14 Ocak 2010

BLOGLAR ARASI DOSTLUK ÖDÜLÜ...

Photobucket
Bir zamanlar, ihtiyarın biri gelen misafirlerine "Hanım hasta,kız hasta sizlere ikram edecek bir şeyim yok hiç olmazsa güzel bir söz söyliyeyim de o ikramım olsun" der ve devam eder
"Analar düşmanı nasıl olsa doğurur siz dost kazanmaya bakın "
Kıssadan hisse misali blogculuğun en güzel taraflarından biridir ödüller ve güzel sözler...
Sevgili Zuzuların Annesi Banu, İçimdeki Yolculuk Funda, yazı ve yorumlarını tebessümle okuduğum Mit ödüllendirmişler beni teşekkür ederim kendilerine...
Hani soruları cevaplayacak kişileri belirlemek zor olmuyor da, iş ödüle gelince pek bir zor oluyor çünkü bunu paylaşmak istediğim kişiler 10-12-19'la sınırlı değil.Zamanını ayırıp bloğa ilgi gösteren arkadaşlara ödülü ve sevgilerimi yolluyorum...

13 Ocak 2010

KAMYON EDEBİYATI...

Kamyon şoförlerimiz yaratıcılıkta sınır tanımıyor,gündemi yakından takip edip yazılarını güncelliyor...
Photobucket
foto.Serhat Karadağ'a teşekkür ederim.

TARİHTEKİ İLK SAÇ TASARIMCISI …

Kaynaklar Kral 14.Louis zamanında ilk saç tasarımının Mösyö Champagne tarafından yapıldığını ,1650 yılında Versay sarayında çalışan ve Paris’li kadınlar tarafından geniş bir hayran kitlesine sahip olan Champagne’nin zaman zaman işle aşkı birbirine karıştırdığını,yine bu yetenekli adamın kuzulardan kestiği tüyleri tarayıp üzerinde uyguladığı stilleri sergilediğini,müşterilerinin saçlarını yaparken de kemik tarak , kuğu tüyünden pudra ponponu,merhem, çeşitli saç dolguları,kakül,peruk,kurdele ,fiyonk,yapıştırıcı,saçı düzleştirmek için ütü kullandığını anlatmakta…

kynk.elidor magazine

12 Ocak 2010

HER GÜZELİN BİR KUSURU VAR…


Üç adımda istenilen bilgileri giriyorsunuz ve Pınar Beyazın sevimli Beyno’su seçtiğiniz kişiye kusurlarını bir bir anlatmaya başlıyor… :))
Yeni bir yıla başlarken aynı huyları tekrar etmesin dilekleriyle...
Hazırladığınız görüntüyü verilen link sayesinde mesaj atabiliyorsunuz.

10 Ocak 2010

BİR ANI - BİR EVLENME TEKLİFİ VE SONRASINDA YAŞANANLAR…

Veda zamanı yaklaşmış olmasına rağmen son dakikaları değerlendirmek istercesine sarmaş dolaş bekliyoruz Kaptan’la…
Öğrencilik yıllarımda kaç kez gidip geldim trenle sayısını hatırlamıyorum.Bazen sınıf arkadaşlarıyla matrak muhabbetlerle ,bazen yalnız…
Rahattı ve her şeyden önemlisi güvenliydi o yıllarda.Neyse trenin kalkış düdüğü ile alelacele oturdum yerime el sallıyorum.Kaptan hızla cebinden çıkardığı büyük sarı post- it kağıda bir şeyler yazıyor.Yavaş yavaş hareket etmeye hazırlanan tren camının ortasına “pat” dedi yapıştırdı.Üzerindeki kısa sevgi mesajını okuyup tekrar el salladım…
Yavaş yavaş hızlanmaya başlayan trenin camına notu almak için elimi bir attım açılmıyor.Tekrar ,tekrar yokkk camı hareket ettirmek mümkün değil sıkışmış resmen…
Bilmem kaç km hızla giden trenin kağıdı uçurmasını bekliyorum ne mümkün nasıl bir yapıştırıysa banamısın demiyor.Bu arada yanımdan gelip geçen yolcular camdaki sarı kağıdı ister istemez bakıp okuyor.Bilet kontrolü yapan görevli,tren içinde gezinenler,yol boyunca yanımda yolculuk yapanlar...
Dışarıda o kadar rüzgara ve soğuk havaya rağmen kağıt sabaha kadar uçmadı nasıl olduysa.:)) En sonunda İzmir Basmane garına indiğimizde kağıdı cebime alıp koyabildim.Komik bir anıdır benim için zaman zaman hatırlarım…

