05 Ocak 2009

" Bir Baltaya Sap Olmak "Deyiminin Öyküsü...

Osmanlı zamanında ahşap gövdeli yük gemileri kıyıya yaklaşırken, boğazında çeşitli renklerde flar olan adamlar ellerinde baltalarıyla hazır bekler konuma geçermiş.

Her biri başka başka grubun lideri olan adamlar boyunlarından çıkardıkları flarları baltaya bağlar, iskele tarafından kıyıya yaklaşan geminin üzerinde ekmek tahtasına benzer bölüme baltaları ile nişan alırlarmış.

İşte o ekmek tahtasına baltasını ilk saplayan adam o gün gemideki yükü indirmeye hak kazanırmış.Tabi ekibiyle birlikte…
Bugünün tabiriyle hamallık yaparak ekmek paralarını kazanan bu kişiler liderlerini kendi seçermiş ki balta gemiye isabet etsinde yükü indiren ekip içinde olayım diye…

Baltayı isabet ettiremeyip düşüren kişi ve ekibide para kazanamayınca , dilden dile “ Bir baltaya sap olamadın” ya da “olamadım” denmeye başlanmış…


*Bununla ilgili bir kaynak söyleyemiyorum çünkü babamlarla yaptığım bir sohbette dinledim.

Bknz. Bir baltaya sap olmak , Bir baltaya sap olmak (2)

HER AN GİDEBİLİRİM...

Koltuğun duruşu mağrur ve eyvallahsız…Sanki istediği yere yürüyüp gidecek…
---Bana ne kardeşim !! yerimi ben seçerim,beğenmezsem çeker giderim…

*bu bendeki hayal gücünün sonu iyi değil galiba :))))

03 Ocak 2009

FALA İNANMA, EĞER BAKTIRMAK İSTİYORSAN İŞİN TADINI KAÇIRMA...

Birkaç sene önce samimi bir arkadaşımdan uzun süre haber alamayınca telefonla aradım.
Keyfi yokmuş,evden dışarı çıkmıyormuş.Sebebini sorduğumda anlattı...

Uzak akrabalarından biri yıllardır fal bakarmış.Hatta sürekli müşterileri varmış.Bir arkadaş ortamında gel sana da bakayım demiş tabii atlamış bizimki.
Kadın baktığı falda siyah bir araba içinde bunu kaza yaparken görmüş.”Felç olacaksın.Bence siyah araçlara binme” gibi bir tavsiyede bulununca bunu almış bir korku.

O kadar etkilenmiş ki evden dışarı çıkmamacasına...
Dedim ki  –Bak kimse bir başkasının kaderine yön veremez , gelecekten haber veremez.Tamam altıncı hissi kuvvetli kişiler var ama sen böyle etkileneceksen , Allah’a olan inancın yoksa senin işin zor.

Bir süre sonra kendini toparladı neyse ama çokta kolay olmadı. 
Aslında hepimiz merak ediyoruz gelecekte ne olacak? İyi bir şeyler duymayı ümit ederek bu tür işlere alet oluyoruz.
Bilmiyorum kendimizi iyi hissetmek için belkide.
Üstelik kötü şeyler duyabileceğimizi bile bile yapıyoruz. 
Mesela bununla ilgili başka bir fal olayı daha geldi aklıma. Gerçekliği zaman zaman tartışılmış gerçi,Atatürk’ün arkadaş çevresinden duyulmuş.

Ata’nın genç bir subayken Trablusgarp’ta bulunduğu dönemde , yine kendisi gibi subay olan arkadaşı bir gün sokakta fal bakan bir adamla karşılaşır. 

Nişanlısından uzakta olan ve evlilik hazırlığı yapan arkadaşı ısrarla bu adama fal baktırmak ister.Falcı arkadaşının avucuna kil cinsi bir toz sürüp fırça ile temizledikten sonra başlar avuç çizgilerini yorumlamaya…
evlilik,eş,para vs.
Genç subay bir hayli şaşırır. Bu sefer Atatürk’e dönerek sende baktır der.
--Benim bu tür şeylere inancım yoktur.Olmaz dese de arkadaşının ısrarını kıramaz.Bu sefer falcı aynı işlemi Atatürk için yapar.Avuç içine bir müddet baktıktan sonra gözleri fal taşı gibi açılır.Olmadı diyerek elini yıkar tekrar kil cinsi tozu sürer…
Şaşkınlığı devam eder bir halde der ki –“Öyle şeyler gördüm ki tarifi imkansız.Siz çok özel bir insansınız.Gelecekte çok çok büyük bir topluluğun başı olup onları yöneteceksiniz.(padişah gibi diyeceğim ama eminim böyle söylenmesini istemezdi) ve halkınız sizi çok sevecek onlar için siz vazgeçilmez olacaksınız.Fakat süre vermem gerekirse 15 yıl başta olabileceksiniz.Hayat çizginizin devamını göremiyorum.” diyerek bir kehanette bulunmuş.

