04 Haziran 2010

YANLIŞLIKLA YIKILAN BERLİN DUVARI…

Berlin duvarı 1961 yılında Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya’ya geçmesini önlemek için yapılmış.Çok kişi isyan etmiş,hatta ölümü göze alanlar olmuş.28 sene de duvarı geçmek isterken ölenlerin sayısı 238…
Photobucket

Ölenler arttıkça adı “Utanç Duvarı” diye anılmaya başlamış…
Gelişen olaylar, sebepler burada ayrıntılı anlatılmış…
Benim ilgimi çeken asıl bölüm duvarın yıkılışı…

Sovyetler Birliği son devlet başkanı Mihail Gorbaçov ve politbüro sözcüsü Günter Schabowski’nin 1989 yılında katıldığı belgesel sonrasında gelişiyor her şey…

Programda Schabowski’nin “vize alan herkes batıya geçebilir” sözü ,”herkes batıya geçebilir” şeklinde aktarılıyor ve bunun üzerine sevinen halk Brandenburg kapısına yığılıyor…
Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen nöbetçiler halkı durdurmak istese de arkadan gelen binlerce kişiye engel olamıyorlar…
Birkaç dakika içinde kaldırılmak zorunda kalan bariyerlerle birlikte binlerce kişi Tv kameralarına gülerek ve el sallayarak Batı tarafına geçiyor…

İlerleyen yıllarda Berlin Duvarı’nın yanlışlıkla yıkılmasıyla ilgili BBC kanalı bir belgesel çekiyor…


Photobucket

SADECE ÜÇ HARF…

Ayrı şehirlerdeyiz…
Dünya telaşı, iş güç koşuşturma derken her şey detaylı konuşulmuyor
telefonda …
Şu an yolunda gitmeyen şeyler var hayatında ,
canım arkadaşım üzgün…
Bugün şöyle yazmış profiline okurken üzüldüm… :((


“Üç harf yanyana kaç şekilde gelir bilir misin?
Aşk dersin... Sen dersin... Ben dersin...
Sen, ben biter; biz dersin...
Gün gelir git dersin...
Peki dur kelimesinden haberdar değil misin?
Dur demeyi bilmez misin?
Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?"


Photobucket

01 Haziran 2010

SAP GÖZLÜ SİNEK...

Doğanın bilinmeyen mucizelerine tanıklık etmek adına...


Vücut formunu kendi kendine veren sap gözlü sineğin görüntüsü hayli ilginç.


kynk. Hayat Belgeseli

7+ 7 KÜNYE DAHA …

Ölümün her türlüsü üzüyor insanı,ama bu daha bir başka…

İki gün üst üste verilen,hayatının baharında başına geleceklerden habersiz, vatani görevini yerine getirmek için anaları tarafından sapasağlam gönderilmiş ve pusuya uykuda yakalanmış gençleri düşündükçe…

“Acaba geride kalanların durumu nasıl ? diye kanal kanal gezip doğru dürüst bir tek haber bulamayınca, basından “üzgünüz ama vakit kalırsa sizin habere de değiniriz” yapılınca daha daha öfkeleniyor insan…

Şehitlere Allah’tan rahmet acılı ailelerine sabır diliyorum…


Photobucket

foto. Şehit Ağacı / Kızılcahamam
Ruhları şaad olsun...


Şehit Jandarma Başçavuş Hasan Özüberk Kilis
Uzman Çavuş Kemal Koçyiğit Kayseri
Er Adem Şimşek- Muğla-Fethiye
Jandarma Komando Er Ahmet Eyce-Sivas,
Serhat Aslan (Mardin), Kerem Oğuz Erbay (İzmir), İsmail Kartal (Erzincan), Erol Tavukçu (Van), Ümit Akbulut (Malatya), Erhan Terletme (Giresun)

29 Mayıs 2010

REMZİYE HANIMIN NESCAFE İLE ÇİZDİĞİ TABLOLAR...

Remziye hanımla tanışmamız bundan sekiz ay öncesine dayanıyor…

Kendisi oldukça nazik,düşünceli ve prensipli kişiliğine hayranlık duyduğum bir büyüğüm...

