HAYATIN İÇİNDEN... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HAYATIN İÇİNDEN... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2009

NE DEMİŞ ?

“Yıllarca hep zengin, fabrikatör baba rolünü oynadım.İşin en acıklı kısmı ise bütün gün zengin baba rolünü oynayıp çekim bitiminde eve gitmek için soğukta ,köşedeki durakta dolmuş beklemem olmuştur.”

demiş Türk sinemasının tonton amcası
Hulusi Kentmen
kynk.haftalık keyif perisi dergisi.
foto.

11 Eylül 2009

ANLIYORSUN DEĞİL Mİ ?

Bir arkadaşım bahsetmiş benim de ilgimi çekmişti.Kıssadan hisse misali…
”Tüm Avrupa’yı dolaştım, beni etkileyen olaylardan biridir.Bir gün markete gittim alışverişim bitti,tam çıkmak üzereyken bir yağmur bastırdı dışarı çıkmak ne mümkün…Öylece bekliyorum.
Görevli yabancı olduğumu anlamış olacak ki kapı önünde duran kovayı gösterdi.İçinde çeşitli modellerde şemsiyeler duruyor.Birini alabileceğimi söyledi.Tamamen ücretsiz öyle para falan ödemiyorsun.Sadece tek koşul var, işin bittiğinde yerine geri bırakacaksın.Hatta sana en yakın marketlerden birinede bırakabilirsin çünkü her markette bunlardan var.Kimse bir şemsiyeye tenezül edip alıp evine götürmez.Tamamen güvene dayalı bir toplum ilişkisi…” diye anlatmıştı.
Fazla söylenecek bir şey yok bunun üzerine.Bizde olsa ne olurdu? diye sormuyorum bile...

Tüm dünyanın gözü üzerimizdeyken yapılan utanç verici hareketleri ancak rezillik olarak nitelendiriyorum.
İşte bizi bu yüzden almadılar ve almayacaklar AB’ye…
***********************************************************************

***********************************************************************
Sel felaketinde hayatını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine sabır dilerim…Tıpkı aynı gün sessiz sedasız toprağa verilen gencecik 10 vatan evladının ailelerine dilediğim gibi.Her zamanki gibi arada unutuldu gitti.
Rakamlarla 7000’di ,şimdi 7010 olmuş ne fark eder?Yazık hem de çok yazık…

21 Ağustos 2009

OYUNCAK ve GÜNÜN SÖZÜ…

Çocukluğumda bakkala koşar bu çatapatlardan alırdık…Gerçi hala var görüyorum.En yüksek patlama sesini elde etmek için türevi “Mantarla ” birlikte sarılıp ,büyükçe bir kaya yardımıyla patlatılırdı.Kokusu ve çıkan sesi bir yana, birkaç kez yandığımı hatırlıyorum…
Başka versiyon olarak halka şeklinde dizilmiş küçük olanlarıda mevcuttu.Erkek çocuklarının tabancalarında vazgeçilmezdi…
--Yavrum yapma gözüne gelir…
--Sakın haa,eline yapışır…
--Amann bunlar tehlikeli şeyler vs…hepsini duyduk ama çocukluktu işte o zaman anlayamadık…
Ya da sadece bizim anne babalarımızın tembihleri yeterli olmadı.Başkalarının babaları onlara oyuncak tabanca aldı yetmedi,seside olsun diye çatapatlarla destekledi…

~~~
Dün cici kızım oyunparkında tramboline binmek istedi.Sıramızı beklerken bir babanın elinde gerçeğini hiçte aratmayacak şekilde üretilmiş oyuncak tüfeği görünce bir an irkildim…Orası masumdu,mutluydu,gülücüklerin birbirine karıştığı temiz bir ortamdı.
Peki o ortamda böyle bir modelin ne işi vardı? Hali vaktinin yerinde olduğu anlaşılan bu babanın aklına alacak başka oyuncak gelmemiş miydi?
Çocukluğumdan bugüne bazı şeyler değişmiş olmalıydı…

