HAYATIN İÇİNDEN... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HAYATIN İÇİNDEN... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Nisan 2010

LÜTFEN EVİMİ SOYUN.COM ...

İngiltere’de tartışma yaratmış bir site “Please Rob Me”…

Twitter ve Facebook kullanıcılarını kişisel kayıt bilgilerinden ve mesajlarından takip edip, kimin evde olup olmadığını belirleyip, topladığı tüm bilgilerle üstelik kapı numarasına kadar bu sitede yayınlıyormuş…

Site hırsızlığı teşvik ettiği gerekçesiyle birçok *eleştiri almış.Sitenin kurucuları ise aslında iyi bir şey yaptıklarını,hırsızlara yardımdan ziyade insanları internet ortamında paylaştıkları bilgiler konusunda uyarmayı amaçladıklarını belirtiyorlarmış…

~~~~~
*Haberi ilginç kılan “sitenin kendisi mi?” yoksa siteye verilen tepkinin “sadece eleştiri boyutunda kalması mı?” orasına karar veremedim.Hayli düşündürücü…


kynk.

16 Mart 2010

BİR PARMAK ÇOCUK TANIDIM…

Annemlerin komşusu erken doğum yaptı haliyle küveze konuldu.Ankara’nın bilinen özel hastanelerinden birinde yatıyor ziyaretine gittik…
İkinci hamileliği ilkine göre hep sorunlu geçmiş anlatıyor.Yorgun ve de üzgün…
Maalesef olmadı bebek yaşamadı…
Kader dedim ,eğer yaşayacak olsaydı bir şekilde…

Düşündüm ve yıllar öncesine gittim.Sene 1984 babamın görevi nedeniyle doğuya yeni taşınmışız.
Okuldan geliyorum annem evde yok.Komşumuz “ağlama gelecek annen” diyor çocukluk işte…
Öğreniyorum ki yan komşumuz aniden sancılanmış hastaneye yetiştirmişler.Bebek altıbuçuk aylık,yarım kilo falan…
Artık nasıl uygun gördülerse haftasına kalmadan taburcu ettiler.Elinde parmak çocukla Reyhan teyze eve döndü.Bebeği merak ediyoruz görmek istiyoruz “yok olmaz” diyorlar.Kadın ağlıyor,genç ve tecrübesiz annemden yardım istiyor.”Korkuyorum” dediğini hatırlıyorum ama…
Bu arada bebeğin adı henüz yok koymak istemiyorlar.
Annem evin içinde hazırlık yapıyor.Göz damlalarını boşaltıp kaynatıyor,tülbentler,pamuklar,sargı bezleri vs…
Önce bebeğin kalacağı odayı iyice temizliyorlar.İçeriye annesi ve annem dışında kimse girmiyor.
Bir paket pamuğa rahatlıkla sığan bebek,göz damlalığının içine konulan anne sütü ile iki-üç saatte bir beslenmeye çalışılıyor.Emme refleksi olmadığı için ağzına damla damla sabırla başında bekliyor annem…
Günün büyük bir kısmını orada geçirmeye başlıyor.
Altını ıslatınca pamukla temizliyor.Zaten altını bağlama şeklinde bir şey söz konusu değil dedik ya parmak çocuk bez ondan büyük…
Biz hala “kapıdan anne ne olur bir görelim” desekte uzun süre izin çıkmıyor.
Öyle böyle derken kırkını çıkardı bebek ve birbuçuk kiloya ulaştı…
İki isim koydular biri “Yaşar”… :)
Seneler sonra kampta karşılaştık.Yaşar askerden dönmüş.Reyhan teyze hemen telefon açtı “Çabuk gel dedi seni biriyle tanıştıracağım”… :)

~~~~~

Şimdi düşünüyorum sadece teknolojik imkan yetmiyor demek ki.
İlgi,inanç,azim ve de İlahi güç…


foto.

04 Şubat 2010

KIR O ZİNCİRLERİ…

Bu haberi daha önce izlediniz mi bilmiyorum ama kadınca duygularla izlendiğinde etkiliyor insanı…

O ülkenin kültürü ya da kanunları bizi ilgilendirmiyor olsa da konu çocuk ve annelik olunca kayıtsız kalamıyorsunuz artı sıkıntılara rağmen ne kadar şanslı olduğunuzu düşünüp bu vatan topraklarında doğduğunuz için şükrediyorsunuz…

“Adalet birgün herkese lazım olur” düşüncesiyle izlemeniz dileğiyle…


kynk.

