ESKİ GÜNLER... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ESKİ GÜNLER... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2009

FERİT’E NE OLDU ?

Acaba Ferit’e ne oldu? diye dün mesajlar almıştım.(bknz.aşağıdaki foto)
Ferit kaçtı kaçmasına da, vicdansız bir kasaba yakalandı.Kasap önce arka bacaklarına bıçağı salladı ,sonrada boğazına.Dayanılır gibi değil…Hani haberlerde izleyin diyeceğim ama görüntüye gerçekten yürek dayanmaz.Yaralı bir şekilde kurban yerine geçer mi artık siz karar verin…
Bunun dışında üzüldüğüm bir konuyu daha eklemek isterim.Apartmanımızın ana kapısı daima kapalıdır.Ona rağmen zile basıp içeri giriş yapan seyyar satıcı veya pazarlamacı oldu mu küplere biner hemen görevliye haber veririm.Çünkü bu yüzden evime daha önce hırsız girdi.Oysa bayramlar başka, şeker toplamaya gelen hiç tanımadığım çocuklara kapıyı açmak hoşuma giderdi… ”Di” diyorum çünkü bugün hiçbir çocuk şeker toplamaya gelmedi. :((

12 Eylül 2009

NASIL UNUTURUM ?

Akşam Kaptan’la uzun bir aradan sonra 7.caddeye gittik…
Kalabalığın içinde eski arkadaşı “valla bırakmam,gelin iki dakika sohbet edelim”dedi oturduk…
Neyse konu konuyu açtı bizim ki “abi ne günlerdi,hatırlıyormusun senin bekar evinin altında bir mantıcı vardı,mantı yemeye giderdik” deyince karşı taraftan şöyle bir cevap geldi.
”Nasıl unuturum,şimdi o mantıcının kızı ile evliyim” :)

foto.

27 Ağustos 2009

SUÇLANAN "ÇOCUK KALBİ" NE YAPTI ?


Mahallenin afacanı günlerdir babasını ikna etmeye çalışıyordu.

-- Peki al bu parayı git berbere kendin traş ol dedi babası.

Sevinçle parayı alan 6 yaşındaki çocuk büyüdüğünü ispat etmek istercesine mahalle berberine koştu.

"Saçlarımı kestireceğim amca" dedi ve parayı uzattı.

Parayı alan berber, çocuğu ayna hizasına getirmek için koltuğun kollarına tahta bir platform yerleştirdi.

Çocuğu tahta üzerine oturtan berber kısa sürede işini tamamladı…

"--Hadi bakalım saatler olsun" dedi ve parayı istedi.

Çocuk önce ne olduğunu anlayamadı.

”Amca parayı geldiğimde verdim, üstelik sende açık duran şu çekmeceye koydun işte bu para” diyerek işaret etti.

Berber kabul etmedi kızarak “hayır para mara vermedin, git babanı çağır bana” dedi.

Şaşkındı çocuk!

Doğru eve gidip durumu babasına anlattı.

”Parayı verdiğim halde almadığını söylüyor git konuş “dedi.

Babasına da aynı şeyi söyledi berber.

" --Emin misin? benim çocuğumun yalan söyleme gibi bir huyu yok unutmuş olabilir misin?" diye sorsa da değişen bir şey olmadı.

İkinci kez berbere para verildi…




O günü üzgün geçirdi çocuk. :(

İlk hevesi hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştı.

Babası “Üzülme,ben sana inanıyorum”dedi. "Ama bundan sonra bir şey alırken parayı hep sonra ver” diye de tembihte bulundu.

Ertesi gün Pazar’dı ama çocuk çok erken uyandı.

Hiç kimseyi uyandırmadan evden çıktı.Kapı eşiğine terlik koymayı unutmadı çünkü anahtarı yoktu.

Issız sokaklarda ilerledi.Berberin önüne geldiğinde uzun uzun baktı içindeki kızgınlıkla cebinden çıkardığı yumruğu büyüklüğündeki taşı cama doğru fırlattı ve arkasına bakmadan eve koşturdu.

Yatağına girdiğinde gözlerini kapattı ve bütün gün dışarı çıkmadı.Öğlene doğru berberin kırılan camı mahallenin dilindeydi.Kimse nasıl olduğunu bilmiyordu.Babası da bakkaldan duymuştu.

Bir ara oğlunu merak eden baba onun yanına gitti.
”Neden yatıyorsun? Hadi dışarı çıkıp maç yapalım.