~~~

“Çocuklar; yok etmeyen, savaşı simgelemeyen, psikopat dürtüleri geliştirmeyen, vahşet, dehşet, öfke duygularını yaşatmayan oyuncaklarla oynamalıdırlar; yaratıcı ve üretici oyuncaklarla... Yani insan olmanın onurunu yaşatacak oyuncaklarla...” Çağatay Acar

~~~
söz kynk.
foto kynk.

16 Ağustos 2009

ÇÖLYAK…

Sene 2001 vekil öğretmenlik yaptığım dönem… 
Nöbetçiyim ve sınıfların boş olup olmadığını kontrol ediyorum.
İlkokul 5 sınıf öğrencilerinden biri içeride başını sıraya koymuş öylece düşünüyor…

”Yavrum neyin var? Hastamısın?” diyorum.Önce “hayır yok bir şeyim” desede ısrar ediyorum hasta zannederek…
“Öğretmenim” diyor “benim kızkardeşim çok hasta.Kendisi Çölyak hastası ,dün gece dayanamayıp çikolata yemiş fenalaştı.Şimdi hastanedeler onu merak ediyorum.”
“Anladım,ama merak etme şimdi durumu eminim daha iyidir “diyerek teselli etmeye çalışıyorum.

Eve geliyorum…
Acaba nedir bu Çölyak? bilmiyorum.İnternet ise bu kadar yaygın değil hemen Meydan Larusse açıyorum ve bu hastalığın ne olduğunu öğreniyorum…
------------------------------------------------------------------


İlk veli toplantısında çocuğun annesi ile görüşme fırsatı buldum. Aile fertleri hep tedirgin çocuklarına ne yedireceklerini şaşırmışlar.”Paketlerin üzerinde içerik açıklamaları yazmıyor ki bilelim “ diyor annesi.Almanya’dan getirttiğimiz özel unlarla ekmek yapıyorum ya da onun seveceği bir şeyler… Kraker,çikolata,salça vs. yemesi yasak !!! 
sayıyor sayıyor içinde gluten maddesinin olmaması gerekiyormuş.Çünkü bağırsaklar gluten maddesinin emilimini sağlıyamıyormuş.


Hastalık maalesef genetik ve bir ömür boyu devam ediyor.Tek tedavisi glutensiz beslenmek…


Şimdi elimdeki pakete bakıyorum.İçeriği yazıyor.Gluten olmadığı özellikle belirtilmiş...


Seviniyorum kendi kendime sekiz senede bazı şeyler değişmeye başladı diyorum…

Çölyak ile ilgili detay isterseniz...

13 Ağustos 2009

BİR KÖY VAR AMA UZAK DEĞİL...

Bugüne kadar kaç blog gezdiniz eminim kafanızda bir rakam yoktur.Bende bilmiyorum sayısını…
Kişisel, teknoloji ,hobi blogları vs. pek çok blog gezdim ama bir köye ait bloğa ilk defa rastlıyorum.Adını duymadığım,yerini bilmediğim bir köy…
Fikir güzel,benimde hoşuma gitti doğrusu.
Bilecik ilinin Pazaryeri ilçesine ait Esemen Köyü,bakmak isterseniz bloğu burada

REKLAMIN BÖYLESİ…

Uzun süredir açılmayan mail kutusu açıldı. Ohoo mail kutusu dolmuş bile.
O da ne??? ……..seni Facebook’a davet ediyor,……Netlog hesabını görmeni istiyor,…….’nın Badoo mesajına baktınmı?
İşte yeni bir saçmalık daha.Bu mesajlar ilk gelmeye başladığında önemsemedik ama iş çığrından çıkmış.Üstelik eski iş yerinden hoşlanmadığım bundan sonrada görüşmeyi hiç düşünmediğim (bu arada duygularımız karşılıklı) fakat bir türlü msn’den silemediğim kişiden bu mesajlar gelmeye başlayınca anladım.Biliyorum benim ismimlede kişilere davette bulunuluyordur haberim olmadan…Kişilerin izni dışında onların adına bu mesajları kim yolluyor o da belli değil.