Atatürk söylenenlere tebessüm etmiş.Tabii bu olay öylece unutulup gitmiş.

Cumhuriyetin ilanından 15 yıl sonra 1938 yılında Atatürk hasta yatağında çevresinde doktorlar ve o silah arkadaşı. (ismini hatırlayamadım bir türlü) durumu ağırlaşıp koşuşturmalar başlayınca dönerek demiş ki arkadaşına

- falcı hesabı tutturdu söyle de benimle fazla uğraşmasınlar diye espiri yapmış…

İşte size iki farklı fal olayı şimdi bu tür mistik olayların gerçekliği tartışılsa da kadere fal ile yön vermek bundan etkilenmek kişinin kendine verdiği zarardan başka bir şey değil bence .Unutulmamalı ki duygusal hareket eden insanlar ,reel hareket eden insanlara göre her zaman daha çok üzülmüşler ve başarısız olmuşlar.Fal olayına inanmayıp ya baştan hiç girmeyelim ya da işi tadında bırakalım boşu boşuna üzülmeyelim..


not.gene uzun bir yazı oldu umarım baymadım…

EEEE YOK ARTIK !!!

İnsanoğlu günden güne garipleşiyor.İlginç olabilmek adına en sonunda bunuda yapmışlar... Burun şeklinde duş jeli dispenseri .Fiyatıda 17.95 $
Bakmak isterseniz.Dispenser

02 Ocak 2009

BİR KÖPRÜ NASIL YAPILDI?

“Bir mühendislik yapısı hesaplanırken , kullandığınız hesap makinasındaki en ufak hatanın bedeli gelecekte ağır olur.Hesabı mümkünse tekrar tekrar yapın” derdi Remzi hocam…

Sınıfta deneme amaçlı yaparken “Hadi bakalım soruyu çözün, kimin barajı çökecek?” dediğinde de ilk başta oyun gibi gelirdi sonrasında sınav kağıdındaki sonuçlar ilk tokadını attı tabi bana…:)

Neyse okul bitti hemen arkasından 99 depremi oldu ve herkes yüzleşti kendisiyle…Kim evini dış mozaiklerine bakarak almıştı ? Kim malzemeden çalmış ya da hesabı yanlış yapmıştı? Sorumluluk büyüktü insan hayatı her şeyden önemli olmalıydı…

Aslında bunları yaparken bir nevi mesleki terbiye vermeye çalışıyordu hoca.Şimdi daha iyi anlıyorum.Hesaplamaların yanı sıra kendine güven ve cesaret olmalıydı bunun en güzel örneği olarakta Brooklyn Köprüsü’nü anlatırdı…

Görmeyi çok isterdim tabi, görenler şanslıdır mühendislik harikası diye kitaplara geçmiş bu köprüyü…İşte bu yapıyı özel kılan hikayeyide anlatıldığı şekliyle yazıyorum…

İlk etapta yapımı imkansız kabul edilen köprüyle ilgili , kabiliyetine güvenen bir mühendis projesini sunmuş fakat kimseyi ikna edememiş.Gerçekleşmesini istediği bu rüyası için kendi gibi mühendis olan oğlunuda yanına alarak başlamış kredi aramaya…

