marka öyküsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
marka öyküsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2012

Jetrend.com: Ünlülerin Markaları ile Alışveriş Yapın


Bayram yaklaşıyor, alışveriş için halen zamanınız var. İnternet üzerinden alışveriş hem zamandan kazandırıyor, hem de birçok ürünü ve seçeneği aynı anda görüp indirimli alabiliyorsunuz. Giyim, gıda, ev&dekorasyon ürünlerinde, ünlülerin seçtiği ve önerdiği ürünlerle alışveriş yapabileceğinizi biliyor muydunuz? Elbette herkesin kendine özgü bir tarzı, stili var. Fakat birçoğumuz ünlülerin yaşam tarzını, nereden, ne almış, ne giymiş takip eder, ünlülerin markalarını ve önerilerini önemser ve alışverişlerimizi bu yönde yaparız. Jetrend.com gurme mutfağı, stil&moda, spor, sağlık&aktivite, ev&dekorasyon kategorilerinde ünlülerin önerileri ve yorumları ile ‘şöhretli alışveriş’ imkanı sağlıyor. Seçilen ürünlerin hepsi birbirinden güzel, kaliteli, el emeği üstelik çok cazip indirimlerle satılıyor. 100 TL ve üzeri alışverişlerinizde kargo ücreti de ödemiyorsunuz.

Jetrend.com ayrıca alışveriş yapanlara sürpriz avantajlar da sunuyor. Jetrend.com sayfasını her ziyaret ettiğinizde, beğendiğiniz ürünleri sosyal ağlardaki her paylaşımınızda, arkadaşlarınızı davet ettiğinizde ya da alışveriş yaptığınızda puanlar kazanıyorsunuz ve biriken bu puanların size avantajlarından faydalanıyorsunuz. Mesela Eylül ayında en çok puan toplayan 2 kişiye Ferre Milano çanta hediye edilecek. Siz de bu yeni alışveriş anlayışına katılın ve ünlülerin tavsiyeleriyle alışveriş yapmanın tadını çıkarın.

13 Ağustos 2011

APPLE...

Steve Jobs yoksul bir ailenin çocuğudur ve öğlen yemeği sadece bir elmadır.

Arkadaşlarının beslenme çantaları kurabiyeler ve çöreklerle doluyken o tek elmayı hem üzülerek hem de bundan mahcubiyet duyarak yer.

Steve okulundan işte bu zor şartlarda mezun olur.Yıllar sonra,  1Nisan 1976'da  California 'nın Cupertino kasabasında bir bilgisayar firması kurar.

İşte o firma ve ambleminin  ilham kaynağı elma (apple) bugün dünyaca bilinen bir marka olur...

25 Mayıs 2011

"BİR GRİPİN AL BİR ŞEYİN KALMAZ " :))

Eskilerin vazgeçilmez ağrı kesicisi Gripin’i 1935 yılında üretmiş Ecz. Necip Akar.O kış bütün memleketi bir grip salgını sarmış herkesi yataklara düşürmüş.Kolları sıvayan Necip Akar,içinde “grip” kelimesi geçen, en çabuk tedavi eden, pratik, ucuz bu tek paketi satışa sunmuş.


Soğuk algınlığına, romatizmal ağrılara iyi geldiği fark edilince ilgi günden güne artmış o küçük pakete.”Bir gripin al bir şeyin kalmaz” slogan haline gelmeye başlamış.Sıtmanın kol gezdiği yıllarda halk,kininli gripini ilaç olarak kullanmaya başlamış.En ücra köşelerde bile bulunması satışları adeta rekor seviyelere ulaştırmış.


Aradan onca yıl geçmiş ama sadık müşterileri sayesinde Gripin hala eczanelerde en çok tercih edilen ilaçlardan biri olmuş...


27 Nisan 2011

KENDİNDEN YAPIŞKANLI NOT KAĞIDI “ POST IT ” NASIL İCAT OLDU?

