15 Şubat 2010

BLOG ÖNERİSİ…

Photobucket
Çocukluğumdan beri hem korkarım,hem de ilgi duyarım…
Köpekbalıklarının yaşamlarına dair ilginç fotoğraf,video ve haberlerine ulaşabileceğiniz güncel bir blog...Uzun süredir zevkle takip ediyorum.Yabancı dil sorununu malum otomatik Google çeviri çözümlüyor… :)



foto.Jacques Perrin and Jacques Cluzaud -- Oceans

13 Şubat 2010

YEMEK YAPMAK İÇİN FIRINI YAKTI, FIRIN İSE TÜM LONDRA’YI…

Kral’a sunulacak yemeğin özenle hazırlanmış olması istenir ve tavsiye üzerine bu görev ona verilir.Artık İngiltere Kralı II. Charles’ın leziz yemekleri kabiliyetli o fırıncının ocağında pişirilir…
Fırıncı Thomas Farynor (Farriner),görev süresinin beşinci yılında yorgun bir şekilde girmiştir yatağına…
O kadar yorulmuştur ki aşağıda hala yanmakta olan fırını hatırlamaz bile.Henüz sönmemiş alev büyür,büyür ve tüm mutfağı sarar…
1666 yılı 2 Eylül günü başlayan yangın havanın rüzgarlı oluşu ve o zamanki yangın söndürme sisteminin olmayışı nedeniyle yayılmaya devam eder.Pazar akşamı başlayan yangın ancak Çarşamba günü söndürülebilir…
Tarihin “Büyük Londra Yangını” olarak kayıtlara geçtiği yangında 13.000 ev, 87 kilise tamamen kül olur.Büyük hasara rağmen sadece sekiz kişi ölmüştür…


*Yangını başlatan bu fırın halen Londra Müzesinde sergilenmektedir…

foto. & kynk.

~ ~ ~ ~
Akşam yemeğinin sonlarına yaklaşmışken Kaptan’ın “Sinemaya gidelim” teklifi geri çevrilmedi, alelacele çıktık evden 20.30 seansına yetişebilmek için…
Ankamall ‘da o dönem gösterilen üç boyutlu ve 35 dakika sürecek olan film başlıyalı 10 dakika olmuştu ki,aklıma ocağın elektrikli bölümüne ağır ağır ısınsın diye koyduğum tenceredeki yemek geldi…
Panikle ayağa kalkıp “yürü” dediğimi hatırlıyorum.
Eve dönüş yolu geçmek bilmedi haliyle.Kapıyı açarken gelen kokular ise geç kalındığının göstergesiydi…
İçeri girdim ve hemen pencereyi açtım şükür yoğun bir duman yoktu ama koku apartmana yayılmıştı…
Tencerede ise (söylemesi ayıp) bezelyeler kömüre dönüşmüştü…
Siz siz olun evden çıkarken,mutlaka bu tür kontrolleri alışkanlık haline getirin.İşte ben o günden sonra bunu hep yaparım…

*bu yazım kaynak gösterilmeden bakımlıyız.com kullanıcısı nurküllü
hayatname.com kullanıcısı yorgunelle tarafından kopyalanmıştır.

İDRAK YOLLARI …

Geçtiğimiz günlerde tarihi bir konuşma yapan Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin 2003 yılı 22.dönem Meclis tutanaklarına geçen ilginç diyaloğundan seçilmiş bir cümledir…

“….Ne demek istediğimi anlamıyorsunuz.İktidara gelenlerin idrak etme ile ilgili bir sorunu var.Ben buna İdrak Yolları Enfeksiyonu diyorum.Siz bu enfeksiyona kapılmışsınız…”


BİR DÜĞÜN FOTOĞRAFI…

Yazılım mühendisi Roger Ratzenberger soyağacını araştırma amacıyla kişisel bir web sitesi oluşturmuş ve sayfası konuyla ilgili birçok ödülün sahibi olmuş...

Photobucket

Bu fotoğraf onun ailesine ait…
O zamanki teknolojik imkanlar düşünüldüğünde hayli başarılı bir görüntü yakalanmış ve hiçbir ayrıntı unutulmamış…
Eskilerden bugüne hoş bir anı bırakılmış…

10 Şubat 2010

KOPYALAYAN SİTEYİ NASIL BULABİLİRİZ ?