"Hayır" dedi çocuk…
”O zaman gezmeye gidelim”

"-canım istemiyor"…

Bir terslik olduğunu anlayan baba bir süre sustu…

”Berberin camını kırmışlar.Yoksa sen mi yaptın?" diye sordu. Evet der gibi başını sallayan oğluna baktı.

Çocukça alınan bu intikam karşısında “keşke yapmasaydın” diyebildi…

******************************************************

Kaptan başından geçen bu olayı bana her anlattığında, yaşadığı hayal kırıklığını ve çocuk kalbiyle uğradığı haksızlığı daima hatırlar.

Üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen…
1. foto 2.foto.

21 Ağustos 2009

OYUNCAK ve GÜNÜN SÖZÜ…

Çocukluğumda bakkala koşar bu çatapatlardan alırdık…Gerçi hala var görüyorum.En yüksek patlama sesini elde etmek için türevi “Mantarla ” birlikte sarılıp ,büyükçe bir kaya yardımıyla patlatılırdı.Kokusu ve çıkan sesi bir yana, birkaç kez yandığımı hatırlıyorum…
Başka versiyon olarak halka şeklinde dizilmiş küçük olanlarıda mevcuttu.Erkek çocuklarının tabancalarında vazgeçilmezdi…
--Yavrum yapma gözüne gelir…
--Sakın haa,eline yapışır…
--Amann bunlar tehlikeli şeyler vs…hepsini duyduk ama çocukluktu işte o zaman anlayamadık…
Ya da sadece bizim anne babalarımızın tembihleri yeterli olmadı.Başkalarının babaları onlara oyuncak tabanca aldı yetmedi,seside olsun diye çatapatlarla destekledi…

~~~
Dün cici kızım oyunparkında tramboline binmek istedi.Sıramızı beklerken bir babanın elinde gerçeğini hiçte aratmayacak şekilde üretilmiş oyuncak tüfeği görünce bir an irkildim…Orası masumdu,mutluydu,gülücüklerin birbirine karıştığı temiz bir ortamdı.
Peki o ortamda böyle bir modelin ne işi vardı? Hali vaktinin yerinde olduğu anlaşılan bu babanın aklına alacak başka oyuncak gelmemiş miydi?
Çocukluğumdan bugüne bazı şeyler değişmiş olmalıydı…