Kaptanla liseden arkadaşız,13 yılın sonunda evlendik ancak teklif falan olmadan direk hazırlıklara başlayarak gelişti her şey. Hani evlenme teklifide şöyle ilginç oldu diye anlatmak isterdim ama maalesef öyle bir şey yok bizde…
Şimdi kendime ait bir şey yok dedim ama anlatmak istediğim başka bir evlenme teklifi var beni çok şaşırtan ve de güldüren.Daha önce duymayanlar için anlatalım…

~~ ~~

Amerikalı Reed Harris günlerce düşünür çok sevdiği Kaitlin Whipple’a evlenme teklif edecektir.Arkadaşlarıyla konuşup her şeyi planlar…
Topluca gidilen cafede siparişler verilir. Plana göre genç adam sevdiği kızın bardağına evlilik yüzüğünü koyacak ,sohbet esnasında yüzüğü ağzından çıkarıcak kıza evlenme teklifi edecektir.Buraya kadar her şey normal gözükebilir neticede ağza gelen metal parçasını kim fark etmez?
Ne var ki planlar istenilen şekilde gitmez.Yüzüğü fark etmeden bardaktaki milkshake’i içmeye devam eden Kaitlin yüzüğü bir güzel yutar…O arada genç adam ve arkadaşları bir türlü ortaya çıkmayan yüzüğü beklemektedir.Hatta olayı hızlandırmak için “en hızlı kim içecek ?” yarışı bile yaparlar. :
Boşalan bardağa hepsi şaşkın gözlerle bakarken Redd ,Kaitlin’e iyi olup olmadığını sorar ve ardından durumu anlatır.Doğruca hastanenin yolunu tutan çift röntgen filmleri çekildiğinde yüzüğün midede olduğunu görürler.Doktor bol bol su içip beklemesini söyler kıza.: ))


Sonuçta geri gelen yüzükle birlikte evlenirler.Bu arada Tv programlarına konuk bile olurlar…
Kaitlin bloğunda bu inanılmaz olayı komik bir dille anlatmış üstelik o günün videosunuda eklemeyi unutmamış.



*Bu arada uzun bir post oldu şimdi fark ettim kusura bakmayın arkadaşlar…

09 Ocak 2010

“RİNG ALANI" İSMİNİ NEREDEN ALDI ?

En yaygın kullanımıyla daire,halka, yüzük anlamına gelen ve İngilizce bir kelime olan ring kelimesi,aynı zamanda dövüş sporlarının yapıldığı yer içinde kullanılmakta.Özellikle boks maçlarında duymaya alışık olduğumuz sözcüğün,bu spor dalıyla ilişkisi şu şekilde …

Boks sporunun başladığı ilk yıllarda, seyyar gruplar halinde kasaba kasaba dolaşan ve yerel halkla maç yapan topluluk,seyircileri önce daire şeklinde yerleştirir, en önde oturanlara da alanı çevreleyen ipi tuttururlardı.Böylece maç alanına başkalarının girmeside önlenmiş olurdu…

Bu spora ilgi gün geçtikçe artıp seyirci çoğalınca bunu uygulamak güçleşti.Bu kez yere kazıklar dikildi ve ipler kazıklara bağlanarak maç alanı çevrelendi.Doğal olarak bunun içinde en uygun şekil kareydi ancak ismi değişmedi ve ring olarak kaldı…



foto.
kynk.

SICAK ORTAMI SEVEN BİTKİ...

Photobucket

YENİ YILIN İLK MİM KONUSU...

Yılbaşı öncesi 2009’a dair MissRainbow mimlemişti unutmadım ancak cevaplamak şimdi kısmet oldu.Teşekkür ediyorum kendisine…

PhotobucketPhotobucket

*2009 a girerken gözlerinizi kapatıp neyin olmasını dilediniz, sonuç ne oldu;?
Her zamanki gibi önce sağlık dilemiştim.O anlamda ailem ve kendim için sorunsuz bir yıl geçirdim diyebilirim.