“Amannn ne olucak? beğenmiş kopyalamış işte ,dünyanın sonumu? ” diyenlerden olamam ben.
“Emeğine sağlık,çok hoş, ne güzel anlatmışsın,”vb…yorumlar yapılmışsa çalınan yazınıza kayıtsız kalamıyorsunuz.O nedenle yayınlandı bir önceki yazı

Geçmiş gün Habertürk web blogdaki
kullanıcı önce bir yazımı kopyaladı üzerinde durmadım çocukça bulduğum içindi belki de,sonra iki-üç-dört derken dayanamayıp şikayetçi oldum.Bir süre sonra bayandan özür maili gelince konuyu uzatmadım.Hatasını anladı ve bir daha kopyalama yapmadı…

Başka bir site, gezi notlarının bana ait olduğunu öğrendi ve durumu haksız bularak tamamen kaldırdı…

Yine ilerleyen zamanlarda başka bir forum site yöneticisine atılan mail cevapsız kalmadı.Üyelerden birinin okul anılarımın tamamını izinsiz almasına müsaade etmedi ve gerekli notu kendisi düştü.Şimdi bu bahsettiğim aklıma gelen olaylardan birkaçı…
Hem yazıyı yazıp sonrasında peşine düşmekte komik esasında…
”Çok ziyaretçi alan sitelerde bu durum yaşanıyor” demiş bir arkadaşımız.Maalesef internet ortamında güzel bir içerik paylaşmışsanız bilin ki sizde aynı durumda kalabilirsiniz.Bunun çok ziyaretçi ile ilgisi yok bence…

Neyse gelelim asıl cevap bekleyen soruya.Bu ilk aşama…
Kopyalayan siteyi nasıl bulabiliriz?
Gerek yorumlarla gerekse mail gönderip merak eden arkadaşlara cevaben kullandığım basit yöntemi kısaca anlatayım.

Öncelikle bu sitedeki kodu üyelik gerektirmeden sayfanıza yerleştirmeniz gerekiyor. Buradaki görünümlerden ya da yeni versiyon haliyle bu kod olabilir siz karar verin...
Yaklaşık iki senedir kullanıyorum.Daha önceleri hangi saatte kaç ziyaretçi gelmiş sadece onu görebiliyorduk.Geçen yıl sonlarına doğru kopyalanan yazı ve fotoğraflarıda hafızaya almaya başladı.İşlemi her 24 saatte bir güncelliyor…

Bu arada her kopyalama işlemi kötü amaçlı olmayabilir.Mesela beğenilen bir yemek tarifi ya da fotoğraf kullanıcı tarafından bilgisayara kayıt edilmişte olabilir.Onu da belirtelim.
Diyelim alınan içeriği gördüm, buradan sonra ne yapıyorum? O yazının önce başlığını ya da metinin belli bölümlerini kopyalayıp
Google’da arama yaptırıyorum…Başlık değiştirilmiş olsa bile aynı içerik kopyacı siteyi ele veriyor…
Dediğim gibi bu ilk aşama.Siteyi tesbit ettiniz sonra ne yapacağız? Asıl önemli olan konu…
“Fikir paylaşımında bulunalım” demişti sevgili Fikir İzleri güzel bir içerik paylaşmıştı bizimle.Hem teknik açıdan, hem de işleyiş açısından bilgilendirici bir
yazıydı...

08 Şubat 2010

KOPYACI ZİHNİYETE DUYURU…

Değerli site sahipleri özellikle forum siteleri yöneticileri ve üyeleri…

Farkındayım ki uzun süredir araştıran,konu bulmak için yaratıcılığını kullanan, direkt alıntı yapmadan metini oluşturmak için saatlerce kafa patlatan bloglardan beslenmektesiniz…

Zaten yeterince yüksek reytinge sahipken,sırf link vermemek adına kaynak göstermeden gerçek emek sahiplerinin teşekkürlerini topluyorsunuz. :(( Bilin ki artık bunun tespiti zor değil...

Daha önce kopyalanan anı,hikaye,araştırma vs… yazılarımın altına kopyalama yapan kişilerin adreslerini de eklemiş sonra rica ve özür neticesinde kaldırmış hatta sağ sütunda konuyla ilgili ricada da bulunmuştum...Şimdi bu uygulamaya tekrar devam edeceğimi,gerekli gördüğüm taktirde yasal yollara başvuracağımı buradan duyurmak isterim…

04 Şubat 2010

İLK TELEVİZYON KUMANDASI NASILDI ?