~~~

“Çocuklar; yok etmeyen, savaşı simgelemeyen, psikopat dürtüleri geliştirmeyen, vahşet, dehşet, öfke duygularını yaşatmayan oyuncaklarla oynamalıdırlar; yaratıcı ve üretici oyuncaklarla... Yani insan olmanın onurunu yaşatacak oyuncaklarla...” Çağatay Acar

~~~
söz kynk.
foto kynk.

31 Temmuz 2009

KÖYLÜ…

İlkokul birinci sınıftayım…O gün hırçınlığım üstümde demek ki,tenefüste oynadığım arkadaşıma sinirleniyorum.Çocuk aklım, kendimce hakaret edeceğim –Köylü sende !!! dediğimi hatırlıyorum.Arkadaşım kısa bir süre yüzüme bakıp –Neden öyle söylüyorsun? Hem Atatürk ne demiş “Köylü milletin efendisidir” deyince içimden “Eyvah ben ne yaptım?Bunu nasıl söyledim? deyip çok utandığımı hatırlıyorum.
*************************************************************
detay.

24 Mayıs 2009

"İYİ Kİ DOĞDUN " ŞARKISINI KİM BULDU?

1900 yılların başında ABD ‘nin Kentucky eyaletinde yaşayan kız kardeşler Mildred ve Potty Hill bir ana okulunda çalışıyorlardı.Çocuklara yeni bir şarkı öğretmeleri gerekince ,bugün doğum günlerinde söylenen “İyi ki doğdun” şarkısının melodisini buldular.Tabii bunu yaparken dünyanın heryerine yayılacağını hiç düşünmediler…Sözlerini ise güzel bir güne başlama şarkısı olarak düzenlemişlerdi ve her sabah çocuklara bu şarkıyı söylettiler.
Brodway’de bir müzikal gösteride sözler değiştirilip bugünkü doğum günü şarkısı şeklinde söylenmeye başlayınca kardeşler harekete geçti ve bu şarkının kullanıldığı heryerde kendilerine telif hakkı ödeyecek bir vakıf kurdular.Dünyanın tüm dillerine çevirilen bu melodi halen Sinema ,tiyatro,radyo ya da televizyonda kullanıldığı zaman bestecilere telif ücreti ödenmektedir.
kynk.
********************************************************************
Sene 1995 dokuz kızın kaldığı bir öğrenci yurdunda sürpriz doğum günü hazırlama çabalarımı hatırlıyorum…Dokuz kişiye yetecek pasta param yok kendi çapımda en büyüklerinden 3 tane ekler pasta ve mumları alıp geldim.Sağduyunun doğumgünüydü…Kutladık ,fotoğraf makinesındaki son pozla birde resim çekildik…
Aklıma geldi şimdi.Bugün sağduyunun doğum günü…Aramızda kilometreler olsa da ben sevgili dostumun doğum gününü kutluyorum ve dünyanın en çok söylenen bu şarkısını söylüyorum…İyi ki doğdun ♪ ♪ …İyi ki doğdun ♪ ♪ ,iyi ki doğdun mutlu yıllar sana... ♪ ♪

24 Nisan 2009

SİZ HİÇ BAŞKALARIYLA KIYASLANDINIZ MI?

Arzu ile ilkokula birlikte başladık.Aynı apartmanda oturuyorduk,annelerimiz samimiydi,babalarımızda meslektaş...

İlk zamanlar herhangi bir sorun yoktu.Sınav sonuçları, sonra diğerleri gelmeye başladıkça Arzu’nun annesi ona kötü davranmaya başladı.Sebebi sınavda ondan daha iyi bir notlar almam…

Yok öyle sınıf birincisi ya da ikincisi değilim sadece derslerim ondan biraz daha iyi o kadar…
Bu, yıl sonuna kadar bu böyle devam etti.Annesi yeri geldi bizim yanımızda,yeri geldi evlerinde kızcağızı hırpaladı.Koşarak, kaçarcasına bize gelir uzun uzun ağlardı…

Yıl sonu “okuma bayramı” adı altında bir etkinlik yapılacak ,bilmem kaç dakikada en hızlı okuyan çocuklara ödüller verilecek…ben 4. oldum çünkü kitap okumayı sevmiş,bu konuda bayağa çalışmıştım.Bu sefer annesi döve döve eve getirdi Arzu’yu , çocuk korku ve endişeden yazıları okuyamamış son sıralarda yer almıştı…

Yıllar sonra tekrar bir aradayız…Baktım eski günleri düşündüm bir ara…Üniversiteden mezun olmuş,evlenmiş,dünya tatlısı bir kızı olmuş Arzu’nun…

Ne kadar anlamsızdı yapılanlar, annesi pişmanmıdır acaba ? Peki ne değişti ? O da bir meslek sahibi oldu,bende…O da evlendi anne oldu ,bende…