Remziye Efcan bir resim sanatçısı.Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kişisel sergiler açmış.Ne ilginçtir ki, bu işe profesyonel olarak 50’li yaşlarda yakalandığı kanser rahatsızlığından sonra başlamış.Temelde varolan yeteneğini terapi amaçlı kullanmaya başlayarak resime yoğunlaşmış…

Tablolarında yağlı ve suluboyanın yanı sıra granül nescafe kullanmakta.Bu tekniği tuvalin üzerine yanlışlıkla dökülen nescafe sayesinde bulmuş ve hocasıyla üzerinde çalışarak geliştirmiş…


Photobucket

Nescafe’den resim nasıl olur acaba? diye düşünürken karşımda birkaç saat içinde biten Namık Kemal portresiyle şaşırıp kaldım…
Özellikle Osmanlı resimlerinde bu teknikle güzel sonuçlar elde ettiğini,üstelik maliyetininde çok düşük olduğunu söyledi…


Bunun dışında soğan kabukları ve böğürtlenden elde ettiği renkleri resimlerinde kullandığını anlattı…


Photobucket

Photobucket

SİTE ÖNERİSİ...

90’lı yılların başında lise öğrencisi olan kuzenim heavy metal müziğini ve tarzını benimsemiş fiziki görünümünde bir takım değişiklikler yapmıştı… Önceleri bu durum büyükler üzerinde tedirginlik yaratmış, hemen hemen aynı yaş grubunda olduğumuz içinde kendisiyle benim konuşmam uygun görülmüştü…

“Müziği dinlemende sorun yok da,böyle giyinmek istediğine eminmisin?” diye sormuştum.
“Ablacım,ben böyle seviyorum emin ol 50’li yaşlara geldiğimde yine böyle giyinip bu müziği dinliyor olacağım” dedi…

Neyse şimdi 30’lu yaşların ortalarındayız, zaman geçtikçe zevklerde değişebiliyor.
Onunki de değişti. :))
~~~~~~

Ben çok ağır olmamak kaydıyla Türk Sanat Müziği klasiklerini dinlemekten hoşlanan biriyim.Bunun yanında artık yeni yeteneklere de fırsat verilmesi gerektiğini düşünenlerdenim.Tv kanallarında yapılan sayısız yarışmadan pek çok yarışmacı geldi geçti isimlerini unuttuk bile…
Ancak kabiliyetli olanların peşi yine de bırakılmıyor.TRT’ de halen görmeye devam ettiğimiz İhsan Güvenç kendisine hoş bir site hazırlatmış. TSM sevenlerin videolar bölümüyle daha çok ilgileneceğini düşünüyorum…

İhsan Güvenç Sitem 2010

27 Mayıs 2010

AYNADAKİ RUJ İZLERİ…

Okul tuvaletinde gizlice sürülen ruj sonrası dudaklarını kontrol eder kız öğrenci…

Kendisine ne kadar yakıştığını düşünürken içinden gelen bir hareketle dudaklarını aynaya yapıştırıp ruj izini aynaya bırakır.Yaptığı bu hareketin okul içinde önce bir modaya , sonrada bir krize dönüşeceğini tahmin edemez tabi…

Oregon (ABD) eyaletindeki okulda bu moda gitgide yayılır.Öyle ki kızlar tuvaletindeki aynalar ruj izinden görünmez hale gelir.

İşin zor kısmı temizlikten sorumlu hademenindir.Hergün saatlerini harcayarak temizlediği aynalara tekrar ruj sürüldüğünü görmek sinirlendirir görevliyi.En sonunda okul müdürüne durumu anlatarak yardım ister…

Duruma el koyan müdür,okuldaki tüm kız öğrencilerin tuvalette toplanmasını söyler…

Okul içinde giderek büyüyen bu sorunu ve temizlerken yaşanan zorlukları önce birbir anlatır müdür…
“Bakın” der “O kurumuş ruj lekelerini temizlemek o kadar zor ki,şimdi görevli arkadaşımız bu izleri size nasıl temizlediğini gösterecek.” Başıyla işaret ederek görevliyi çağırır…

Hademe elindeki uzun saplı temizlik fırçasını alır,suyla doldurduğu lavabonun içine fırçayı daldırıp daldırıp çıkarır ve aynaları o fırçayla temizleye başlar…

Kızlar şaşkın bakışlarla olup biteni izler ve o gün son olur.Tuvaletteki aynalarda bir daha kimse ruj izine rastlamaz…

~~~~

*Bana göre dünyadaki en zor işlerden biridir ,yönetici olmak ve idarenizdeki kişileri yönetmek.Bir kere ayrı meziyetlerinizin olması gerekir...

