BANA AİT... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BANA AİT... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ağustos 2010

ÖDÜLLÜ TELESKOP YAPMA YARIŞMASI…

Türk Astronomi Derneği & Nano Manyetik Bilimsel Cihazlar San. Tic.Ltd.Şirketi 1000 TL. ödüllü Teleskop Yapma Yarışması düzenliyormuş…

Yarışmanın amacı, Astronomiye ve Fiziğe ilgi duyan herkesi bir şeyler yapmaya davet etmek…

Yarışmacılar yaptıkları teleskopları en son 1 Aralık 2010 tarihine kadar “Türk Astronomi Derneği (Arzu Kıran eliyle) Sabancı Üniversitesi Orhanlı,Tuzla 34956 İstanbul “ adresine gönderecekler ,yapım aşamasını anlatan en çok 2 sayfalık bir metinle birlikte…


Yarışma kuralları ise;
Teleskop merceklerle yapılacak
Oluşan görüntü ters olmayacak.
Büyütme en az x10 olacak.

Detay için

~~~~~~

* Evliliğimizin ilk yıllarında kendimize göre bir hobi odası yapmıştık.Ders çalışıp, tavla oynadığımız, balıklarımıza bakıp,resim yaptığımız….
Bu arada bir teleskop bile aldık. Öyle profesyonel falan değil…
Sonra ilgi alanlarımız değişti,bizim meşhur teleskopumuz sökülerek dolaplardan birine kaldırıldı, oda ise bir süre sonra çocuk odası şeklinde dizayn edildi… :))


foto.

07 Ağustos 2010

KISA SÜRELİ HUZUR ARAYIŞI…

Bu sene tatil hayal oldu…
Gerçi hava sıcaklıkları böyle giderse yaz süresi uzar, bu arada bir yerlere gidermiyim onu bilmiyorum…


Yine de Ankara’nın kavurucu sıcağında geçici huzur arayışlarında olacağım kesin. :((

Photobucket

Bugün buradaydım…
Birkaç saatliğine bütün düşüncelerden uzaklaşmış bir vaziyette...

27 Temmuz 2010

BİR ÇOCUĞUN PUZZLE MERAKI…

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket


Photobucket
Enteresan bir koleksiyon değil mi ?
Bu sinir küpü dediğimiz bulmacaları hiçbir zaman tamamlayamadım ama bitirdiğim jigsaw puzzle sayısını hatırlamıyorum…
Genelde 1500 parça ve zor olanlarını seçerdim.Kimisini arkadaşıma hediye ettim, kimisini işyerinde duvara astım…
O kadar emekten sonra elimde kalan sadece iki tane…

Bundan 7-8 sene evvel bizim Kaptanın rahmetli babaannesi ziyaretimize geldi…
O zamanda bu merakım hat safhada,neredeyse haftada bir tanesini bitiriyorum.

80’li yaşlardaki hazır cevap babaanne gün boyu ne yaptığımı takip etti, parçaları birleştirirken beni inceledi…
En sonunda “ne yapıyorsun? “ diye sordu.
”Parçaları birleştiriyorum ,bittiğinde ortaya resim çıkacak “ diye cevap verdim.
Uğraşıdaki mantığı çözemeyen babaanne,akşam işten dönen Kaptanı yakalayıp kulağına eğiliyor…
“Oğlum,kızcağız bütün gün uğraştı durdu, yok muydu bunun hazır yapılmışı? ”diyor…
O gün epey güldüm…
Bu olaydan sonra da her puzzle yapışımda rahmetli babaannemizi hatırladım…

22 Temmuz 2010

MUTLU SON !! (tabii şimdilik…)

Photobucket

Daha önce kısa kısa bahsetmiştim … :)) (1.) (2.)

7 aylık maratonun sonuna gelindi…