Azimle aradıkları krediyide bulunca köprü yapımına başlamış.Bu şey gibi olmuş hani Kadir İnanır’ın “Köprü” diye bir filmi vardı akrabaları köprüyü yapmasın diye adama olmadık eziyetler yapmışlardı o geldi aklıma, neyse bir süre sonra köprü yapımı alanında olan kaza sonucu mühendis ölünce ,işler oğluna kalmış fakat o da ne yazık ki yine köprüde geçirdiği kaza sonucu beyni zedelenerek felç olmuş.Artık yürüyemez,konuşamaz olunca herkes bu işe bitti, bu köprüyü yapacak bir tek kişi vardı o da gitti gözüyle baksada bilinci açık olan adam oynatabildiği tek parmağı sayesinde eşiyle iletişime geçmiş.Bir süre sonrada kurduğu bu iletişim sayesinde eşi ve diğer mühendislerin yardımıyla 13 yılda köprünün bitirilmesini sağlamış…

Dile kolay 13 yıl ve bu işi bitirmek için azmeden inançlı bir adam…

Söylenecek birşey kaldımı ???

*hikaye ilgimi çekti derseniz detay…
wikipedia


1

01 Ocak 2009

İLGİLENENLER İÇİN BLOĞUMDAKİ ANKET SONUCU...

Sanırım 1,5 ay önceydi anket modülünü ilk defa denemek isterken bu ihtimali düşünmemiştim.:)) Adı “anket” işte kişiden kişiye düşünceler mutlaka göreceli olacaktır.Amacından farklı kullanınca demekki sonuç böyle olabiliyormuş. Hani ben istedim ki beyin jimnastiği olsun…İleride Google, blogger’a bu tür sorular için ayrı bir modül koyarsa iyi olacak….
Neyse zaman olarakta yılbaşını seçmiştim dün gece oylama sonuçlandı.
“ Erkek takım elbisesinde kaç cep vardır?” sorusunun cevabı 13…Hesapta şöyle pantolonda iki yan ,iki arka cep birde çakmak bozuk para vs.koymak için küçük bir iç cep toplamda beş…
Cekette ise kartvizit cebi dahil olmak üzere sekiz tane cep olması

gerekiyor.8+5=13...Komikti belki ama ilgilenen arkadaşlara buradan teşekkür ediyorum…
İkincisinde zaten sorun yok doğru cevap aşağıdaki gibi…

31 Aralık 2008

PANDO (MİM)

klm
2008’in son mim sorusu daha doğrusu soruları Anne Kaz ’dan geldi…:) Öncelikle teşekkür ediyor ve düşünerek yazıyorum çünkü içlerinde ilginç sorular var...

1. En sevdiğiniz kelime nedir? Zayıflamak (tabi fiziki olarak :)
2. En nefret ettiğiniz kelime nedir? Çabuk,Hızlı vb…
3. Sizi ne heyecanlandırır? Olaylardaki güzel gelişmeler…
4. Heyecanınızı ne öldürür? Ümitle olmasını beklediğim bir işin gerçekleşmemesi…
5. En sevdiğiniz ses nedir? Cici kızımın kahkaha sesi…
6. Nefret ettiğiniz ses nedir? Matkap,çekiç ve türevi sesler…
7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz? Maden İşçiliği heralde yerin altında çalışmak gerçekten çokk zor.O havayı tenefüs etmeyen bilemez…
8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz? Sanırım sevdiğim birkaç müzik aletini iyi çalmayı isterdim…
9. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz? Hiç böyle bir şey düşünmedim ama insanlığa faydalı icatta bulunmuş bir mucit.
10. Nerede yaşamak isterdiniz? Karayip ya da Maldiv adalarına benzer bir yerde…
11. En önemli kusurunuz nedir? Biraz ağırkanlıyım heralde,bir işi yapacağım zaman uzun uzun düşünür vakit kaybederim.

12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi? Makarna sevdam…
13. Kahramanınız kim? Kesinlikle “Sherlock Holmes"
14. En çok kullandığınız küfür nedir? Pek küfürlü konuşmam aslında “Kahretsin,lanet olsun “falan derim.
15. Şu anki ruh haliniz nasıl? Kafam bir şeylerle meşgul…
16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler? “Adaletli ve dürüst ol.”
17. Mutluluk rüyanız nedir? Kızımın iyi bir meslek sahibi olması heralde.

18. Sizce mutsuzluğun tanımı nedir? Sevdiklerimin hasta olması ya da aile içindeki sorunlar..
19. Nasıl ölmek istersiniz? Hayatta yapmak istediklerimi gerçekleştirmiş olarak.
20. Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın size kapıda ne söylemesini istersiniz? “Gel gel ! Sende hoş geldin.İstediğin yere geç…:)

Yazmak isterlerse Sevgili Gülhan'ca , Martielex, Renginle Renkli Hayat ve Flame' ye paslıyorum...

