31 Temmuz 2010
BİLMEKTE FAYDA VAR...
Açıkçası 30 yıl önceki olaylar, 90 küsür yaşına gelmiş adamlar ve bunların akibeti beni pek bağlamıyor.Ben daha çok sosyal haklar konusunda takıldım...
Bu konuyla ilgilenen , 12 Eylül'de fikrini beyan edecek kişilere katkı olması ve daha da bilinçlenmek açısından bunu da okumakta yarar var diye düşünüyorum...
Alıntıdır...
"Şu anda mecliste bekleyen 5510 sayılı (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz. Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:
* Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28)
*Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000'den 7.000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9.000 gün prime çıkacak. (Madde 27)
*Emekli maaşları % 23 ila % 33 arasında düşürülecek. (Madde 29)
* Yıpranma hakkı gasp edilecek
*Aylık geliri 139,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTL Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)
* Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'katılım payı' adı altında para ödenecek. (Madde 68)
*'Katılım payı' gerektiğinde beş katına kadar arttırılacak. (Madde 68)
* Bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.
*Sağlık hizmeti alabilmek için bu ülkenin vatandaşı olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de 'ilâve ücret' adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)
*Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de 'sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter' mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara altı ay süreyle verilmesi öngörülen emzirme yardımı bir aya düşürülecek.
* Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80)
*Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından 10 yıl süreyle % 10 oranında Genel Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88)
* Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89 ,90)
*Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak. (Madde 87) "
Bu durumda olan gene vatandaşa olucak, vay bizim halimize...
30 Temmuz 2010
GIGANTISM HASTASI ANNA HAINING SWAN...
Kanadalı Anna Haining Swan’de bu hastalıkla doğanlardan...
9 kilo doğmuş, 5 yaşına geldiğinde boyu 140 cm’in üzerinde, bir yetişkin olduğunda boyu 228 cm’i gösteriyormuş…
Dev boyutları nedeniyle gelen şov tekliflerini her seferinde geri çevirmiş,çünkü ailesi Anna’nın iyi bir eğitim almasını istiyormuş…
Sonunda teklif edilen astronomik rakam karşısında ailede pes etmiş…
İlk iki gösteride halk, bu dev kadını görebilmek için New York Amerikan Müzesine resmen akın etmiş…
1865 yılındaki müze yangınında mahsur kalan Anna Haining’i çıkarmak için yıkılan blok duvardan ,18 itfaiyeci sayesinde kurtulmuş…
25 yaşındayken , o dönemde “Kentucky Devi “ ismiyle bilinen Yüzbaşı Martin Van Buren ile evlenmeye karar vermiş…
219 cm’lik boyuyla Anna’nın kalbini çalan Martin Van Buren oturacakları evin dizaynını yine kendileri gibi dev boyutlarda yaptırmış.
Öyle ki eve gelen ziyaretçiler oturmak için sandalyelere tırmanmak zorunda kalıyormuş…
İki çocuğunu da doğumdan kısa bir süre sonra kaybetmiş.Anne ve babalarıyla aynı kaderi paylaşan çocuklar irilik dolayısıyle yaşamamış.Hatta çocuklardan biri doğduğunda 10.6 kg ve 71 cm uzunluğundaymış…
Anna Swan ,1888 yılında kalp yetmezliğine bağlı olarak hayata gözlerini yummuş.Öldüğünde 42 yaşındaymış…
NE DEMİŞ ?
Tencereye “Billy” diyorlar.Battaniyeye de ”Blaue”…
Kum fırtınasının adı “Willy –Willy” ve sevimli insanlar “cobber” ya da “mate” diye çağırılıyor…” demiş Alman yazar C.C.Bergius…
…VEEE AĞAÇ KURBAĞASI HAYATA MUCİZEVİ BİR DÖNÜŞ YAPAR…
Havaların soğumasıyla kış uykusu için hazırlık yapıyorlar.24 saatlik bir zaman diliminde yavaş yavaş vücutları donuyor.Kalp durduğu için vücutta kan akışı da gözlenmiyor…
Havalar ısınmaya başladığında ise sistem tersine işliyor.Yavaş yavaş çözülen donmuş ağaç kurbağasının tekrar kalbi atmaya başlıyor…
Nefes alıp vermeleri de hızlananınca vücut esnetme hareketlerine geçiliyor…
Bu süre içinde enerji gereksinimi vücuttaki glikoz tarafından karşılanıyor.Glikoz hücrelerde su çekilmesini engelleyip, hücrelerin canlı kalmasını sağlıyor…
Bir arkadaşıma bahsettim.” Kuran-ı Kerim’de mutlaka bununla ilgili bir ayet vardır.” diye cevap verdi…
Onu araştırma gereği duymadım açıkçası, çünkü İlahi gücün mucizelerine defalarca tanık oldum…
28 Temmuz 2010
LUTHİYER ( Luthier) NEDİR ?
