14 Ocak 2009

VUR DEYİNCE ...

İşte “ vur deyince öldürmek " böyle bişey olsa gerek…Fonksiyonları ve kolay taşınması bakımından İsviçre çakısı her zaman alıcısını bulur hani takım çantası herzaman yanınızdadır...Ancak bu sefer ipin ucu kaçmış gibi görünüyor.85 parçadan oluşan bu çakıyı öyle diğer modelleri gibi cepte ,çantada taşımak mümkün değil ama bu işin tutkunu olan ya da koleksiyon yapanlar bundan edinecekler ki adamlar üretmiş.Arz talep meselesi yani…Fiyatı 1.200 $
bakmak isterseniz...

*bknz deyim
******************************************************************
ek: Yorumlara bakarak yazma gereği duydum arkadaşlar.Herkesin bildiğini zannederek çakının özelliklerini yazmadım tabii hata bende.Aslında bu meşhur isviçre çakısı zannedildiği gibi kötü amaçlar için kullanılmıyor.İçinde kaşık,makas,tornavida,tirbişon,gazoz açacağı,pense ,tırnak makası vb.. parçaların bulunduğu özel bir çakı bu…Daha önceki modellerde 6-7 bilemedin 10 fonksiyon varken şimdi sayı 85 'e yükselmiş.Kısacası bir sürü şeyi aynı anda yanınızda taşıyabiliyorsunuz... :)

YENİ MİM KONUSU...

Daha önce bu konuyla ilgili düşüncelerimi yazdığımı biliyorum.Ancak yazdığım günden bugüne bakıyorum hiçbir gelişme ya da bir değişiklik yok….Red purple in the blue yeni bir mim konusu dahilinde benimde düşüncelerimi yazmamı istemiş.Filistin’le ilgili birkaç cümlede siz kurun demiş.Aynı düşüncelerimi yinelemekle birlikte bir de yeni ek yapmak istiyorum.Tabi bu düşünceler yeni yeni oluştu kafamda…Kimisi katılır kimisi katılmaz ancak Filistin’de savaşın 19. günü, ölenlerin 3’de 1’i çocuklar olunca ister istemez böyle düşünmeye başladım.Tabiki vatan toprağı kutsal olmalı herkes için, haritada baktığımızda Gazze küçücük bir yer ve karşısında şu an dünya devlerini temsilen bir düşman var ve düşmanın vazgeçmeye hiç niyeti yok.Burada ifade ettikleri üzere bölücü hareketleri, kendisi için tehdit olacak ne varsa her şeyi silip süpürüyor.Hatta bu bebekler gelecekte büyüyecek başıma bela olacak diye resmen soykırım yapıyor…Şöyle söyliyim mesela siz anne babasınız ailenizi yok etmekle tehdit etseler ne yaparsınız? Hani “Sezercik” Kıbrıs harekatıyla ilgili bir flimde oynamıştı. Sahnenin birinde , Rumlar evlerine gireceği vakit annesiyle babası dolaba saklıyor Sezerciği…Evladıma dokunmayın bırakın ben buradayım ne yapacaksanız bana yapın demezmisiniz? İşte Filistin’i adamlar önceden aldıkları bilgiler dahilinde yıkıp geçiyorlar.Peki o bölgelerde çocukların işi ne? Sivil yerlere bişey yapamaz mantığı ile çocukların olduğu bölgelere saklanan ,onları korumakla görevli gücün hiç mi suçu yok? Bence bu savaş daha çok zayiatla sonuçlanmadan Filistin’de bir takım önlemler alması gerekiyor yoksa kime kafa tuttuğunun farkında değil mi bu adamlar?
Biraz farklı bir bakış açısı oldu belki ama savaş aynı zamanda strateji gerektirmez mi? Bişey uğruna kuru kuruya verilecek kayıpların anlamı ne ?
Sonuçta öyle ya da böyle tek ortak dilek var bir an önce savaş ve bu soykırım dursun…
Yazmak isterlerse Burcu Sezer, Elif, Gönüldenele,ve Öykü’ye pas ediyorum…

13 Ocak 2009

KADINLARI DÖVMEK İÇİN DEĞİL,SEVMEK İÇİN...