Umarım 2009 yılı hepimizin hafızasında güzel izler bırakır arkadaşlar...1

29 Aralık 2008

DEMOKRASİLERDE ÇARE TÜKENMEZ...

AB uyum yasaları gereğince “kapalı alanlarda sigara içme yasağı” Mart 2009’dan itibaren tamamen uygulamaya geçecek.Yinede demokrasilerde çareler tükenmez diyenler bu tür çözüm yolları bulabilecek… :)

BAZEN DOSTLUKLAR HAYAT BİLE KURTARIR...

Babaannem sağ olmasına rağmen babamı anneannesi (Müveddet )büyütmüş…
İzmir Eşrefpaşa’da  Kurtuluş Savaşı hikayelerinin  anlatıldığı diğer yandan 10 Kasım’larda Ata’nın ruhuna mevlütlerin okunduğu evlerden oluşan bir mahallede büyütmüş torununu.Bu onun hikayesi…
Müveddet 1894 Limni doğumlu. Katip bir babanın en büyük kızı .1911 yılında Limni Yunanlılara devredilince ada Türkler tarafından boşaltılıyor ailece Foça üzerinden İzmir’e geliyorlar.Yeni bir hayatın başlangıcı ilk etapta kolay olmuyor anne Fitnat çocuklar Müveddet(17),Ahmet(12) ,Şükriye(3) ve baba Ahmet Efendi vilayette memur olarak işe başlıyor…
Mayıs 1919 ‘da  İzmir’i de isteyen Yunanlı burayı da işgal ediyor.Herkes üzgün, korku içinde sadece kadınların ve çocukların kaldığı erkeklerinse cepheye gittiği bir şehir…
Günlerden bir gün Müveddet Konak meydanında kontrol sırasında Limni’de aynı mahallede koşup ,oyun oynadığı çocukluk arkadaşı “Kosta” ile karşılaşıyor.Genç subay arkadaşı Müveddet’i görünce bir hayli sevinsede bunu etrafa belli etmemeye çalışıyor.O günden sonra belli zamanlarda görüşmeye başlıyorlar.Bu arada Yunan baskısı o kadar artmış ki halk eski padişahlık yönetimini resmen özlüyor…

Kosta her karşılaşmalarında
–Bu gece arama olucak…
--Bugün falanca yere gitmeyin !!!
--O gün evden dışarı çıkmayın !!!… şeklinde uyarılarda bulunuyor..
İzmir’in işgali süresince (1919-1922) yani üç sene boyunca Kosta çocukluk arkadaşının aleyhine gelişebilecek durumları önceden haber veriyor böylece tecavüz,eziyet ve baskılardan arkadaşını , dolayısıyle ailesini koruyor.Bu arada kulaktan kulağa cepheden Atatürk’ün Samsun’dan başlattığı ilk kurtuluş hareketlerinin haberleri geliyor.9 Eylül 1922 tarihine kadar devam eden işgal Yunanlıların kaçmasıyla son buluyor tabii birçok kişiyide katlederek gidiyorlar …Müveddet bir daha Kosta’yı göremiyor ama hayatı boyunca onun yardımlarınıda unutmuyor …

* Ailenin en küçüğü Şükriye Teyze 92 yaşında öldü.Adnan Menderes hükümeti zamanında çıkarılan kanuna göre Osmanlı döneminde memur kişilere verilen emeklilik hakkıyla 2000 yılına kadar babasının hizmetlerinden dolayı maaşını almaya devam etti…


Hikayenin sahibi Müveddet.(foto'nun izinsiz kullanılmamasını rica ederim.)

1

GÜNÜN SÖZÜ...

" İnsanlar ömür kısadır derler ama, yine de onu kısaltmak için ellerinden geleni yaparlar." (Rossesau)

27 Aralık 2008

YA ŞUNDADIR,YA BUNDA...

--Bir dakika !!! Paltomu asıp geliyorum..İyi de acaba hangisine???

BAHÇE...