Veee nihayet kiracı evden kaçtı.Aslında bitmek bilmeyen prosedürler yasal sürece olan inancımı tüketmek üzereydi…
En çokta sinirimi bozan şahısın emlakçıya “ben böyle evi bir daha nerden bulurum? Ne arayan var,ne soran ? Bedavadan oturuyorum işte…” demesiydi.
Eşyaların bir kısmını almadan alelacele kaçması, çokta korkusuz olmadığının bir göstergesi oldu...


Evet elimizde 7 aydır ödenmemiş kira, artı aidat ve birkaç aylık birikmiş elektrik su borcu var. Buna da şükür demekten başka çare kalmadı…
Bu işlerden canı sıkıldığı için babamın bu evi satacağını tahmin ediyorum.Artık uğraşmak istemiyor…
Allah herkesi iyi ve dürüst insanlarla karşılaştırsın ne diyelim...

17 Haziran 2010

ASANSÖR…

Hariçten gelen bir ilhamla yazıyorum aslında garip gelebilir ya da güldürebilirim sizi, olsun ben genede anlatacağım…

Şu an oturduğum evi görür görmez öyle etkilenmiş acaba deyip taşınma hayalleri kurmaya başlamıştım…

Gelin görün ki rakam yüksek geldiği için hayaller kısa sürede sonlanmıştı.Üzerinden 6 ay geçti evin sahibi tekrar kapımızı çalıp (bu arada biz yan apartmanda oturuyorduk) fiyat konusunda anlaşabileceğimizi söyleyip bizi kahve içmeye davet etti…

Bizim kaptan fiyatı konuşa dursun,ben mutfak ,parke, fayans ve karşımda duran Ankara manzarasını incelemeye devam ettim…
Nasibe çok inanırım öyle böyle derken ev bizim oldu…

Çoğu kişiye dezavantaj gelebilir ama 9 katlı bir binanın en üst katı olmasını hiç problem etmedim.Üst kat soğuk olur vs…
Neyse kısa süre sonra taşındık…

1. Gün. O da ne ???? Bir uğultu??? Saat başı bazen 10dk.da bir , gece yarısı olmuş ara ara sesi duymaya devam ediyorum…
Araştırıyorum sesin geldiği yeri.Üst katımız asansör mekanizmasının olduğu bölüm.Asansör her çalıştığında sesi duyuyorum.
” Eyvah dedim biz ne yaptık? Buna hiç dikkat etmedik ben bu sesle hayatta oturamam.”

İlk zamanlar rahatsızlık duyduğum bu sese zamanla öyle alıştım ki, artık doğal gelmeye başladı…
Hatta yıllar geçtikçe olay şuna dönüştü. :))

“sabah apartmandan ilk çıkan Ayşen hanım hımmm saat 7.30 oldu demek ki acele etmeliyim işe geç kalabilirim”
“ Çöpler toplanacak apartman görevlisi bizim kata çıkıyor çöpü kapıya çıkarmalıyım.”
“ Mehmet beyin kızıda işten döndü saat 21.30 “
“Asansör 6.katta durdu hayırdır bu saatte ?? ”
Bayram sabahı “ Çocuklar şeker toplamaya başladılar “ vs…

7 sene içinde bu sinir bozucu sese alıştım ben…
Diyeceğim o ki insanoğlu zamanla alışabiliyor kabul ediyor.Acıları,sıkıntıları

ya da takıntıları…:))


foto.

13 Haziran 2010

DEĞİŞMEYEN BİR BEN…

Photobucket

Hayatım boyunca hep alçakgönüllü oldum ama hiçbir avantajını göremedim…

Bu davranış şeklimin bana getirdiği kayıplar her geçen gün artmaya devam etti…

Bazı şeylerde sonradan değişmiyor.Nasıl başlıyorsanız maalesef öyle devam ediyorsunuz …

Ben yinede söylemiş olayım çok da fazla mütevazi olmaya gerek yok bu hayatta…