Dün çocuk oyun salonunda cici kızı oynatırken torunuyla bir bayan geldi yanıma oturdu.İki çocuk oynarken sohbet etmeye başladık.Konu tabi önce çocuklardı.-Beslenmesi nasıl? Uyku düzeni falan derken saatler ilerledi ve sohbet daha bir koyu hal aldı…Bir süre sonra anlatmaya başladı , o anlattıkça benim gözler şaşkınlıktan açıldı.Önceleri kurduğum olumlu cümleler—ne güzel !!! – çok iyi !! ilerleyen dakikalarda bir bir geri alınmaya başladı…
-Aslında dedi,bir hayli üzüntülüyüm tek kızım var okuttuk doktor oldu yine kendisi gibi bir doktor buldu evlendi.Fakat bir süre sonra damadım öyle eziyetlere başladı ki, kızıma şiddet uygulamaya,her şekilde onu aşağılamaya ve küçük görmeye kadar iş gitti.Kızım üzüntüsünden beyinde oluşan problemi yüzünden kısmi felç oldu ki o dönemde hamileydi.Erken doğum yaptı.Bu da yetmedi sezeryanlı kızımı gene dövdü…
(Sanırım bu kadar yeter daha fazla detaya girmek istemiyorum.)
Allah’ım böyle bir şey nasıl olabilir bu hangi vicdana sığar? Üstelik okumuş ,ilim görmüş bir insan fiziki olarak daha güçsüz olan eşine böyle bir zulmü,üstelik hamileyken nasıl yapar? Kahrettim ve çok üzüldüm…Hepimizin çocukları var ya da şu an yoksa ilerde olucaklar için söylüyorum dua ederken –Kıymet bilen yerlerde olsun kızım diyorum.Herkesin çocuğu için edeceği güzel bir dua ya da niyet herneyse…
Kimse kimsenin kölesi değil,hayatı paylaşmak güzellikleri birlikte yaşamak için evlenir insan…
Şimdi buraya kadar bunları halimize şükredelim diye yazmadım.Çölde kum tanesiyim elimde bir güçte yok bunu engellemeye sadece şunu söylemek için yazdım.”Siz kadınları sevmek için değil, dövmek için evlenenler…Allah bir gün bu yaptıklarınızla sizi cezalandıracak.Fiziki olarak senden daha güçsüz olduğunu bildiğin (üstelik hamile) bir bayana kalkan o ellerinize gereken ceza verilsin inşallah” ...

*kızgın olduğum için sert üslup kullandım okuyan arkadaşlardan özür dilerim.

12 Ocak 2009

BİR TARAFTAR ÖYKÜSÜ…

Babam ilkokul öğrencisi…Kendisini büyüten anneanne Müveddet, okul dönüşü düğüne gideceklerini söylüyor torununa.

Zamanında evlerine gelip giden ve Müveddet teyzesinin yaptığı çörekleri çok seven genç delikanlı ,tüm mahalleyi düğününde görmek istiyor.

Hummalı bir hazırlık başlıyor .İzmir- Konak’ta gerçekleşecek düğüne vaktinde ulaşıyorlar ve nihayet düğün başlıyor.İlerleyen saatlerde damat babamı sevmek için yanına çağırıyor ve kucağına oturtuyor.

— Sana bir soru soracağım ,söyle bakalım TAŞ ‘lık bir arazide mi? İçinde çalıların olduğu bir BAHÇE ‘de mi? Yoksa büyük bir SARAY ‘da mı yaşamak istersin ? Babam şaşırıyor tabi bu soru karşısında süreyi fazla uzatmadan hemen cevap veriyor.

—Tabiki büyük bir SARAY’da yaşamak isterim.

—Peki o zaman seçimini yaptın diyen Türk futbolunun büyük golcüsü damat Metin Oktay cebinden çıkardığı Galatasaray rozetini babamın yakasına takıyor…

****************************************************************
Futbol her daim popülerliğini sürdürecek bu kesin.Kimimiz fanatik,kimimiz sadece izleyici,kimimiz futbolun “f ‘sinden anlamaz ama genelde herkesin tuttuğu ya da sempatizanı olduğu bir takım var.Fakat bu işin ilk başlangıç noktasını hatırlayan pek azdır tahmin ediyorum…---yaaa benim dayım koyu Beşiktaşlıydı bende Beşiktaşlı oldum diyenler.—Babam beni doğuştan Fenerbahçeli yaptı diyenler …Öyle ya da böyle herkesin bu işle ilgili bir başlangıcı var.Bana göre babamın yaptığı başlangıç hem çok orijinal hem de çok anlamlı yazmak istedim içimden geldi… :)

Taraftar dört yaşındayken...

