siyah beyaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siyah beyaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ocak 2009

BİR TARAFTAR ÖYKÜSÜ…

Babam ilkokul öğrencisi…Kendisini büyüten anneanne Müveddet, okul dönüşü düğüne gideceklerini söylüyor torununa.

Zamanında evlerine gelip giden ve Müveddet teyzesinin yaptığı çörekleri çok seven genç delikanlı ,tüm mahalleyi düğününde görmek istiyor.

Hummalı bir hazırlık başlıyor .İzmir- Konak’ta gerçekleşecek düğüne vaktinde ulaşıyorlar ve nihayet düğün başlıyor.İlerleyen saatlerde damat babamı sevmek için yanına çağırıyor ve kucağına oturtuyor.

— Sana bir soru soracağım ,söyle bakalım TAŞ ‘lık bir arazide mi? İçinde çalıların olduğu bir BAHÇE ‘de mi? Yoksa büyük bir SARAY ‘da mı yaşamak istersin ? Babam şaşırıyor tabi bu soru karşısında süreyi fazla uzatmadan hemen cevap veriyor.

—Tabiki büyük bir SARAY’da yaşamak isterim.

—Peki o zaman seçimini yaptın diyen Türk futbolunun büyük golcüsü damat Metin Oktay cebinden çıkardığı Galatasaray rozetini babamın yakasına takıyor…

****************************************************************
Futbol her daim popülerliğini sürdürecek bu kesin.Kimimiz fanatik,kimimiz sadece izleyici,kimimiz futbolun “f ‘sinden anlamaz ama genelde herkesin tuttuğu ya da sempatizanı olduğu bir takım var.Fakat bu işin ilk başlangıç noktasını hatırlayan pek azdır tahmin ediyorum…---yaaa benim dayım koyu Beşiktaşlıydı bende Beşiktaşlı oldum diyenler.—Babam beni doğuştan Fenerbahçeli yaptı diyenler …Öyle ya da böyle herkesin bu işle ilgili bir başlangıcı var.Bana göre babamın yaptığı başlangıç hem çok orijinal hem de çok anlamlı yazmak istedim içimden geldi… :)

Taraftar dört yaşındayken...

*(fotonun izinsiz kullanılmamasını rica ederim)
bknz.Metin OKTAY

29 Aralık 2008

BAZEN DOSTLUKLAR HAYAT BİLE KURTARIR...

Babaannem sağ olmasına rağmen babamı anneannesi (Müveddet )büyütmüş…
İzmir Eşrefpaşa’da  Kurtuluş Savaşı hikayelerinin  anlatıldığı diğer yandan 10 Kasım’larda Ata’nın ruhuna mevlütlerin okunduğu evlerden oluşan bir mahallede büyütmüş torununu.Bu onun hikayesi…
Müveddet 1894 Limni doğumlu. Katip bir babanın en büyük kızı .1911 yılında Limni Yunanlılara devredilince ada Türkler tarafından boşaltılıyor ailece Foça üzerinden İzmir’e geliyorlar.Yeni bir hayatın başlangıcı ilk etapta kolay olmuyor anne Fitnat çocuklar Müveddet(17),Ahmet(12) ,Şükriye(3) ve baba Ahmet Efendi vilayette memur olarak işe başlıyor…
Mayıs 1919 ‘da  İzmir’i de isteyen Yunanlı burayı da işgal ediyor.Herkes üzgün, korku içinde sadece kadınların ve çocukların kaldığı erkeklerinse cepheye gittiği bir şehir…
Günlerden bir gün Müveddet Konak meydanında kontrol sırasında Limni’de aynı mahallede koşup ,oyun oynadığı çocukluk arkadaşı “Kosta” ile karşılaşıyor.Genç subay arkadaşı Müveddet’i görünce bir hayli sevinsede bunu etrafa belli etmemeye çalışıyor.O günden sonra belli zamanlarda görüşmeye başlıyorlar.Bu arada Yunan baskısı o kadar artmış ki halk eski padişahlık yönetimini resmen özlüyor…

Kosta her karşılaşmalarında
–Bu gece arama olucak…
--Bugün falanca yere gitmeyin !!!
--O gün evden dışarı çıkmayın !!!… şeklinde uyarılarda bulunuyor..
İzmir’in işgali süresince (1919-1922) yani üç sene boyunca Kosta çocukluk arkadaşının aleyhine gelişebilecek durumları önceden haber veriyor böylece tecavüz,eziyet ve baskılardan arkadaşını , dolayısıyle ailesini koruyor.Bu arada kulaktan kulağa cepheden Atatürk’ün Samsun’dan başlattığı ilk kurtuluş hareketlerinin haberleri geliyor.9 Eylül 1922 tarihine kadar devam eden işgal Yunanlıların kaçmasıyla son buluyor tabii birçok kişiyide katlederek gidiyorlar …Müveddet bir daha Kosta’yı göremiyor ama hayatı boyunca onun yardımlarınıda unutmuyor …

