşıdan görünen balıkçı tekneleriyle tekrar hayata döndü…


****************************************************************
*1960’lı yıllarda yaşanmış bu olayı, birebir dinleyen babamın anlatımlarıyla aktarmaya çalıştım.