*(fotonun izinsiz kullanılmamasını rica ederim)
bknz.Metin OKTAY

11 Ocak 2009

BENCE İYİCE DÜŞÜN !!!

--- Burası daha rahat, şöyle oturmak istermisiniz?

2009' da İlk Mim...

Made in Mesut Demir sağolsun mim listesinde beni de unutmamış…”Sevdiğiniz mekanlar neresi ? “ diye sormuş…Aslında çok yer var ama içlerinde benim için özel hani gittiğim zaman kafamı dinleyeceğim ,bana huzur veren birkaç yer sayabilirim…

Mesela her sene mutlaka gittiğim İzmir-Özdere ve Gümüldür…

Bu sahilde her sabah yürümek ,akşamda semaverde demlediğimiz çayı bu manzaraya bakarak içmek…
Bu temiz denizde balık tutmanın keyfini hiçbir yerde bulamadım (Özdere)…
Veee illede Sığacık...İzmir-Seferihisar' ın beldesi.Hani şu ""Kavak Yelleri" dizisinin çekildiği yer.Çocuklar sürekli --Ben Urla'ya gidiyorum diyor yaa aslında Sığacık'ta çekimlerin büyük bölümü neyse..
Burasıda gene İzmir'de Ilıksu...Oldukça temiz bir denize sahip,aynı zamanda termal su kaynakları olduğu için fizik tedavi için birebir...

İzmir İnciraltı...Herhangi bir cafe ya da çaybahçesi farketmez manzarası yeter... (hani memleketim diye söylemiyorum İzmir "Özgürlükler Kenti" kim ne söylerse söylesin)
Ankara'da ise en sevdiğim yerlerden biri Beypazarı ilçesi...Tüm günü dolu dolu yaşayabilirsiniz.Ama özellikle Beypazar'lıların yaptığı ürünleri satışa çıkardığı günü tercih ederseniz daha iyi olur Çarşamba günüydü sanırım... "Cırcırların Konağını" tavsiye ederim.

Gene Ankara'da en çok gittiğim yerlerden biri...Bu manzaraya bakıp çay içmek beni mutlu ediyor...
Son olarakta Antalya geldi aklıma...Antalya'da neresi olursa olsun farketmez çünkü orasıda benim için özel yerlerden biri...

********************************************************************
Yazmak isterlerse GeCe , @ysed, Egemenli Hayat, Herşey cuBurda ,Smilena ve Sağır Kedi’ye sorayım bakalım onlar nereleri seviyorlar ???

09 Ocak 2009

BİR BİLENE SORMALI...


Bu ara TNT kanalındaki flimleri kaçırmamaya çalışıyorum...En güzel aşk flimleri diye bir tanıtım fragmanı geçiyor altta harika bir fon müziği...Acaba bilen varmı bu şarkının ismi nedir? Kim söyler? Çok aradım ama bulamadım.. :((

BİR ATASÖZÜ DER Kİ...

Bizim kaptan zaten hep böyleydi aceleci ve sabırsız…Ters giden işlerinin bir an önce düzelmesini istiyor haklı olarak ama bunun bir anda eskisi gibi olamayacağını da göremiyor…Böyle yaptıkça ona şu atasözünü söylüyorum…Yanıp kül olan Roma İmparatorluğu eskisinden daha güzel ve ihtişamlı yapıldığında denmiş ki “ Roma bir günde kurulmadı”
--------------------------------------------------
* Sabret inşallah sonu güzel olur…

BASKETBOL AŞKI...