Ne büyük lüksmüş meğer tv kanallarını kumanda yardımıyla değiştirmek…


Prensesim yere düşürünce çalışmaz oldu kumanda.Beğenmeyince ayağa kalk,tv'nin yanına git kanalı değiştir.Bir süre sonra yine kalk yine değiştir…


Birkaç saati böyle geçirdikten sonra,yaratıcı aklım sayesinde diğer odadaki televizyonun kumandasını aldım elime, evet çalıştı üstelik farklı bir marka olmasına rağmen…


Şimdi onunla idare ediyoruz. 80’li yılların sonlarında ilk kumandalı televizyonu aldığımızı hatırlıyorum.Hafızam “ilk o yıllarda üretilmeye başladı“ zannetse de durum öyle değilmiş…

İlk televizyon kumandası Zenith Radyo Şirketi tarafından 1950’li yıllarda üretilmeye başlanmış.Televizyona bağlı bir kablo sayesinde çalışan komutaya “Tembel Kemikler” adı verilmiş.

Photobucket


1955’li yıllara gelindiğinde yine aynı firma tarafından geliştirilerek üretilen, bu sefer kablosuz olan kumandaya “ Flashmatic “ adı verilmiş…
Ne kadar verimli çalıştığı bilinmez ama yaşanan bir takım sorunlar neticesinde bu kumanda üzerinde geliştirme çalışmalarına devam edilmiş.

Photobucket


Photobucket


1956 yılında Robert Adler tarafından geliştirilen “Zenith Uzay Kumandası” ismiyle satışına başlanan, ses ve kanal değişikliği seçeneği sunan modellerde ise bir süre sonra mekanik bozulmalar ve istemsiz kanal değişikliği gibi sorunlara rastlanmış…

Photobucket

foto. 1. 2. 3. 4. 5.


*bu yazı kaynak belirtilmeden Ela DeneçliMakalenet ,tvcapture.eu  ve gokhan tass tarafından kopyalanmıştır.

KIR O ZİNCİRLERİ…

Bu haberi daha önce izlediniz mi bilmiyorum ama kadınca duygularla izlendiğinde etkiliyor insanı…

O ülkenin kültürü ya da kanunları bizi ilgilendirmiyor olsa da konu çocuk ve annelik olunca kayıtsız kalamıyorsunuz artı sıkıntılara rağmen ne kadar şanslı olduğunuzu düşünüp bu vatan topraklarında doğduğunuz için şükrediyorsunuz…

“Adalet birgün herkese lazım olur” düşüncesiyle izlemeniz dileğiyle…


kynk.

GÜNÜN SÖZÜ...

Photobucket

“Bütün kâinat birbirine sevgiyle bağlanmış. Sevgini vermesini öğren, çünkü gönlün anlasın ki, hepsine yer varmış, Sevgisiz insandan dünya unutma ki korkarmış.” Hz.Mevlana

02 Şubat 2010

YALANCILIK BOZUK PARA GİBİDİR...

Angela Cooper İngiltere’deki Reading Üniversitesine öğretim görevlisi olarak başvurur.Yeterli donanıma sahip olduğunu düşünen üniversite yönetimi bu başvuruyu kısa sürede olumlu karşılar.Edinburgh Üniversitesi mezunu,Durham Üniversitesinden doktoralı ve güzide birkaç okuldan referanslı bir personelle çalışmak onlar için memnuniyet verici bir olaydır.İlerleyen birkaç yıl içinde filoloji bölüm başkanı yapılan Angela Cooper herkesin takdir ve güvenini kazanmıştır…Çalışmalarının altıncı yılında yönetim, Cooper’ın sahte isim ve gerçeğini aratmayacak diploma ile belgeler kullandığını tespit eder…
Artık çok geçtir, üniversite sahte öğretim görevlisine çalıştığı altı yıl boyunca 200bin sterlin ( eski parayla yaklaşık 470 milyar) maaş ödemiştir…

~~~~


“Yalancılık bozuk para gibidir,uzun süre geçindirmez” demiş Ruslar ,hani bizde de vardır ya yalancı çobanın hikayesi misali gerçeğin öyle ya da böyle ortaya çıkması hoşuma gitti… :)

CISSSSS…

Bu değerli kelimeyi kullanma ihtimaliniz ,anne ya da baba olmanızla doğru orantılıdır unutmayın…İstediğiniz kadar tedbir alın o priz ya da kabloların çekim gücünü engelleyemezsiniz.Her anne babanın başına gelecek malum bir durum…

Photobucket
foto.

HUYSUZ EVSAHİBİ VE DERTLİ KİRACISI...

Bakmayın başlığı böyle attım ama babacığımın sinir harbini her görüşümde “Allah evsahiplerine sabır versin” diyorum.Bizde kiracı olduk ,birçok evsahibi gördük…Keşke vakit olsa da uzun uzun anlatsam enteresan evsahiplerini ya da evsahibi olduktan sonraki kiracıları.Hele sonuncusu hepten ilginç çıktı.Memur emeklisi babamın yıllarca dişinden tırnağından biriktirdiği paralarla aldığı kutu gibi evin aylarca yatmayan kirası sonrasında telefondan “sen bana kızdın değil mi şimdi?”deyip sonra “sor bakalım neden yatıramadım kirayı?” demesi ekol bir hareketti.Gülsek mi ? Şaşırsak mı? bilemedim…


31 Ocak 2010

SENARYO SON DAKİKADA NASIL DEĞİŞTİ ?

“ Tatlı Kaçık “ oyununu sahneledikleri yıllarda Nisa Serezli rol arkadaşı kedicikle yakından ilgilenmektedir.Öyle ki oyun öncesi kuliste geçirilen mutlu dakikalar oyun sırasında da devam eder.Yalnız oyunun sonlarına doğru konu gereği ölen kedinin arkasından gözyaşı dökülmesi gerekmektedir.Finalde Nisa Serezli ağlar,seyirci ağlar ve perde kapanır…

