16 Mart 2010

BİR PARMAK ÇOCUK TANIDIM…

Annemlerin komşusu erken doğum yaptı haliyle küveze konuldu.Ankara’nın bilinen özel hastanelerinden birinde yatıyor ziyaretine gittik…
İkinci hamileliği ilkine göre hep sorunlu geçmiş anlatıyor.Yorgun ve de üzgün…
Maalesef olmadı bebek yaşamadı…
Kader dedim ,eğer yaşayacak olsaydı bir şekilde…

Düşündüm ve yıllar öncesine gittim.Sene 1984 babamın görevi nedeniyle doğuya yeni taşınmışız.
Okuldan geliyorum annem evde yok.Komşumuz “ağlama gelecek annen” diyor çocukluk işte…
Öğreniyorum ki yan komşumuz aniden sancılanmış hastaneye yetiştirmişler.Bebek altıbuçuk aylık,yarım kilo falan…
Artık nasıl uygun gördülerse haftasına kalmadan taburcu ettiler.Elinde parmak çocukla Reyhan teyze eve döndü.Bebeği merak ediyoruz görmek istiyoruz “yok olmaz” diyorlar.Kadın ağlıyor,genç ve tecrübesiz annemden yardım istiyor.”Korkuyorum” dediğini hatırlıyorum ama…
Bu arada bebeğin adı henüz yok koymak istemiyorlar.
Annem evin içinde hazırlık yapıyor.Göz damlalarını boşaltıp kaynatıyor,tülbentler,pamuklar,sargı bezleri vs…
Önce bebeğin kalacağı odayı iyice temizliyorlar.İçeriye annesi ve annem dışında kimse girmiyor.
Bir paket pamuğa rahatlıkla sığan bebek,göz damlalığının içine konulan anne sütü ile iki-üç saatte bir beslenmeye çalışılıyor.Emme refleksi olmadığı için ağzına damla damla sabırla başında bekliyor annem…
Günün büyük bir kısmını orada geçirmeye başlıyor.
Altını ıslatınca pamukla temizliyor.Zaten altını bağlama şeklinde bir şey söz konusu değil dedik ya parmak çocuk bez ondan büyük…
Biz hala “kapıdan anne ne olur bir görelim” desekte uzun süre izin çıkmıyor.
Öyle böyle derken kırkını çıkardı bebek ve birbuçuk kiloya ulaştı…
İki isim koydular biri “Yaşar”… :)
Seneler sonra kampta karşılaştık.Yaşar askerden dönmüş.Reyhan teyze hemen telefon açtı “Çabuk gel dedi seni biriyle tanıştıracağım”… :)

~~~~~

Şimdi düşünüyorum sadece teknolojik imkan yetmiyor demek ki.
İlgi,inanç,azim ve de İlahi güç…


foto.

KULAĞA KÜPE...


Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
İnanmak ve herşeyi kabullenmek içinde okuma!
Konuşmak ve nutuk çekmek içinde okuma!
Tartmak,kıyaslamak ve ölçmek için oku!
Francis Bacon


foto.

14 Mart 2010

GELENEKSEL “ÇİÇEK HALI” FESTİVALİ…

Çiçek Halı festivali Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenen bir etkinlik.İki yıl arayla yapılıyor...
Photobucket

İlk uygulama 1971 yılında E. Stautemans isimli bir peyzaj mimarı tarafından daha küçük kilim ve halı desenleri üzerinde çalışılarak başlamış, sonra geliştirilerek 1976’dan bugüne kadar gelmiş…

Photobucket

Büyük Saray önünde önceden projelendirilen ve motifleri çizilen halının çim döşemeleri yapıldıktan sonra çiçeklerin yerleştirilme işlemine geçiliyor.Kullanılan Begonya çiçeği kötü hava şartlarına ve güneşe olan dayanıklılığı nedeniyle tercih sebebi…
Halının yapımında yaklaşık 700 bin begonya kullanılıyor…

Çiçeklerin daha uzun sergilenebilmesi için Ağustos ayı uygun görülmüş.