Çocuklarımızı başkalarıyla kıyaslamak ya da yarıştırmak yerine kendisiyle yarışmasını sağlamak, her konuda başarılı olmasını beklemeden onun yeteneklerini ortaya çıkarmak en doğru yol değil mi?…

19 Şubat 2009

SANDIK…

Rahmetli kayıpederimde babam gibi astsubaymış…1978 senesinde görevdeyken trafik kazası geçirmiş ve rahmetli olmuş…
Sene 1977 bizim kaptan beş yaşında …Israrlarına dayanamayan babası Edirne’de görev yaptığı birliğe kaptanı götürüyor…İşyerine gelen bu sevimli ufaklığa gazinoda meyvesuyu ısmarlayanlar,tost alanlar onunla sohbet etmeye çalışanlar herkes çevresinde pervane… Eeeeee çocuk hem yaramaz,hem de cin fikirli…
Gazinoda öğle tatili yetişkinler arası sohbet belli.Emeklilik,katsayılar,ikramiye vs…İlerleyen saatlerde gazinonun kapısında oyuna dalan çocuğu komutan görüyor başını okşayıp
—hadi gel bir gezinti yapalım diyor…Başlıyorlar etrafı dolaşmaya ,bu sırada komutanın gözü hiç olmaması gereken yerdeki mühimmat sandıklarına takılıyor ve soruyor
–Bunlar ne ? Bu sandıklar niye burada duruyor??? Bizimki cevap veriyor.

--Ben bunların ne olduğunu biliyorum, bunlar emekli sandığı… :)

21 Ocak 2009

PAMUK ŞEKERİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Haftasonu kızımın kahverengi rujumu çantamdan çıkarıp çikolata niyetine yeme faciasından sonra gezmeye çıktık.Havalar malum soğuk, kapalı ortam olduğu için alışveriş merkezlerinden birini tercih ettik.

Cici kız mutlu.Elinden tutmuş geziyorken ,çocuğumun pespembe renkli pamuk şekerleri dikkatini çekti.Aslında haklıydı çünkü daha çok küçük olduğu için yeni yeni bazı şeylerin farkına varıyordu…

Babası dayanamadı bir tane alalım dedi. Bayan ise –yok yeni bir tane yapayım diyerek şekeri makinesine döktü ve elindeki çubuğa pamuk helvayı sarmaya başladı.Bizimki pür dikkat olanları izlerken,bende bayanın ellerindeki eldivene ve diğer hijyenik koşullara bakarak çocukluğumu düşündüm…

Bizim zamanımızda şartlar bu kadar iyi değildi...Değilmiş ki bir gün dondurmadan zehirlendim.İlkokulumuzun önünde açıkta satılan elma şekerleri, macunlar,iplere dizilmiş alıçlar ne garipti çocuktuk işte herkes bilmeden kapış kapış alıyordu…
Birde şu naylon poşet içinde satılan leblebi tozları vardı.Allah’ım ne çileydi onu yemek dişlerine ,damağına ,genzine yapışıp insanı mahvederdi…

Kızımın pamuk şekerini bayan özenle poşetledi eline verdi. Nasıl ve ne şartlarda yapıldığını gördüm içim biraz daha rahat, dedim yaaa şimdikiler biraz daha şanslı…


not: fotodaki şirin şey bana ait değildir...:)

12 Ocak 2009

BİR TARAFTAR ÖYKÜSÜ…

Babam ilkokul öğrencisi…Kendisini büyüten anneanne Müveddet, okul dönüşü düğüne gideceklerini söylüyor torununa.

Zamanında evlerine gelip giden ve Müveddet teyzesinin yaptığı çörekleri çok seven genç delikanlı ,tüm mahalleyi düğününde görmek istiyor.

Hummalı bir hazırlık başlıyor .İzmir- Konak’ta gerçekleşecek düğüne vaktinde ulaşıyorlar ve nihayet düğün başlıyor.İlerleyen saatlerde damat babamı sevmek için yanına çağırıyor ve kucağına oturtuyor.

— Sana bir soru soracağım ,söyle bakalım TAŞ ‘lık bir arazide mi? İçinde çalıların olduğu bir BAHÇE ‘de mi? Yoksa büyük bir SARAY ‘da mı yaşamak istersin ? Babam şaşırıyor tabi bu soru karşısında süreyi fazla uzatmadan hemen cevap veriyor.

—Tabiki büyük bir SARAY’da yaşamak isterim.

—Peki o zaman seçimini yaptın diyen Türk futbolunun büyük golcüsü damat Metin Oktay cebinden çıkardığı Galatasaray rozetini babamın yakasına takıyor…