*2009 da sizi en çok mutlu eden neydi?
Çalışma saatlerinin makul olduğu bir işe girmem…

*2009 da sizi en çok üzen neydi?
2008 yılındaki sorunların hala devam ediyor olması.Şehit haberleri ve siyasi politikalar…

*2009 sizce ne renkti? Neden?
Gri olabilir…Sıkıntı ve mutlulukların bir arada yaşandığı bir yıldı…

*2009 u tek bir cümleyle nasıl anlatırsınız?
Keşke daha iyi geçseydi…

*Yılbaşı hediyesi olarak ne aldınız?
Çay seti ve birbirinden güzel heykel bebekler…

*2010 yılı için ne dilediniz ?
Ailemle sağlık ve huzur dolu bir yıl,Ülkem vatandaşları için endişesiz bir güven ortamı diledim.Umarım dileklerimiz gerçek olur…

Yazmak isterlerse
Sevgili
Handan, Mit, CineShoot, Haykırış ve
Ivır zıvır’a yolluyorum.

06 Ocak 2010

SİMETRİK…

50’li yıllarda İtalya’da polis günü kutlamalarında çekilmiş enteresan bir görüntü...
Ne kadar simetrik olabilir? demeden önce izlemenizi isterim.

Diagonal view

05 Ocak 2010

UNUT GİTSİN…

Yapı Kredi bankasını yeni kullanmaya başladım.İşyerinden hesap açmamı istediler.Henüz internet bankacılığını kullanmadım ama onu da incelemek isterim.Bu arada bankanın internet bankacılığını kullanan müşterileri için “Unut Gitsin” adıyla kısa bir oyun hazırladığını öğrendim.Sık sık unutulan internet şifrelerini hatırlatmak adına hazırlanan oyunda 70-80 -90 ‘lı yıllara ait sorular eğlenceli geldi.Sonucunda da ödül var.22 Şubat 2010 tarihine kadar oyun devam edicekmiş.
Oyun sonrası Worldonline veya İnternet bankacılığına giriş yapan müşteriler arasından hergün 10 kişi 10 TL Worldpuan kazanacak.İlgilenenler için

04 Ocak 2010

PİNYATA NEDİR ?

“Bu yaştan sonra çizgi filmden ne öğrenebilirim?” demeyin…Zaten çocuk sahibiyseniz sonuç kaçınılmaz oluyor onunla birlikte sizde izlemek zorunda kalıyorsunuz ama şikayetçiyim sanmayın. :))

İşte Pinyata’yı bu vesile ile öğrenip araştırdım.Pinyata sadece çocukların değil yetişkinlerinde oynadığı bir oyun.Güney Amerikalı özellikle Meksikalı çocuklar tarafından doğum günlerinde gelenek haline getirilmiş sonra tüm dünyaya yayılmış.Hatta Türkiye’de bu oyunla ilgili organizasyon firmalarını bulmak artık mümkün.Peki bu eğlenceli oyun nasıl oynanıyor ? Sıraya giren bir grup çocuktan sırası gelen, eline bir sopa alıp(sert olmayan özel bir sopa )gözlerini bağlatıyor ve havada asılı duran Pinyata’ya vurmaya çalışıyor.Amaç pinyatayı kırmak…Herkesin üç kez vurma hakkı var.Kırılmazsa sıra diğer oyuncuya geçiyor.Pinyatanın içinde ne mi var? En hoş tarafıda bu.Masal kahramanlarından yapılmış pinyataların içi çeşit çeşit şeker,sakız ve küçük küçük çikolatalarla dolu…

Photobucket

Sonuç; çizgi film izlemek iyidir, insanı mutlu eder :)))

kynk.
foto.
foto.
foto.

18.000 ASKERLE OLUŞTURULAN ÖZGÜRLÜK ANITI…

Milliyetçi duygular sadece biz Türklere özgü bir olay değil her ne kadar rakip olamasalar da...
Bakın 1918 yılında Amerika’nın Iowa eyaletinde 18.000 askerle özgürlük anıtı nasıl resmedilmiş.
Büyütülmüş haliyle görmek isterseniz.

Photobucket

Kaynağa göre;

Meşaledeki alev – asker sayısı : 12.000
Meşale - asker sayısı: 2.800
Sağ kol - asker sayısı: 1.200
Beden, baş ve biçimdeki asker sayısı: 2.000

Toplam asker: 18.000 şeklinde verilmiş.