Bahçe işleri ilgilenmeyi çok seviyorum ama bazen bir hayli yorucu olabiliyor.İzmir’deki evimiz bahçeli,belli aralıklarla gittiğimiz için ormana dönüşebiliyor.Sonra uğraş uğraşabilirsen hani kısa süreli çeki düzen verilse anlarım bu işten daha da zevk alınabilir kişiyi dinlendirir ama her şeyin bir an önce düzenlenmesini isteyen anneye sahip olununca bu pek mümkün olmuyor. :)
Site sakinleri her sene kendi aralarında en güzel bahçeyi seçiyorlar öyle ödüllü falan değil ama yukardaki resmi görünce böyle bir şey yapılsa kesin birinci olunur diye düşündüm çünkü çok hoşuma gitti…1

*foto netten alıntıdır.

BİRİ VARSA VARDIR YOKSA YOKTUR…

Karşımdaki insanı görmezden gelemem ben… Pek tabi bazı insanlar bunu çok güzel yapabiliyor.Karakter meselesi sanırım bana çok ayıp geliyor,eğer bir kişiyle tanışmışsam selam veririm,günaydın! derim mesela…Herkesin hatırını saymak ,statüsü konumu ne olursa olsun kişilerle dialog kurmak beni çokta rahatsız etmez...İşyerimizde bir bayan vardı,sabah gelir kimseye selam vermeden doğru masasına gider otururdu…Tuhaf bana göre.
Birazda aileden alınan kültürle alakalı belkide, yoksa kimse kimsenin vereceği selamla yaşamıyor ya da varolmuyor…
1

26 Aralık 2008

GAMLI BAYKUŞ...

-Abii güzel güzel uçarken bu yapılırmı? Fotoyu çekmeden önce izin istedinmi ? ya da önceden haber verseydin,derlenip toparlansaydım olmadı böyle ama aaaaaa... :-o

AYAKKABI...


Birinci Dünya Savaşını bittiğinde, iki Alman kardeş Adolph ve Rudolph küçük bir atölye kurup başlamışlar çalışmaya.

Öyle güzel ayakkabılar yapmışlar ki kasabalarındaki insanlar onların yaptığı ayakkabılardan almak için yarışmışlar.
Bu beğeniyle onlar işlerini geliştirmiş, ilerleyen zaman içinde o küçücük atölyeden fabrikaya hatta fabrikalara geçmişler.

Bu sefer İkinci Dünya Savaşı başlayınca işleri bozulmuş, fabrikaları kapanmış.

Savaşın ardından hırsla kaldıkları yerden devam kararı almışlar ve tekrar eski günlerine dönüş yapmışlar.
Ancak eskisinden farklı olarak sürekli fikir ayrılığı yaşayıp kavga etmeye başlayınca Adolph demiş ki – Bu böyle olmuyor, ayrılalım ben kendi işimi kurayım.


Rudolph –Olmaz demiş.Biz başarıyı birlikte yakalıyoruz bu ikimizinde sonu olur..Bunun üzerine Adolph cevap vermiş. -Bunu ikimizde bilemeyiz,belki ayrılırsak ikimizde daha başarılı oluruz.Sende görüyorsun eskisi gibi huzurlu çalışamıyoruz.Herkes kendi yoluna gitsin.

Rudolph ısrar etmiş ama ne fayda Adolph kendi fabrikasını kurmuş veee söylediklerinde haklı çıkmış.

Adolph’un kurduğu “Adidas” ile Rudolph’un kurduğu “Puma” dünyaca ünlü markalar olmuş…

kynk: .teknikportal.com

-SENİN BOYUN DAHA UZUN ALIRMISIN???


--Uzanamadım...Senin boyun daha uzun alırmısın? devri bitti...

designer : Danny Kuo

24 Aralık 2008

GÜN GELECEK BİZDE...

Teyzem sohbete katılmak istercesine bakıyor.-- Acaba ne konuşuyorlar? der gibi…Kimin çektiğini bilmiyorum ama gerçekten güzel bir an yakalamış…:)

BİR BİLSENİZ...