Photobucket

Sitede 1976’dan 2008’e kadar olan tüm çalışmaları görmek mümkün…
Web sitesindeki takvime göre bu yıl etkinlik 12-15 Ağustos tarihleri arasında yapılacak…

Photobucket
Photobucket

12 Mart 2010

NERELİSİN ?

Arkadaşım Bilge haftanın belli günlerinde anasınıfı öğrencilerine İngilizce kurs veriyor.
Nasıl geçiyor ? diye sordum. ”Çocuklar bir alem “dedi başladı anlatmaya… Where are you from ? cümlesine karşılık bazı çocukların “hımmm ben nereliyim? Düşünmem lazım.” ya da “bilmiyorum anneme hiç sormadım” cevaplarıyla karşılaşınca şöyle bir çözüm bulmuş.
“Tamam bilmeyenler ben Ankara’lıyım “ diye cevap versin demiş.
İki-üç tekrardan sonra tüm sınıf hiç beklemeden cevap vermeye başlamış böylece soruyu iyice öğrenmişler…
Dersin sonuna doğru öğretmen “hadi bakalım şimdi siz bana sorun ben cevap vereyim” deyince minik parmaklar havaya kalkmış…

Kısa süre önce bulduğu çözümü unutan öğretmen gerçekte Ankara’lı olduğu için sorulara başlamış “Ankara’lıyım” diye cevap vermeye…
Bu arada arka sıralardan bir ses yükselmiş.”Bakın gördünüz mü öğretmenimizde nereli olduğunu bilmiyor” :))


MÜZİKLE HERŞEY DEĞİŞİR...

Kulağa güzel gelen her müzik dinlenebilir benim için ancak İzmirli oluşumdan kaynaklı içimi coşturan bazen gözlerimden damlalar akmasına neden olan zeybek türkülerinin yeri başkadır bende…
Bazen istisnalar olabiliyor, yapılan iş iyi ve doğru olunca yörenin önemi olmuyor…
Üzerinden zaman geçmiş olsa da bu tekrar tekrar dinlenir…


10 Mart 2010

NE DEMİŞ -5-

"Babam iki tür insan bulunduğunu söylerdi. İşi yapanlar ve yapılan işten kendine kredi çıkartanlar. O, benden birinci grupta yer almam için çalışmamı istedi. Zira bu grupta diğerinden daha az rekabet vardı. "
Indra Gandhi
Photobucket

KOLESTROL

Sağlık işlerinden sonuçlarını alan yaşlı amca yanıma yaklaştı…--Kızım okuyamadım,şu sonuçlara bir baksana.
--Hımm amca trigliserid ve kolestrol yüksek çıkmış…
--O kadar da dikkat ediyorum neden böyle oldu acaba?
--Amca kuruyemiş, kırmızı et ya da kullanıyorsanız katı yağdan olabilir dedim.
--“Yok” dedi. “kuyruk yağından başka yağ kullanmıyoruz…”
-- :-o


Genç arkadaşlar haliyle bilmezler,bizim çocukluğumuzda tenekelerde “Vita” yağı satılırdı.Gerçi hala var sanırım birkaç yıl önce İzmir’de bir lokantadaki pilavı çok beğenmiş aşçıya ne ile yaptığını sormuştum.O da “Vita” kullandığını söylemişti.Neyse yağın muhafazası hem rahattı,hem de tadı ağır olmasına rağmen onunla yapılan yemeklerin lezzeti bir değişik olurdu.Sonra teneke boşalınca saksı niyetine kullanılırdı… :)
Bugün amca bu cevabı verince aklıma geldi rahmetli anneannemde o kadar rahatsızlığa rağmen hala daha bu yağı kullanmaktan vazgeçmemişti.Zararlı olduğunu defalarca anlatmamıza rağmen…
Eskiler alışkanlıklarına bağlı oluyor ve kolay kolay bırakamıyorlar…

foto.

09 Mart 2010

ASİTÂNE NEDİR?

Gazetenin verdiği bulmaca sözlüğü için gezdim dün…
Birkaç bayiiye sordum kalmamıştı.Nihayet bir tane bulabildim.Bazen öyle zor kelimelerle karşılaşıyorum ki sözlük kullanmak şart oldu…
Kafama takılan,buna netten bakmalıyım dediklerimde var içlerinde.Mesela ”Asitane” kelimesi ile ilk karşılaştığımda asit üretimi yapılan yer gibi algılamış,İstanbul’un eski adlarından biri olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım.