Fotoğrafçılar S. Arthur Mole ve John D. Thomas
kynk.
~~~
Ayrıca içeriği araştırma zahmetine katlanmadan ve de kaynak göstermeden hazırladığım metni kopyalayan siteleri de buradan görebilirsiniz...

03 Ocak 2010

YETERİ KADAR... :))

İşyerini ziyarete gelen Ekin'le sohbet ediyorum bugün."Nasıl geçti yılbaşı?"

"Aslında üzgünüm,hiç kimse hatırlayıp hediye almadı" dedi...

Hayallerini kurduğu birşey var kafasında biliyorum daha önceki konuşmalarımızdan...

Gene aynı yere getirdi konuyu "Keşkeee,yok ama söylemeyeceğim ne olduğunu" ...

"Biliyorum,biliyorum cep telefonu istiyorsun"dedim.

"Eveettt, neden almıyorlar anlamıyorum oysa yeterince olgun yaştayım"

"Kaç yaşındasın sen?" diye sordum.

Cevap geldi hemen "Eee 10 yaşındayım"...

Hımmmm...

~~~~~

*Zamane çocuğu Ekin fanatik Edip Akbayram hayranı bu arada... :))

foto

01 Ocak 2010

İŞ KAZASI :))

"Geçerken boşları alayım" demişti ki... :))
*Tv8 Haber . Gürkan Tosun

BAHÇE SÜSLERİ SERGİSİ...

Geçen haftasonu Esenboğa Havalimanı yanında bahçe süsleri düzenleme sergisine uğradık.Klasik bilinen modellerin dışında özellikle masal kahramanları ve hayvan figürleri üzerine çalışmalar sergilenmekte…
Heykeller sayıca o kadar çok ki hepsini görüntülemek mümkün olmadı.Şayet yolunuz düşerse görmenizi tavsiye edebilirim.Bir de heykel demişken ek yapayım. :)) Geçtiğimiz günlerde saldırıya uğrayan İtalyan Başbakanı Berlusconi Ağustos ayında burayı gezmiş evi için birebir boyutlarda fil ve zürafa heykelleri satın almış.Tesadüfe bak !! heykel meraklısı başbakanın burnu heykelle kırılmıştı…


Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

29 Aralık 2009

EYFEL YIKILMAKTAN NASIL KURTULDU ?

İkinci Dünya Savaşının tüm hızıyla devam ettiği yıllarda,Alman işgalindeki Paris’e sürpriz bir konuk gelir.

Gece yarısı apar topar yatağından kaldırılan Paris belediye başkanı şaşkın bakışlarla karşısında duran Nazi subayına bakmaktadır.


Subay Eyfel’e ait bilgileri içeren bütün dosyaları toparlamasını ve kendisiyle gelmesini söylemektedir.Neler olup bittiğini anlamaya çalışan başkan subayı takip ederek hızlı adımlarla arabaya biner.

Kuleye geldiklerinde belediye başkanının şaşkınlığı bir kat daha artar çünkü Hitler kendisini beklemektedir.

Beraberindeki subaylarla birlikte kuleye çıkan Hitler kısa süren görüşme sonrası grupla birlikte Alman karargahına geçer.

Belediye Başkanının alınmadığı toplantı sabaha karşı başlar.

Sovyet orduları karşısında çok fazla tank,top ve araç kaybeden Almanlar silah için gerekli hammadde yollarının müttefik devletlerce kapatılmasıyla iyice sıkıntıya düşmüştür.İş çözüm üretmeye gelince işgal ettikleri ülkelerden tüm metallerin toplatılması kararına varırlar.


İşte Hitler’in Eyfel’i ziyaretinin asıl sebebi de bu olur.

Kule söktürülüp tank,top ve tüfek yapımında kullanılacaktır.Ancak yapılan toplantı sonrası Eyfel’in sökülmesinin çok uzun süreceği ve elde edilecek çelikten beklenen miktarda silah üretilemiyeceği mühendislik hesaplarıyla ortaya konulunca bu projeden vazgeçilir.

Uykusuz geçen gecenin ardından toplantı salonun kapısı açılır.