foto.knuttz.

04 Haziran 2010

SADECE ÜÇ HARF…

Ayrı şehirlerdeyiz…
Dünya telaşı, iş güç koşuşturma derken her şey detaylı konuşulmuyor
telefonda …
Şu an yolunda gitmeyen şeyler var hayatında ,
canım arkadaşım üzgün…
Bugün şöyle yazmış profiline okurken üzüldüm… :((


“Üç harf yanyana kaç şekilde gelir bilir misin?
Aşk dersin... Sen dersin... Ben dersin...
Sen, ben biter; biz dersin...
Gün gelir git dersin...
Peki dur kelimesinden haberdar değil misin?
Dur demeyi bilmez misin?
Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?"


Photobucket

13 Mayıs 2010

İŞYERİNDE YETMEYEN ÇAY SORUNU…

İşyerinde çay işlerine bakan Bülent bey bugünlerde pek bir sıkıntılı…

Çayı bir türlü yetiremiyor.Eğer çay planlanandan erken bittiyse ya “su çektim” ya da “demlenmek üzere” gibi cümlelerle bizi oyalama yoluna gidiyor…

Durum böyle olunca o da kendince teknikler geliştiriyor…

İşte yetmeyen çaya çözüm, triplex çaydanlık !!!
Photobucket

11 Mayıs 2010

23 Nisan 2010

ARADIĞINIZ KİRACIYA ŞU ANDA ULAŞILAMIYOR !!!

O günden bugüne pek bir şey değişmedi aslında…
Sadece kiracıya artık ulaşılamıyor,keza babamda aramaktan vazgeçti.Sıkıldı bunlarla uğraşmaktan ve hukuki işlem başlattı hafta içinde…
Dilekçesini vermek üzere adliye bankosunda numara alırken telefonu çalmış.
“Merhaba,ben …..bankasından arıyorum.Dört sene önce çektiğiniz konut kredisi bitmek üzere.Bu kredi ile ilgili memnuniyetiniz hakkında görüşlerinizi almak istiyoruz.”demiş bir ses.
Babam gülmüş,”valla demiş,öyle bir zamanda aradınız ki,

bende şimdi ..…”
Görevli bayanda gülmüş tabi bu olaya.”tamam,ben daha müsait bir zamanda arayım” diye cevap vermiş. :)))


Photobucket
foto.knuttz

19 Nisan 2010

OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE MİRAS BAKIR SAHANLIKLAR…

Geçen sefer vakit boldu ve fotoğraf makinem elimden düşmemişti.Bu gidişim daha kısa süreli oldu o da alışverişle geçti Beypazarı’nda…
Çarşı içinde bakır malzemeler satan birçok dükkan var.Bu bakır yumurta sahanlığında karar kıldık arkadaşlarla, 4’lü, 6’lı ve düz modellerden satın aldık…

Photobucket

Haftasonu kahvaltılarını renklendirmek hem de farklı tatlar yaşayacağımız garantisiyle anlattı bakır ustası.Osmanlı mutfağından günümüze miras…

“Bakır tavada pişen yumurtanın lezzeti ve sunumu farklı olur,yalnız dikkatli kullanıp metalle çizmemek gerekiyor” dedi.Saray mutfağından, padişaha pişen yemeklerden konuştuk bir süre...

Eve geldikten sonra şöyle bir baktım netten.Meğer ne önemliymiş o dönem.Alt tarafı bir yumurta dersiniz…
Hatta öyle bir tarif buldum ki Osmanlı kahvaltısında, bunu padişaha beğendirmek ve övgü almak çok önemliymiş.Soğanlı yumurtayı iyi yapmak “Baş aşçılığa terfi sebebi”, aşçının gurur kaynağı olurmuş.:))

Tarifi yazmıyorum ama bakmak isteyen olursa buraya ekliyorum.