Daha kötüsü bunu merak edip açtığın zaman bilgisayara virüs geçiyor benden söylemesi…

07 Ağustos 2009

:((

Bütün bir kış telefonlaştık aile dostumuzla her yaz olduğu gibi görüşmek dileğiyle…Telefonda “sıkıntılıyım aslında…Bacanağımın hastalığı ilerledi akciğerindeki illet iyice yayıldı,biliyorsun onu kardeşim kadar çok severim artık hiç kalkamıyor.Kızının mürüvetini görmeden gitmesin istedik.Bir hafta içinde düğün yaptık.”dedi babama…
İzmir’e gidişimize sayılı günler kala gene telefon geldi, bir operasyon geçirmesi gerekmiş fakat ameliyattan çıkamamış aile dostumuz…Dün vardı,bugünse yok !
Bahçesini çok sever,çiçekleri ile tek tek ilgilenirdi.Evleri boş, susuz kalmasın diye bahçeyi sulamaya gidiyorum.Bahçede bir bey çiçeklerle ilgileniyor soruyorum “bacanağı”… İyileşmiş hatta ve hatta değerleri neredeyse sıfırlanmış.Oysa kışın çok hastaydı diye düşünüyorum...
Şimdi başlık düşündüm bu yazıya,”Allah’tan ümit kesilmez”mi demeliyim? Yoksa “Hayat bu yarın ne olacağı bilinmez”mi ? bir türlü karar veremedim…

31 Temmuz 2009

BEKLE BENİ SIĞACIK…

Tatile gitmeden önce bir sürü şarkı yükledim mp3’e hani uzun uzun yürüyüşler yaparken dinlerim diye…Özellikle Pinhani’nin şarkılarını yükleyip Sığacık’ta gezerken dinlemek vardı kafamda (hani Kavak Yelleri modunda) ama unuttuğum için bu isteğimi gerçekleştiremedim.
Şimdi hazırım, Özii’cim sağolsun bir dahaki gidiş için hazırlık yapmama yardımcı oldu… bknz.Sığacık

25 Temmuz 2009

TATULA…

Resmi çekmekte biraz geç kaldım çünkü iki gün önce hemen hemen tüm çiçekleri açmıştı Tatula’nın.

Solan çiçeklerin yerine birkaç hafta içinde yenileri çıkıyor ancak o anı yakalamak asıl mesele…

Sıcak iklimi seven bu bitkinin sahibi,eski Yunanlıların savaşlarda düşmanlarını bayıltmak için kullandıklarını anlattı.Çünkü keskin bir kokusu ve zehirli etkisi var.Tabi bu kastedilen zehir etkisi tek bir çiçekle olmuyor onu da ekleyim.

İnternette Tatula ilgili çeşitli bilgiler mevcut,özellikle şifalı bitkiler içinde eski tıpta kullanıldığı anlatılmakta ancak bu tür şeyler riskli olduğu için onları çok ciddiye almamak lazım diye düşünüyorum.


Ben sadece işin görüntü kısmıyla ilgileniyorum.Çiçeklerin hepsi aynı anda açtığında harika bir görüntü oluşuyor.

detay.

20 Temmuz 2009

UNUTULMUŞ BİR İZMİR GELENEĞİ…


Bu İzmir’e özgü bir adet.Şimdilerde unutulmuş olsa da benim severek sürdürdüğüm bir gelenek…

Yasemin çiçekleri dallardan toplanıp,çam yapraklarının sivri uçlarına tek tek takılır.Sonra bu demet, içi su dolu geniş bir kaseye bırakılır.Evinizin içine ya da balkonunuza yaseminin güzel kokusu yayılmaya başlar.Özellikle akşam üstleri…


Gelelim bunun neden yapıldığına? Sadece mekan güzel koksun diye yapılmıyor, yaz gecelerinin kabusu sivrisinekler yasemin kokusunu sevmedikleri için ortamdan uzak duruyor...

10 Temmuz 2009

TAŞ DEVRİ…