Amerikalı Art Fry 1970 ‘li yıllarda kırtasiye firması 3M’de çalışan boş vakitlerinde ise aktif koro faaliyetleri sürdüren biridir…


Müzik çalışmaları sırasında en çok istediği şey nota kağıtlarından kayıp düşmeyecek aynı zamanda kağıtlara zarar vermeyecek ayıraçlar bulmaktır…


Spencer Silver ise Art Fry’ın aynı şirkette çalışan bir arkadaşıdır.


Silver 1968 yılında yüzeylere yapışan,çıkarıldıktan sonrada leke bırakmayan üstelik yeniden yapıştırılabilen bir yapıştırıcı üzerinde çalışmış ancak istediği verimi alamamıştır…



O dönemde sorununa çözüm arayan Art Fry’ın aklına arkadaşının geliştirdiği bu yapıştırıcıdan kağıtlara az miktarda sürerek kullanmak gelir.Sonuç başarılı olur.Kağıtlar hiç iz bırakmadan çıkar üstelik tekrar tekrar yapıştırılır.


Şirketinin pazarlama departmanıyla görüşse de buluşu gereksiz ve kısa ömürlü bulunur…
Tanıtımını kendisi yapmaya karar veren Fry ,bir gün patronuna gönderdiği dosya üzerine bu kağıtlardan yapıştırır üzerine de notlar düşer.


Sadece ayıraç değil not da yazılabilen özelliğini gören patronlar, 1980 yılında ürüne post-it adını vererek üretime başlarlar.


Kendinden yapışkanlı bu kağıtlar “Fortune “dergisi tarafından 20. Yüzyılın en önemli buluşlarından biri olarak değerlendirilir…

28 Mart 2011

AKBANK ‘IN KURULUŞ ADI NEREDEN GELİYOR ?

Banka ilk olarak 1947 yılında “ Adana – Kayseri Bankası “olarak finans sektöründe yerini alır.Daha sonra iki şehrin baş harfleri birleştirilerek “ Akbank “olarak anılmaya başlar…

Kurucularının hepsi Adana ‘da yaşayan, Kayserili işadamlarıdır.O nedenle bankaya bu isim uygun görülür…


detay.Wikipedia

14 Mart 2011

NOKIA İSMİNİ NEREDEN ALDI ?

Dünyanın en büyük mobil telefon üreticisi Nokia,1865 yılında çizme, bot ve ayakkabı üreterek Finlandiya ‘da faaliyetine başladı.Daha sonra oto lastiği,bisiklet,televizyon ve elektrikli ürünleride üretmeye başlayan şirket 1967 yılından itibaren esas faliyet alanını kişisel bilgisayar ve telefon olarak belirledi.

Nokianvirta nehrinin kıyısında kurulduğu için markaya Nokia ismi verildi…

nokia Nokianvirta


Şu an dünyada her üç cep telefonundan biri Nokia.

Şirket 34 milyar dolar ciroya ve 68 bin çalışana sahip.

Nokianvirta

foto. 1. 2. 3. 4.

09 Eylül 2010

YOKLUKLAR İÇİNDE BULUNAN BİR İCAT…

King Kamp Gillette, fakir bir ailenin çocuğuydu.1871 yılında çıkan bir yangında ailesi tüm mal varlığını kaybedince, Kİng Kamp’ta genç yaşta hayata atılmıştı…

Önce metal eşyalar pazarladı…

Mekanik eşyalar konusunda ki yeteneği bir yatırımcı tarafından keşfedilince, yatırımcı “kullanılıp atılacak yani tek kullanımlık bir şey” geliştirmesini istedi…

Gillette bir sabah traş olurken aklına gelen projeyle usturayı tekrar tekrar bilemek yerine çelik bıçağı iki levha arasına yerleştirmek, bunu da T biçiminde bir sapla tuturmaya karar verdi…
Buna göre, bıçak birkaç kez kullanılınca çıkarılıp atılacak yerine yenisi takılacaktı…

Buluş ilk günlerde kuşku ile karşılandı ancak bir süre sonra talep artmaya başladı…

Şirket ilk etapta 90 bin traş makinası ve 12 milyon 400 bin adet traş bıçağını sattı.