Önce kulağa değişik geldi,hem onca sohbet geçmişken bunun hiç konuşulmamış olması şaşırmama sebepti…
Telli müzik aletlerini yapan kişilere “Luthiyer” deniyormuş.Tabi sadece üretmekle kalmıyor bakım ve onarımlarını da yapıyorlarmış…
Luthiyer olabilmek için, titiz işçiliğin yanı sıra iyi de bir kulağa sahip olmak gerekiyormuş…
Detay.
27 Temmuz 2010
NE DEMİŞ ?
Kynk…
BİR ÇOCUĞUN PUZZLE MERAKI…
Bu sinir küpü dediğimiz bulmacaları hiçbir zaman tamamlayamadım ama bitirdiğim jigsaw puzzle sayısını hatırlamıyorum…
Genelde 1500 parça ve zor olanlarını seçerdim.Kimisini arkadaşıma hediye ettim, kimisini işyerinde duvara astım…
O kadar emekten sonra elimde kalan sadece iki tane…
Bundan 7-8 sene evvel bizim Kaptanın rahmetli babaannesi ziyaretimize geldi…
O zamanda bu merakım hat safhada,neredeyse haftada bir tanesini bitiriyorum.
80’li yaşlardaki hazır cevap babaanne gün boyu ne yaptığımı takip etti, parçaları birleştirirken beni inceledi…
En sonunda “ne yapıyorsun? “ diye sordu.
”Parçaları birleştiriyorum ,bittiğinde ortaya resim çıkacak “ diye cevap verdim.
Uğraşıdaki mantığı çözemeyen babaanne,akşam işten dönen Kaptanı yakalayıp kulağına eğiliyor…
“Oğlum,kızcağız bütün gün uğraştı durdu, yok muydu bunun hazır yapılmışı? ”diyor…
O gün epey güldüm…
Bu olaydan sonra da her puzzle yapışımda rahmetli babaannemizi hatırladım…
25 Temmuz 2010
DİKKATLİ OLALIM.GAZETELERE HABER OLUCAK DAVRANIŞLARDA BULUNMAYALIM.YOKSA...
Üzücü olaylarda mağdur kişilerin daha da mağdur edilmesi midir gazetecilik? yoksa insanlarla bir haberi paylaşmak mıdır?
Haberi vermek amacıyla kişilerin özel hayatlarına bu kadar müdahale edilmesi haksızlık değil midir?
70 yaşında tecavüze uğramış bir teyzeyi haber yaparken, “dur bu habere kadının ev adresini de ekleyeyim” demek midir gazetecilik ? bu mesleğin hiç mi ahlaki kuralları yoktur?
Ya buna ne demeli ?? Ölümünün üstünden sene geçmiş olmasına rağmen ,Münevver Karabulut cinayetine ait ortaya çıkan kanlı görüntülerin bize faydası nedir?
“İşte bu kanlı tişörtü, kafasıda burada kesilmişti “diyerek yayınlanan polis kayıtlarına ulaşmak bu kadar kolay mıdır? ya da biz bu görüntüleri izleyince cinayetin bir kilit noktası daha aydınlığa kavuşacak mıdır?
Eskiden böyle bir şey yoktu.Ne polis kaydı ? ne cinayet aletlerinin gösterilmesi vs. Artık her şey aleni…
Biz bu kadar etkileniyorken,yakınları ne durumdadır?
Hiç unutmuyorum geçen sene bu zamanlar keyifli bir tatil gününe başlamak için gazeteyi elime almış resmen şok olmuştum.Tam sayfa ,evet şöyle kocaman bir testere bütün sayfaya sığdırılmış ve manşet atılmış. ”İşte bununla kesildi.” diye…
Her şey açığa çıktı,katil yakalandı cezasını da yargı vericek…
Bu saatten sonra yapılacak haberler kişilerin ailelerine veya yakınlarına acı vermekten başka bir şey olmayacak...
”Çocuğunuz böyle öldürüldü.,şöyle acı çekti “demekten vazgeçin…
Artık insanları acılarıyla baş başa bırakın…
24 Temmuz 2010
İNANILMAZ BİR DOĞA OLAYI…
Bizim dağınık şekillerde gözlemlediğimiz bulutlardan farklı bir formda görüntülenen bu meterolojik olaya sarmaşık bulut ismi verilmiş...