Önce bunu gördüm…Sordum tabi ne yaptıklarını? Denizden topladıkları taşlarla bahçeye yol yaptıklarını söylediler..."Demek ki emeklilikte zaman böyle değerlendiriliyor "dedim kendi kendime hoşumada gitmedi değil hani.
Sonra bir baktım komşular arasında taş toplama furyası başlamış.Denizden gelenlerin elleri taşlarla dolu...
Yaşım onlara göre küçük üstelik emekliliğimede çok var ama vaktimi değerlendireyim, bende farklı birşeyler yapayım diye düşündüm.Dayanamadım katıldım onlara ve bunları topladım.Bu arada muhabbetler hep taş üzerine…-- Ohooo bu yapılan ne ki dediler git falanca numaradaki komşu iki senedir uğraşıyor ama anlatmakla olmaz görmen lazım.--Ehh hadi gidip görelim bakalım denizden toplanılan taşlarla başka neler yapılıyor?

İlk görüşte çok şaşırdım, böyle bir şeyle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Emeğe hayran kaldım…

Şimdilik beklemedeyim...Ne yapacağıma henüz karar vermedim.Çünkü bu kadar özveriyle çalışıp böyle bir yapamayacağımı biliyorum.Ama taşları ışıl ışıl parlayan denizin içinden seçmek oldukça zevkli belkide bununla yetinirim.

30 Haziran 2009

YOK ARTIK...

Bir değil ,iki değil aslında çokkk var ama ben yazmaya zaman bulamıyorum.Bunu yazıcam ahh ettim…
Tv dizisi devam ederken altta bir yazı “ Tabanca yaz 3230 ‘a gönder gerçek tabanca sesi cebine gelsin.” Son zamanlarda karşılaştığım saçmalıklardan sadece biri böyle bişey olamaz ya da olmamalı…

* Numarayı kafadan attım.Meraklılara duyurulur!!!

ZIPÇIKTI...

Görüntüsüne bayılıyorum…Kokusu yok maalesef ,ektiğiniz zaman bir süre sonra yanlardan yenileri geliyor.Sanırım bu yüzden adı Zıpçıktı.

Bol bol sulamak gerekiyor.
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim bahçe işleriyle uğraşmak gerçekten çok yorucu…

24 Haziran 2009

ÇEKİLİŞTEN 25 MİLYARI NASIL KAZANMIŞIM??

Arka arkaya iki mesaj geldi telefonuma…”Değerli abonemiz 18.06.2009 tarihinde Turkcell’in düzenlemiş olduğu çekilişten hattınız 25.000 bin tl para ödülü kazanmıştır.Bilgi ve İşlem için 0539 662 38 09 nolu numaradan bilgi alabilirsiniz.Turkcell ” şeklinde gelen mesaja tabiî ki itibar etmedim ve aramadım.
Kim durduk yere böyle bir şey yapar ki? Dolandırıcılık teknoloji ile birlikte şekil değiştirmeye başladı.Haksız yere kazanç sağlamaya çalışan bu insanlara ve adını kullandığı halde bu hattı kapatmayan Turkcell’e kızdım doğrusu.Çünkü bilgi vermek için aradığımda Turkcell numarayı alma tenezülünde bile bulunmadı…Sadece “bu tür şeylere inanmayın”demekle yetindi.

26 Mayıs 2009

CAHİL İNSAN VE KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ…

Hani karşımızdakine sinirlenip yakınlık derecesine göre –cahil cahil konuşma!!!deriz ya da içimizden –ya ne cahil insanlar var? diye geçiririz…

Sakın yanlış anlaşılmasın asla okul okuma anlamında söylemiyorum.Hayata bakış açısı,yaşam tecrübesi olarak değerlendirin sizde.

