27 Şubat 2010

Llanfairpwllgwyngyllgogerychwyrndrobwllllantysiliogogogoch...

Geçen yıl bu zamanlar yayınladığım ve adını “Şemsi Paşa Pasajı” verdiğim bir fotoğraftı, tabi şakadan ibaret değilmiş yeni görüyorum…
İngiltere’nin Galler bölgesinde “dünyanın en uzun isimli tren istasyonunun” adı bu… :)) Tam 58 harften oluşuyor.

Bilet gişesinde istasyon adını söylerken kaç kişi treni kaçırdı bilinmez,İlgililer daha fazla yanlışlık yapılmasını önlemek için harf sayısını 20’ye indirmek zorunda kalmış…Ehh iyide olmuş.

Photobucket

Bu ismin başka bir özelliği de dünyanın en uzun internet sitesi alan adına sahip olması.1999 yılından önce en fazla 26 karaktere kadar internet alan adı alınabiliyormuş.Arada tire olmadan, tek kelime halinde 21 Ekim 1999 ‘da bu isim tescillenmiş…

Photobucket

Gelelim bu sıra dışı ismin anlamına…
“Aziz Tsilio’daki kırmızı mağaranın yakınlarında hızla dönen kasırga rüzgarlarının ortasında beyaz ceviz ağaçlarının yer aldığı çukurluktaki Kutsal Meryem kilisesi”


Ne diyelim,yabancı kültürleri anlamak bazen zor oluyor...:))

Photobucket



foto. 1 2 3 4
*bu yazım kaynak belirtilmeden hayatname.com üyesi tarafından kopyalanmıştır.

23 Şubat 2010

STOCKHOLM SENDROMU NEDİR ?

1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan banka soygunu altı gün boyunca devam eder…
Bu süre içinde soyguncu bir kadınıda rehin alır…
Kadın rehine, geçen altı günün sonunda soyguncuya duygusal olarak bağlandığını kabul eder,hatta şikayetçi olmadan onu savunur…
Başkasıyla nişanlı olmasına rağmen nişanlısını terkeder,hapisten çıkana kadar banka soyguncusunu bekler…

~~~~~~

Bu psikolojik durumu Psikiyatr Nils Bejerot “Rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması” olarak tanımlar ve olaya “Stockholm Sendromu” adını verir…
~~~~~~

Stockholm Sendromu birçok rehine olayında yaşanmış, Hollywood filmlerine konu olmuştur…
Photobucket

22 Şubat 2010

HOSTES GELMEDEN UÇAĞA BİNEMEZSİN…

“Demek ki bekletilme sebebimiz sadece hava muhalefeti ya da uçağın hazırlanması değilmiş “ dedim paragrafı okurken…
Yolcu gözüyle okuyunca “yok olmaz öyle şey “ diyorsunuz ama siz istediğiniz kadar söylenin kurallar ne gerektiriyorsa o yapılıyor…
Önce olaydan kısaca bahsedelim…


Photobucket

Milano-İstanbul seferine çıkmaya hazırlanan Alitalia Hava Yollarına ait uçakta görevli hosteslerden birinin gelmediği anlaşılmış.Yedek hosteste bulunamayınca, yolculardan dört kişi uçağa alınmamış,tabii tartışma kaçınılmaz olmuş.Hostes gelmediyse bunda yolcunun suçu ne?diyebilirsiniz.

Havacılık kuralları gereği yolcu uçaklarında görevlendirilecek memur sayısı, yolcu kapasitesi ve acil çıkış kapı sayısına göre önceden belirlenmiş.Buna göre her 50 yolcu başına bir hostes görevlendirilmesi esas alınmış.Tahmin edildiği üzere acil durumlarda yolcuların uçaktan tahliyesi için gerekli zamanı memurların iyi kullanması gerekiyor.Örneğin 175 yolcu kapasiteli ve 4 adet acil çıkış kapısı olan bir uçakta 4 kabin memurunun görevlendirilmesi zorunlu kılınmış…
Yukarıdaki olayda tahmini ya 104 ya da 154 yolcu olduğu, 4 yolcu indirilerek sayının orantılandığı, hava yolu şirketi kusurlu bulunsa da uçuş kurallarını aynen yerine getirdiğini anlatmış Güntay Şimşek -Airport adlı köşesinde…


foto.