“Gillette” adı buluşla özdeşleşti ve tüm dünyada olduğu gibi “Jilet” olarak satılmaya devam etti…


Photobucket
yararlanılan kaynak. Evrensel Kültür- Songül Saydam

19 Temmuz 2010

FUTBOL OYNAMAMA ŞARTIYLA KURULAN BEŞİKTAŞ…

Babalarının görevi nedeniyle sarayda yetişmiş ve hepsi iyi eğitimlerden geçmiş gençlerin girişimleri her defasında sonuçsuz kalmış, çok istedikleri halde hayallerindeki spor klübünü bir türlü kuramamışlardı…

Son bir girişimle Başyaver Mehmet Paşa’ya durum iletildi…
Güvenlik nedeniyle bu tür oluşumlara izin verilmeyen bir saray ortamında Mehmet Paşa durumu padişaha anlatmak için uygun bir zamanı kolladı…

Bir süre sonra durumu öğrenen Sultan II. Abdülhamid gençlerin “yalnızca spor yapmak amacıyla bir spor kulübü kurma isteğini” değerlendirmeye aldı…

Ancak bir koşulu vardı !!!

“Çocuklar , İngilizler’in icadı ayak topunu oynamayacaklardı."

Türkiye’nin ilk spor kulübü bu şart ile kuruldu…

Takvim yaprakları Mart 1903 'ü gösterirken İstanbul Beşiktaş semti Serencebey Yokuşunda kurulan kulübün adı “Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü , renkleride kırmızı beyaz olarak kabul edildi…

~~~~~~


* Haftalar önce yazmayı planladığım bir yazıydı.Nihayet tamamlandı…
İlgimi çeken ,ülkenin büyük takımlarımdan biri olmadan önceki bu başlangıç noktasıydı…


Photobucket



foto.

kynk.Bütün Dünya/ Ocak 2003

04 Haziran 2010

YANLIŞLIKLA YIKILAN BERLİN DUVARI…

Berlin duvarı 1961 yılında Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya’ya geçmesini önlemek için yapılmış.Çok kişi isyan etmiş,hatta ölümü göze alanlar olmuş.28 sene de duvarı geçmek isterken ölenlerin sayısı 238…
Photobucket

Ölenler arttıkça adı “Utanç Duvarı” diye anılmaya başlamış…
Gelişen olaylar, sebepler burada ayrıntılı anlatılmış…
Benim ilgimi çeken asıl bölüm duvarın yıkılışı…

Sovyetler Birliği son devlet başkanı Mihail Gorbaçov ve politbüro sözcüsü Günter Schabowski’nin 1989 yılında katıldığı belgesel sonrasında gelişiyor her şey…

Programda Schabowski’nin “vize alan herkes batıya geçebilir” sözü ,”herkes batıya geçebilir” şeklinde aktarılıyor ve bunun üzerine sevinen halk Brandenburg kapısına yığılıyor…
Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen nöbetçiler halkı durdurmak istese de arkadan gelen binlerce kişiye engel olamıyorlar…
Birkaç dakika içinde kaldırılmak zorunda kalan bariyerlerle birlikte binlerce kişi Tv kameralarına gülerek ve el sallayarak Batı tarafına geçiyor…

İlerleyen yıllarda Berlin Duvarı’nın yanlışlıkla yıkılmasıyla ilgili BBC kanalı bir belgesel çekiyor…


Photobucket

29 Mayıs 2010

REMZİYE HANIMIN NESCAFE İLE ÇİZDİĞİ TABLOLAR...

Remziye hanımla tanışmamız bundan sekiz ay öncesine dayanıyor…

Kendisi oldukça nazik,düşünceli ve prensipli kişiliğine hayranlık duyduğum bir büyüğüm...

Remziye Efcan bir resim sanatçısı.Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kişisel sergiler açmış.Ne ilginçtir ki, bu işe profesyonel olarak 50’li yaşlarda yakalandığı kanser rahatsızlığından sonra başlamış.Temelde varolan yeteneğini terapi amaçlı kullanmaya başlayarak resime yoğunlaşmış…