Bilgisayarım sanki gidici.
Bugün dosyaları yedeklerken bu fotolar elime geçti.Çok kıymetli bir daha geri dönüşü yok benim için…


Hani şu temiz kalpli cici arkadaşım Anıl var ya Kerim Tekin’in rüyasını gören…Okulu bitirmemize yakın (sene 1999 ) bana dedi ki 
–Bitirme tezim için yardıma ihtiyacım var.
Atladım tabii –Ben yaparım ,sen ne yapmam gerektiğini söyle dedim.
Farklı branşlardan tez almıştık.O Paleontoloji’yi (kısaca fosil bilimi) seçmişti.
Antalya plajlarından aldığı kum örneklerini incelemesi gerekiyormuş.Yetiştiremeyince aldım elime kumları ,koydum mikroskopa –O da ne ?? ne örnekler çıktı içinden…


Deniz kabuklarının ataları, mm'lik ölçülerde fosil bunlar.
Bilmiyorum ilginizi çeker mi? bakın bakalım üzerine basa basa denize koşturduğumuz ya da boylu boyunca güneşlenmek için uzandığımız sıcacık kumların içinde neler varmış birde siz görün yakından… :-D bkn.Paleontoloji
1

GÜNÜN SÖZÜ...

İki hafta içinde ,ikinci kez Kaptan’ın arabasının camını kırdılar.İlki Söğütözü’nde, gündüz vakti kelebek camı kırılmış…Diğeri alışveriş merkezinin açık otoparkında.Bugün alışveriş merkezi kamera kayıtlarına bakmış,polis tutanak tutmuş giden gitti tabi ama insanlar bunu niye yapıyor hiç tanımadıkları,bilmedikleri insanlara bu kötülük niye??? Kaskoyada yazık bu arada… "Adaletin gecikmesi , adaletsizliktir…" Landor

23 Aralık 2008

BUGÜN BUNU YAZMAK İSTEDİM...

Ortaokul son sınıftaydım,Ayla ablacım onsekiz yaşındaydı ve yeni evlenmişti…Apartmana ilk taşındığında haliyle çekingendi.Kısa sürede aileden biri gibi oldu...Dört senenin sonunda evliliği kötü bir şekilde sonuçlanınca bizden kilometrelerce uzaklara gitti.İlk zamanlar görüşmeye devam ettik sonra ordan oraya tayinimiz çıktı derken irtibatımız koptu.Ama onu hiç unutmadık…
Aradan onaltı yıl geçmiş sene 2005 bir gün anneme dedim ki –Şu an elinde bir imkan olsa eski arkadaşlarından kimi görmek isterdin? –Ayla ablanı bulmak isterdim.canım benim napıyor şimdi acaba?

Malum şimdilerde herkes interneti kullanıyor.Teknoloji nimetlerinden yararlanayım bakalım bulabilirmiyim ?dedim.Şansımda yaver gitti demek soyadı,annesi,babası derken en sonunda buldum…Görüştürdüm annemi çok mutlu oldu hatta ağladı…
Tabii ben bu havayla gittim Kaptana dedimki falan falan kişiyi buldum.Söyle bakalım senin eski tanıdıklarından kim var görüşmek istediğin? Düşündü.-Savaş hocam vardı.Onu çok özledim.Kimbilir nerede? (Tabii o zaman şu facebook falan yoktu üç-dört sene öncesini anlatıyorum) Hocayı bulmam çokta zor olmadı…Neyse telefonlar görüşmeler…Kaptanda sevindi…
Bakmayın böyle anlattığıma gelelim bana .Kelin ilacı olsa önce başına sürermiş.Ben aradığım kişiyi hiçbir yerde bulamadım.Yok yok yok..Evlendi soyadı değişti demek dedim.Arkasından babam hastalandı üst üste iki ameliyat derken beş –altı ay hastanelerde geçti.Dinlenmesi için onu İzmir’e götürmeye karar verdim.Çıktık yola Ankara’dan ver elini İzmir… Afyon’da mola verdik.Tam yemekleri sipariş ettik…Ben etrafa bakıyorum,kafama bir çevirdim yan masada benim kaç zamandır aradığım biriciğim işte karşımda...Olmaz böyle şey ,o kadar sevindim ki sarıldım doya doya…Neyse yarım saat görüştük heralde, telefonlar alındı msn adresi falan irtibatımız ondan sonra kopmadı.Günlerden bir gün bana dediki –Blog yazsana? ben sana blog adresimi vereyim.

-Acaba olurmu? Yapabilirmiyim?dur kurcalayım derken başladık ,işte o gün bugün buralardayım… :))

not:fazla detaya girmeyeyim dedim ama çok uzun olmuş bu yazı bak şimdi.1