“GDO”ÇIKTI MERTLİK BOZULDU…

Uzun yıllar bahçede domates ,biber,limon vs..yetiştirince haliyle öğreniyorsunuz doğalı nasıl olur?Görüntüsü,lezzeti, varsa kokusu…Tabi herkes aynı imkana ve de sabıra sahip olmayabilir…
Şimdi bu imkan yok.Malum apartman hayatı bahçede sadece çim var...


Bu “GDO” (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) çıktığından beri almıyorum.Hele ki o adım başı bardakta satılan mısırı asla…
Oysa kızım bayılıyordu. :(
Yaz bir gelse…
Biber & domates yemeyi özledim… :(


Photobucket



19 Şubat 2010

"HER EVLİLİĞİN TEMELİNDE BOMBA VARDIR…"

Usta tiyatrocu Can Gürzap’a evliliklerle ilgili düşüncesini sormuşlar.
O da, “Her evliliğin temelinde muhakkak bir bomba vardır.O bombanın patlayıp patlamayacağını çiftlerin karakter yapısı ve yetiştirilme tarzı belirler…” demiş…
~ ~~ ~~ ~
Okurken 5-6 sene öncesine gittim...
Kaptan’ın kuzeni nikaha saatler kala yengesiyle sohbete dalmış.Kafası belli ki karışık …
”Yengecim ne dersin? zaman geçtikçe evlilikler daha da oturuyor değil mi? Mesela kızın evleneli beş sene oldu.Sence ilk günlerden bugüne bir fark yok mu? diye sormuş…
Yengesi de “Valla evlilik bu hiç belli olmaz,bazen oturur bazen de ayaklanır” diye karşılık vermiş…
~ ~~ ~~ ~
:)) Bekarlar için merak konusu olabiliyor. Aslında hepimiz yaşayarak öğreniyoruz.Kimse baştan ne olduğunu bilmiyor.Konuyla ilgili kafanızın karışık olduğunu düşünüyorsanız büyüklerinizin deneyimlerinden yararlanabilirsiniz.Bence mantıklısı bu...

BELKİ HABERİNİZ OLMADI -2- ...

Daha önceki yazımda anlatmıştım.Yinelemeye gerek yok.
Blogculuk aynı zamanda paylaşmaktır düşüncesiyle aşağıdaki blog sahipleri mail adresimden bana ulaşırlarsa yazılarını fotoğraflayıp gönderebilirim...


30 Ocak 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://bashico.blogspot.com/

http://isitmekaybi.blogspot.com/

http://olmadibastan.blogspot.com/

http://www.aylinaksan.com/


3 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://dolaylhayvan.blogspot.com/

http://yesilcuce.blogspot.com/

http://seyyardunyam.blogspot.com/

http://biranneninbulduklari.blogspot.com/

http://tebessumsukut.blogspot.com/


4 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://kankanerdeyimben.blogspot.com/

http://hazalyilmaz.com/anlamarama/


5 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://capuccinoluayran.blogspot.com/

http://dirdircidergisi.blogspot.com/

http://glamsworld.blogspot.com/

http://trofolo.blogspot.com/


6 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://decotrends.blogspot.com/

http://ge-ce.blogspot.com/

http://begumsss.blogspot.com/

http://cimcimeblog.blogspot.com/

http://corneliancherry.blogspot.com/


8 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://aholeonthetoiletwall.blogspot.com/

http://merope-gaunt.blogspot.com/

http://www.parkeoloji.com/

http://kucukprensveannesi.blogspot.com/

http://asortik-krep.blogspot.com/

ORTAÇAĞDA KÖPEK MUAMELESİ…

Ortaçağda köpek sahibi olmak, gezintiye çıkmak ve de köpeklerle ilgilenmek beğenilmeyen davranışlar arasındaymış…
Öyle ki soylu kişiler kusurlu bulunduklarında ,kilise tarafından köpek gezdirmeye mahkum edilirlermiş…
Bir kişiye köpek gönderilmesi ise en büyük hakaretlerden biri sayılırmış.Çünkü ”Sana bu köpeği gönderiyorum,bil ki bundan sonra senin düşmanınım” şeklinde algılanırmış…