Tablolarında yağlı ve suluboyanın yanı sıra granül nescafe kullanmakta.Bu tekniği tuvalin üzerine yanlışlıkla dökülen nescafe sayesinde bulmuş ve hocasıyla üzerinde çalışarak geliştirmiş…


Photobucket

Nescafe’den resim nasıl olur acaba? diye düşünürken karşımda birkaç saat içinde biten Namık Kemal portresiyle şaşırıp kaldım…
Özellikle Osmanlı resimlerinde bu teknikle güzel sonuçlar elde ettiğini,üstelik maliyetininde çok düşük olduğunu söyledi…


Bunun dışında soğan kabukları ve böğürtlenden elde ettiği renkleri resimlerinde kullandığını anlattı…


Photobucket

Photobucket

17 Mayıs 2010

JEAN’E TÜRKİYE’DE NEDEN KOT DENİLİYOR ?

Bütün deterjanların OMO, katıyağlarında SANA olduğu bir dönem vardı ya işte bu da o hesap ama tek bir farkla değişmemiş ismi KOT olarak kalmış…

Anlatılmayı bekleyen bir başarı hikayesi daha ,her ne kadar sonu hüzünle bitse de…

1940 yılında Fransa’ya gitmiş ilk defa orada görmüş blucini (bluejean) işadamı Muhteşem Kot…

Dikilişi,dayanıklı oluşu güven vermiş kumaşın “ben bunu Türkiye’de üretirim.” demiş ve döner dönmez başlamış hazırlıklara…

Öyle ki 1960 yılına geldiğinde günde 200 adet üretir hale gelmiş,çünkü talep inanılmazmış...

Aynı yıl soyadıyla özdeşleşen “KOT” adı markalaşmış Muhteşem Kot’un…

Turgut Özal’ın serbest piyasa ekonomisiyle yabancılara açılan kapılar markanın satışlarını etkilemeye başlamış.80’li yıllar zor geçmiş…

Yabancı mallara olan taleple satışları iyice düşmüş ve 1992 yılında üretimini durdurmak zorunda kalmış…

Böylece çekilmiş piyasadan bırakmış bu işleri ama ismini de dilimize miras bırakmış…
Photobucket

kynk. (1) (2)

29 Aralık 2009

EYFEL YIKILMAKTAN NASIL KURTULDU ?

İkinci Dünya Savaşının tüm hızıyla devam ettiği yıllarda,Alman işgalindeki Paris’e sürpriz bir konuk gelir.

Gece yarısı apar topar yatağından kaldırılan Paris belediye başkanı şaşkın bakışlarla karşısında duran Nazi subayına bakmaktadır.


Subay Eyfel’e ait bilgileri içeren bütün dosyaları toparlamasını ve kendisiyle gelmesini söylemektedir.Neler olup bittiğini anlamaya çalışan başkan subayı takip ederek hızlı adımlarla arabaya biner.

Kuleye geldiklerinde belediye başkanının şaşkınlığı bir kat daha artar çünkü Hitler kendisini beklemektedir.

Beraberindeki subaylarla birlikte kuleye çıkan Hitler kısa süren görüşme sonrası grupla birlikte Alman karargahına geçer.

Belediye Başkanının alınmadığı toplantı sabaha karşı başlar.

Sovyet orduları karşısında çok fazla tank,top ve araç kaybeden Almanlar silah için gerekli hammadde yollarının müttefik devletlerce kapatılmasıyla iyice sıkıntıya düşmüştür.İş çözüm üretmeye gelince işgal ettikleri ülkelerden tüm metallerin toplatılması kararına varırlar.


İşte Hitler’in Eyfel’i ziyaretinin asıl sebebi de bu olur.

Kule söktürülüp tank,top ve tüfek yapımında kullanılacaktır.Ancak yapılan toplantı sonrası Eyfel’in sökülmesinin çok uzun süreceği ve elde edilecek çelikten beklenen miktarda silah üretilemiyeceği mühendislik hesaplarıyla ortaya konulunca bu projeden vazgeçilir.

Uykusuz geçen gecenin ardından toplantı salonun kapısı açılır.

Dışarı çıkan Alman general belediye başkanını yanına çağırtır.”Hadi git ! artık rahat uyuyabilirsin Eyfel ucuz kurtuldu” der.