Olasılıkları iyi düşünemiyor,çözüm üretemiyorsanız o zaman hiç denemeyin derim...

olay kynk.

TİPİK ÖĞRENCİ...

Photobucket


"Hocam,yarınki sınava tahtadaki konular da dahil mi? "
~~~~

*valla en çok sorduğum sorulardan biriydi bende yalan yok... :)))

POST IT 'LE GELEN AŞK...

Post it kağıtları sadece not yazmak için mi kullanılır? Yoksa... :)))

25 Mayıs 2010

BİR ŞEYLER DEĞİŞMİŞ OLMALIYDI…



“Bir kere şunu anlamanız lazım,siz evli değilsiniz.15 yıl boyunca neyi beklediniz bilmiyorum ama eşim diye bahsettiğiniz kişi kocanız değil,resmi nikah olmadan da bu isteklerinizin gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.” dedim sorununu anlatan bayana, yol göstermeye çalıştım…


Bu konuşmanın sonlarına doğru Mehmet Ali amcada katıldı bize.Tebessüm ederek ayakta sessizce dinledi.Bayan gittikten sonrada traji komik öyküsünü başladı anlatmaya…

63 senesinde Konya’nın Kadınhanı ilçesi-Şahören köyünde öğrencilerinin birinci dönem karnelerini hazırlarken fark etmiş, bir öğrencisi belgeleri olmadığı halde kayıt yaptırmış.Velisini çağırmış.”Bu çocuğun nüfus cüzdan bilgileri lazım,nüfus cüzdanını getirin yoksa karne alamayacak” demiş. Annede çocuğunun kimliğinin olmadığını ve yol yordam bilmediğini söyleyerek yardım istemiş.

Bunun üzerine nüfus idaresindeki arkadaşını arayan Mehmet Ali amca,göndereceği aileye yardımcı olunmasını rica etmiş…

Kısa süre sonra arkadaşı dönüş yapmış.”İyi de demiş.Bu çocuğun kimliğinin çıkması için önce annesinin doğması gerekiyor.Annesi de nüfus kayıtlarında yok ki” diye espri yapmış…

Bu sefer anneanne ve dedenin kayıtlarına bakılmış.Onların da nüfusta kayıtları yokmuş… :-0

Mehmet Ali amca aileyi tekrar bularak onlarla tek tek konuşmuş.Önce 50’li yaşlardaki anneanne ve dedenin nüfusa kaydı yapılmış, kısa süre sonra da resmi nikah kıyılarak bilgileri buraya eklenmiş.Bu aileden doğan çocuğun anneside nüfusta yerini almış.O da kısa süre sonra resmen evlenerek bilgilerini kayıt ettirmiş.Veeee nihayet küçük öğrencininde ismi nüfusta yerini almış…

Tabii bu işlemler olurken karneler çoktan dağıtılmış.O öğrenci ancak ikinci dönemin sonunda nüfus cüzdanını ve karnesini eline alabilmiş…

Aslında çok yazık bu anlatılan,yıl 2010 birşeylerin çoktan değişmiş olması gerekirdi.Hala daha kendini kandıran,resmi nikah olmadan yaşayan kadınların olması şaşırtmaya devam ediyor insanı…


24 Mayıs 2010

OK YAYDAN ÇIKTI…


Günler süren bekleyişe değdi…
Dün daha yorucu geçti, kalabalık zaman zaman zorladı ama o çoşku her şeyi unutturdu…
Artık geleceğe daha bir umutla bakacağım kesin…

20 Mayıs 2010

KPSS BAŞVURU ÇİLESİ…

Sınav başvuru tarihinin geçtiğini zannediyordum.Aksilik bu ya geçen ay lazım oldu.Kaç sene önce girdiğimi bile hatırlamıyorum.Bir arkadaşım başvuruların daha başlamadığını söyleyince şaşırdım,yani her şey apar topar plan dışı oldu…
Photobucket

Ona sor,buna sor derken kimseden net cevap alamadım.Eskisi gibi değil her şey tamamen değişmiş.Eskiden Kasım sonu gidip kitapçığı alıyor evrakları doldurup teslim ediyordun.Şimdi önce bankaya gidip parayı yatırıyorsunuz sonra ÖSYM bürosuna gidiyorsunuz…

21 Mayıs'a kadar Lisans mezunlarının başvuruları alınacak,Mayıs sonu gibi Önlisans ve lise mezunları başvuru yapıcak…

Sınav tarihleri de farklı Lisans mezunları Temmuz ayında, Önlisans ve lise mezunları Eylül ayında sınava girecekmiş…

Dekont için bankaya gittiğimde memur “şanslısınız” dedi,”günlerdir sistemde sorun vardı” diye ekledi.Bunun üzerine özellikle Bilkent’teki merkeze gittim…

Benim gibi iş yerinden izin alarak gelmiş adaylar sıra bekliyorken duyuru yapıldı.”Sistem gitti!!! belki beş dakika belki de 2 saat sonra gelir.Mesai saati 5’te bitiyor.Yetişmezse yarın geliceksiniz” deyince herkes haklı olarak isyan etti…