~ ~~ ~~ ~

O zamanlar verilen değer işte böyleymiş...
Aslında yüzyıllar geçse de kimileri için pek bir şey değişmemiş.
Geçtiğimiz günlerde yolum Ankara’nın Ayaş ilçesinden geçti.Mola verip çay içmek istedik…
Sabahın erken saatleri, arabadan iner inmez karşımda kötü bir manzara ,bir sokak köpeğine çarpıp kaçmışlar...Kan kaybediyor ve dokunmamıza izin vermiyor.
Esnaf kepenklerini yeni açmış ama kimsede bir hareket yok.Barınağa haber verelim telefonu yok mu?diye soruyoruz.Herhangi bir telaş yok,herkes soğukkanlı.
10 dakika sonra görevli geliyor.Telsizden anons ediyor ne gelen var ne giden?
Dakikalar sonra köpek sendeliye sendeliye ayağa kalkıyor.Ara sokağa girip gözden kayboluyor…

15 Şubat 2010

DUVARDAN DUVARA ÇİM….

Photobucket
Rahel Hegnauer İsviçre’li bir sanatçı… Zürih’te yaşıyor ve çalışıyor.Eserleri için doğadaki malzemeleri kullanıyor.Çim ev projesinde de,ölçülere göre önceden ektiği ve havalandırdığı çimleri kesip bir apartman dairesine nakletmiş.
Her zaman dışarıda görmeye alışık olduğumuz çimin,ev ortamında nasıl görüneceğini belgelemiş…
Rahel Hegnauer’ın diğer projeleri kişisel web sitesinde
Photobucket
Photobucket
Photobucket
Photobucket
Photobucket
*bu yazım kaynak belirtilmeden tvcapture.eu üyesi tarafından kopyalanmıştır.

BLOG ÖNERİSİ…

Photobucket
Çocukluğumdan beri hem korkarım,hem de ilgi duyarım…
Köpekbalıklarının yaşamlarına dair ilginç fotoğraf,video ve haberlerine ulaşabileceğiniz güncel bir blog...Uzun süredir zevkle takip ediyorum.Yabancı dil sorununu malum otomatik Google çeviri çözümlüyor… :)



foto.Jacques Perrin and Jacques Cluzaud -- Oceans

13 Şubat 2010

YEMEK YAPMAK İÇİN FIRINI YAKTI, FIRIN İSE TÜM LONDRA’YI…

Kral’a sunulacak yemeğin özenle hazırlanmış olması istenir ve tavsiye üzerine bu görev ona verilir.Artık İngiltere Kralı II. Charles’ın leziz yemekleri kabiliyetli o fırıncının ocağında pişirilir…
Fırıncı Thomas Farynor (Farriner),görev süresinin beşinci yılında yorgun bir şekilde girmiştir yatağına…
O kadar yorulmuştur ki aşağıda hala yanmakta olan fırını hatırlamaz bile.Henüz sönmemiş alev büyür,büyür ve tüm mutfağı sarar…
1666 yılı 2 Eylül günü başlayan yangın havanın rüzgarlı oluşu ve o zamanki yangın söndürme sisteminin olmayışı nedeniyle yayılmaya devam eder.Pazar akşamı başlayan yangın ancak Çarşamba günü söndürülebilir…
Tarihin “Büyük Londra Yangını” olarak kayıtlara geçtiği yangında 13.000 ev, 87 kilise tamamen kül olur.Büyük hasara rağmen sadece sekiz kişi ölmüştür…


*Yangını başlatan bu fırın halen Londra Müzesinde sergilenmektedir…

foto. & kynk.