~~~~

*Okurken ve de kaleme alırken hep şunu düşündüm ya yeterince zaman olsaydı? ya da hesaplar tutsaydı ? Fransa’nın simgesi şu an olurmuydu? :))


Photobucket
kynk.Evrensel Bakış Açısı-Gürbüz Evren

20 Aralık 2009

NİMET ABLA…

Ankara’da “Nimet Abla Piyango Gişesi” yok ama ,elinin onun kadar uğurlu olduğunu düşünen bir piyangocu var… :)) Bugün ondan üç tane bilet aldık üstelik bu sene bir değişiklik yaparak biletleri özellikle cici kızıma çektirdik.Sonuç ne olur bilinmez ama her yeni yılda olduğu gibi amorti bile zor çıkar bize…
Neyse geleyim asıl bahsetmek istediğim mevzuya baklavada Güllüoğlu,kolonyada Eyüp Sabri deriz,hadi onlar ürettikleriyle anılır bu normaldir ama ya milli piyango?? Ne ilginçtir ki piyango denilince ismi her sene mutlaka anılır.Tv yayınları özellikle o gişenin önünden bu konuyu haber yapar…
Küçük bir araştırmayla ulaşılan hikayesi gerçekten enteresan Melek Nimet Özden’in…



II. Abdülhamit döneminde yaşayan İstanbullu bir ailenin kızıdır Nimet Abla.Evlenme çağı geldiğinde Eminönü’nde tütün işiyle uğraşan İsmail Hakkı beyle evlendirilir.Tütün işinin yanı sıra teyyare piyango satışı ile uğraşan İsmail Hakkı bey, satışı teşvik için veresiye piyango biletlerini satıp parasını geri alamayınca büyük zarar eder…
Kocasının bunalıma girdiğini görüp buna dayanamayan Nimet Abla kollarını sıvayıp işin başına geçer…
Önce Diyanet işlerine gidip “piyango haram değildir” fetvasını alıp dükkana asar.Hem de büyük yazılarla…Sonra bilet alanlara promosyon olarak kutu şeker dağıtmaya başlar.Bu arada diğer erkek piyangocular önce onunla alay eder,sonra tepki gösterirler bir bayanın bu işi yapmasına karşı çıkarlar…
Her geçen gün biraz daha fazla bilet satan akıllı kadın rekor satışlarıyla bir numara olur.Bilet sattığı her kişinin adresini almayı unutmaz bir yere not eder,sattığı bilete yüksek ikramiye çıkınca gazetecileri alıp müjdeli haberi bizzat kendisi vermeye gider.Gazetelerde boy boy çıkan haberlerle 1978 yılına kadar ününe ün katmaya devam eder...

kynk.
foto.