Bilimadamları 1000 kilometreye kadar ulaşabilen bu silindir şekilli bulutların oluşumunu tam olarak açıklayamıyor, ancak devam eden araştırmalar bunu yerden yükselen sıcak havanın deniz meltemleriyle ani karşılaşmasına bağlıyor...
Yukarıdaki bulut görünümü, Mick Petroff tarafından 2009 yılında Avusturalya’daki Burketown –Normanton arasında çekilmiş...
"Morning Glory cloud " ismiyle anılan bu bulut topluluğunu gözlemlemek için bölge her bahar ziyaretçi akınına uğruyormuş...
*Böyle bir olaya tanık olmak hem korkutur, hem de heyecan verir insana...
MCQUEEN 'İN HAYAT YORUMU...
Öldüğünde garajlarından yüzlerce araba ve motorsiklet çıkartılmış bu onun en büyük tutkusuymuş…
22 Temmuz 2010
MUTLU SON !! (tabii şimdilik…)
Daha önce kısa kısa bahsetmiştim … :)) (1.) (2.)
7 aylık maratonun sonuna gelindi…
Veee nihayet kiracı evden kaçtı.Aslında bitmek bilmeyen prosedürler yasal sürece olan inancımı tüketmek üzereydi…
En çokta sinirimi bozan şahısın emlakçıya “ben böyle evi bir daha nerden bulurum? Ne arayan var,ne soran ? Bedavadan oturuyorum işte…” demesiydi.
Eşyaların bir kısmını almadan alelacele kaçması, çokta korkusuz olmadığının bir göstergesi oldu...
Evet elimizde 7 aydır ödenmemiş kira, artı aidat ve birkaç aylık birikmiş elektrik su borcu var. Buna da şükür demekten başka çare kalmadı…
Bu işlerden canı sıkıldığı için babamın bu evi satacağını tahmin ediyorum.Artık uğraşmak istemiyor…
Allah herkesi iyi ve dürüst insanlarla karşılaştırsın ne diyelim...
21 Temmuz 2010
NE DEMİŞ ?
"Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, sayıları daha çok olduğu halde,seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir." demiş Albert Einstein...
foto.knuttz
OLMADIK BİR ANDA…
En kısa sürede, en çok şeye programlı geçer zaman…
Ayrılmadan önce Eminönü’nde bir deniz havası almaktı niyetimiz…
Olmadık bir anda Aykut Hocayı hatırlamak yoktu hesapta…
Nice değerler gibi o da öylece gitti…
19 Temmuz 2010
FUTBOL OYNAMAMA ŞARTIYLA KURULAN BEŞİKTAŞ…
Son bir girişimle Başyaver Mehmet Paşa’ya durum iletildi…
Güvenlik nedeniyle bu tür oluşumlara izin verilmeyen bir saray ortamında Mehmet Paşa durumu padişaha anlatmak için uygun bir zamanı kolladı…
Bir süre sonra durumu öğrenen Sultan II. Abdülhamid gençlerin “yalnızca spor yapmak amacıyla bir spor kulübü kurma isteğini” değerlendirmeye aldı…
Ancak bir koşulu vardı !!!
“Çocuklar , İngilizler’in icadı ayak topunu oynamayacaklardı."
Türkiye’nin ilk spor kulübü bu şart ile kuruldu…
~~~~~~
* Haftalar önce yazmayı planladığım bir yazıydı.Nihayet tamamlandı…
İlgimi çeken ,ülkenin büyük takımlarımdan biri olmadan önceki bu başlangıç noktasıydı…
foto.
kynk.Bütün Dünya/ Ocak 2003
18 Temmuz 2010
BALIK GÖZÜYLE BOĞAZİÇİ…
2005 yılında İspanya’da düzenlenen ve 25 ülkeden 50 fotoğrafçının katıldığı “10. Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonası” balık kategorisinde de Dünya Şampiyonu olmuş…
Uluslararası yarışmalarda daha birçok ödül alan Baloğlu, bu çalışmasını çevre koruma bilincini artıran bir projeyle İlk defa 2006 yılında İstanbul Taksim’de sergilemiş…
İZMİR OTOYOL LEVHALARI DEĞİŞTİ !!!