Bilmediğim tadlara karşı önyargılıyımdır.Tarif bana uygun gözükmüyor o nedenle kendi klasik yöntemlerimle pişirmeye devam edeceğim…

12 Nisan 2010

TRT ÇOCUK KOROSU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK...

Tek kanallı dönemde TRT çocuk korosu her Pazar saat 10.00 gibi başlardı... :)) İlkokulu yeni bitirmiş olmalıyım,bu görüntüleri hatırlıyorum.

03 Nisan 2010

TAHTA KAŞIKLARI BULAŞIK MAKİNASINDA YIKAYANLARDANIM...

Teflonlarımız çizilmesin diye kullandığımız tahta kaşıkları bulaşık makinasına koymamamız gerektiğini öğrendim bugün.Sadece o da değil,soğuk servis amaçlı kullanılan plastik maşa,çatal,kepçe vs.onlarda…
Benckiser firmasının vermiş olduğu bir seminere katıldım.”Su tüketimi ve Enerji Tasarrufu” ile ilgiliydi.

Tahta kaşıkların bulaşık makinası deterjanını emdiği ve bu şekilde kuruduğu anlatılınca şaşırdım.Plastik olanlarınsa birkaç yıkamadan sonra üzerindeki koruyucu parlak tabakanın aşındığı ve alttaki kansorejen içerikli malzemenin ortaya çıktığı anlatıldı…


foto.

16 Mart 2010

BİR PARMAK ÇOCUK TANIDIM…

Annemlerin komşusu erken doğum yaptı haliyle küveze konuldu.Ankara’nın bilinen özel hastanelerinden birinde yatıyor ziyaretine gittik…
İkinci hamileliği ilkine göre hep sorunlu geçmiş anlatıyor.Yorgun ve de üzgün…
Maalesef olmadı bebek yaşamadı…
Kader dedim ,eğer yaşayacak olsaydı bir şekilde…

Düşündüm ve yıllar öncesine gittim.Sene 1984 babamın görevi nedeniyle doğuya yeni taşınmışız.
Okuldan geliyorum annem evde yok.Komşumuz “ağlama gelecek annen” diyor çocukluk işte…
Öğreniyorum ki yan komşumuz aniden sancılanmış hastaneye yetiştirmişler.Bebek altıbuçuk aylık,yarım kilo falan…
Artık nasıl uygun gördülerse haftasına kalmadan taburcu ettiler.Elinde parmak çocukla Reyhan teyze eve döndü.Bebeği merak ediyoruz görmek istiyoruz “yok olmaz” diyorlar.Kadın ağlıyor,genç ve tecrübesiz annemden yardım istiyor.”Korkuyorum” dediğini hatırlıyorum ama…
Bu arada bebeğin adı henüz yok koymak istemiyorlar.
Annem evin içinde hazırlık yapıyor.Göz damlalarını boşaltıp kaynatıyor,tülbentler,pamuklar,sargı bezleri vs…
Önce bebeğin kalacağı odayı iyice temizliyorlar.İçeriye annesi ve annem dışında kimse girmiyor.
Bir paket pamuğa rahatlıkla sığan bebek,göz damlalığının içine konulan anne sütü ile iki-üç saatte bir beslenmeye çalışılıyor.Emme refleksi olmadığı için ağzına damla damla sabırla başında bekliyor annem…
Günün büyük bir kısmını orada geçirmeye başlıyor.
Altını ıslatınca pamukla temizliyor.Zaten altını bağlama şeklinde bir şey söz konusu değil dedik ya parmak çocuk bez ondan büyük…
Biz hala “kapıdan anne ne olur bir görelim” desekte uzun süre izin çıkmıyor.
Öyle böyle derken kırkını çıkardı bebek ve birbuçuk kiloya ulaştı…
İki isim koydular biri “Yaşar”… :)
Seneler sonra kampta karşılaştık.Yaşar askerden dönmüş.Reyhan teyze hemen telefon açtı “Çabuk gel dedi seni biriyle tanıştıracağım”… :)