10 Aralık 2009

DÜNYANIN EN ÜNLÜ TİMSAHI…

Marka öykülerine bayılıyorum.Başarı öykülerinin başlangıç noktalarını bilmek,hangi aşamalardan geçip bugünlere geldiğini öğrenmek çok hoş bence…
Belki hatırlayanlar olur,önceki yazılarda ilgimi çeken birkaç tanesini anlatmıştım.İşte onlara bir yenisi daha eklenecek...


~~~~~~
1927 yılında düzenlenen Tenis turnuvası öncesinde Fransız ekibin kaptanı, ünlü tenisçi Rene Lacoste’un hem motivasyonunu artırmak,hem de hırslanmasını sağlamak için çok pahalı bir hediye teklifinde bulunur.”Bu maçı alırsan sana timsah derisinden bir bavul alacağım”der.
Maç biter,Rene Lacoste maçı kazanır…
Amerikan basını bu konuşmayı manşetlerine taşır ve “Rene Lacoste rakibini timsah gibi yedi!” şeklinde bir başlık atar…Ünlü tenisçinin artık lakabı “Timsah”tır …
Bu olayların sonrasında Rene her maçına , arkadaşının çizdiği timsah resimli giysiler ile çıkar…
1929 yılında Fransız Açık Tenis Turnuvasını da kazandıktan sonra tenisi bırakır ve günümüzün ünlü markalarından Lacoste’u üretmeye başlar…

29 Kasım 2009

BİR ASLAN NASIL KÜKREDİ ?

Metro Goldwyn Mayer (MGM) 1924 yılında ilk kurulan stüdyoları için logo arayışı içindedir…
O dönemde çalışanlardan biri “her filmden önce izleyicilerin ilgisini çekebilecek” bir fikir bulur.Yöneticilerinde hoşuna giden bu fikirle ilk aslan “ Slats “ logo olarak kullanılmaya başlanır.Sinema sessiz filmlerin çekildiği dönemdedir ve bu görüntü 1928 yılına kadar ses olmadan kullanılır…
Logoyu yenilemek ve sesli çekmek üzere şehre gelen sirkten yeni bir aslan bulunur.Böylece ”Jackie” MGM’nin ikinci yüzü olur…
Hazırlanan ses sistemi ve kamera ile Jackie’nin karşısına geçen ekip beklemeye başlar.Ancak saatler,günler geçmesine rağmen aslan tek bir ses çıkarmaz.
İnsanları günlerce öyle izleyen Jackie bir esneme hareketi sonrasında klasik haline gelen o sesi çıkarır…Arka arkaya iki kükreme sesiyle, ekip sevinçten ne yapacağını bilmez durumda alkışlarıyla stüdyoyu inletir… 1957 yılına kadar kullanılan Jackie’nin görüntüsü sonrasında üç aslanla daha çalışılır.Ancak hiçbiri Jackie’nin çıkardığı kükreme sesini çıkaramaz.Uzun yıllar kullanılan bu kayıt dijital ses ortamında geliştirilirilerek tekrar tekrar yayınlanır…


1928 yılı Jackie'nin çekimi...

kynk. Metro Goldwyn Mayer (MGM)

foto.

kynk.keyif perisi

17 Ekim 2009

İLK POŞET ÇAY…

Photobucket

Thomas Sullivan Amerikalı bir çay ithalatçısıydı…Çay çeşitlerinden ufak miktarlarda numune olarak hazırlamış ve bunları küçük ipek kumaşlara sarmıştı.Müşterilerine bu numunelerden vermek üzereyken ipek kumaşlardan biri yanlışlıkla kaynayan suyun içine düştü ve kısa sürede çay kumaştan süzüldü…Böylece Thomas Sullivan ilk poşet çayı bulmuş oldu.
1903 yılında çayı ticari anlamda ilk satışa sunan kişi ise Sir Thomas J. Lipton oldu.
1952 yılına gelindiğinde artık tüm dünya LİPTON markasını biliyordu…

Sir Thomas J. Lipton

*******************************************************************
*Bitki çayları hadi neyse de poşet çay olayı pek bana göre değil, tad alamıyorum ondan. Mümkünse demlenmiş ve küçük bardakta olsun…


kynk.İlklerin Kitabı
foto.

03 Eylül 2009

“ İNANMAK, BAŞARMANIN YARISIDIR…”

İngiliz soylusu karısı ve oğlunu yanına alarak o gün pikniğe gitti.Hava o kadar güzeldi ki, gezintiye çıkan çocuk bu eşsiz doğa manzarasının içinde dayanamayarak karşısında duran göle doğru koştu...

Kısa bir süre geçmişti ki ayağına giren krampla çırpınmaya başladı.Yardım çağrısını yakında bir tarlada çalışan köylü çocuğu duydu ve onu boğulmaktan son anda kurtardı…

Babası çocuğu kurtulduğu için minnettardı teşekkür için ona davette bulundu.Sohbet sırasında gelecek planlarını sordu çocuğa...
“doktor olmak isterdim ancak durumumuz okumama elverişli değil,bende babam gibi çiftçi olacağım” dedi üzgün bir şekilde.

Soylu adam “Peki,hazırlıklarını yap,eğitim masraflarını ben karşılayacağım.Doktor olmak mı istiyorsun? Ol o zaman dedi…