****************************************************************
Futbol her daim popülerliğini sürdürecek bu kesin.Kimimiz fanatik,kimimiz sadece izleyici,kimimiz futbolun “f ‘sinden anlamaz ama genelde herkesin tuttuğu ya da sempatizanı olduğu bir takım var.Fakat bu işin ilk başlangıç noktasını hatırlayan pek azdır tahmin ediyorum…---yaaa benim dayım koyu Beşiktaşlıydı bende Beşiktaşlı oldum diyenler.—Babam beni doğuştan Fenerbahçeli yaptı diyenler …Öyle ya da böyle herkesin bu işle ilgili bir başlangıcı var.Bana göre babamın yaptığı başlangıç hem çok orijinal hem de çok anlamlı yazmak istedim içimden geldi… :)

Taraftar dört yaşındayken...

*(fotonun izinsiz kullanılmamasını rica ederim)
bknz.Metin OKTAY

24 Aralık 2008

BİR BİLSENİZ...

Bilgisayarım sanki gidici.
Bugün dosyaları yedeklerken bu fotolar elime geçti.Çok kıymetli bir daha geri dönüşü yok benim için…


Hani şu temiz kalpli cici arkadaşım Anıl var ya Kerim Tekin’in rüyasını gören…Okulu bitirmemize yakın (sene 1999 ) bana dedi ki 
–Bitirme tezim için yardıma ihtiyacım var.
Atladım tabii –Ben yaparım ,sen ne yapmam gerektiğini söyle dedim.
Farklı branşlardan tez almıştık.O Paleontoloji’yi (kısaca fosil bilimi) seçmişti.
Antalya plajlarından aldığı kum örneklerini incelemesi gerekiyormuş.Yetiştiremeyince aldım elime kumları ,koydum mikroskopa –O da ne ?? ne örnekler çıktı içinden…


Deniz kabuklarının ataları, mm'lik ölçülerde fosil bunlar.
Bilmiyorum ilginizi çeker mi? bakın bakalım üzerine basa basa denize koşturduğumuz ya da boylu boyunca güneşlenmek için uzandığımız sıcacık kumların içinde neler varmış birde siz görün yakından… :-D bkn.Paleontoloji
1

23 Aralık 2008

BUGÜN BUNU YAZMAK İSTEDİM...

Ortaokul son sınıftaydım,Ayla ablacım onsekiz yaşındaydı ve yeni evlenmişti…Apartmana ilk taşındığında haliyle çekingendi.Kısa sürede aileden biri gibi oldu...Dört senenin sonunda evliliği kötü bir şekilde sonuçlanınca bizden kilometrelerce uzaklara gitti.İlk zamanlar görüşmeye devam ettik sonra ordan oraya tayinimiz çıktı derken irtibatımız koptu.Ama onu hiç unutmadık…
Aradan onaltı yıl geçmiş sene 2005 bir gün anneme dedim ki –Şu an elinde bir imkan olsa eski arkadaşlarından kimi görmek isterdin? –Ayla ablanı bulmak isterdim.canım benim napıyor şimdi acaba?

Malum şimdilerde herkes interneti kullanıyor.Teknoloji nimetlerinden yararlanayım bakalım bulabilirmiyim ?dedim.Şansımda yaver gitti demek soyadı,annesi,babası derken en sonunda buldum…Görüştürdüm annemi çok mutlu oldu hatta ağladı…
Tabii ben bu havayla gittim Kaptana dedimki falan falan kişiyi buldum.Söyle bakalım senin eski tanıdıklarından kim var görüşmek istediğin? Düşündü.-Savaş hocam vardı.Onu çok özledim.Kimbilir nerede? (Tabii o zaman şu facebook falan yoktu üç-dört sene öncesini anlatıyorum) Hocayı bulmam çokta zor olmadı…Neyse telefonlar görüşmeler…Kaptanda sevindi…
Bakmayın böyle anlattığıma gelelim bana .Kelin ilacı olsa önce başına sürermiş.Ben aradığım kişiyi hiçbir yerde bulamadım.Yok yok yok..Evlendi soyadı değişti demek dedim.Arkasından babam hastalandı üst üste iki ameliyat derken beş –altı ay hastanelerde geçti.Dinlenmesi için onu İzmir’e götürmeye karar verdim.Çıktık yola Ankara’dan ver elini İzmir… Afyon’da mola verdik.Tam yemekleri sipariş ettik…Ben etrafa bakıyorum,kafama bir çevirdim yan masada benim kaç zamandır aradığım biriciğim işte karşımda...Olmaz böyle şey ,o kadar sevindim ki sarıldım doya doya…Neyse yarım saat görüştük heralde, telefonlar alındı msn adresi falan irtibatımız ondan sonra kopmadı.Günlerden bir gün bana dediki –Blog yazsana? ben sana blog adresimi vereyim.

