15 Nisan 2010
ÖYLE BİR ŞİİR Kİ …
Biraz hayal
Biraz aşk
Ve sonra Allahaısmarladık…
Hayat boştur
Biraz kin
Biraz ümit
Ve sonra Allahaısmarladık…” demiş Fransız şair Verlaine, “La Vie “yani Türkçesi “Hayat” olan bu şiiriyle…
Memet Güler - Bizim Ekran köşesinde paylaşmıştı bu şiiri ve ben uzun süredir bu kadar etkilenmemiştim …
Türkçe çevirisini, Sofya’da askeri ataşelik görevini sürdürürken ilk defa Mustafa Kemal Atatürk yapmış.
Askeri ve matematik konularında çeviriler yaptığını biliyordum ama bunu daha önce duymamıştım...
foto.
12 Nisan 2010
DÜNYANIN EN BÜYÜK LASTİK ÖRDEĞİ…
Çalışmalarını müzede ya da bir sanat galerisinde sergilemeyi düşünmemiş...
Daha çok insana ulaşma isteğiyle halka açık alanları tercih etmiş..
Alan sıkıntısı yaşamadığı için devasa büyüklükteki bu Lastik Ördeği farklı ülkelerde rahatça sergilemiş...
Diğer eserleri arasında en çok bunu sevdim.Kızım doğmazdan kısa bir süre önce boy,boy almıştım.Banyo sırasında onu oyalarken çok işe yaradı. :))
Hofman’ın dediği gibi “Lastik Ördek, her yaşa uygun sevimli ve samimi bir oyuncak”...
TRT ÇOCUK KOROSU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK...
Tek kanallı dönemde TRT çocuk korosu her Pazar saat 10.00 gibi başlardı... :)) İlkokulu yeni bitirmiş olmalıyım,bu görüntüleri hatırlıyorum.
11 Nisan 2010
KOLA SAVAŞLARI VEEE KAZANAN...
Dünya kola liderlerinden Pepsi, adını sindirime yardımcı olan işte bu
“pepsin” enziminden “esinlenerek” almış ve 1893 yılında satışına başlamış…
O yıllardaki tanıtımda da sindirime yardımcı olan içecek sloganı kullanılmış.
Entresan değil mi?
Coca Cola ile başlayan rekabetten doğan fark yaratma duygusu…
Bana göre satış tekniklerinde hedeflenen “tüketici bilinçaltı”na verilebilecek güzel örneklerden biri…
Günümüzde bu tür içeceklerin tüketiciye etkilerinin araştırılması ya da hangisinin daha iyi olduğunun tartışılması şöyle dursun, burada gözden kaçan ve önemli olan bu markaların aslında aynı amaca hizmet etmesi, sonuçta da tek bir ülke ekonomisinin bundan kazançlı çıkması…
06 Nisan 2010
KAYITLARA GEÇEN İLK ESTETİK AMELİYAT…
Gözkapaklarını kullanır,yemek yemeye başlar ve tekrar sosyal yaşantısına geri döner...
İlerleyen zaman içinde kontrollere ara veren Walter Yeo’dan bir daha haber alınmaz...
Hala daha Walter Yeo’ya ne olduğunu,ameliyat sonrası neler yaptığını merak edenler var...
Fotoğraf Sanatçısı Paddy Hartley’de bu kişilerden biri…
Hartley uzun yıllar Walter Yeo’nun akrabalarını bulmaya çalışmış,internet üzerinden duyurular yapmış…
Yeo’nun son olarak 1938'de Plymouth'taki Royal Naval Hastanesi'e gittiği bilgisine ulaşmış…
Yeo’nun yakınlarını aramaya devam eden sanatçı, birkaç yıl önce savaştaki askerlere ait kişisel eşya ve fotoğraf sergisi açmış,tabii Walter Yeo’nun resimlerini eklemeyi unutmamış…
BİL Kİ...
Domuzların önüne elmaslar serilmez…
Mücevherden ancak sarraflar anlar başkası bilmez…
Ne fark eder ki kör insan için elmas da bir cam da, sana bakan kör ise kendini camdan sanma…
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
SİTE ÖNERİSİ…
Tamamlandığında 2500 kronolojik fotoğraf,
1500 pul, 50 video, anı ,anekdot ve akademik yazılarla bugüne kadar yapılmamış büyüklükte bir Atatürk portalına sahip olunacak…
İncelemeye ve şimdiden kaydetmeye değer…
http://www.isteataturk.com
03 Nisan 2010
TAHTA KAŞIKLARI BULAŞIK MAKİNASINDA YIKAYANLARDANIM...
Benckiser firmasının vermiş olduğu bir seminere katıldım.”Su tüketimi ve Enerji Tasarrufu” ile ilgiliydi.