31 Ocak 2010

SENARYO SON DAKİKADA NASIL DEĞİŞTİ ?

“ Tatlı Kaçık “ oyununu sahneledikleri yıllarda Nisa Serezli rol arkadaşı kedicikle yakından ilgilenmektedir.Öyle ki oyun öncesi kuliste geçirilen mutlu dakikalar oyun sırasında da devam eder.Yalnız oyunun sonlarına doğru konu gereği ölen kedinin arkasından gözyaşı dökülmesi gerekmektedir.Finalde Nisa Serezli ağlar,seyirci ağlar ve perde kapanır…

~~~~

Günlerden bir gün tam da bu acıklı sona gelinmişken, öldüğü farzedilen kedi dekor penceresinden Serezli’nin kucağına atlar.”Sev beni“dercesine…
Gayri ihtiyari gülen Nisa Serezli’ye seyircide eşlik eder.Gözyaşları içinde defalarca oynanan oyun bir defaya mahsus kahkahalar eşliğinde bitirilir.

kynk.Altın Eller-N.Serezli ile söyleşi

20 Ocak 2010

CUMHURİYETİN İÇİNDE DOĞMAK…

Olaya en uygun başlığı düşündüm.Olsa olsa bu olur diye karar verdim ve gün içinde bende derin etki bıraktığı için sıcağı sıcağına yazmak istedim...

Arkadaşım Füsun hanım yıllarca kamuda çalışmış,emekli olduktan sonrada kendini hayır işlerine adamış aydın biri.Öyle ki günlük koşuşturmasına rağmen hiçbir talepte bulunmadan sadece gönüllü olarak okuma yazma bilmeyen hanımlara ders veriyor ve bunu yol masrafı dahil yemek vs. cebinden harcayarak yapıyor.Zuhal hanımda aynı şekilde.Dedim ya gönüllü…
Füsun hanım sohbet esnasında kendisini olduğu kadar bizide çok etkileyen bir anısını paylaştı bende size aktarıyorum...

Üniversitede okuduğu yıllarda, kapısı çalınıyor Füsun hanımın.Birini beklemediği için merak ederek açıyor kapıyı.Karşısında elinde kocaman bir buket çiçekle İran’lı sınıf arkadaşı duruyor.Şaşkınlığı devam ederken arkadaşı ”Füsuncum bugün 29 Ekim Cumhuriyet bayramı,siz zaten her sene coşkuyla bu bayramı kutluyorsunuz ama bende Türkiye’de yaşamanın nasıl bir şey olduğunu artık biliyorum gerçekten şanslısınız bu nedenle ben bayramını kutlamaya geldim” diyor…

Hoşuma gitti bunun üzerine bende yıllar öncesinden bir olayı hatırlayıp anlatmaya başlıyorum…
Sene 1988 Mersin Taşucu’ndan Kıbrıs’a doğru yola çıkıyoruz hızlı deniz otobüsüyle,annem,kardeşim ve ben…
Dört kişilik karşılıklı koltuklar yanımıza kömür karası saçlarıyla ,modern giyimli hoş bir bayan oturuyor.İlerleyen dakikalarda annem çantadan çıkardığı poaçaları uzatıyor bende bayana ikram ediyorum.Kadın önce duraksıyor ardından İngilizce olarak Türkçe bilmediğini söyleyip teşekkür ediyor…
İçimden seviniyorum konuşma pratiğimi geliştirmek adına güzel bir fırsat olduğunu düşünerek klasik sorularla sohbete başlıyorum.(Hani şakır şakır konuştuğum zannedilmesin bu arada ama dil konusunda sıkı çalıştığım bir dönemdi).
Takıldığım yerlerde yanımdan hiç ayırmadığım cep sözlüğüme bakıyorum…
Kıbrıs’ta nereye gideceğini sorduğumda çantasından pasaportunu çıkartıp bana önce resmini gösteriyor İran vatandaşıymış.Kara çarşaflı tanımakta güçlük çekiyorum haliyle çok değişik görünüyor.”Humeyni” deyip ondan kaçtığını anlatıyor.İyi de Humeyni kim? Ne yapıyor ki ondan kaçıyor? Bilmiyorum anneme soruyorum...
Kendisine yol göstermişler önce Türkiye’ye,sonra Kıbrıs’a oradan da Kanada vatandaşlığı için başvuru…
Konu derinleşip anlatmak için olaya el kol hareketleri,kağıt kalem ve çizimler girince şansımı fazla zorlamıyorum.O yıllarda bunun anlam ve önemini çokta kavrayamadığım için sıradan bir olay gibi geliyor kadının özgürlüğe kaçışı...

Sonrasında ne oldu bilinmez ??

Ayrılmaya yakın boynumda Mevlana figürlü kolyeye bakıp beğenisi gösteriyor,çıkarıp kendisine veriyorum o da bana kolundaki dijital saati anı olarak veriyor bir daha hiç karşılaşmayacağımızı bilerek…

Photobucket

20 Aralık 1929

18 Ocak 2010

KUMBARA...

Öyle sağlam ve güzel tasarlanmıştı ki onu kırmak ya da açmak mümkün değildi.Kız çocuklarının amacı dışında oyunlarda ütü olarak kullandığı bu İşbankası kumbarasını…

İçine para atıldıkça gülle gibi ağırlaşır,açmak için de bankaya götürmeniz gerekirdi çünkü anahtarı özellikle verilmemişti…

Bankaya ilk gidişimizde görevli bayanın bozuk paraları aldıktan sonra gülerek sakız,vida,anahtar ve saç tokalarını uzattığını anlatırdı babam…

Düşünüyorum bizim zamanımızda şimdiki gibi model model kumbaralar yoktu.Bir bu,birde Akbank’ın meşhur uğurböcekli kumbarası vardı…

foto. foto.

03 Ocak 2010

YETERİ KADAR... :))

İşyerini ziyarete gelen Ekin'le sohbet ediyorum bugün."Nasıl geçti yılbaşı?"

"Aslında üzgünüm,hiç kimse hatırlayıp hediye almadı" dedi...

Hayallerini kurduğu birşey var kafasında biliyorum daha önceki konuşmalarımızdan...

Gene aynı yere getirdi konuyu "Keşkeee,yok ama söylemeyeceğim ne olduğunu" ...

"Biliyorum,biliyorum cep telefonu istiyorsun"dedim.

"Eveettt, neden almıyorlar anlamıyorum oysa yeterince olgun yaştayım"

"Kaç yaşındasın sen?" diye sordum.

Cevap geldi hemen "Eee 10 yaşındayım"...

Hımmmm...