İşte bu cahil diye nitelendirdiğimiz insanların bir takım karakteristik özellikleri oluyor dikkat ettiniz mi? Bir kere sabit fikirli oluyorlar.Siz ne anlatırsanız anlatın ,bildiğini okuyor karşı taraf...Bu da yetmiyor küstah olabiliyorlar.Tek bildikleri kendi doğruları,yanlış olduğunu kabul etmeden “doğru budur kardeşim” diyorlar.Yeni fikirlere asla açık olmuyorlar, bilgisizlerini ya da tecrübesizliklerini belli etmemek adına inatla kendi isteklerini yapıyorlar ve tabiki benmerkezci oluyorlar dünyanın sadece kendi etraflarında döndüğünü zannedip bir tek önemli insan kendileri sanıyorlar…


Liste yazsanız uzayıp böyle gider.Niye mi yazdım bunları? ilk fırsatta diyordum hep, iki buçuk ay boyunca hergün karşımda duran bu insan profilini anlatmak istedim…

13 Nisan 2009

BEN ANLATANIN YALANCISIYIM…

Elçilikte çalışan bir tanıdığımızın anlattığı olayı yazmak istedim.Acaba öyle mi ?diye şöyle baktım ama bir şey bulamadım açıkçası bana ilginç geldi…

Ankara’da yoğun bir kar yağışı sonrası sabah arabasının üstündeki karları temizlemek için çok uğraştığını anlatmış arkadaşımıza yine aynı elçilikte çalışan yabancı uyruklu bayan.

--Çok üşüdüm resmen buz kestim deyince arkadaşımız –Sende eşine söyleseydin.Hatta biraz nazlansaydın.Yaaa şimdi nasıl temizlerim baksana havaya falan deseydin o da temizlerdi deyince, yabancı bayan şaşırmış…


-- Nazlanmak mı? O ne demek? Nasıl bişey diye sormuş.Neticede bu benim görevim kendi arabamı neden eşime temizleteyim ki ?diye olayı anlamaya çalışmış.Nazlanmanın nasıl bir şey olduğunu elinden geldiğince örneklerle anlatmaya çalışan arkadaş ve karşısında şaşırmış gözlerle bakan bayanın konuşması orada sonlanmış.

Birkaç gün sonra yabancı bayan gelmiş ve demiş ki
– geçen gün konuştuğumuz konu kafama takıldı ve merak edip ben bir araştırma yaptım.Anlattığın “nazlanma” denen olay Türklerde, Araplarda ve Yunanlılarda varmış…

O an kendimden de bir şeyler buldum ki tebessümle dinledim ve sizle paylaşmak istedim…

03 Nisan 2009

YAŞ 34 AMA BEN BUNLARI HİÇ DUYMADIM…

Bugüne kadar duymadığım üç deyim var karşımda...

  1. Pösteki saymak : Hiç ilerlemeyen gereksiz ve tatsız bir işle uğraşmak.
  2. Yılanı sen tut gözüne ben bakayım: Tehlikeli bir işe sen giriş,ondan yarar sağlayan kişi ben olayım anlamında…
  3. Ahfeşin keçisi gibi baş sallamak: Söyleneni anlamadan başıyla sürekli onaylamak.

29 Mart 2009

...

Günlerdir hatta aylardır süren seçim çalışmalarının sonuna gelindi.Bizler vatandaşlık görevimizi yerine getirdik oyumuzu kullanıp evimize döndük.Seçim, parti , oy ,derken hafta içinde resmen trajik bir olay yaşadık ulusça…Ölümün insanı nerde, ne zaman yakalayacağı bilinmiyor.Fakat hepimizin yaşacağı bir gerçek.Kayıtsız kalamıyor insan.Belki böyle söylenmez ama haberleri dinlerken içimden “Allah ölümünde hayırlısını versin” dedim.
Çok acı çektiler mi? bilinmez.Yakınlarına Allah sabır versin.