-Acaba olurmu? Yapabilirmiyim?dur kurcalayım derken başladık ,işte o gün bugün buralardayım… :))

not:fazla detaya girmeyeyim dedim ama çok uzun olmuş bu yazı bak şimdi.1

18 Aralık 2008

BİR ZAMANLAR...

Fotoğraflar aslında o kadar değerlidir ki geçmişteki o “an”ların kanıtıdır.Bir daha tekrarı yaşanmayacak o anları sizin için durdurur ve yıllar sonra ispat olacak tek şey olur belkide…
22.04.1939

not: foto bana aittir.izinsiz kullanılmamasını rica ederim...1

01 Aralık 2008

RÜYALAR BAZI ŞEYLERİN ÖNCEDEN HABERCİSİ OLUR MU?

Hani benim şu köpekbalıklı rüyam vardı ya …Birkaç arkadaş anlamını sormuş hatta Sağırkedi anlamına bile bakmış sağolsun hiç aklıma gelmemişti ama bu yazıya ilham verdi başka bir şey geldi aklıma…

Sene 1998, final sınavlarına çalışmak için çok sevdiğim, bir o kadarda başarılı bulduğum arkadaşım Anıl’ı mütevazi öğrenci evime çağırdım.


O ara ben çok sıkı Kerim Tekin hayranıyım, evde poster -resim ne varsa asılı…
Uzun bir çalışma saatinin sonunda uyumaya karar verdik.Sabah uyandığımızda ona rahat uyuyup uyumadığını sordum.

 - valla uyudum aslında da garip garip rüyalar gördüm.
Kerim Tekin ‘i gördüm mesela okulun anfisinde ders işleyeceğimiz sırada bir bakıyorum o kaskatı sanki buz kalıbıyla kaplanmış hareket etmiyor.Rüya işte dedik, kahvaltımızı bitirdik sonra okula gidip sınavımıza girdik sınav sonrası o evine gitti.Bende doğruca evime geldim.

Akşam televizyonu açtım ki ne göreyim? 
Kerim Tekin trafik kazası geçirmiş, telefona sarılıp arkadaşımı aradım inanamadık. :-((

Uzunca bir süre bunu konuştuk acaba rüyalar bazı şeylerin önceden habercisi olabilirmiydi ,ya da bu bir tesadüfmüydü ??

***************************************************************


Eşimle kitapçıdan rüya yorumlarıyla ilgili bir kitap almıştık,bazı günler birbirimize anlattığımız rüyaların anlamlarına bakarız diye…


İlk zamanlar kitaplıkta unutuldu gitti, bir gün bir yoruma bakmamız icap etti.

”Sevdiğiniz bir kişinin hastalanacağı vs..” 
ilerleyen zamanlarda bir daha...
" Kötü bir haber alacaksınız” , ”iftiraya uğrayacaksınız”,”bir akrabanın ölümü “ derken bunların hiçbiri olmadı tabii bu kitabın yorumuydu kitabı inceledim baştan aşağı kötü ne varsa yorum olarak yazılıydı. (şu an kimin yazdığını hatırlamıyorum ama)

Neticede her seferinde bizim sinirimizi bozduğu için maalesef kitabı atmak zorunda kaldım.


Herkesin rüyalarıyla ilgili ilginç deneyimleri olabilir ama bazı şeylerin önceden habercisi olur mu ondan tam emin değilim…

1

30 Kasım 2008

ESKİYE AİT...

Okulda yıl sonları geldiğinde , herkesin sözleşmişcesine çantalarından hatıra defterlerini çıkarıp – yazarmısın ? dedikleri an benim bittiğim andı…
-tabi yazarım deyip başlardım düşünmeye. yazacak bir şeyler bulmalı farklı ne yazayım ? bulamayınca da acaba diğer arkadaşlar ne yazmış deyip sayfaları çevirip ilham almaya çalışırdım ama ne mümkün…her sayfa aynı…
-kalbin kadar temiz bu sayfayı… sayfa çevir –kalbin kadar temiz.. çocukluk işte , baktım böyle olmuyor standart bir yazı oluşturdum kafamda.Herkese aynı şeyi yazdım belki ama napıyım?? Hala ezberimde...
“–Mutluluk bir sevgi dönencesinde dönmek ise, o mutluluğu bu küçücük anıda bulman dileğiyle…”
Şimdi düşünüyorum… acaba bununla ne demek istedim? hatırlamaya çalışıyorum :)