Çocuk okuldan ağlayarak döndü ve yatağına kendini attı…Morali öyle bozuktu ki annesi telaşlandı ve sordu neler olduğunu.—Basketbol takım seçmeleri yapıldı boyumu kısa benide yaşca küçük buldular dedi çocuk.Annesi kucakladı oğlunu teselli etti ve dediki—asıl önemli olan senin ne kadar küçük olduğun değil içindeki basketbol aşkının ne kadar büyük olduğu…Bu sözlerin ardından çocuk gözyaşlarını sildi ve ilerleyen günlerde öyle çalıştı, azmetti ki bir yıl sonra tekrar seçmeler yapıldığında takıma girmeyi başardı…Sonrasını anlatmaya gerek duymuyorum çocuk öyle başarılı oldu ki sadece Amerika’da değil ,dünyaca tanınan basketbolcu Michael Jordan oldu…
Kynk.

08 Ocak 2009

BAKMAK İSTERSENİZ...

HIRSIZA KİLİT DAYANMAZ...

İki hafta önce bir diş hekimi arkadaşımın muayenehanesine hırsız girdi.Bir hayli kaybı var.Giden eşyalarına mı yoksa,hiç yoktan çıkan yeni çelik kapı ve alarm masrafına mı üzülsün? Bu hafta da başka bir arkadaşımın evine hırsız girdi.Ehh onunda zayiatı az değil…

Bizim evede üç sene önce girmişti.Hemde gündüz vakti…Hareketli oyuncakların pil yuvalarına kadar söküp dağıtmıştı evi.Alarm taktırdık ama sonradan insanda oluşan psikoloji çok zor ,nasıl anlatayım?Dilerim ki kimse yaşamasın bu durumu ,ancak Ankara’da hırsızlık olayları arttı mı ne ? diye bir soru geliyor aklıma.Paranoya yaratmak için söylemiyorum genede dikkatli olun evinizin güvenliğini alın.


MEKTUP...



22 Nisan 1923 ‘de yazılmış mektubu okuyorum..Bir gelinin kayınvalidesine hitaben hal hatır sorduğu,kendilerininde iyi olduğunu anlatan cümlelerle dolu.Aslında sıradan bir mektup sayılabilir ama yazan kişi bakımından kitaplara geçecek kadar önemli…Mektubun tamamını yazmıyacağım tabiki fakat öyle bir cümle var ki esas onda saklı…
Sadece ilk paragraf :

Sevgili Hanımanneciğim,
Salimen Pazar gecesi saat 21’de Lozan’a vasıl olduk.Polisler dizilmiş,otomobil bekliyordu.Paşa ve ben arabaya bindik.On dakika sonra Lozan Palas’a geldik.Her taraf elektriklerle süslenmiş adeta donanma gibi.Otelden içeri girdik,asansöre binip ikinci kata çıktık.Burada üç oda bizim.Biri yatakodası,biri Paşa’ya çalışma salonu,biri de misafir kabul yeri.Lozan’ın en mükemmel oteliymiş.Bir odanın geceliği on lira imiş.Demek ki üç oda bir gecede otuz lira ediyor.Kirayı hükümet verecekmiş.Biz yalnız yemek parasını vereceğiz.Lozan’a yaklaşınca trene gazeteciler gelmeye başladı.Paşa’yı da düşünce aldı.”Çetin iş nasıl olacak? Herkes zevk-ü sefasında! Bizim gibi milletin yükünü almamış” diyor.
Ve mektup böyle devam ediyor…
Mevhibe İnönü’nün kayınvalidesine yazdığı bu satırları okurken –Vayyy beee dedim.Türkiye Cumhuriyet’inin ikinci kurucu adamı şu an yaşadığımız vatan toprağının sınırlarını belirlemek üzere gittiği Lozan'da yemek parasını cebinden ödemiş…Bugünkü alınan harcırahları düşününce hayretler içinde kaldım…


mektup kynk:başkent üniv.yayınları
bknz.Lozan Antlaşması

MECBURİ KOMMENSALİZM...

1988 yılında sapsarı bir muhabbet kuşu “Limon” ile başladı her şey.Sonra ona sarı renkte bir eş alındı.Aradan geçen zamanda yine sarı renkli üç yavru dünyaya geldi.Yavrular büyünce onların yavruları… beş-altı kuşak yaklaşık kırk adet oldular.Bir ara evde altı ayrı kafes, işin içinden çıkamayınca yakın dostlara dağıtıldı torunlar…Hemen hemen hepsi sarıydı,sadece bir tanesi mavi renkte doğdu…
Kuşlar duygusal hayvanlar...Akvaryum amacıyla yapılan su tankı içine kafes yerleştirilmiş.Yapay yolla oluşturulmuş bu zoraki kommensalizmin sonuçları düşünülmüş mü acaba?