~ ~ ~ ~
Akşam yemeğinin sonlarına yaklaşmışken Kaptan’ın “Sinemaya gidelim” teklifi geri çevrilmedi, alelacele çıktık evden 20.30 seansına yetişebilmek için…
Ankamall ‘da o dönem gösterilen üç boyutlu ve 35 dakika sürecek olan film başlıyalı 10 dakika olmuştu ki,aklıma ocağın elektrikli bölümüne ağır ağır ısınsın diye koyduğum tenceredeki yemek geldi…
Panikle ayağa kalkıp “yürü” dediğimi hatırlıyorum.
Eve dönüş yolu geçmek bilmedi haliyle.Kapıyı açarken gelen kokular ise geç kalındığının göstergesiydi…
İçeri girdim ve hemen pencereyi açtım şükür yoğun bir duman yoktu ama koku apartmana yayılmıştı…
Tencerede ise (söylemesi ayıp) bezelyeler kömüre dönüşmüştü…
Siz siz olun evden çıkarken,mutlaka bu tür kontrolleri alışkanlık haline getirin.İşte ben o günden sonra bunu hep yaparım…

*bu yazım kaynak gösterilmeden bakımlıyız.com kullanıcısı nurküllü
hayatname.com kullanıcısı yorgunelle tarafından kopyalanmıştır.

İDRAK YOLLARI …

Geçtiğimiz günlerde tarihi bir konuşma yapan Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin 2003 yılı 22.dönem Meclis tutanaklarına geçen ilginç diyaloğundan seçilmiş bir cümledir…

“….Ne demek istediğimi anlamıyorsunuz.İktidara gelenlerin idrak etme ile ilgili bir sorunu var.Ben buna İdrak Yolları Enfeksiyonu diyorum.Siz bu enfeksiyona kapılmışsınız…”


BİR DÜĞÜN FOTOĞRAFI…

Yazılım mühendisi Roger Ratzenberger soyağacını araştırma amacıyla kişisel bir web sitesi oluşturmuş ve sayfası konuyla ilgili birçok ödülün sahibi olmuş...

Photobucket

Bu fotoğraf onun ailesine ait…
O zamanki teknolojik imkanlar düşünüldüğünde hayli başarılı bir görüntü yakalanmış ve hiçbir ayrıntı unutulmamış…
Eskilerden bugüne hoş bir anı bırakılmış…

10 Şubat 2010

KOPYALAYAN SİTEYİ NASIL BULABİLİRİZ ?

“Amannn ne olucak? beğenmiş kopyalamış işte ,dünyanın sonumu? ” diyenlerden olamam ben.
“Emeğine sağlık,çok hoş, ne güzel anlatmışsın,”vb…yorumlar yapılmışsa çalınan yazınıza kayıtsız kalamıyorsunuz.O nedenle yayınlandı bir önceki yazı

Geçmiş gün Habertürk web blogdaki
kullanıcı önce bir yazımı kopyaladı üzerinde durmadım çocukça bulduğum içindi belki de,sonra iki-üç-dört derken dayanamayıp şikayetçi oldum.Bir süre sonra bayandan özür maili gelince konuyu uzatmadım.Hatasını anladı ve bir daha kopyalama yapmadı…

Başka bir site, gezi notlarının bana ait olduğunu öğrendi ve durumu haksız bularak tamamen kaldırdı…

Yine ilerleyen zamanlarda başka bir forum site yöneticisine atılan mail cevapsız kalmadı.Üyelerden birinin okul anılarımın tamamını izinsiz almasına müsaade etmedi ve gerekli notu kendisi düştü.Şimdi bu bahsettiğim aklıma gelen olaylardan birkaçı…
Hem yazıyı yazıp sonrasında peşine düşmekte komik esasında…
”Çok ziyaretçi alan sitelerde bu durum yaşanıyor” demiş bir arkadaşımız.Maalesef internet ortamında güzel bir içerik paylaşmışsanız bilin ki sizde aynı durumda kalabilirsiniz.Bunun çok ziyaretçi ile ilgisi yok bence…

Neyse gelelim asıl cevap bekleyen soruya.Bu ilk aşama…
Kopyalayan siteyi nasıl bulabiliriz?
Gerek yorumlarla gerekse mail gönderip merak eden arkadaşlara cevaben kullandığım basit yöntemi kısaca anlatayım.