~~~~~

*Zamane çocuğu Ekin fanatik Edip Akbayram hayranı bu arada... :))

foto

27 Aralık 2009

KAHVE ALTI

Çocukluğumda yazları mutlaka İstanbul’a gider teyzemlerde bir süre kalırdım…Tatilde olmama rağmen çok erken kalktığımı günü dolu dolu yaşadığımı hatırlıyorum.Teyzem ise yoğun çalışma hayatına rağmen hazırladığı kahvaltıya mutlaka çorba ile başlar, mide için bunun yararlı olduğunu söylerdi. Ben ise alışık olmadığım için istemez, ısrarlar karşısında mecburen içmek zorunda kalırdım.:((
Kahvaltıda çorba içmek Osmanlı’dan kalan bir gelenek ancak dedim ya baştan nasıl alışılırsa öyle gidiyor ben bir türlü sevemedim…
Buna karşın yine o zamanlardan kalan bir kültür olan sabah kahvesini severim.Zaten kahvaltıyı “kahvaltı” yapan bu “kahvedir”…
Güne başlar başlamaz hemen herkesin telaffuz ettiği bu kelime, o yıllarda yani Osmanlı’da içilen kahve öncesi mideye zarar vermemek için yenilen hafif yiyeceklere “kahve alti” denilerek ilk şeklini almış.Zaman içinde “e” harfinin düşmesiyle kelime “Kahvaltı”ya dönüşmüş…

Şimdi yorucu geçen bir haftaya ödül olarak güzel bir kahvaltı planlıyorum ve herkesin güzel bir haftasonu geçirmesini diliyorum…

15 Aralık 2009

DAMACANA…

Yıllarca aynı marka içme suyunu kullanırken birden değiştirmek tabiî ki zor geldi.Su bayisi işleri bozulup dükkan kapatınca,elde birikmiş başka broşürlerden birini arayıp sipariş verdik haliyle…
Kısa sürede eve ulaşan suyu kullanmaya başladık ancak tadını pekte beğenmedik.Hadii sil baştan broşürleri incele markası,fiyatı eve yakın olanı vs…