*******************************************************************
Yıllarca özene bezene biriktirdiğim,--aaaa bu bende iki tane değişelim mi? –bak bu Almanya’dan geldi çok değerli diye arkadaşlara gösterdiğim peçete koleksiyonuma ne oldu?? :)
1

11 Kasım 2008

ESKİYE DAİR...

Beynim az önce "flashback" yaptı ve eskiye dair iki şey aklıma geldi...Tabi yazacaklarımı küçükler hatırlamayabilir...Eskiden misafir gelmeden önce hazırlık safhasında mutlaka sigara varmı? diye kontrol edilir yoksa hemen bakkaldan farklı farklı sigaralar alınır,bunlar sehpa üstünde varsa şekerlik ya da gondol gibi bişeyin içine dizilir,misafir geldiğinde ısrarla ikram edilir,evin içinde göz gözü görmeyecek bir ortam oluşturulup,misafir gittikten sonra ev uzun süre havalandırılırdı...Yaaa şimdi düşünüyorumda ne kadar yanlış bir iş...Çok seviyorum sigara içmeyi,bırakmam çok zor kaldıki eşimde kullanmıyor benim için bu dahada zor, ama evin içinde içilmesi üstelik çocuğun yanında ne kadar kötü...Üstelik evin içine sinen o iğrenç kokuda cabası...

İkinci aklıma gelen şey bir dizi."Martı Adası" diye bir dizi oynuyordu TRT 'de.Yayınlandığı dönem o kadar çok konuşulmuş ve insanlar o kadar çok korkmuştuki bazı kişilerin psikolojileri bozulmuş intihar vakaları olmuş, en sonunda çocuklara izletmeyin uyarısı almıştı...Yani bize yasaktı...Konusuna gelince hatırladığım tek şey insanlara sürekli saldıran (hatta öldüren)martıların olduğu bir adaydı şimdi ne kadar komik geliyor..:))1

02 Eylül 2008

GECİKMİŞ BİR YAZI...

Sevgili FLAME ’cim unutmamış o acı günü , nasıl unutulabilirki?? Herkesin ayrı bir öyküsü var o günle ilgili…17 Ağustos 1999 ülkemiz için en çokta yakınlarını, sevdiklerini kaybedenler için kalplerde büyük bir depremdi…
Sabah 6 ‘da annemin ev içindeki koşturması,teyzemden,dayımdan,kuzenlerimden haber alamaması…Biz İzmir’deyiz.Teyzem Avcılar’da,Dayım Çorlu’da,Kuzenim Hava Harp Okulunda…Ne oldu? dediğimi hatırlıyorum.Kaptım telefonu elinden o kilitlenmede ne olduysa ikinci çevirmemde düştü…Neyse haberleştik, kimsede bir şey yok sadece Eskişehir’deki teyzemin evinde hasar var… ya sonrası??? Televizyonlardan günlerce takip başladı.Çaresizlik,boş bir bekleyiş…Anne,Baba gitmek istiyorum gönüllü olarak burada oturup bir şeyler yapamamak kahrediyor…Gönderilmedim maalesef …Aslında öyle duygusalım ki orada karşılaşacağım üzücü bir görüntü ile düşüp bayılmamdan , ya da ne bileyim başıma bir şey gelmesinden korktular…
Afyon-Dinar depreminde Isparta’dayım.Hocalarımla iki gün önce “fay aynasının” yanına gitmişiz ,bu bizim işimiz pusulayı koyduk ölçüler aldık, eğimlerini kaydettik,Celal Şengör Hoca gibi “deprem olduğunda sevinmeliyiz,yerkabuğu canlı,sinirleri gerilmiş insanlar nasılki zamanı gelince patlama yaşıyorsa yerkabuğuda öyle işte şöyle bir silkeleniyoo” Depremden korkmak ne demek???Soğukkanlı ol,içinde bulunduğun yapıya güveniyorsan mesele yok.Tabi bu anlattıklarım öğrenciyken geçerliydi,anne olduktan sonra değil.:))) Şimdi korkuyorum yaşanılan o kadar çok acıya uzaktanda olsa tanıklık ettik,sonuçlarını gördük. Mesela o yıllarda hazırlanan deprem çantalarının yerinde şimdi yeller esiyor,Kaçımız binamızın sağlamlığını kontrol ettirdik???Çok iyi biliyorumki teyzemin oturduğu bina hasarlı oturulamazken mütah-“it” ısrarla yeni yaptığı (o zaman 3 senelik) apartmandaki evsahiplerine para ödememek için tamir ettirip oturulur raporu aldı.
Bugün 9 sene içinde alınan dersleri görüyoruz.