Öncelikle bu sitedeki kodu üyelik gerektirmeden sayfanıza yerleştirmeniz gerekiyor. Buradaki görünümlerden ya da yeni versiyon haliyle bu kod olabilir siz karar verin...
Yaklaşık iki senedir kullanıyorum.Daha önceleri hangi saatte kaç ziyaretçi gelmiş sadece onu görebiliyorduk.Geçen yıl sonlarına doğru kopyalanan yazı ve fotoğraflarıda hafızaya almaya başladı.İşlemi her 24 saatte bir güncelliyor…

Bu arada her kopyalama işlemi kötü amaçlı olmayabilir.Mesela beğenilen bir yemek tarifi ya da fotoğraf kullanıcı tarafından bilgisayara kayıt edilmişte olabilir.Onu da belirtelim.
Diyelim alınan içeriği gördüm, buradan sonra ne yapıyorum? O yazının önce başlığını ya da metinin belli bölümlerini kopyalayıp
Google’da arama yaptırıyorum…Başlık değiştirilmiş olsa bile aynı içerik kopyacı siteyi ele veriyor…
Dediğim gibi bu ilk aşama.Siteyi tesbit ettiniz sonra ne yapacağız? Asıl önemli olan konu…
“Fikir paylaşımında bulunalım” demişti sevgili Fikir İzleri güzel bir içerik paylaşmıştı bizimle.Hem teknik açıdan, hem de işleyiş açısından bilgilendirici bir
yazıydı...

08 Şubat 2010

KOPYACI ZİHNİYETE DUYURU…

Değerli site sahipleri özellikle forum siteleri yöneticileri ve üyeleri…

Farkındayım ki uzun süredir araştıran,konu bulmak için yaratıcılığını kullanan, direkt alıntı yapmadan metini oluşturmak için saatlerce kafa patlatan bloglardan beslenmektesiniz…

Zaten yeterince yüksek reytinge sahipken,sırf link vermemek adına kaynak göstermeden gerçek emek sahiplerinin teşekkürlerini topluyorsunuz. :(( Bilin ki artık bunun tespiti zor değil...

Daha önce kopyalanan anı,hikaye,araştırma vs… yazılarımın altına kopyalama yapan kişilerin adreslerini de eklemiş sonra rica ve özür neticesinde kaldırmış hatta sağ sütunda konuyla ilgili ricada da bulunmuştum...Şimdi bu uygulamaya tekrar devam edeceğimi,gerekli gördüğüm taktirde yasal yollara başvuracağımı buradan duyurmak isterim…

04 Şubat 2010

İLK TELEVİZYON KUMANDASI NASILDI ?

Ne büyük lüksmüş meğer tv kanallarını kumanda yardımıyla değiştirmek…


Prensesim yere düşürünce çalışmaz oldu kumanda.Beğenmeyince ayağa kalk,tv'nin yanına git kanalı değiştir.Bir süre sonra yine kalk yine değiştir…


Birkaç saati böyle geçirdikten sonra,yaratıcı aklım sayesinde diğer odadaki televizyonun kumandasını aldım elime, evet çalıştı üstelik farklı bir marka olmasına rağmen…


Şimdi onunla idare ediyoruz. 80’li yılların sonlarında ilk kumandalı televizyonu aldığımızı hatırlıyorum.Hafızam “ilk o yıllarda üretilmeye başladı“ zannetse de durum öyle değilmiş…

İlk televizyon kumandası Zenith Radyo Şirketi tarafından 1950’li yıllarda üretilmeye başlanmış.Televizyona bağlı bir kablo sayesinde çalışan komutaya “Tembel Kemikler” adı verilmiş.

Photobucket


1955’li yıllara gelindiğinde yine aynı firma tarafından geliştirilerek üretilen, bu sefer kablosuz olan kumandaya “ Flashmatic “ adı verilmiş…
Ne kadar verimli çalıştığı bilinmez ama yaşanan bir takım sorunlar neticesinde bu kumanda üzerinde geliştirme çalışmalarına devam edilmiş.