~~~ ~~~ ~~~
1943 yılının Aralık ayında eski İngiltere başbakanlarından Winston Churchill ‘e Afrika’da zatürre teşhisi konuldu.O dönemde bu hastalığın tedavisi yoktu…

Henüz tıp camiasında geçerliliği kabul görmemiş “ penisilin” adı verilen ilk antibiyotik ilaç üzerinde çalışan Dr. Alexander Fleming’e haber verildi…

Hemen İngiltere’den Afrika’ya giden doktor yeni ilacını kullanmaya başladı ve tedaviye kısa bir sürede cevap veren Churchill’in yine hayatını kurtardı tıpkı yıllar önce onu gölde boğulmaktan kurtardığı gibi…


~~~ ~~~ ~~~
Buraya kadar anlatılan belki sizi şaşırtmış olabilir…Neticede Sir Alexander Fleming yapmış olduğu buluş ile insanlığa ışık tutarak,bir çok hastalığın iyileşmesine yardımcı olmuş, daha nice hayatlar kurtarmıştır…


Bu arada her fırsatta Türk’leri sevmediğini belirten ,geçirdiği kaza ve hastalıklar ile yaşamsal dokunulmazlığı espiri konusu olmuş Winston Churchill ise 91 yaşına kadar yaşamıştır.



* yazımı kaynak göstermeden yayınlayan "atmacamana" isimli emek hırsızına ve buna fırsat veren kopyacı site trakus.org'a buradan bakabilirsiniz...

24 Mayıs 2009

"İYİ Kİ DOĞDUN " ŞARKISINI KİM BULDU?

1900 yılların başında ABD ‘nin Kentucky eyaletinde yaşayan kız kardeşler Mildred ve Potty Hill bir ana okulunda çalışıyorlardı.Çocuklara yeni bir şarkı öğretmeleri gerekince ,bugün doğum günlerinde söylenen “İyi ki doğdun” şarkısının melodisini buldular.Tabii bunu yaparken dünyanın heryerine yayılacağını hiç düşünmediler…Sözlerini ise güzel bir güne başlama şarkısı olarak düzenlemişlerdi ve her sabah çocuklara bu şarkıyı söylettiler.
Brodway’de bir müzikal gösteride sözler değiştirilip bugünkü doğum günü şarkısı şeklinde söylenmeye başlayınca kardeşler harekete geçti ve bu şarkının kullanıldığı heryerde kendilerine telif hakkı ödeyecek bir vakıf kurdular.Dünyanın tüm dillerine çevirilen bu melodi halen Sinema ,tiyatro,radyo ya da televizyonda kullanıldığı zaman bestecilere telif ücreti ödenmektedir.
kynk.
********************************************************************
Sene 1995 dokuz kızın kaldığı bir öğrenci yurdunda sürpriz doğum günü hazırlama çabalarımı hatırlıyorum…Dokuz kişiye yetecek pasta param yok kendi çapımda en büyüklerinden 3 tane ekler pasta ve mumları alıp geldim.Sağduyunun doğumgünüydü…Kutladık ,fotoğraf makinesındaki son pozla birde resim çekildik…
Aklıma geldi şimdi.Bugün sağduyunun doğum günü…Aramızda kilometreler olsa da ben sevgili dostumun doğum gününü kutluyorum ve dünyanın en çok söylenen bu şarkısını söylüyorum…İyi ki doğdun ♪ ♪ …İyi ki doğdun ♪ ♪ ,iyi ki doğdun mutlu yıllar sana... ♪ ♪

16 Mayıs 2009

“OSCAR” ÖDÜLLERİ ADINI NEREDEN ALDI?