~~~~~

Şimdi düşünüyorum sadece teknolojik imkan yetmiyor demek ki.
İlgi,inanç,azim ve de İlahi güç…


foto.

02 Şubat 2010

HUYSUZ EVSAHİBİ VE DERTLİ KİRACISI...

Bakmayın başlığı böyle attım ama babacığımın sinir harbini her görüşümde “Allah evsahiplerine sabır versin” diyorum.Bizde kiracı olduk ,birçok evsahibi gördük…Keşke vakit olsa da uzun uzun anlatsam enteresan evsahiplerini ya da evsahibi olduktan sonraki kiracıları.Hele sonuncusu hepten ilginç çıktı.Memur emeklisi babamın yıllarca dişinden tırnağından biriktirdiği paralarla aldığı kutu gibi evin aylarca yatmayan kirası sonrasında telefondan “sen bana kızdın değil mi şimdi?”deyip sonra “sor bakalım neden yatıramadım kirayı?” demesi ekol bir hareketti.Gülsek mi ? Şaşırsak mı? bilemedim…


18 Ocak 2010

KUMBARA...

Öyle sağlam ve güzel tasarlanmıştı ki onu kırmak ya da açmak mümkün değildi.Kız çocuklarının amacı dışında oyunlarda ütü olarak kullandığı bu İşbankası kumbarasını…

İçine para atıldıkça gülle gibi ağırlaşır,açmak için de bankaya götürmeniz gerekirdi çünkü anahtarı özellikle verilmemişti…

Bankaya ilk gidişimizde görevli bayanın bozuk paraları aldıktan sonra gülerek sakız,vida,anahtar ve saç tokalarını uzattığını anlatırdı babam…

Düşünüyorum bizim zamanımızda şimdiki gibi model model kumbaralar yoktu.Bir bu,birde Akbank’ın meşhur uğurböcekli kumbarası vardı…

foto. foto.

10 Ocak 2010

BİR ANI - BİR EVLENME TEKLİFİ VE SONRASINDA YAŞANANLAR…

Veda zamanı yaklaşmış olmasına rağmen son dakikaları değerlendirmek istercesine sarmaş dolaş bekliyoruz Kaptan’la…
Öğrencilik yıllarımda kaç kez gidip geldim trenle sayısını hatırlamıyorum.Bazen sınıf arkadaşlarıyla matrak muhabbetlerle ,bazen yalnız…
Rahattı ve her şeyden önemlisi güvenliydi o yıllarda.Neyse trenin kalkış düdüğü ile alelacele oturdum yerime el sallıyorum.Kaptan hızla cebinden çıkardığı büyük sarı post- it kağıda bir şeyler yazıyor.Yavaş yavaş hareket etmeye hazırlanan tren camının ortasına “pat” dedi yapıştırdı.Üzerindeki kısa sevgi mesajını okuyup tekrar el salladım…
Yavaş yavaş hızlanmaya başlayan trenin camına notu almak için elimi bir attım açılmıyor.Tekrar ,tekrar yokkk camı hareket ettirmek mümkün değil sıkışmış resmen…
Bilmem kaç km hızla giden trenin kağıdı uçurmasını bekliyorum ne mümkün nasıl bir yapıştırıysa banamısın demiyor.Bu arada yanımdan gelip geçen yolcular camdaki sarı kağıdı ister istemez bakıp okuyor.Bilet kontrolü yapan görevli,tren içinde gezinenler,yol boyunca yanımda yolculuk yapanlar...
Dışarıda o kadar rüzgara ve soğuk havaya rağmen kağıt sabaha kadar uçmadı nasıl olduysa.:)) En sonunda İzmir Basmane garına indiğimizde kağıdı cebime alıp koyabildim.Komik bir anıdır benim için zaman zaman hatırlarım…

Kaptanla liseden arkadaşız,13 yılın sonunda evlendik ancak teklif falan olmadan direk hazırlıklara başlayarak gelişti her şey. Hani evlenme teklifide şöyle ilginç oldu diye anlatmak isterdim ama maalesef öyle bir şey yok bizde…
Şimdi kendime ait bir şey yok dedim ama anlatmak istediğim başka bir evlenme teklifi var beni çok şaşırtan ve de güldüren.Daha önce duymayanlar için anlatalım…

~~ ~~

Amerikalı Reed Harris günlerce düşünür çok sevdiği Kaitlin Whipple’a evlenme teklif edecektir.Arkadaşlarıyla konuşup her şeyi planlar…
Topluca gidilen cafede siparişler verilir. Plana göre genç adam sevdiği kızın bardağına evlilik yüzüğünü koyacak ,sohbet esnasında yüzüğü ağzından çıkarıcak kıza evlenme teklifi edecektir.Buraya kadar her şey normal gözükebilir neticede ağza gelen metal parçasını kim fark etmez?
Ne var ki planlar istenilen şekilde gitmez.Yüzüğü fark etmeden bardaktaki milkshake’i içmeye devam eden Kaitlin yüzüğü bir güzel yutar…O arada genç adam ve arkadaşları bir türlü ortaya çıkmayan yüzüğü beklemektedir.Hatta olayı hızlandırmak için “en hızlı kim içecek ?” yarışı bile yaparlar. :
Boşalan bardağa hepsi şaşkın gözlerle bakarken Redd ,Kaitlin’e iyi olup olmadığını sorar ve ardından durumu anlatır.Doğruca hastanenin yolunu tutan çift röntgen filmleri çekildiğinde yüzüğün midede olduğunu görürler.Doktor bol bol su içip beklemesini söyler kıza.: ))