Tıpkı ölüm gibi doğumda bir gerçek.Bu elim kazada yakınlarını kaybedenler şu an kahrolurken, bilmediğimiz yerlerde tanımadığımız insanların hayatına yeni fertler katılıyor.Hayat böyle birşey işte ne garip…

22 Mart 2009

İŞ VE EVLİLİK ...

Yaşanmış bir iş görüşmesi ve onun küçük ayrıntısı...


" Uluslararası bir nakliye firması yöneticisi,işe alınacak şoförlerle tek tek görüşüyordu.Başvuruda bulunan şoförlerden birine ,evli olup olmadığını sordu.Şoför önce durdu ve kafasını sallayarak şöyle yanıtladı.
”Ne demek istediğinizi çok iyi anlıyorum efendim,evli değilim ama…Emirleri harfi harfine yerine getirmeyi çok iyi biliyorum” :)

14 Mart 2009

İŞE YARAR MI ?

Photobucket
Duydunuz mu bilmiyorum? Dünya ikincisi olmuşuz !!! Dünyada en çok işsizin olduğu ikinci ülkeymişiz.İş arayan arkadaşlara belki faydası olur düşüncesiylede yazmak istedim.Artık iş alımlarının büyük çoğunluğu internet üzerinden yapılıyor.Vasıflı ,vasıfsız herkes Cv’lerini hazılayıp yolluyor.Bunun içinde revaçta olan belli başlı iş arama siteleri var.İşe başladığım şirkette personel alımlarını artık adı markalaşmış bir siteden yapıyor.Son iki haftadır, firma modülünden gelen Cv’leri değerlendiriyorum.Tabiki bu bölümde işler biraz farklı,bende ön izlemelerin nasıl göründüğünü bilmiyordum.Şimdi kendi Cv’mi hazırlarken yapmış olduğum hataları daha iyi gözlemliyebiliyorum…
O kadar donanımlı,çok iyi branşlardan mezun olan arkadaşları görünce inanamıyorum “bu insanlar nasıl işsiz kalır? “diye isyan edesim geliyor.Ama şartlar malum…Bunun yanında gelişigüzel hazırlanmış hatta isim soyisim ve kişisel bilgilerine ? işareti koymuş arkadaşlara kızıyorum.Onca belge arasında kalabalık yarattıkları için…O kadar çok başvuru arasında dikkat çekmek mesele…
Firmalar ilk etapta alt alta sıralanmış 30 kadar Cv’yi bir sayfa içinde görüyorlar.Her bir satırda ilk görülen isim,soyisim,yaş,bulunduğunuz şehir,eğer eklediyseniz ön yazı ve foto olduğuna dair simgeler.hemen yanında mezun olduğunuz Üniversite ve en son çalıştığınız işyeri ile satır bitiyor.Dikkat daha Cv’niz açılmadı !!!! Eğer lise mezunuysanız üniversite bölümü maalesef boş gözüküyor.Okuldan yeni mezun olduysanız ve daha önce çalışmadıysanız işiniz biraz daha zorlaşıyor.Size tavsiyem değerlendirmeye girmek istiyorsanız kısa ve öz ön yazı ekleyebilirsiniz.Bunun yanında ciddi olduğu kadar güzel görünen bir fotoğraf artı olabilir.Ben eklememiştim mesela…Gördüm ki Cv’yi tamamlayan öğelerden biri.Bunun yanında eğer daha önce bir iş tecrübeniz varsa içeriğiyle ilgili mutlaka bir şeyler yazın.Mezun olduğu okul,bölüm şu diye bırakmayın sakın, sertifika ,kurs ne varsa hiçbirini atlamadan ekleyin.En illet olunası durum ise hiçbir şeye sahip olmadığı halde 6-7 referansı alt alta yazan kişiler.Falan başkan ,falan müdür vs…Unutmayın yaptığınız iyi şeyler zaten referans olacaktır.
Umarım buraya kadar anlattıklarımın bir faydası olur ve herkes adil bir şekilde emeğinin karşılığını alır.