Bekledik,bekledik bir saat sonra sistem geldi hatta bir bayan birazdan Alanya’ya yola çıkıcam bari oradan başvurumu yapayım diyerek gitmek zorunda kaldı…
Traji komik ama merkezde bunlar yaşandı.Artık diğer yerleri siz düşünün.

Birde şu şifre konusu var diplomanızdaki mezuniyet tarihi ve diğer bilgilerinizi girip bilgisayar kamerasından fotoğrafınızı çekiyorlar ki bu kısım bana çok gelişigüzel geldi açıkçası o küçücük fotoğraftan kim kimi tanıyacak onu da bilmiyorum…

Neyse şifre veriyorlar.Sonrasında internete girip şifreyi aktif hale getirmeniz gerekiyormuş…
Bu arada geçen yıllarda şifresini unutmuş bir sürü kişi ne yaptı onu da bilmiyorum.Herşey garip ve karışıktı…

foto.knuttz


TATLI BLOG ÖDÜLÜ...

Photobucket

Hafta içi olmasına rağmen bugün hep hafta sonu gibi geldi bana.19 Mayıs kutlamalarına katıldık.Hava serin olmasına rağmen gezdik,dolaştık.Yarın gene iş güç bir koşuşturma bizi bekliyor…

Geçen hafta sevgili arkadaşlarım Mit ve Ballı Cimcime’den tatlı blog ödülü gelmiş,10 blogger’a bu ödülü devretmem istenmişti.Kendilerine kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum , bu ödüle değer buldukları için teşekkür ediyorum…

Tatlı bloglar o kadar çok ki seçim yapmak zor ama bende bu ödülü kabul ederlerse,

http://meripoint.blogspot.com/

http://alizafersapci.blogspot.com/

http://eviminincileri-belgin.blogspot.com/

http://ipekbocugu.blogspot.com/

http://senabera.blogspot.com/

http://elifinterazisi.blogspot.com/

http://metebilge.blogspot.com/

http://aklimageldigince.blogspot.com/

http://komancilerveapaciler.blogspot.com/

http://icimdekelebekler.blogspot.com/

http://heristebirhayirvardir.blogspot.com/ a yolluyorum...

17 Mayıs 2010

JEAN’E TÜRKİYE’DE NEDEN KOT DENİLİYOR ?

Bütün deterjanların OMO, katıyağlarında SANA olduğu bir dönem vardı ya işte bu da o hesap ama tek bir farkla değişmemiş ismi KOT olarak kalmış…

Anlatılmayı bekleyen bir başarı hikayesi daha ,her ne kadar sonu hüzünle bitse de…

1940 yılında Fransa’ya gitmiş ilk defa orada görmüş blucini (bluejean) işadamı Muhteşem Kot…

Dikilişi,dayanıklı oluşu güven vermiş kumaşın “ben bunu Türkiye’de üretirim.” demiş ve döner dönmez başlamış hazırlıklara…

Öyle ki 1960 yılına geldiğinde günde 200 adet üretir hale gelmiş,çünkü talep inanılmazmış...

Aynı yıl soyadıyla özdeşleşen “KOT” adı markalaşmış Muhteşem Kot’un…

Turgut Özal’ın serbest piyasa ekonomisiyle yabancılara açılan kapılar markanın satışlarını etkilemeye başlamış.80’li yıllar zor geçmiş…

Yabancı mallara olan taleple satışları iyice düşmüş ve 1992 yılında üretimini durdurmak zorunda kalmış…

Böylece çekilmiş piyasadan bırakmış bu işleri ama ismini de dilimize miras bırakmış…
Photobucket

kynk. (1) (2)

"HARİKA" KELİMESİ YANINDA HİÇ KALDI...

Bu görüntüleri ilk gösterimde 8.7 milyon kişi izledi...

bbc planet earth belgeseli

müzik. My Name is Lincoln - Elizabeth and the Island soundtrack

15 Mayıs 2010

BİBLİYOFİL OLMAK YA DA OLMAMAK…


Yıllar sonra ilk karşılaşmamız…Sıkıca sarıldı Selma teyze.”Nasılsın? Neler yapıyorsun?” diye sordu.

“Peki halâ kitap okuyormusun ?” bütün çocuklar sokakta oynarken,sen kaldırıma oturur bulduğun gazete sayfasını okurdun.”diye devam etti.
Şaşırdım, oysa hoplayıp zıplayan,olmadık yerlere tırmanıp ordan oraya koşturan bir çocukluk geçirdiğimi düşünürdüm.

Evet tüm hızıyla okumaya devam ediyorum.Ama her şeyi değil tabi sadece ilgimi çekenleri

Sonradan olmuyor bu iş, bazı arkadaşlar başaramadıklarını okurken sıkıldıklarını anlatıyorlar.Olabilir…

Bu arada hafta içi girdiğim sınavın sorularından biriydi, bibliyofil (bibliophile) …
Daha önce kullanmadığım bir kelime,gerçi yazı dili dışında lazım olucak gibi durmuyor.Yunanca biblion(kitap) kelimesinden türemiş.Okuma düşkünü,kitapsever anlamında.
Evet kitapları seviyorum ama bibliyofil tanımlamasına tam anlamıyla uyduğumu sanmıyorum…