”Deprem Dede” yıllarca bu bilim dalına kendini adamış fakat ne acı ki 17 ağustos 99 tarihine kadar tanımadığımız Ahmet Mete Işıkara emekli olduktan sonra “ağaç yaşken eğilir” diyerek okullarda depremden korunma yolları ile ilgili seminerlere katılmaya başlar.Doğudaki okulların birinde öğrencilere deprem sırasında nasıl davranmaları gerektiğini anlatır.Hatta sınıfta uygulama bile yaptırır.Öğrenciler mutlu olmuştur “Deprem Dedeyi” yakından görmüş ,ona soru bile sormuşlardır.Tam bu sırada tenefüs zili çalar.Öğrenciler tenefüsteyken, Işıkara okul müdürüne
–Bir deneme yapalım,deprem olduğuna dair bir anons yapın der.Okul müdürü deprem oluyormuş gibi anonsunu yapar.Bahçedeki tüm çocuklar birden bire okulun içine koşar ve sıraların altına girer.
İşte 7’den 77’ye bizim depreme bakış açımız bu…Sanırım hepimiz balık hafızalıyız herşeyi çabuk unutuyoruz.

1

09 Haziran 2008

GEÇMİŞE DÖNÜŞ...

Eşimin berberinin 7 yaşında bir kızı varmış.Evde boş kaldığı vakit babasının eski kasetlerini teybe koyup dinliyormuş...

Bu öyle bir hal almış ki 7 yaşındaki çocuk babasının yıllar öncesinde hayranlıkla dinlediği İlhan İrem'in fanatik bir hayranı olmuş...

Başlamış babasına sormaya -Baba İlhan İrem şimdi nerde ?? Niye artık kaset çıkarmıyor??Neden televizyona çıkmıyor??Babası cevap vermiş --Belkide artık televizyonlara çıkmayı saçma buluyordur.

Ekranlardaki saçmalıkları izledikçe müzik yapmakta içinden gelmiyordur diye...

Bu arada küçük kız İlhan İrem'in konser vereceğini duymuş.Koşmuş babasına baba ne olur bilet alalım diye..

Sonunda muradına ermiş konsere gidip kendisini yakından görme fırsatı bulmuş.Bu olayı geçen ay eşim anlattığında kendi kendime tebessüm ettim...

Evet bir zamanlar İlhan İrem vardı şimdi nerelerde acaba ??dedim bu yaşta fanatik bir hayranı olduğunu bilse ne yapar ne düşünür?

Sonra kafamdan 80'li yıllarda kimler vardı diye düşündüm??Ben 74 doğumluyum daha küçükler belki hatırlamaz...

Tek kanallı televizyonların olduğu dönemde kimler vardı??Mesela Coşkun Evcim Dans Grubu vardı...
Gerçi genç yaşta rahmetli oldu kendisi.Sonra onun kızkardeşi lastik kız Yasemin Evcim ??Çiçek Abbas'tan hatırlayanınız varsa Pembe mutlu vardı ona ne oldu?? Şimdi nerde?? Melike Zobu?? Yada Burçin Oraloğlu?? Sonra bu düşüncelerim dahada büyüdü büyüdü...
Adile Naşit'in "uykudan önce" programı geldi aklıma saat 8'de izleyip yatağa öyle giderdi kardeşimm...
Cenk Koray'ın --kutunuzu açıyorum yarışma programı belkide televizyonda yarışma anlamında ilk izlediğimiz programdı...Sonra çizgi flim WOLTRAN..."Güççç bende artıkkkk" diyen He-Man...80'li yılların sonlarına doğru Levis 501 kot çılgınlığıı...Dallas'ta herkesin gözü çıksın diye beddua ettiği Ceyar..Yaa acaba böyle bir arabam olsa neler yaparım dediğimiz "kara şimşek Kit"...Ömürde böyle çile çektiği görülmeyen "Köle İsaura"...
Anket defterlerimizi süsleyen Modern Talking ,Samantha Fox ,George Michael,Duran Duran ... bir reklam daha geldi şimdi aklıma Lee Cooper reklamı ..Uvaaa Uvaaa...diye bağıran bir grup.
Okul kantininden yada bakkaldan aldığımız leblebi tozu ne garip bişidiii...yada içinden karikatür çıkan penbo sakızlar..Ha birde Mabel en favori olanı oydu benim için ..
Yalnız hep içimi karartan ve günlerden pazar olduğunu hatırlatan tek program vardıki rahmetli Hikmet Şimşek yönetiminde "Pazar Konseri" nedendir bilmem o program çıkınca televizyonu kapatma isteği ve ödevlerime doğru yöneliğim günleri hatırlıyorum şimdi.
Zaman su gibi akıp geçiyor bellimi olur belki yıllar sonra bir bakmışım yıl 2028'i yazıyor olurum... Coşkun Evcim ve Dans Grubu


Melike Zobu

Burçin Oraloğlu


1