Foto: akvaryum
Bknz: kommensalizm

06 Ocak 2009

KAYITSIZ KALMAK MÜMKÜN MÜ?

İçimden bir şey yazmak gelmiyor açıkçası.Sadece haritada yerini bildiğim diyarlarda , hiç tanımadığım insanların üzüntüsünü, en önemliside korkudan faltaşı gibi açılmış gözleriyle bakan o çocukları görmeye dayanamıyorum.
Endonezya’da Tsunami felaketi yaşandığında genç çocuk soruyor bana ---Abla kaçsalardı yaa…Binaların tepesine çıksalardı ya da yüksek yerlere…kaçamamışlarmı? –Sen denizde oynarken üstüne küçücük bir dalga geldiğinde başa çıkabiliyormusun? Tokat gibi çarpıyor insanı sersemletiyor.10-15 metrelik dalga geldiğinde kaçman mümkünmü? diyorum…Şimdi ben babama soruyorum.Mesleği icabı bilir cevaplar diye---Baba sığınaklara girseler? – Peki daha uzak mesafelere gitseler.? Yok işte karşında her bakımdan üstün düşman var.Kaçamıyorsun…Sen onun yanında belkide nokta kadarsın.Empati kurarak bizim başımıza gelse diye düşünüyorum ne olurdu? Nasıl yapardık?…Öyle ya da böyle bir yerlerde çocuklar ölüyor,sakat kalıyor,vücutlarına en önemliside beyinlerinde yaralar açılıyor…Dua ediyorum,Umarım en kısa zamanda bu şiddet son bulurda başka çocuklar ölmez diye…

* Bunun intikamını mı alıyorsunuz? Ama bunu yapan onlar değildi ki?

---------------------------------------------------------------------------------Yukarıdaki yazıya ek: Ülkemin 1984 yılından beri verdiği şehit sayısına bakmaksızın ,bu gelişmelerle ilgili sokağa dökülen ağabeylerin tepkilerinin hepsini samimiyetsiz buluyorum ya da başka bir niyet arıyorum…

05 Ocak 2009

" Bir Baltaya Sap Olmak "Deyiminin Öyküsü...

Osmanlı zamanında ahşap gövdeli yük gemileri kıyıya yaklaşırken, boğazında çeşitli renklerde flar olan adamlar ellerinde baltalarıyla hazır bekler konuma geçermiş.

Her biri başka başka grubun lideri olan adamlar boyunlarından çıkardıkları flarları baltaya bağlar, iskele tarafından kıyıya yaklaşan geminin üzerinde ekmek tahtasına benzer bölüme baltaları ile nişan alırlarmış.

İşte o ekmek tahtasına baltasını ilk saplayan adam o gün gemideki yükü indirmeye hak kazanırmış.Tabi ekibiyle birlikte…
Bugünün tabiriyle hamallık yaparak ekmek paralarını kazanan bu kişiler liderlerini kendi seçermiş ki balta gemiye isabet etsinde yükü indiren ekip içinde olayım diye…

Baltayı isabet ettiremeyip düşüren kişi ve ekibide para kazanamayınca , dilden dile “ Bir baltaya sap olamadın” ya da “olamadım” denmeye başlanmış…


*Bununla ilgili bir kaynak söyleyemiyorum çünkü babamlarla yaptığım bir sohbette dinledim.

Bknz. Bir baltaya sap olmak , Bir baltaya sap olmak (2)

HER AN GİDEBİLİRİM...

Koltuğun duruşu mağrur ve eyvallahsız…Sanki istediği yere yürüyüp gidecek…
---Bana ne kardeşim !! yerimi ben seçerim,beğenmezsem çeker giderim…

*bu bendeki hayal gücünün sonu iyi değil galiba :))))

03 Ocak 2009

FALA İNANMA, EĞER BAKTIRMAK İSTİYORSAN İŞİN TADINI KAÇIRMA...

Birkaç sene önce samimi bir arkadaşımdan uzun süre haber alamayınca telefonla aradım.
Keyfi yokmuş,evden dışarı çıkmıyormuş.Sebebini sorduğumda anlattı...