~~~~

diğer benzer kelimeler,
Bibliyoman: hastalık derecesinde kitap düşkünü,
Bibliyotek: Kitaplık
Bibliyofobi:Kitap korkusu

GÜNÜN SÖZÜ...

Photobucket

"Gerek yok her sözü laf ile beyana..
Bir bakış bin söz eder bakıştan anlayana..." Mevlâna

foto.

13 Mayıs 2010

İŞYERİNDE YETMEYEN ÇAY SORUNU…

İşyerinde çay işlerine bakan Bülent bey bugünlerde pek bir sıkıntılı…

Çayı bir türlü yetiremiyor.Eğer çay planlanandan erken bittiyse ya “su çektim” ya da “demlenmek üzere” gibi cümlelerle bizi oyalama yoluna gidiyor…

Durum böyle olunca o da kendince teknikler geliştiriyor…

İşte yetmeyen çaya çözüm, triplex çaydanlık !!!
Photobucket

11 Mayıs 2010

GÜLÜMSEYİN ÇEKİYORUM…

Emrivaki yapılarak bir kursa kayıt olunur mu? Oldu işte.Detaylara girmeyeyim gülersiniz sonra…
Diksiyon dersine yazıldık üç arkadaş… :))
Hoca derseniz enteresan bir bayan…
Dersin sonunda güzel konuşma, mimikleri iyi,sözcükleri doğru kullanabilme konusunda öğrenciler kafalarına takılan soruları soruyor o da cevaplıyor…
Sıra bana geldi...
“Yabancıların fotoğraf çekerken kullandıkları “cheese“ kelimesine karşılık bizim neden “gülümseyin ve peynirrrr deyin” dediğimizi, normal şartlarda peynir kelimesinin telaffuzunda ağzımızın aldığı şeklin gülümseme ifadesi olmadığını anlattığımda, “haklısın”dedi ve bunu daha önce hiç düşünmediğini söyledi.
Ama öyle…
Biz eskiden fotoğraf çekerken ne derdik??
Sadece ”Gülümseyinn,çekiyorummm…”

Photobucket

GAMZEDEYİM DEVA BULMAM...

1975/ Baba Bizi Eversene filminden...

Barış Manço ve Kurtalan Ekspres

* şu an ilaç niyetine...:((

kynk.