MASAI ‘LERDE SELAMLAŞMA…
Selamlaşmada kullanılan “Günaydın” “Merhaba “ya da “İyi Günler “in hemen hemen her dilde karşılığını bulmak mümkün…
Afrika’da yaşayan Masai (Maasai) yerlilerinin selamlaşması ise herkesten farklı…
Onlar birbirlerini selamlarken şöyle söylüyorlar…
“Dilerim ki hayvanların iyidir.” :))
* İlginç bir ayrıntı.Hürriyet Grosser Weltatlas’ı incelerken dikkatimi çekti.
14 Temmuz 2010
KÜÇÜK BİR HATIRLATMA !!!
Söz siyasetçi İndra Gandhi'ye ait...
"Bir millet uyuyorsa uyandırmak kolaydır. Uyumuyor da uyuyor gibi yapıyorsa ne yapsanız nafile, uyandıramazsınız."
foto.knuttz
13 Temmuz 2010
AMASRA GEZİSİNDE OBJEKTİFE TAKILANLAR…
Bir Türk arkadaşını görmek için kalkıp Türkiye’ye gelmiş.O kadar sevmiş ki, ”özellikle insanlarını” diye anlatırdı…
İş bulup çalışmaya da başlayınca Avusturalya’ya dönmemiş burada kalmış…
Kursun bitmesine yakın “ Türkiye’de görülmeye değer yerler” konulu bir komposizyon hazırlamamızı istemişti bizden…
Herkes sırayla en sevdiği yerleri tanıttı.Sonra sınıftan biri Marina’ya sordu. "Sizce? "dedi.
“Türkiye’de turistik çoğu yere gittiğini, ama Amasra kadar güzel bir yer görmediğini anlatmıştı…
Yabancı birinin yapmış olduğu bu gözlemden etkilenmiş, o zaman müthiş meraklanmıştım…
Nihayet o merakım sonlandı…
Vakit konusundaki problemimiz nedeniyle doya doya gezemedik.Ancak bulunduğumuz sayılı saatlerde bir hayli görüntü yakaladım…
Gönül isterdi ki hepsini yayınlayayım.Ne yapalım şimdilik bu kadarıyla yetinelim… :))
* hafızalardan silinmeyen o salata...
12 Temmuz 2010
BİR RİVAYETE GÖRE…
İskambil kağıtlarındaki kupa, papaz, karo ve maça simgelerinin neleri temsil ettiği kaynaklarda şöyle anlatılmakta…
Kupa (♥) krallığı,
Maça (♠) krallıktaki şövalyeleri,
Karo (♦) krallıktaki bir şehri ,
Sinek (♣) krallıktaki köylüleri temsil ediyor…
Bir diğer rivayet ise papaz dörtlüsü üzerine kurulu….
Kupa papazı, Kral Şarlman ‘ı
Maça papazı, Kral Davud ‘u
Karo papazı, Jül Sezar’ı
Sinek papazı, Büyük İskender’i temsil etmekte…
Ayrıca bıyığı olmayan tek papaz kupa papazı... :)
foto. 1.2.3.4.
kynk.
KLARNET NASIL AĞLAR ?
İzlerken bir an aklıma geldi...
Bu nasihata uyan bir örnektir.
İşin ustası klarneti çalmak yerine ,onu ağlatmayı tercih etmiş resmen.
Bu arada amann dikkat video yüksek miktarda hüzün içeriyor... :))
11 Temmuz 2010
ÇİN’DE YENİ BİR SPOR…
Bambu üzerindeki denge yarışlarının uzun bir geçmişi yok.Çin’de son yıllarda yapılmaya başlanmış…
Spora gösterilen ilgi her geçen gün biraz daha artış göstermiş…
Amaç, bambu üzerinde denge sağlayarak bitiş çizgisine ilk ulaşmak …
Tabi ilerleme esnasında yapılması gereken akrobatik hareketler bu sporun en zor yanı…
09 Temmuz 2010
İLGİNÇ KULLANIMIYLA “ÇİLİNGİR SOFRASI “DEYİMİ…
İyi de benim gibi Türkçemizde kullanılan şekliyle çilingirin sofrada işi ne? derseniz kaynakların aktardığı mantıklı bir açıklamayla karşılaşıcaksınız demektir…
Deyimin kökeni Osmanlı dönemine dayanıyor.Padişahlara hazırlanan yemekler güvenlik nedeniyle önce “ Çeşnigir “ adı verilen tadımcı kişilere yedirilirmiş…
Büyük bir tepsiye hazırlanan yiyecekler padişahın huzuruna çıkarılır, tek tek kontrol edildikten sonra yemeye geçilirmiş.Buradan yola çıkarak tepsiye “ Çeşnigir Sofrası “ adı verilmiş…
Daha sonraları kullanımı biraz daha değişmiş. Sofralara alkolünde eklenmesiyle sohbetler derinleşmiş,kişiler alkolün etkisiyle dertlerini açmış anlatılmayacak mevzular daha bir rahat anlatılır olmuş....