Tekrar başka bir markayı sipariş ettik.Kapıya gelen görevliye boş damacanayı uzatıp dolusunu almak üzereyken adam “bunu alamam hanımefendi” dedi.Altında üretim tarihini gösteren yuvarlak soğuk mühürü işaret ederek “bidonların belli bir ömrü var,2007 tarihli olanları bile almıyoruz.Bakın bunda 2006 yazıyor,Sağlık Bakanlığı bu konuda çok titiz sürekli denetim yapıyor.Hatta yılbaşından sonra 2008 tarihli olanları bile almayacağız,şu görmüş olduğunuz üçgen işaretinde yazan 7 rakamı ise bu bidona 7 kez su doldurulabileceğini gösteriyor aklınızda bulunsun ”deyip artık işe yaramayacak bidonu bırakıp gitti…Ne yalan söyliyeyim aklıma gelmedi bidonu çevirip altına bakmak,hatta o güne kadar bu soğuk mühürden bile haberim yoktu.İçine kaç kez dolum yapıldığı belli olmayan bu eski bidondaki suyu bilmeden içtik anlıyacağınız. :-0

03 Aralık 2009

BRUKSİZM NEDİR?

İlk azı dişine veda ettiğimde 20’li yaşlardaydım.Doktor “daha çok gençsin çekmeyelim ,kanal tedavisiyle kurtulur” dediğinde kabul etmedim.Çünkü korktum…
Küçük yaşlardan beri diş tedavisi gören kuzenim bir gün “abla farkında mısın? dişlerinde seyrekleşme var” dediğinde panikledim.Çünkü ailenin inci dişlisiydim…
Gerçekten de aynaya baktığımda ön dişlerde hafif bir açılma gözlemledim.Aradan biraz daha zaman geçince iş ciddileşti.Diş hekimi arkadaşıma durumu anlattım “azı dişindeki boşluk nedeniyle dişler yayılmaya başlamış,ihmal edersen bu yayılma devam edecek dişler daha da seyrekleşecek,zaten öyledir diş bulduğu boşluğa doğru ilerler” dedi…
Sadece bu olsa gene iyi ,stres ve aşırı gerginlik nedeniyle farkında olmadan uykuda sıktığım dişlerimin mineleri de zarar görmüş.Diş üzerinde hafif çatlaklar gözle görülmekte…

~~~~~~~~~~~~

Bruksizm , uyku esnasında oluşan güçlü çene hareketlerinin neden olduğu çeneleri sıkma, dişleri gıcırdatma olayıdır. Toplumumuzda sık rastlanır ve bu alışkanlığa sahip bireyler bundan habersizdir…
* sebepleri ve tedavi yöntemine bakmak isterseniz

27 Kasım 2009

FERİT’E NE OLDU ?

Acaba Ferit’e ne oldu? diye dün mesajlar almıştım.(bknz.aşağıdaki foto)
Ferit kaçtı kaçmasına da, vicdansız bir kasaba yakalandı.Kasap önce arka bacaklarına bıçağı salladı ,sonrada boğazına.Dayanılır gibi değil…Hani haberlerde izleyin diyeceğim ama görüntüye gerçekten yürek dayanmaz.Yaralı bir şekilde kurban yerine geçer mi artık siz karar verin…
Bunun dışında üzüldüğüm bir konuyu daha eklemek isterim.Apartmanımızın ana kapısı daima kapalıdır.Ona rağmen zile basıp içeri giriş yapan seyyar satıcı veya pazarlamacı oldu mu küplere biner hemen görevliye haber veririm.Çünkü bu yüzden evime daha önce hırsız girdi.Oysa bayramlar başka, şeker toplamaya gelen hiç tanımadığım çocuklara kapıyı açmak hoşuma giderdi… ”Di” diyorum çünkü bugün hiçbir çocuk şeker toplamaya gelmedi. :((

25 Kasım 2009

BENİM OBJEKTİFİMDEN "BEYPAZARI"...

Beypazarı’nı her ziyaretimde başka başka güzelliklerle karşılaşıyorum.
Huzur dolu,insanları misafirperver.
Görülmeye değer nadir yerlerden biri…


Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Beypazarı

21 Kasım 2009

ORGAN MAFYASI…

Uzun süredir ara vermiştik,toplanmaya karar verdik dostlarla.Anlatacak o kadar çok şey var ki,sanki zaman yetmeyecek mişcesine hızlı hızlı konuşuyoruz…