Tahta kaşıkların bulaşık makinası deterjanını emdiği ve bu şekilde kuruduğu anlatılınca şaşırdım.Plastik olanlarınsa birkaç yıkamadan sonra üzerindeki koruyucu parlak tabakanın aşındığı ve alttaki kansorejen içerikli malzemenin ortaya çıktığı anlatıldı…
foto.
02 Nisan 2010
ÇOCUKLARI ANLAMAK...
30 Mart 2010
PANGRAM NEDİR?
En yaygın kullanımıyla Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan iki pangram örneği,
"Pijamalı hasta yağız şoföre çabucak güvendi." ve
"The quick brown fox jumps over the lazy dog." şeklinde hazırlanmıştır… Tabii kendi çabalarımızla yeni pangramlar oluşturup örnekleri çoğaltmamızda mümkündür… (bknz.)
Pangramlar, elektronik cihazlardaki alfabe testlerinde(mesela bilgisayarlardaki yazı fontları ya da klavye denetimi), kriminolojide suçluya ait yazı örneğinin alınması gibi çeşitli alanlarda kullanılmaktadır…
KESKİN NİŞANCI…
Su yüzeyine yakın bir noktadan avını gözler,suyun kırılma indisine göre açı sapmasını hesaplar ve ona göre nişan alıp ağzından püskürttüğü suyla hedefini vurup suya düşürür…
Onun adı “ Okçu Balığı ”…
Albert Ludwigs Üniversitesi'nden Dr. Stefan Schuster’ın yapmış olduğu çalışmaya ait bir görüntü…
27 Mart 2010
ŞEHİT AĞACINI ZİYARET…
”Onlar gümüş değil,şehitlerin künyesi bu da Şehit Ağacı “dedim daha önce duymamış…
Kızılcahamam’ı kaçıncı ziyaretim hatırlamıyorum ,bu kez özellikle Şehit Ağacını görmek için gittim.Belediye hamamlarının karşısında,Şehit Fatih Duru parkının içinde…
Böyle bir anıt fikri ilçede görev yapan Kadın Doğum Uzmanı Dr.Derviş Özer ve eşinden gelmiş.Genel Kurmay’dan terörle mücadelede şehit düşmüş tüm Mehmetçiklerin isim listesi alınmış ve künyeleri yaptırılmış.Beş ay öncede ziyarete açılmış.
Ağaçtaki künye sayısının 6300 olduğu ve kış şartları nedeniyle zarar gören zincirlerin tekrar değiştirilerek ağacın cam bir fanus ile kapatılmasına karar verildiği söylendi…
GECİKMİŞ BİR TEŞEKKÜR…
Gecikmiş bir teşekkürüm var.Blog arkadaşlarımın abisi,değerli büyüğüm sevgili Haykırış çok ince düşünerek ve bir hayli emek harcayarak kişisel blog ödülleri hazırlamış.Benim gibi diğer arkadaşlara da sürpriz oldu diye düşünüyorum,kendisine en içten teşekkürlerimi yolluyorum…
21 Mart 2010
GERGEDAN RUPERT’IN SIRADIŞI ÖYKÜSÜ…
Dr John Condy’nin oğlu Mike Condy gergedana “Rupert” adını koyar. Zaman içinde aile fertlerinden biri haline gelen Rupert’ı özel formüllü bir sütle büyütmeye başlarlar.
Herkes kedi köpek beslerken, onların bir gergedana bakıyor olması Mike’a müthiş bir mutluluk verir…
Gergedanların evcilleştirilmesi mümkün olmamasına rağmen, oturma odasında uyuyan,veranda da dinlenen ve söylenenleri artık anlamaya başlayan gergedan,çocukların en iyi oyun arkadaşı olur… Dr John Condy,1960 yılında Güney Afrika ülkesi, eski adı Rodezya şimdiki adıyla Zimbabve’ye görevli olarak atanır.Bir süre sonra diğer çalışma arkadaşları gibi İngiltere’de yaşayan ailesini de yanına getirtir…
O dönemde Zambezi nehri üzerine kurulan Kariba barajı tamamlanmasıyla bölgedeki vahşi yaşam alanlarının bir kısmı sular altında kalır.Bu durumdan olumsuz etkilenen hayvanları kurtarma çalışmalarında bulunan Dr Condy, annesi suda boğulmuş bir bebek gergedana sahip çıkarak eve getirmek zorunda kalır…
Birlikteliklerinin sekizinci yılında Rupert hastalanır.Uzunca bir süre bununla mücadele eder,ancak kurtarılamayarak ölür…
Bugün 50’li yaşlarında olan Mike Condy gergedanı Rupert ile yaşadıklarını asla unutamayacağını,onu hep sevgiyle hatırlayacağını anılarında anlatır…
19 Mart 2010
SASANDO…
Endonezya’da kullanılan geleneksel bir çalgı Sasando, doğum, düğün ya da benzeri sosyal etkinliklerde kullanılıyor.Hüzünlü müziği ve rahatlatıcı etkisi nedeniyle cenaze törenlerinde de çalınıyor.Gitar,ud gibi telli bir çalgı olan sasandonun yapımında bambu, palmiye yaprakları ve çiviler kullanılıyor.Müzik aletini çalmaksa özel bir yetenek gerektiriyor.