* Ailenin en küçüğü Şükriye Teyze 92 yaşında öldü.Adnan Menderes hükümeti zamanında çıkarılan kanuna göre Osmanlı döneminde memur kişilere verilen emeklilik hakkıyla 2000 yılına kadar babasının hizmetlerinden dolayı maaşını almaya devam etti…


Hikayenin sahibi Müveddet.(foto'nun izinsiz kullanılmamasını rica ederim.)

1

26 Aralık 2008

AYAKKABI...


Birinci Dünya Savaşını bittiğinde, iki Alman kardeş Adolph ve Rudolph küçük bir atölye kurup başlamışlar çalışmaya.

Öyle güzel ayakkabılar yapmışlar ki kasabalarındaki insanlar onların yaptığı ayakkabılardan almak için yarışmışlar.
Bu beğeniyle onlar işlerini geliştirmiş, ilerleyen zaman içinde o küçücük atölyeden fabrikaya hatta fabrikalara geçmişler.

Bu sefer İkinci Dünya Savaşı başlayınca işleri bozulmuş, fabrikaları kapanmış.

Savaşın ardından hırsla kaldıkları yerden devam kararı almışlar ve tekrar eski günlerine dönüş yapmışlar.
Ancak eskisinden farklı olarak sürekli fikir ayrılığı yaşayıp kavga etmeye başlayınca Adolph demiş ki – Bu böyle olmuyor, ayrılalım ben kendi işimi kurayım.


Rudolph –Olmaz demiş.Biz başarıyı birlikte yakalıyoruz bu ikimizinde sonu olur..Bunun üzerine Adolph cevap vermiş. -Bunu ikimizde bilemeyiz,belki ayrılırsak ikimizde daha başarılı oluruz.Sende görüyorsun eskisi gibi huzurlu çalışamıyoruz.Herkes kendi yoluna gitsin.

Rudolph ısrar etmiş ama ne fayda Adolph kendi fabrikasını kurmuş veee söylediklerinde haklı çıkmış.

Adolph’un kurduğu “Adidas” ile Rudolph’un kurduğu “Puma” dünyaca ünlü markalar olmuş…

kynk: .teknikportal.com

23 Ekim 2008

HERŞEYDE BİR HAYIR VARDIR...

Yıllar önce İskoçya’da yaşayan dokuz çocuklu Clark ailesinin bir rüyası vardı.Amerika’ya gitmek ve orda yaşamak.Bunun için plan yaptılar,para biriktirmeye başladılar.Yeterli parayı biriktirmek yıllar sürdü ama sonunda bunu başardılar.
Pasaportlarını aldılar ve yolcu gemisinde yerleri ayrıldı.Bütün aile sabırsızlıkla o günü beklemeye başladı.Fakat yolculuğa bir hafta kala en küçük oğullarını köpek ısırdı.Doktor yarayı dikti,pansumanlarını yaptı ama hiç ummadıkları şekilde kapılarının üzerine sarı bir kağıt yapıştırdı.
Kuduz ihtimaline karşı bütün aile iki hafta karantinaya alınmıştı.

Bütün hayaller suya düşmüştü.Amerika’ya gidemiyeceklerdi.Kendilerinin binemediği gemi şehirden ayrılırken ümitsizlik ve kızgınlıkla dolu baba gözyaşları döktü,içinden hem oğlunu ısıran köpeğe,hemde kadere lanetler yağdırdı…
Beş gün sonra İskoçya’da trajik bir haber yayıldı.Bilet aldıkları,ama binemedikleri gemi batmıştı.Hiç batmayacağı düşünülen Titanik isimli gemi batmış,yüzlerce kişi ölmüştü.Clark ailesi,bir köpek çocuklarını ısırmasaydı bu gemiye binmiş ,belkide okyanusun dondurucu sularında boğulmuş olacaktı.


Bay Clark haberi duyunca ,oğlunu bağrına bastı ve ailenin kurtulmasına vesile olduğu için teşekkür etti.Önceleri trajedi gibi görünen bu olaydan sonra yüzlerce kez şükretti.



kynk: myzurna.com