Uzak akrabalarından biri yıllardır fal bakarmış.Hatta sürekli müşterileri varmış.Bir arkadaş ortamında gel sana da bakayım demiş tabii atlamış bizimki.
Kadın baktığı falda siyah bir araba içinde bunu kaza yaparken görmüş.”Felç olacaksın.Bence siyah araçlara binme” gibi bir tavsiyede bulununca bunu almış bir korku.

O kadar etkilenmiş ki evden dışarı çıkmamacasına...
Dedim ki  –Bak kimse bir başkasının kaderine yön veremez , gelecekten haber veremez.Tamam altıncı hissi kuvvetli kişiler var ama sen böyle etkileneceksen , Allah’a olan inancın yoksa senin işin zor.

Bir süre sonra kendini toparladı neyse ama çokta kolay olmadı. 
Aslında hepimiz merak ediyoruz gelecekte ne olacak? İyi bir şeyler duymayı ümit ederek bu tür işlere alet oluyoruz.
Bilmiyorum kendimizi iyi hissetmek için belkide.
Üstelik kötü şeyler duyabileceğimizi bile bile yapıyoruz. 
Mesela bununla ilgili başka bir fal olayı daha geldi aklıma. Gerçekliği zaman zaman tartışılmış gerçi,Atatürk’ün arkadaş çevresinden duyulmuş.

Ata’nın genç bir subayken Trablusgarp’ta bulunduğu dönemde , yine kendisi gibi subay olan arkadaşı bir gün sokakta fal bakan bir adamla karşılaşır. 

Nişanlısından uzakta olan ve evlilik hazırlığı yapan arkadaşı ısrarla bu adama fal baktırmak ister.Falcı arkadaşının avucuna kil cinsi bir toz sürüp fırça ile temizledikten sonra başlar avuç çizgilerini yorumlamaya…
evlilik,eş,para vs.
Genç subay bir hayli şaşırır. Bu sefer Atatürk’e dönerek sende baktır der.
--Benim bu tür şeylere inancım yoktur.Olmaz dese de arkadaşının ısrarını kıramaz.Bu sefer falcı aynı işlemi Atatürk için yapar.Avuç içine bir müddet baktıktan sonra gözleri fal taşı gibi açılır.Olmadı diyerek elini yıkar tekrar kil cinsi tozu sürer…
Şaşkınlığı devam eder bir halde der ki –“Öyle şeyler gördüm ki tarifi imkansız.Siz çok özel bir insansınız.Gelecekte çok çok büyük bir topluluğun başı olup onları yöneteceksiniz.(padişah gibi diyeceğim ama eminim böyle söylenmesini istemezdi) ve halkınız sizi çok sevecek onlar için siz vazgeçilmez olacaksınız.Fakat süre vermem gerekirse 15 yıl başta olabileceksiniz.Hayat çizginizin devamını göremiyorum.” diyerek bir kehanette bulunmuş.

Atatürk söylenenlere tebessüm etmiş.Tabii bu olay öylece unutulup gitmiş.

Cumhuriyetin ilanından 15 yıl sonra 1938 yılında Atatürk hasta yatağında çevresinde doktorlar ve o silah arkadaşı. (ismini hatırlayamadım bir türlü) durumu ağırlaşıp koşuşturmalar başlayınca dönerek demiş ki arkadaşına

- falcı hesabı tutturdu söyle de benimle fazla uğraşmasınlar diye espiri yapmış…

İşte size iki farklı fal olayı şimdi bu tür mistik olayların gerçekliği tartışılsa da kadere fal ile yön vermek bundan etkilenmek kişinin kendine verdiği zarardan başka bir şey değil bence .Unutulmamalı ki duygusal hareket eden insanlar ,reel hareket eden insanlara göre her zaman daha çok üzülmüşler ve başarısız olmuşlar.Fal olayına inanmayıp ya baştan hiç girmeyelim ya da işi tadında bırakalım boşu boşuna üzülmeyelim..


not.gene uzun bir yazı oldu umarım baymadım…

EEEE YOK ARTIK !!!

İnsanoğlu günden güne garipleşiyor.İlginç olabilmek adına en sonunda bunuda yapmışlar... Burun şeklinde duş jeli dispenseri .Fiyatıda 17.95 $
Bakmak isterseniz.Dispenser

02 Ocak 2009

BİR KÖPRÜ NASIL YAPILDI?