Kısaca bahsetmişken bu ilginç çalgının bir de sesini dinletelim…
MUTLU GÜNBATIMI...
Yapılacak işlerin bitmiş olması ve sonrasında duyulan huzur...:))
Yüzümdeki ifade aynen böyle…
TÜRK ORDUSU TÜRK MİLLETİ’NİN ŞEREFİDİR...
Duygu yoğunluğu içinde geçirilen “Çanakkale Zaferi” yıldönümü kapsamındaki etkinliklerde en beğendiğim bölüm panel konuşmacılarından Prof. Dr. Seçil Karal Akgün’ün paylaşımlarıydı.Zaman kısıtlıydı ve böyle bir ordunun başarısını birkaç saate sığdırmak mümkün değildi…
Bilinmeyen hala anlatılmayı bekleyen bize ait o kadar çok ayrıntı vardı ki…
Daha önce duymadığım ve de görmediğim belgeler karşısında duygu seline kapıldım zaman zaman.
Bu vatanın bir ferdi olarak tek isteğim Türk’ün büyüklüğünün her zaman hatırlanması,geçmişte gösterilen başarı ve kararlılığın devamı.
Bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun...
18 Mart günü gelen düşman gemilerinden bazılarının isim anlamları hayli ilginçti…
* MUHTEŞEM
*YORULMAZ
*BÜKÜLMEZ
*FETHEDİLEMEZ
*İNTİKAM ALAN
*KARŞI KONULMAZ
Görkemli bir gelişe karşı,hüsranla dönüyorlardı…
foto.
16 Mart 2010
BİR PARMAK ÇOCUK TANIDIM…
İkinci hamileliği ilkine göre hep sorunlu geçmiş anlatıyor.Yorgun ve de üzgün…
Maalesef olmadı bebek yaşamadı…
Kader dedim ,eğer yaşayacak olsaydı bir şekilde…
Düşündüm ve yıllar öncesine gittim.Sene 1984 babamın görevi nedeniyle doğuya yeni taşınmışız.
Okuldan geliyorum annem evde yok.Komşumuz “ağlama gelecek annen” diyor çocukluk işte…
Öğreniyorum ki yan komşumuz aniden sancılanmış hastaneye yetiştirmişler.Bebek altıbuçuk aylık,yarım kilo falan…
Artık nasıl uygun gördülerse haftasına kalmadan taburcu ettiler.Elinde parmak çocukla Reyhan teyze eve döndü.Bebeği merak ediyoruz görmek istiyoruz “yok olmaz” diyorlar.Kadın ağlıyor,genç ve tecrübesiz annemden yardım istiyor.”Korkuyorum” dediğini hatırlıyorum ama…
Bu arada bebeğin adı henüz yok koymak istemiyorlar.
Annem evin içinde hazırlık yapıyor.Göz damlalarını boşaltıp kaynatıyor,tülbentler,pamuklar,sargı bezleri vs…
Önce bebeğin kalacağı odayı iyice temizliyorlar.İçeriye annesi ve annem dışında kimse girmiyor.
Bir paket pamuğa rahatlıkla sığan bebek,göz damlalığının içine konulan anne sütü ile iki-üç saatte bir beslenmeye çalışılıyor.Emme refleksi olmadığı için ağzına damla damla sabırla başında bekliyor annem…
Günün büyük bir kısmını orada geçirmeye başlıyor.
Altını ıslatınca pamukla temizliyor.Zaten altını bağlama şeklinde bir şey söz konusu değil dedik ya parmak çocuk bez ondan büyük…
Biz hala “kapıdan anne ne olur bir görelim” desekte uzun süre izin çıkmıyor.
Öyle böyle derken kırkını çıkardı bebek ve birbuçuk kiloya ulaştı…
İki isim koydular biri “Yaşar”… :)
Seneler sonra kampta karşılaştık.Yaşar askerden dönmüş.Reyhan teyze hemen telefon açtı “Çabuk gel dedi seni biriyle tanıştıracağım”… :)
~~~~~
Şimdi düşünüyorum sadece teknolojik imkan yetmiyor demek ki.
İlgi,inanç,azim ve de İlahi güç…