~~~~

Günlerden bir gün tam da bu acıklı sona gelinmişken, öldüğü farzedilen kedi dekor penceresinden Serezli’nin kucağına atlar.”Sev beni“dercesine…
Gayri ihtiyari gülen Nisa Serezli’ye seyircide eşlik eder.Gözyaşları içinde defalarca oynanan oyun bir defaya mahsus kahkahalar eşliğinde bitirilir.

kynk.Altın Eller-N.Serezli ile söyleşi

BAŞARININ SIRRI...

Eski bir röportajını okuyorum “başarısının sırrı” sorulmuş Sandra Bullock’a.O da şöyle cevap vermiş...

“Başarı insana dikenli bir paket içinde geliyor,işte ben bunu öğrendim.O paketi kabul etmek ya da etmemek size bağlı.Kabul ettiğiniz bu başarıyı paylaşmak için seçtiğiniz insanlar da çok önemli.Her zaman sizden daha başarılı,savaşçı ruhlu ,zeki insanları seçin ve hep öğrenci olarak kalın.Kendinizi öğretmenmiş gibi duyumsadığınız an oyunu kaybettiniz demektir.”

Photobucket

kynk.Yıldızlar Arasında-Rana Arım

YAMYAM’I MAALESEF KAYBETTİK…

Kendisini tanımaktan onur duyduğum değerli büyüğüm, kahraman insanı geçtiğimiz günlerde kaybettik…
Ani ölümü ile hepimizi şaşırtan ,lakabı Yamyam kendisi melek insana Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum…

*

27 Ocak 2010

COŞKUN ARAL'dan “ANNEMİN YEMEKLERİ ”…

“Kiminin annesi,kiminin anneanne veya babaannesi ya da halası,teyzesi…Herkesin belleğine kazınmış bir lezzetler yumağı var ve tıpkı benim gibi herkes onu aramakta.Ancak bunu bulabileceğimiz tek yer var, o da belki en yakınımızda.” diyor Coşkun Aral,Hotpoint-Ariston işbirliği ile hazırladığı yemek kitabında…
Hani çok kabiliyetli olduğumu düşünmüyorum yemek konusunda ama arşivimde fena sayılmaz.Belgesel programlarından ilgiyle takip ettiğim bir gazetecinin çıkardığı yemek kitabı “acaba nasıldır?” diye merak edip bende bilgilerimi bırakmıştım.Onlarda ücretsiz kargoladılar.Kendilerine en içten teşekkürlerimi yolluyorum…
Photobucket

Tariflerin yanı sıra kitapta, Aral’ın çektiği görsel açıdan zengin fotoğraflar ve kısa notlar yer almakta…

ÇILGINLIKTA SINIR TANIMAYANLAR İÇİN…

Babamın memuriyeti nedeniyle çok taşındık, pek çok ev değiştirdik.Paketlemede uzman sayılırım,hem seri hem de sağlam kutularım.Öyle ki bugüne kadar kırık dökük bir şey çıkmamıştır. :)) Tabii ne zaman ki evden eve taşıma işi çıktı işler değişti…Kırık,çizik vs...
Görüntüdeki ekipte eşyalarını kendileri taşımayı uygun görmüş yalnız ufak bir method farkıyla… :))