“Bir mühendislik yapısı hesaplanırken , kullandığınız hesap makinasındaki en ufak hatanın bedeli gelecekte ağır olur.Hesabı mümkünse tekrar tekrar yapın” derdi Remzi hocam…

Sınıfta deneme amaçlı yaparken “Hadi bakalım soruyu çözün, kimin barajı çökecek?” dediğinde de ilk başta oyun gibi gelirdi sonrasında sınav kağıdındaki sonuçlar ilk tokadını attı tabi bana…:)

Neyse okul bitti hemen arkasından 99 depremi oldu ve herkes yüzleşti kendisiyle…Kim evini dış mozaiklerine bakarak almıştı ? Kim malzemeden çalmış ya da hesabı yanlış yapmıştı? Sorumluluk büyüktü insan hayatı her şeyden önemli olmalıydı…

Aslında bunları yaparken bir nevi mesleki terbiye vermeye çalışıyordu hoca.Şimdi daha iyi anlıyorum.Hesaplamaların yanı sıra kendine güven ve cesaret olmalıydı bunun en güzel örneği olarakta Brooklyn Köprüsü’nü anlatırdı…

Görmeyi çok isterdim tabi, görenler şanslıdır mühendislik harikası diye kitaplara geçmiş bu köprüyü…İşte bu yapıyı özel kılan hikayeyide anlatıldığı şekliyle yazıyorum…

İlk etapta yapımı imkansız kabul edilen köprüyle ilgili , kabiliyetine güvenen bir mühendis projesini sunmuş fakat kimseyi ikna edememiş.Gerçekleşmesini istediği bu rüyası için kendi gibi mühendis olan oğlunuda yanına alarak başlamış kredi aramaya…

Azimle aradıkları krediyide bulunca köprü yapımına başlamış.Bu şey gibi olmuş hani Kadir İnanır’ın “Köprü” diye bir filmi vardı akrabaları köprüyü yapmasın diye adama olmadık eziyetler yapmışlardı o geldi aklıma, neyse bir süre sonra köprü yapımı alanında olan kaza sonucu mühendis ölünce ,işler oğluna kalmış fakat o da ne yazık ki yine köprüde geçirdiği kaza sonucu beyni zedelenerek felç olmuş.Artık yürüyemez,konuşamaz olunca herkes bu işe bitti, bu köprüyü yapacak bir tek kişi vardı o da gitti gözüyle baksada bilinci açık olan adam oynatabildiği tek parmağı sayesinde eşiyle iletişime geçmiş.Bir süre sonrada kurduğu bu iletişim sayesinde eşi ve diğer mühendislerin yardımıyla 13 yılda köprünün bitirilmesini sağlamış…

Dile kolay 13 yıl ve bu işi bitirmek için azmeden inançlı bir adam…

Söylenecek birşey kaldımı ???

*hikaye ilgimi çekti derseniz detay…
wikipedia


1

01 Ocak 2009

İLGİLENENLER İÇİN BLOĞUMDAKİ ANKET SONUCU...

Sanırım 1,5 ay önceydi anket modülünü ilk defa denemek isterken bu ihtimali düşünmemiştim.:)) Adı “anket” işte kişiden kişiye düşünceler mutlaka göreceli olacaktır.Amacından farklı kullanınca demekki sonuç böyle olabiliyormuş. Hani ben istedim ki beyin jimnastiği olsun…İleride Google, blogger’a bu tür sorular için ayrı bir modül koyarsa iyi olacak….
Neyse zaman olarakta yılbaşını seçmiştim dün gece oylama sonuçlandı.
“ Erkek takım elbisesinde kaç cep vardır?” sorusunun cevabı 13…Hesapta şöyle pantolonda iki yan ,iki arka cep birde çakmak bozuk para vs.koymak için küçük bir iç cep toplamda beş…
Cekette ise kartvizit cebi dahil olmak üzere sekiz tane cep olması

gerekiyor.8+5=13...Komikti belki ama ilgilenen arkadaşlara buradan teşekkür ediyorum…
İkincisinde zaten sorun yok doğru cevap aşağıdaki gibi…