1920 yılının başlarında Hollywood en parlak günlerini yaşarken,bir yandan da sesli sinemaya geçişin sancılarını hissediyordu.O güne kadar sinemacıların ve bu işe gönül verenlerin haklarını savunucu resmi bir kuruluşun olmaması günden güne sorunların artmasına neden oluyordu.1927 yılına kadar bu şekilde çalışmalarına devam eden sinemacılar toplanarak yapımcılar,senaryo yazarları,yönetmen ve oyunculardan oluşan 36 kişilik bir yemek düzenledi.Bu yemekte alınan kararlardan yola çıkarakta yedi kişiden oluşan bir kurul ile “Sinema Sanat ve Bilimleri Akademi”sini kurdular.Bu kurul akademiyi daha önemli kılmak adına her sene ödül töreni düzenlemeye karar verdi.Ödüller “Academy Award of Merit” adıyla verilmeye başlandı.1931 yılına kadar bu isimle verilen ödüller, rivayet o ki akademi sekreterinin o meşhur heykelciği eline alıp -- Amcama ne kadar benziyor demesiyle değişti.İsmini sorduklarında “Oscar” yanıtını alan kurul bu ismi kısa ve özgün bulmuş olacak ki o günden sonra ödülleri “Oscar Ödülleri” adı altında dağıtmaya başladı…
kynk.
kynk.

21 Şubat 2009

İNTİKAMLA GELEN KARİYER BAŞLANGICI…

İngiltere’de 3 Aralık 1926 günü terk edilmiş bir araç bulundu.Kapıları açık,kaza geçirmiş gibi öylece duran boş bir otomobil…Şehrin dışında ıssız bir yerde olduğu için kimse ne olduğunu anlayamadı.Polise haber verildi. Kayıtlardan arabanın Agatha Christie isimli bir bayana ait olduğu ortaya çıktı.Varlıklı bir ailede yetişmiş olan Agatha ,kabiliyetli,kitap okumayı çok seven ve amatör yazılar yazan biriydi…


Boş arabayla ilgili olarak kadının eşine haber verildi.Ancak Agatha’nın nerde olduğunu kimse bilmiyordu.Esrarengiz bir biçimde yok olan kadının kayboluşuna İngiliz basınıda büyük ilgi gösterdi.Dönemin en ünlü dedektifleri hatta İngiliz hükümeti bile konuyla ilgilendi.Bir görgü tanığı arabadan çıkan sağ bir kadın gördüğünü söylüyordu…
Fikir almak adına ünlü roman kahramanı “Sherlock Holmes” un yazarı Conan Doyle’ye bile danışıldı…

Tüm bölgeye dağıtılan kadının fotoğraflarını ,bir otelde caz söyleyen müzik topluluğu tanıdı.—Bu bayan akşamları buraya geliyor deyip yerini bildirdiler.Polisler kadının kaldığı otelde kayıtları incelediğinde “Christie” soyadını bulamadı.Fakat otel görevlisi “Neele” soyadlı genç bayanın kaldığını söyledi.

Onbir gün sonra kadına ulaşıp sorguya aldıklarında inkar etti 
–Ben turistim dedi sonra ifade değiştirdi hafızasını kaybetmiş numarası yaparak kimliğini açıklamadı.Bunun üzerine dedektifler aynı şehirde yaşayan gerçek Nancy Neele ‘yi bulup sorguya aldıklarında bir gerçeği öğrendiler.

Agatha Christie’nin eşi bir süreden beri Nancy Neele ile kendisini aldatıyordu.Aldatılan kadın Agatha kaybolmazdan önce iki sevgili hafta sonu için plan yapmışlardı.Agatha planı ile tüm dikkatleri üzerine çekip,ikisinin hafta sonu planlarını mahvetmiş bununla da kalmayıp tüm basının bu ilişkiyi öğrenmesini sağlamıştı.

Boşanmayla biten evlilik sonrası eşi, yapılan tüm soruşturma giderlerini ödemek zorunda kaldı.Dünyaca ünlü cinayet roman yazarı olarak Agatha Christie’de edebiyat dünyasına adımını atmış oldu.



Agatha Christie
---------------------------------------------------------------------------------


*Gene kelimelerimin yettiği kadar olayı aktarmaya çalıştım.Bence müthiş bir başlangıç olmuş.Okuduğumda bir hayli etkilendim ve gizemi çözmek istedim.Tabi çözemedim ama ilk aklıma gelen “Allah akıllı kadının gazabından,erkeği korusun” oldu…:))


bknz.Agatha Christie
kynk.Bütün Dünya