Zaman içinde çeşnigir sofrası “ çilingir sofrası “ şeklinde söylenmeye başlamış…
kynk. kynk. foto.
WINDOWS DUVAR KAĞIDI...
04 Temmuz 2010
JABUTICABA AĞACI…
Dünyada daha bilmediğimiz ne ilginçlikler,ne güzellikler var…
Jabuticaba ağacı, gövdesinden meyve veren tek ağaç.Bir diğer ismi Brezilya üzümü…
Anavatanı Güney Amerika en çok Arjantin, Brezilya ve Paraguay’da yetişiyor…
Ağaç yılda iki kez meyve veriyor.
Uzun saklanabilme özelliğine sahip bu meyveden marmelat ,reçel ve meyve suyu yapılabiliyor...
Sağlıklı olduğuna inanılan bu yaz meyvesinin astım,bademcik ve ishal tedavisinde kullanıldığı yine kaynaklarda anlatılmakta…
GÜNÜN SÖZÜ...
MEFARET HANIM…
1951 yılında tayin olduğu Bodrum’un ilk kadın hakimi olur…
Kısa sürede sever Bodrum halkı Mefaret Hanımı…
Dürüst temiz kişiliğini örnek gösterir…
1954 yılında intihar eder…
Kimine göre nişanlısının ölümü sebeptir bu intihara,kimine göreyse idam cezası verdiği bir gencin abisi kaçırıp tecavüz eder Mefaret Hanıma…
Bunu hazmedemeyen Bodrum Hakimi intihar eder…
Adına türkü yakılır…
01 Temmuz 2010
ÇOK AYIP…
Kimi insanın midesi çok hassastır.Sizin görmezden geleceğiniz bazı şeyler onlar için bir kabustur, yolculuklar bile eziyettir …
Benim bu tür sıkıntılarım pek yok çok şükür.Sadece bardakta duyacağım yumurta vs. kokusu,bir de ismini bile duymaktan nefret ettiğim hamamböceği tiksinmem için sebeptir…
Şimdi midem sağlam diye övündüğüme bakmayın.Yaklaşık yarım saat önce enteresan bir durum oldu…
Eleştri alan bir siteyi MAALESEF ziyaret ettim.İçeriğinde hiçbir bilgi kaynağının olmadığı,Türkçe’nin alabildiğine katledildiği,gelenek örf adetlerin hiçe sayıldığı anlamsız bir adres.Pişman oldum ama iş işten geçti...
Özür dilerim böyle yazdığım için ama şu an miğdemde karşı konulmaz bir tiksinti duygusu var…
Hiçbirimiz mükemmel değiliz zaman zaman küfür ediyor argo kelimeler kullanabiliyoruz.Ancak bunu aleni yapmamak,toplumu hiçe saymamak,çevremizdeki kişilere rahatsızlık vermemek bir görev olmalı bireyler için…
“Ben istediğimi yazarım”dan ziyade ZAMANI daha eğlenceli,daha yararlı kılmak böyle bir teknolojik imkanı değerlendirmek hepimiz için önemli olmalı…
Blog dünyasında aktif üç seneyi bitirdim.Bu süre içinde çok nadide kişilikler tanıdım…
Yaşıtlarım , benden çok büyük ya da küçük arkadaşlarım…
İçlerinden kimisini imrenerek kimisini takdir ederek,kimisine de tebessüm ederek okudum…
Seçimlerime elbette dikkat ettim.Hemen hemen hiç rahatsız olmadım…
Takip etme sınırı olmasaydı belki daha çok blog okuyup daha çok güzel insan tanıyabilirdim.Ayıp duygusundan haberdar olan daha daha çok insan…
Aslında bu yazıyı sizler için yazdım desem ??
Bu işe gönül veren, yazılarında gereken özeni gösteren,samimi ve güzel paylaşımlarını sergileyen tanıdığım veya tanımadığım bütün arkadaşlarıma buradan teşekkür etmek istiyorum.
Bize ayıbı öğrettikleri içinde annelere,babalara ve iyi eğitim veren öğretmenlere de en içten sevgilerimi yolluyorum…