Çocuklar ise diğer odada faliyet içinde biri 5,diğeri 6 yaşında iki yakışıklı…Bizim prenses daha küçük olmasına rağmen onlara ayak uydurmaya çalışmakta.:))
Birden içerden bağırma sesleri…
“kaçın ,kaçın organ mafyası geliyor.” Koridorda yakaladığım afacanlara soruyorum oyun oynuyorlarmış.Biri polis,diğeri organ mafyası olmuş… :-o

Öğreniyorum ki annesi çok korktuğu için tembihte bulunmuş.Her ne kadar çocuk kalbiyle bilmese de,anlamasa da bu kötülüğü anlatmış “organ mafyası var çocukları alıp götürüyor,tanımadığın kişilerle sakın konuşma” diye…
Zaman içinde oyun şekilleride değişti.Eskiden kimimiz öğretmen olurdu,kimisi doktor.Üstelik biz çocukken “mahalle arkadaşı” diye bir kavram vardı.Sokağa çıkıp güvenle oynar,birlikte okulumuza giderdik.Şimdi anneler korkuyor,çocuklar bırakın dışarı çıkarmayı,hergün okula kendileri getirip götürüyor…Ailelerdeki korku ve endişeyle birlikte toplumdaki güven duygusu ,manevi değerler böylelikle bir bir kaybolmuş oluyor…


Photobucket
foto.İrfan Mısırlı

27 Ekim 2009

NE DEMİŞ ? -3-

Photobucket

“Eğer Dünya tek bir devlet olsaydı, başkenti İSTANBUL olurdu…” demiş ünlü kumandan Napolyon Bonapart
Bu sözü stratejik açıdan önemini iyi bildiği ancak hayatı boyunca hiç görmediği bir yer için söylemesi hayli ilginç geldi bana…


kynk.
foto

24 Ekim 2009

ABDÜLHADİ ÇEKİRDEK...

Birkaç yıl önce Kaptan’a "Hadi amca ile tanışmayı çok istiyorum” dedim.Ortak tanıdıklarımızdan anılarını ve yaptıklarını dinlemiş ,etkilenmiştim.

O ne bir mucit,ne de bilim adamıydı ancak herkesin çok güvendiği,Malatya’nın sevilen simalarından biriydi.Bunların dışında onu diğer insanlardan farklı kılan bir özelliği daha vardı.


Abdülhadi Çekirdek çok sevdiği eşini genç yaşta kaybetmiş ve bir daha evlenmemiş.O zamanlar 27 yaşında ve hali vakti yerinde.


Eşini kaybetmenin üzüntüsüyle kendisini hayır ve cenaze işlerine adamış.”İyi günde herkes herkesin yanında asıl kötü günde insanlar biribirine lazım” diyerek başlamış, nerde bir cenaze olsa hemen yardıma gitmiş.Gerektiğinde naaşları yıkamış,defnetmiş


Öyle ki bazen evden sabah çıkar,akşama kadar birkaç kişinin defin işlemleriyle uğraşırmış.O yıllarda cenaze işleri ile ilgili bir birim olmadığından yardım isteyen hemen Hadi amcaya koşmuş.


Aynı zamanda mahalle muhtarı olan Hadi amca bir,iki ,üç derken her gittiği,tanıdığı,tanımadığı ama işlemlerini yakından takip ettiği her naaşın ismini bir deftere kaydetmeye başlamış.Dile kolay Hadi amcanın muhtarlığa devam ettiği 57 yıllık süre içinde “27 binin üzerinde” cenazeye katılmış.


Bunların içinde devlet adamları,Cumhurbaşkanları da var.Mesela İsmet İnönü’yü bizzat elleriyle defnetmiş.

Aynı zamanda Türkiye Muhtarlar Odası Genel Başkan yardımcılığını yürüten Hadi amca ,bu yoğun koşuşturma içinde hiçbir zaman eşini unutmamış.14 şubat,evlilik yıldönümü,ölüm yıldönümü derken eşini hep ziyaret edermiş.Sevdikleriyle anılarını paylaşır,eşinden bahsedermiş...


~~~~~~

2004 yılına gelindiğinde Malatya Belediyesi şehir mezarlığına giden kavşağa onun ismini verdi. Sonraki yıllar yaşlılık dolayısıyle rahatsızlıkları arttı ve 2007 yılında 81 yaşındayken vefat etti.Herkes tarafından sevilen ve güvenilen bir ismi kaybetmek çevresindekileri çok üzdü, geniş bir katılımla cenazesi uğurlandı. Vali,belediye Başkanı,milletvekilleri,komutanlar ve vatandaşlarla toprağa verildi.