~~~~

Osmanlı döneminde “Kültür ve Sanat merkezi”anlamında kullanılmış,İlk Türkçe sözlükte "eşik" ve "büyük tekke merkezi" olarak açıklanmış…

~~~~

Bu kadar güzel bir şehrin isminin böyle kalmaması ne sevindirici değil mi?


Photobucket

MANTİS VE YUSUFÇUK…

Doğa kanunu…
İyi yakalanmış nadir görüntülerden...




Mantis(peygamber devesi)…
Yusufçuk…

NOTA…

Notalar sadece müziği okumak için mi kullanılır?

 

KRALİÇE BİLE…


“Bu araba dünyanin en pahali benzinini kullaniyor” yazısını asmak için fırsat kolluyorum…
“LPG taktır” diyenler var ama araç güvenliği için onu da istemiyorum…
Geçenlerde bir yerde okudum ve çok güldüm.İngiltere Kraliçe’si II. Elizabeth makam araçlarından bazılarını dönüşüm yaptırmış.Yani Kraliçe bile LPG’li araca biniyor.Gerçek olabilir mi?
Gerçekse o zaman vayyy bizim halimize… :)))

07 Mart 2010

"DERSE DEVAM ÇOCUKLAR..."

Müdür muavini Vahit Başar’ın okula geç gelenlere bir cezası vardır.Ya 5 liralık Kızılay pulu ya da avuca 10 defa cetvel cezası…
Yine yakalamıştır geç gelen öğrenciyi sorar.”Kızılay pulu ile bağış mı yapmak istersin? Yoksa cetvel ile dayak mı ? Öğrenci bakar cebinde 3 lira…
“Hocam” der “3 liralık Kızılay pulu üstüne de 2 liralık cetvel cezası”… :)

Photobucket

Kabataş Lisesinin eski Fizik hocalarındandır Vahit Başar,öğrencileri enteresan kişiliği ile onu hatırlar.Ölmeden önce bir vasiyeti vardır mezartaşına yazılmak üzere...

“Ben öğretmenim,öldükten sonrada derse devam ederim” dercesine...

Beğendim ve paylaştım...
Photobucket

06 Mart 2010

BURASI ANKARA...

Yurt genelinde hava kapalı her yerde yağış var ama Ankara zaten hep böyle...Hadi haksızlık etmiyelim yazları hariç tutalım. :))

Yağmurlu güne yakışan bir şarkı seçtim.Herkese iyi haftasonları diliyorum...

kynk.

Alexander Rybak-If you were gone

27 Şubat 2010

Llanfairpwllgwyngyllgogerychwyrndrobwllllantysiliogogogoch...

Geçen yıl bu zamanlar yayınladığım ve adını “Şemsi Paşa Pasajı” verdiğim bir fotoğraftı, tabi şakadan ibaret değilmiş yeni görüyorum…
İngiltere’nin Galler bölgesinde “dünyanın en uzun isimli tren istasyonunun” adı bu… :)) Tam 58 harften oluşuyor.

Bilet gişesinde istasyon adını söylerken kaç kişi treni kaçırdı bilinmez,İlgililer daha fazla yanlışlık yapılmasını önlemek için harf sayısını 20’ye indirmek zorunda kalmış…Ehh iyide olmuş.

Photobucket

Bu ismin başka bir özelliği de dünyanın en uzun internet sitesi alan adına sahip olması.1999 yılından önce en fazla 26 karaktere kadar internet alan adı alınabiliyormuş.Arada tire olmadan, tek kelime halinde 21 Ekim 1999 ‘da bu isim tescillenmiş…

Photobucket

Gelelim bu sıra dışı ismin anlamına…
“Aziz Tsilio’daki kırmızı mağaranın yakınlarında hızla dönen kasırga rüzgarlarının ortasında beyaz ceviz ağaçlarının yer aldığı çukurluktaki Kutsal Meryem kilisesi”


Ne diyelim,yabancı kültürleri anlamak bazen zor oluyor...:))

Photobucket



foto. 1 2 3 4
*bu yazım kaynak belirtilmeden hayatname.com üyesi tarafından kopyalanmıştır.

23 Şubat 2010

STOCKHOLM SENDROMU NEDİR ?

1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan banka soygunu altı gün boyunca devam eder…
Bu süre içinde soyguncu bir kadınıda rehin alır…
Kadın rehine, geçen altı günün sonunda soyguncuya duygusal olarak bağlandığını kabul eder,hatta şikayetçi olmadan onu savunur…
Başkasıyla nişanlı olmasına rağmen nişanlısını terkeder,hapisten çıkana kadar banka soyguncusunu bekler…

~~~~~~

Bu psikolojik durumu Psikiyatr Nils Bejerot “Rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması” olarak tanımlar ve olaya “Stockholm Sendromu” adını verir…
~~~~~~

Stockholm Sendromu birçok rehine olayında yaşanmış, Hollywood filmlerine konu olmuştur…
Photobucket

22 Şubat 2010

HOSTES GELMEDEN UÇAĞA BİNEMEZSİN…

“Demek ki bekletilme sebebimiz sadece hava muhalefeti ya da uçağın hazırlanması değilmiş “ dedim paragrafı okurken…
Yolcu gözüyle okuyunca “yok olmaz öyle şey “ diyorsunuz ama siz istediğiniz kadar söylenin kurallar ne gerektiriyorsa o yapılıyor…
Önce olaydan kısaca bahsedelim…


Photobucket

Milano-İstanbul seferine çıkmaya hazırlanan Alitalia Hava Yollarına ait uçakta görevli hosteslerden birinin gelmediği anlaşılmış.Yedek hosteste bulunamayınca, yolculardan dört kişi uçağa alınmamış,tabii tartışma kaçınılmaz olmuş.Hostes gelmediyse bunda yolcunun suçu ne?diyebilirsiniz.

Havacılık kuralları gereği yolcu uçaklarında görevlendirilecek memur sayısı, yolcu kapasitesi ve acil çıkış kapı sayısına göre önceden belirlenmiş.Buna göre her 50 yolcu başına bir hostes görevlendirilmesi esas alınmış.Tahmin edildiği üzere acil durumlarda yolcuların uçaktan tahliyesi için gerekli zamanı memurların iyi kullanması gerekiyor.Örneğin 175 yolcu kapasiteli ve 4 adet acil çıkış kapısı olan bir uçakta 4 kabin memurunun görevlendirilmesi zorunlu kılınmış…
Yukarıdaki olayda tahmini ya 104 ya da 154 yolcu olduğu, 4 yolcu indirilerek sayının orantılandığı, hava yolu şirketi kusurlu bulunsa da uçuş kurallarını aynen yerine getirdiğini anlatmış Güntay Şimşek -Airport adlı köşesinde…


foto.

“GDO”ÇIKTI MERTLİK BOZULDU…

Uzun yıllar bahçede domates ,biber,limon vs..yetiştirince haliyle öğreniyorsunuz doğalı nasıl olur?Görüntüsü,lezzeti, varsa kokusu…Tabi herkes aynı imkana ve de sabıra sahip olmayabilir…
Şimdi bu imkan yok.Malum apartman hayatı bahçede sadece çim var...


Bu “GDO” (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) çıktığından beri almıyorum.Hele ki o adım başı bardakta satılan mısırı asla…
Oysa kızım bayılıyordu. :(
Yaz bir gelse…
Biber & domates yemeyi özledim… :(


Photobucket



19 Şubat 2010

"HER EVLİLİĞİN TEMELİNDE BOMBA VARDIR…"

Usta tiyatrocu Can Gürzap’a evliliklerle ilgili düşüncesini sormuşlar.
O da, “Her evliliğin temelinde muhakkak bir bomba vardır.O bombanın patlayıp patlamayacağını çiftlerin karakter yapısı ve yetiştirilme tarzı belirler…” demiş…
~ ~~ ~~ ~
Okurken 5-6 sene öncesine gittim...
Kaptan’ın kuzeni nikaha saatler kala yengesiyle sohbete dalmış.Kafası belli ki karışık …
”Yengecim ne dersin? zaman geçtikçe evlilikler daha da oturuyor değil mi? Mesela kızın evleneli beş sene oldu.Sence ilk günlerden bugüne bir fark yok mu? diye sormuş…
Yengesi de “Valla evlilik bu hiç belli olmaz,bazen oturur bazen de ayaklanır” diye karşılık vermiş…
~ ~~ ~~ ~
:)) Bekarlar için merak konusu olabiliyor. Aslında hepimiz yaşayarak öğreniyoruz.Kimse baştan ne olduğunu bilmiyor.Konuyla ilgili kafanızın karışık olduğunu düşünüyorsanız büyüklerinizin deneyimlerinden yararlanabilirsiniz.Bence mantıklısı bu...

BELKİ HABERİNİZ OLMADI -2- ...

Daha önceki yazımda anlatmıştım.Yinelemeye gerek yok.
Blogculuk aynı zamanda paylaşmaktır düşüncesiyle aşağıdaki blog sahipleri mail adresimden bana ulaşırlarsa yazılarını fotoğraflayıp gönderebilirim...


30 Ocak 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://bashico.blogspot.com/

http://isitmekaybi.blogspot.com/

http://olmadibastan.blogspot.com/

http://www.aylinaksan.com/


3 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://dolaylhayvan.blogspot.com/

http://yesilcuce.blogspot.com/

http://seyyardunyam.blogspot.com/

http://biranneninbulduklari.blogspot.com/

http://tebessumsukut.blogspot.com/


4 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://kankanerdeyimben.blogspot.com/

http://hazalyilmaz.com/anlamarama/


5 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://capuccinoluayran.blogspot.com/

http://dirdircidergisi.blogspot.com/

http://glamsworld.blogspot.com/

http://trofolo.blogspot.com/


6 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://decotrends.blogspot.com/

http://ge-ce.blogspot.com/

http://begumsss.blogspot.com/

http://cimcimeblog.blogspot.com/

http://corneliancherry.blogspot.com/


8 Şubat 2010 Habertürk Web Günlüğü

http://aholeonthetoiletwall.blogspot.com/

http://merope-gaunt.blogspot.com/

http://www.parkeoloji.com/

http://kucukprensveannesi.blogspot.com/

http://asortik-krep.blogspot.com/

ORTAÇAĞDA KÖPEK MUAMELESİ…

Ortaçağda köpek sahibi olmak, gezintiye çıkmak ve de köpeklerle ilgilenmek beğenilmeyen davranışlar arasındaymış…
Öyle ki soylu kişiler kusurlu bulunduklarında ,kilise tarafından köpek gezdirmeye mahkum edilirlermiş…
Bir kişiye köpek gönderilmesi ise en büyük hakaretlerden biri sayılırmış.Çünkü ”Sana bu köpeği gönderiyorum,bil ki bundan sonra senin düşmanınım” şeklinde algılanırmış…


~ ~~ ~~ ~

O zamanlar verilen değer işte böyleymiş...
Aslında yüzyıllar geçse de kimileri için pek bir şey değişmemiş.
Geçtiğimiz günlerde yolum Ankara’nın Ayaş ilçesinden geçti.Mola verip çay içmek istedik…
Sabahın erken saatleri, arabadan iner inmez karşımda kötü bir manzara ,bir sokak köpeğine çarpıp kaçmışlar...Kan kaybediyor ve dokunmamıza izin vermiyor.
Esnaf kepenklerini yeni açmış ama kimsede bir hareket yok.Barınağa haber verelim telefonu yok mu?diye soruyoruz.Herhangi bir telaş yok,herkes soğukkanlı.
10 dakika sonra görevli geliyor.Telsizden anons ediyor ne gelen var ne giden?
Dakikalar sonra köpek sendeliye sendeliye ayağa kalkıyor.Ara sokağa girip gözden kayboluyor…