Photobucket


Photobucket


1956 yılında Robert Adler tarafından geliştirilen “Zenith Uzay Kumandası” ismiyle satışına başlanan, ses ve kanal değişikliği seçeneği sunan modellerde ise bir süre sonra mekanik bozulmalar ve istemsiz kanal değişikliği gibi sorunlara rastlanmış…

Photobucket

foto. 1. 2. 3. 4. 5.


*bu yazı kaynak belirtilmeden Ela DeneçliMakalenet ,tvcapture.eu  ve gokhan tass tarafından kopyalanmıştır.

KIR O ZİNCİRLERİ…

Bu haberi daha önce izlediniz mi bilmiyorum ama kadınca duygularla izlendiğinde etkiliyor insanı…

O ülkenin kültürü ya da kanunları bizi ilgilendirmiyor olsa da konu çocuk ve annelik olunca kayıtsız kalamıyorsunuz artı sıkıntılara rağmen ne kadar şanslı olduğunuzu düşünüp bu vatan topraklarında doğduğunuz için şükrediyorsunuz…

“Adalet birgün herkese lazım olur” düşüncesiyle izlemeniz dileğiyle…


kynk.

GÜNÜN SÖZÜ...

Photobucket

“Bütün kâinat birbirine sevgiyle bağlanmış. Sevgini vermesini öğren, çünkü gönlün anlasın ki, hepsine yer varmış, Sevgisiz insandan dünya unutma ki korkarmış.” Hz.Mevlana

02 Şubat 2010

YALANCILIK BOZUK PARA GİBİDİR...

Angela Cooper İngiltere’deki Reading Üniversitesine öğretim görevlisi olarak başvurur.Yeterli donanıma sahip olduğunu düşünen üniversite yönetimi bu başvuruyu kısa sürede olumlu karşılar.Edinburgh Üniversitesi mezunu,Durham Üniversitesinden doktoralı ve güzide birkaç okuldan referanslı bir personelle çalışmak onlar için memnuniyet verici bir olaydır.İlerleyen birkaç yıl içinde filoloji bölüm başkanı yapılan Angela Cooper herkesin takdir ve güvenini kazanmıştır…Çalışmalarının altıncı yılında yönetim, Cooper’ın sahte isim ve gerçeğini aratmayacak diploma ile belgeler kullandığını tespit eder…
Artık çok geçtir, üniversite sahte öğretim görevlisine çalıştığı altı yıl boyunca 200bin sterlin ( eski parayla yaklaşık 470 milyar) maaş ödemiştir…

~~~~


“Yalancılık bozuk para gibidir,uzun süre geçindirmez” demiş Ruslar ,hani bizde de vardır ya yalancı çobanın hikayesi misali gerçeğin öyle ya da böyle ortaya çıkması hoşuma gitti… :)

CISSSSS…

Bu değerli kelimeyi kullanma ihtimaliniz ,anne ya da baba olmanızla doğru orantılıdır unutmayın…İstediğiniz kadar tedbir alın o priz ya da kabloların çekim gücünü engelleyemezsiniz.Her anne babanın başına gelecek malum bir durum…

Photobucket
foto.

HUYSUZ EVSAHİBİ VE DERTLİ KİRACISI...

Bakmayın başlığı böyle attım ama babacığımın sinir harbini her görüşümde “Allah evsahiplerine sabır versin” diyorum.Bizde kiracı olduk ,birçok evsahibi gördük…Keşke vakit olsa da uzun uzun anlatsam enteresan evsahiplerini ya da evsahibi olduktan sonraki kiracıları.Hele sonuncusu hepten ilginç çıktı.Memur emeklisi babamın yıllarca dişinden tırnağından biriktirdiği paralarla aldığı kutu gibi evin aylarca yatmayan kirası sonrasında telefondan “sen bana kızdın değil mi şimdi?”deyip sonra “sor bakalım neden yatıramadım kirayı?” demesi ekol bir hareketti.Gülsek mi ? Şaşırsak mı? bilemedim…