Ölümünden sonra vasiyet ettiği gibi kayıt tuttuğu defter yakıldı mı onu bilmiyorum ancak hep güleryüzlü ve herkesin saygıyla bahsettiği Hadi amca ile tanışmak bana kısmet olmadı.


foto1.Raşit Kısacık

10 Ekim 2009

BİR DEDİKODU…

Yaşantılarına değil ama oturdukları eve özendiğimi hatırlıyorum.Dağın eteğinde,denize karşı bahçelerinde içtiğim kahvenin tadını unutamıyorum mesela…
Çok samimi olduğum söylenemezdi ancak zaman zaman görüşüyorduk.Bundan iki sene evvel boşandılar oldukça kötü bitti evlilikleri , dört yaşındaki oğullarının velayeti babaya verildi.Çocuk özellikle babasını istemiş mahkemede annede “zaten ekonomik gücüm yok bakamam” demiş…
Adam iki ay geçmeden başka bir bayanla tekrar evlenince “hımmm acaba ?” dedi herkes.Neyse kadın mesleği olduğu için bir süre sonra iş buldu.Gelgelelim bu zor dönemi atlatması kolay olmadı.Çocuğu görmek için her yanına aldığında çocuk tarafından istenmedi vs…

Photobucket

Her sene olduğu gibi bu senede ortak tanıdıklarımıza merak ettim sordum.”o nasıl iyimi?” diye…”Ohooo çok iyi,evleniyor biliyormusun bir Amerikalı ile yaz sonunda Amerika’ya yerleşicek hani samimi arkadaşı Kadriye varya o söyledi “dedi Dilek hanım…

Güzel haberler almak insanı mutlu ediyor.Zor günler onun için bitecek dedim içimden.

Birkaç hafta geçmeden bu sefer Kadriye ile karşılaştım “Onun yanından geliyorum,evleniyor biliyormusun?” Tam o sırada “duydum” diyecekken devam etti.”Samsun’lu biriyle evleniyor,Samsun’a yerleşecek…”
?????? Nasıl yani Amerika neresi,Samsun neresi? Hani Kanada falan olsa yaklaşmış dersin.Uydurulur da bu kadarı nasıl olur onu anlamadım.
Bir haberde şöyle diyordu.”
Dedikodu insan sağlığına iyi geliyor
Eeee bana iyi gelmedi bu…Farkında olmadan dedikoduya alet oldum,dinledim,inandım ...
Evet bende konuşurum insanları ama sadece aile fertlerimle,kişilere zarar vermeden,hayali şeyler üretmeden…
Dedim ya benim sağlığıma iyi gelmedi bu.Kendimi o gün kötü hissettim…
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

05 Ekim 2009

...

Cuma gecesi kuzenimin eşi geldi.Hem bıdık hava alır, hem de yemek yeriz diye dışarı çıktık…
Konu konuyu açtı sohbete fazla katılamadım çocukla ilgilenmekten ama bir ara Kaptanın şöyle dediğini duydum.”Dedem 92 yaşında ara sıra sağlık problemleri olsa da maşallah…”
Yemek sonrası bir telefon dedemizi kaybetmişiz…
Hayat anlardan ibaret.Bir saat içinde her şey değişebiliyor…
Artık telefonla aradığımda cevap verecek kimse yok.Ev bomboş kaldı... Seni kaybettiğimiz için üzgünüm dedecim.

22 Eylül 2009

MİDYE...

”Yeme şu pis şeyi” der annem ,kendisi olsa hiç aklına gelmez ama ben midyeyi görünce dayanamam…
Babamın geçirdiği ağır rahatsızlık sonucu doktorunun ilk söylediği şeylerden biriydi.
”Mesela midye yemiyeceksin” dedi…Deniz kirliliğine bağlı olarak, bünyesinde ağır metaller ve yüklü civa bulundurduğu için kanseri ya tetikliyor ya da oluşumuna neden oluyor diye anlattı…
Ne yazık bunları bilipte ,uygulamaya gelince yapmamak ne tuhaf ?…

12 Eylül 2009

NASIL UNUTURUM ?

Akşam Kaptan’la uzun bir aradan sonra 7.caddeye gittik…
Kalabalığın içinde eski arkadaşı “valla bırakmam,gelin iki dakika sohbet edelim”dedi oturduk…
Neyse konu konuyu açtı bizim ki “abi ne günlerdi,hatırlıyormusun senin bekar evinin altında bir mantıcı vardı,mantı yemeye giderdik” deyince karşı taraftan şöyle bir cevap geldi.
”Nasıl unuturum,şimdi o mantıcının kızı ile evliyim” :)

foto.