24 Ocak 2010

ATEŞ PAHASI…

Kanuni Sultan Süleyman adamlarıyla birlikte avlanmaya çıkar, çıkar çıkmasına da ani bir yağmur bastırır iliklilerine kadar ıslanırlar…
Titrer vaziyette karşılarına ilk çıkan kulübeye sığınırlar,ısınmak istediklerini söyler Kanuni kendini tanıtmadan…
Güzelce bir ateş yakan çoban kim olduğunu bilmeden ısınmalarını sağlar ateşi aynı ısıda tutarak…
Sultan Süleyman ısınıp neşesi yerine gelince “Bu ateş yüz altına değer” diye bir laf söyler.Kıyafetleri kuruyup, gitmeye hazırlanırken teşekkür için çobana üç altın uzatır…
Çoban elindeki altına bakarak dudak büker, her hallerinden durumları iyiyken adamlar neden üç altın vermiştir?
“Beyim “der, “Biraz önce ateşe yüz altın değer biçmişken ,bari biçtiğiniz değeri verin.”
Hiç ateşe yüz altın verilir mi? Ama Kanuni söylediği söze karşılık çobana yüz altını verir...

İşte “ateş pahası” deyimi bu olaydan sonra kullanılmaya başlar…


Photobucket

**Artık 10’ların 20’lerin adı var her şey ateş pahası birazda üşümemize nedendir eldeki mevcutla bir şeyler alalım dedik hayır amaçlı.Kısa sürer diye alelacele çıktık yok aradığımız şeyleri bulamadık üç bayan…
Hayatımda nadir üşüme anlarından biridir üstelik daha Ankara’ya kar gelmemişken.Öyle üşüdüm ki kaloriferin başında saatlerce titredim bir yandan bu olayı hatırladım,bir yandan kaleme aldım…

BELKİ HABERİNİZ OLMADI…

Habertürk Web Günlüğünde yayınlanan yazımdan günler sonra haberim oldu.Tabii göremedim. :) Ama haber vermiş olması bile güzeldi Arkadaşımın , her daim sevgiyle hatırlıyorum.
Hani olur ya belki sizinde haberiniz olmadı…

Aşağıdaki blog sahipleri mail adresimden bana ulaşırlarsa yazılarını fotoğraflayıp gönderebilirim.

27 Aralık 2009 tarihli Habertürk Web Günlüğü


http://atolyemis.blogspot.com/

http://evhalleri.blogspot.com/

http://www.sutkutusu.com/

http://www.webrazzi.com/

http://sarmasikeczanesi.blogspot.com/


3 Ocak 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://www.bigumigu.com/

http://www.eymenstyle.com/

http://tamchee.blogspot.com/

http://borderlessdreamer.blogspot.com/

http://albumatine.blogspot.com/


5 Ocak 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://www.bloggerv.com/

http://bellekkutusu.blogspot.com/

http://rumeysaoyuncaksepetim.blogspot.com/

http://mushaboom8.blogspot.com/

http://zorkisilik.blogspot.com/


7 Ocak 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://pandora99.blogspot.com/

http://benbuyaznerdeydim.blogspot.com/

http://blogkaydi.blogspot.com/

http://basaksarica.com/

http://fasulyeningunlugu.blogspot.com/


9 Ocak 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://www.offnegiysem.com/

http://ehali.blogspot.com/

http://cara-melmadonna.blogspot.com/

http://602gece.blogspot.com/

http://butterflymer.blogspot.com/


10 Ocak 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://devamlilikhatasi.blogspot.com/

http://dolaylhayvan.blogspot.com/

http://filucusu.blogspot.com/

http://www.yorgunblog.blogspot.com/

http://ozelpastam.blogspot.com/


11 Ocak 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://otobuste.blogspot.com/

http://seyiryeri.blogspot.com/

http://shopcolic.blogspot.com/

http://denize-cikan-sokaklar.blogspot.com/

http://acetobalsamico.blogspot.com/

22 Ocak 2010

YARDIM ÇAĞRISI “ES O ES”

Tehlike anında kullanılan “İmdat” çağrısı S.O.S ‘in (esoes) oluşumu telgraf günlerinden kalan Mors alfabesinden kaynaklanıyor.

1908 yılından itibaren (···---···) üç nokta ve üç çizgi şeklinde simgelenerek kullanılmaya başlanmış.Akılda daha kolay tutulması, anlaşılması ve bekleme yapmadan tek bir karakter gibi gönderilmesinden ötürü bu karakterler seçilmiş…

Mayday (Mey dey) ve Pan pan ‘da yine denizcilikte kullanılan acil durum çağrısı… Bunun da bir sıralaması var.İlk aşama “pan pan”…
Yardım isteyen kişi durumun önemine göre yardım isteme sırasını ayarlıyor.
Mayday kelimesi havacılıkta da kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkıyor…