08 Ocak 2011
07 Ocak 2011
BLOGLARIMIZI YEDEKLEMEYİ UNUTMAYALIM...
Aklıma geldikçe yaparım ama uzun süredir bloğu yedeklemediğimi farkettim.Malum yılın ilk günleri emekler boşa gitmesin değil mi? Şöyle bir eskiyi yedekleyelim...
(çok yazıldı,çizildi yine de bilmeyenler ve bloglamaya yeni başlayanlar için bende ekliyorum.)
blogger yedekleme için;
1. Adım
*15.02.2014 / yazıyı güncelleme adına bu notu düşüyorum arkadaşlar.
Zaman içinde blogger tema değişiklikleri nedeniyle yukarıda ki yazı kullanılabilirliğini kaybetmiş görünüyor ancak mantık olarak gidiş yolumuz ve yapacağımız işlemler aynıdır.
Yeni blogger görünümüne göre yedek almak için aşağıdaki adımları takip ediniz.
Ayarlar > Diğer sekmesi > Blog araçları > Blogu dışa aktar > Blogu İndir butonuna tıklamanız yeterli.
BİRİ ONU DURDURSUN LÜTFEN... :))
"Vayyy bee adamlar nasıl yakalamış görüntüyü" demekten öteye geçemiyoruz malesef...
Emekçileri kimlerdi bilinmez,bu hafta içinde en hatırda kalan görüntüydü benim için... :))
GÜNÜN SÖZÜ...
Bu tiryakiliğimin sonu hayır olur inşallah.Kavanozdaki kahveyi koklayıp öyle geldim masanın başına.Elimde sıcacık yudumluyor ve uzun süre ihmal ettiğim bu bölüme bir söz daha ekliyorum... :))
"Yerini vaktinde terketmeyi bilmek,gerçek olgunluktur. "Victor Hugo
foto.knuttz
06 Ocak 2011
SORARLARSA “EVDE YOK !” DE…
Eski İngiliz başbakanlarından Winston Churchill bir dönem bunalmış eve gelen giden kişinin haddi hesabı yok,rahatsız edilmek istemiyor ve dinlenmeye çekiliyor..
Bu arada evdeki hizmetliyi de yanına çağırıp ;
“Beni görmeye gelen olursa evde olmadığımı söyle” diyor ve daha inandırıcı olması için ekliyor.
“Haaaa bunu söylerken ağzında mutlaka benim purolarımdan biri olsun”… :) :) :)
PRİZ SORUNU...
Bizim evdeki prizleri kapatalı çok oldu...
Minik prensesim yürümeye ve karıştırmaya bir başladı prizlere tek tek özel kapak alındı.
Böylece korkulu priz sorunu çözülmüş oldu.Şimdi bu tasarımı görünce birden o aklıma geldi.
05 Ocak 2011
KAYITLARA GEÇMİŞ EN BÜYÜK KAR TANESİ…
Guinness Rekorlar Kitabı da ,1887 yılında Fort Keogh bölgesinde yapılan bu ölçümü kayıtlarına geçmiştir…
İNEKLERİ TEMİZLEMEK ARTIK ÇOK KOLAY...
Teknolojik imkanları kullanarak, hemde el değmeden kısa sürede tertemiz oluyorlar.Nasıl mı?
HER İŞİMİZ ALLAH’A EMANET…
“Mühim değil düzenli damlaları kullanın “dedi doktor.Bu arada numaralar düşmüş nasıl olduysa?? Sevindim işte...
6 ay önce çerçeve aldığım optikçiye gittim yeni camları sipariş verdim.Akşam alabileceğimi söylediler.Pırıl pırıl takılmış camları elime almıştım ki “ yalnız 6 ay içinde numarası bu kadar düşmez “ dediler bilgisayardaki kayıtlara bakarak “yinede bir deneyin bakalım.”
O da ne?? her şey buğulu netlik sıfır…
Hadiiii yeni bir hastane ,yeni bir doktor masrafları kim düşünür göz bu…
Sonuçta yazılan numaralar hikaye çıktı.Tam bir rezillik anlıyacağınız Artık kime,neye inanacağımızı şaşırır hale getirdiler bizi…
Sonra ne mi oldu? Bütün bu olanları tehid etmek için üçüncü bir doktora daha gittim...
04 Ocak 2011
HAVYAR NASIL ELDE EDİLİR ?
“Dişi mersin balığı yakalandığında balıkçılar balığın huzur içinde ölmesi için ellerinde geleni yapar.Çünkü balık tehdit hissettiğinde yumurtaları bozan ekşi bir kimyasal salgılar.”
Yumurtasından havyar elde edilen bu balığın etide lezzetlidir, ayrıca sidik torbasından tutkal yapılır...
BARIŞ MANÇO ve GRUP KAYGISIZLAR (1967)
O dönem grup üyeleri Fuat Güner, Mazhar Alanson ve Mithat Danışan’dır.Gruba dönem dönem genç müzisyen Fikret Kızılok’ta eşlik eder.Özkan Uğur ise daha ilerleyen zamanda gruba dahil olur.
“Seher Vakti “1967 yılında grubun çıkardığı ilk plakta yer alır. Bu çalışma çok hoş olmasına rağmen Manço’nun fazla bilinmeyen şarkıları arasındadır…
03 Ocak 2011
SADECE SEYRETMEK İÇİN... :))
Görüntüler yılbaşı gecesinden...
SiLVESTRE...
Geride bıraktığımız yıla ait birkaç görüntü var kafamda.Son ay yaşanmış olaylar daha net elbette.Sıcak suyla bebeği haşlayan bakıcı kadın, pençeleri kesilen şahin vs…
11 aylık Silvestre’ın görüntüsü de onlardan biri ,zaman zaman gözümün önüne geliyor.O bakış, elinde biberonu pek çok şeyi düşündürüyor insana…
Sokağa terkedilmiş,kötü muamale görmüş insan yavrularını temsilen...
Annesi tarafından terk edildikten sonra İspanya’dan İngiltere’ye bir başka hayvanat bahçesine nakledilmiş,çevresinde bakıcıları el bebek gül bebek ilgileniyorlar…
“Amannn hayvan işte “demeden önce düşünmeli.İnsanı insan olduğuna utandıranlara karşı, “iyi bari o kurtulmuş “deyip sevinmeli…
Bu dünya böyle garip işte kimisi ister olmaz,kimisi olur bakmaz...
30 Aralık 2010
YENİ YILDA...
DÜNYANIN EN KÜÇÜK ARABASI PEEL 50...
* 3 Tekerlekli
* Sol tarafında tek kapı
* 3 manuel vites
* Tek silecek
* Tek far (ilk modellerde)
* 134 cm boy
* 99 cm genişlik
* 59 kg ağırlık
* Max hız 60 km
* Standart renkler mavi,beyaz,kırmızı ve siyah
Dünyanın en küçük aracı olarak anılan Peel 50 ‘nin en güzel yanı park yeri sıkıntısı çekmeden istediğiniz yere parkediyorsunuz…
Şu an kalan 20 tanesi ,artık antika sayıldığı için 35,000 ile 50,000 pound arasında alıcı buluyormuş, ancak geçmişte seri üretime geçilmediği ve araç sayısının sınırlı olmasından dolayı trafiğe çıkış izni alınmamış…
BİZİM EVDE BUGÜNLERDE...
Geçen hafta gitti,dolabı açtı ve birini seçti…
Tam bir haftadır (artık sayısını hatırlamıyorum) evde bu filmin müziği çalmakta…:) :) :)
28 Aralık 2010
TEŞEKKÜRLER...
Geçen seneyi de böyle hoş bir sürprizle kapatmıştık.Her ay beşyüzbinin üzerinde ziyaretçi alan Hürriyet "Yazarkafe" sinde günün sitesi seçilmek beni mutlu etti...
*(Unutmadan bu güzel haberi benimle paylaşan Sevgili Zeugmacım sana ayrıca teşekkürler.:)))
27 Aralık 2010
BAŞTAN SAVMA…
Olabilir, buraya kadar her şey tamam diyelim ancak el oğlu nerden bilecek? Sen işinin takipçisi olucaksın ...
Oyuncak firması Türk merkezi de İstanbul'da…
Hani desem kelime hatası olmuş “e” yerine “a” basılmış, “yeni doğan bebek” yerine “yani doğan bebek” yazılmış ama o da ne???
Baştaki “GB” (Great Britain) işin ne kadar baştan savma yapıldığının bir göstergesi …
TR (Türkçe) yazmak çok mu zor geldi?
26 Aralık 2010
SADAKA TAŞI…
Sayısız dergi , ansiklopedi ve gazetelerde yazıları yayınlanmış pek çok ödül almış kendisi…
Mesela bugünkü araştırmada bana lazım olan sadaka taşları ile ilgili şöyle bilgiler vermiş…
Sadaka Taşı Osmanlı döneminde düşünülmüş, kullanımı oldukça yaygın hatta en önemli icatlardan birisiymiş…
Çoğu mermerden yapılma silindir ya da kare şeklinde, iç kısmı oyuk ve bir yere sabit olan bu taşların içine durumu iyi olanlar muhtaçlara yardımda bulunmak isteyenler para bırakır, gecenin ilerleyen saatlerinde taşın yanına gelen fakirler bu paranın tamamını değil lazım olan kısmını kendisine alır, geri kalanını da bir başka yardıma muhtaç kişiye ya da kişilere bırakırmış…
İhtiyaç sahiplerinin rencide edilmemesi, alan elin veren eli görmemesi “DİNİMİZİN GEREĞİ” olduğundan özellikle gözden ırak yerlere bu taşlar konulurmuş. Cami avlusu, türbe köşeleri ya da mezarlıklara bırakılan bu taşlara bozuk madeni paranın yanı sıra yiyecek ya da giyecek bırakıldığı da görülürmüş.
Günümüzde göstere göstere yapılan yardımları izlerken daha iyi mukayese ediyor ve bu ince düşüncenin sahibi Osmanlının “neden bu kadar büyük bir devlet olduğunu” insan daha iyi anlıyor…