Dışarı çıkan Alman general belediye başkanını yanına çağırtır.”Hadi git ! artık rahat uyuyabilirsin Eyfel ucuz kurtuldu” der.


~~~~

*Okurken ve de kaleme alırken hep şunu düşündüm ya yeterince zaman olsaydı? ya da hesaplar tutsaydı ? Fransa’nın simgesi şu an olurmuydu? :))


Photobucket
kynk.Evrensel Bakış Açısı-Gürbüz Evren

27 Aralık 2009

BEN YİRMİBEŞ YAŞINDA ÖĞRENDİM :)))

Çocukken kardeşimle oynadığımız bir oyuncağımız vardı.Sırt üstü yüzen bebek...Kurup suyun üstüne bıraktığınızda hızlı hızlı kulaç atıp leğende ordan oraya yüzerdi.Bu videoyu izlerken onu anımsadım ama burada durum biraz farklı yüzen oyuncak değil nihayetinde... :-0

Bu hafta izlediğim en ilginç görüntüydü beni hayli şaşırttı.

KAHVE ALTI

Çocukluğumda yazları mutlaka İstanbul’a gider teyzemlerde bir süre kalırdım…Tatilde olmama rağmen çok erken kalktığımı günü dolu dolu yaşadığımı hatırlıyorum.Teyzem ise yoğun çalışma hayatına rağmen hazırladığı kahvaltıya mutlaka çorba ile başlar, mide için bunun yararlı olduğunu söylerdi. Ben ise alışık olmadığım için istemez, ısrarlar karşısında mecburen içmek zorunda kalırdım.:((
Kahvaltıda çorba içmek Osmanlı’dan kalan bir gelenek ancak dedim ya baştan nasıl alışılırsa öyle gidiyor ben bir türlü sevemedim…
Buna karşın yine o zamanlardan kalan bir kültür olan sabah kahvesini severim.Zaten kahvaltıyı “kahvaltı” yapan bu “kahvedir”…
Güne başlar başlamaz hemen herkesin telaffuz ettiği bu kelime, o yıllarda yani Osmanlı’da içilen kahve öncesi mideye zarar vermemek için yenilen hafif yiyeceklere “kahve alti” denilerek ilk şeklini almış.Zaman içinde “e” harfinin düşmesiyle kelime “Kahvaltı”ya dönüşmüş…

Şimdi yorucu geçen bir haftaya ödül olarak güzel bir kahvaltı planlıyorum ve herkesin güzel bir haftasonu geçirmesini diliyorum…

20 Aralık 2009

NİMET ABLA…

Ankara’da “Nimet Abla Piyango Gişesi” yok ama ,elinin onun kadar uğurlu olduğunu düşünen bir piyangocu var… :)) Bugün ondan üç tane bilet aldık üstelik bu sene bir değişiklik yaparak biletleri özellikle cici kızıma çektirdik.Sonuç ne olur bilinmez ama her yeni yılda olduğu gibi amorti bile zor çıkar bize…
Neyse geleyim asıl bahsetmek istediğim mevzuya baklavada Güllüoğlu,kolonyada Eyüp Sabri deriz,hadi onlar ürettikleriyle anılır bu normaldir ama ya milli piyango?? Ne ilginçtir ki piyango denilince ismi her sene mutlaka anılır.Tv yayınları özellikle o gişenin önünden bu konuyu haber yapar…
Küçük bir araştırmayla ulaşılan hikayesi gerçekten enteresan Melek Nimet Özden’in…



II. Abdülhamit döneminde yaşayan İstanbullu bir ailenin kızıdır Nimet Abla.Evlenme çağı geldiğinde Eminönü’nde tütün işiyle uğraşan İsmail Hakkı beyle evlendirilir.Tütün işinin yanı sıra teyyare piyango satışı ile uğraşan İsmail Hakkı bey, satışı teşvik için veresiye piyango biletlerini satıp parasını geri alamayınca büyük zarar eder…
Kocasının bunalıma girdiğini görüp buna dayanamayan Nimet Abla kollarını sıvayıp işin başına geçer…
Önce Diyanet işlerine gidip “piyango haram değildir” fetvasını alıp dükkana asar.Hem de büyük yazılarla…Sonra bilet alanlara promosyon olarak kutu şeker dağıtmaya başlar.Bu arada diğer erkek piyangocular önce onunla alay eder,sonra tepki gösterirler bir bayanın bu işi yapmasına karşı çıkarlar…
Her geçen gün biraz daha fazla bilet satan akıllı kadın rekor satışlarıyla bir numara olur.Bilet sattığı her kişinin adresini almayı unutmaz bir yere not eder,sattığı bilete yüksek ikramiye çıkınca gazetecileri alıp müjdeli haberi bizzat kendisi vermeye gider.Gazetelerde boy boy çıkan haberlerle 1978 yılına kadar ününe ün katmaya devam eder...

kynk.
foto.