Sonuçta geri gelen yüzükle birlikte evlenirler.Bu arada Tv programlarına konuk bile olurlar…
Kaitlin bloğunda bu inanılmaz olayı komik bir dille anlatmış üstelik o günün videosunuda eklemeyi unutmamış.



*Bu arada uzun bir post oldu şimdi fark ettim kusura bakmayın arkadaşlar…

10 Ekim 2009

BİR DEDİKODU…

Yaşantılarına değil ama oturdukları eve özendiğimi hatırlıyorum.Dağın eteğinde,denize karşı bahçelerinde içtiğim kahvenin tadını unutamıyorum mesela…
Çok samimi olduğum söylenemezdi ancak zaman zaman görüşüyorduk.Bundan iki sene evvel boşandılar oldukça kötü bitti evlilikleri , dört yaşındaki oğullarının velayeti babaya verildi.Çocuk özellikle babasını istemiş mahkemede annede “zaten ekonomik gücüm yok bakamam” demiş…
Adam iki ay geçmeden başka bir bayanla tekrar evlenince “hımmm acaba ?” dedi herkes.Neyse kadın mesleği olduğu için bir süre sonra iş buldu.Gelgelelim bu zor dönemi atlatması kolay olmadı.Çocuğu görmek için her yanına aldığında çocuk tarafından istenmedi vs…

Photobucket

Her sene olduğu gibi bu senede ortak tanıdıklarımıza merak ettim sordum.”o nasıl iyimi?” diye…”Ohooo çok iyi,evleniyor biliyormusun bir Amerikalı ile yaz sonunda Amerika’ya yerleşicek hani samimi arkadaşı Kadriye varya o söyledi “dedi Dilek hanım…

Güzel haberler almak insanı mutlu ediyor.Zor günler onun için bitecek dedim içimden.

Birkaç hafta geçmeden bu sefer Kadriye ile karşılaştım “Onun yanından geliyorum,evleniyor biliyormusun?” Tam o sırada “duydum” diyecekken devam etti.”Samsun’lu biriyle evleniyor,Samsun’a yerleşecek…”
?????? Nasıl yani Amerika neresi,Samsun neresi? Hani Kanada falan olsa yaklaşmış dersin.Uydurulur da bu kadarı nasıl olur onu anlamadım.
Bir haberde şöyle diyordu.”
Dedikodu insan sağlığına iyi geliyor
Eeee bana iyi gelmedi bu…Farkında olmadan dedikoduya alet oldum,dinledim,inandım ...
Evet bende konuşurum insanları ama sadece aile fertlerimle,kişilere zarar vermeden,hayali şeyler üretmeden…
Dedim ya benim sağlığıma iyi gelmedi bu.Kendimi o gün kötü hissettim…
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

05 Ekim 2009

...

Cuma gecesi kuzenimin eşi geldi.Hem bıdık hava alır, hem de yemek yeriz diye dışarı çıktık…
Konu konuyu açtı sohbete fazla katılamadım çocukla ilgilenmekten ama bir ara Kaptanın şöyle dediğini duydum.”Dedem 92 yaşında ara sıra sağlık problemleri olsa da maşallah…”
Yemek sonrası bir telefon dedemizi kaybetmişiz…
Hayat anlardan ibaret.Bir saat içinde her şey değişebiliyor…
Artık telefonla aradığımda cevap verecek kimse yok.Ev bomboş kaldı... Seni kaybettiğimiz için üzgünüm dedecim.