siyah beyaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siyah beyaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2011

PORTRELER -KABİLE SAVAŞÇILARI- 1.bölüm


Bu da ayrı bir merak, elimdeki kızılderili fotoğraf dosyası öyle birikti ki  bölüm bölüm buraya eklemeye karar verdim.

Fotoğraflara bakılırsa o zamanki teknolojiye göre gayet iyi korunduğu gözlemleniyor.

Her kabilenin ayrı stili var.Dikkatli incelendiğinizde, bir süre sonra savaşçıların hangi kabileden olabileceği  hakkında fikir yürütmeye başlıyorsunuz.


Apache (apaçi)





Cheyenne (Çayen)






devamı  2.bölüm  /  3. bölüm

28 Haziran 2011

FOTOĞRAFLARDA GEÇEN OTUZBEŞ YIL…

Fotoğraf  sanatçısı Nicholas Nixon'ın otuzbeş yıllık  projesi.

Nixon , Brown kardeşleri her yıl aynı tarihte görüntülemiş.Siyah beyaz fotoğraflarda geçen yıllar, kızkardeşlerde ki değişim insanı duygulandırıyor.Yaşlanma hayatın kaçınılmaz bir gerçeği...

Ben içlerinden yirmi tanesini sizler için seçtim.








GÜNÜN SÖZÜ ...


Hiç hαyαlim olmαdı benim; ama hep merαk ederim; 
"Acαbα ben kimin hαyαliyim ?"
                                                                              P. Samuelson

foto.

23 Mayıs 2011

NE DEMİŞ ?

"Biz çocukken çok dayak yedik.Zaten dayak o dönemin eğitim biçimiydi; Dolasıyla farkında değildik dayak yediğimizin.Çünkü herkes dayağını yemiş,okula öyle gelmiş olurdu." demiş Şener Şen.

10 Mart 2011

EFSANENİN ARABASI NEDEN “LANETLİ” İLAN EDİLDİ ?

james dean


24 yaşında ölüp te bu kadar efsaneleşen kaç insan vardır hayatta? Çevirilen topu topu üç filmle bu kadar üne sahip olmak yoksa bir şans mıdır o da bilinmez…

James Dean 1955 yılının 30 Eylül’ü o meşhur Porsche arabasıyla son sürat giderken kaza yaparak veda eder hayata...

İşte o günden sonra başlar tuhaf olaylar zinciri, arabanın kötü şöhreti dilden dile konuşulmaya başlar…

İlk olay araba kaza yerinden vinçle çıkarılırken gerçekleşir.Motor bloğu parçalanarak işçilerden birinin üzerine düşer.Adamın kolları,bacakları kırılır uzun süre yürüyemez…

James Dean fanatiği bir avukat bu motoru satın alıp başka bir yarış arabasına monte eder.İlerleyen zaman içinde avukat yarış arabasıyla bariyerlere çarparak can verir…

Porsche’u “James Dean’in Arabası” olarak sergilemek isteyen koleksiyoncular arabayı Oregon eyaletine götürürler.Sergi sırasında aniden frenleri boşalan araç mağazanın camından dışarı fırlar büyük maddi hasar meydana gelir…

Oradan alınan araç Sacremento’da bir müzeye götürülür.Arabanın altına konulan kaide kırıldığı gün müzeyi ziyaretçiler gezmektedir.Kaidenin altında kalan genç kız uzun süre tekerlekli sandalye ile gezmek zorunda kalır.

Yine başka bir hayranı da James Dean’in o meşhur Porsche’nun kasasını tamir ettirmek için satın alır.Kasanın düzeltildiği tamirhanede bilinmeyen bir sebeple yangın çıkar ve onlarca pahalı arabayla birlikte Lanetli Porsche’un kasası da yanar…

Yaşanan bu garip olaylar sonrası bir garaja kilitlenen Porsche, çelik halatlarla bağlı öylece kaderine terk edilmişken 7 parçaya bölünmüş bir halde bulunur nedensiz ve sebepsiz herkesi hayretler içinde bırakır…

19 Ağustos 2010

DÜNYA ŞAMPİYONUMUZUN TRAJİK ÖLÜMÜ…

Öldüğü gün cebinde şöyle bir not bulmuşlar…

“Bezirgan yanında mis kokar,
Demirci yanında is kokar,
İnsan kiminle arkadaşlık ederse,
Onun huyundan kapar…”

Şair ruhlu adammış Kara Ahmet...
Duygusal ve kibar biri olarak anılırmış arkadaşları tarafından…

Küçük yaşta yetim kalmış,evlenme çağına geldiğinde zengin bir ailenin kızı olan Fato’ya gönül vermiş.Annesini gönderip istetmiş.”Biz çulsuz adama kız vermeyiz.” deyince kızın ailesi kahrından her şeyini satıp İstanbul’a göç etmiş.


Çocuk yaşta başlayan güreş merakıyla Ethem Beyin güreş akademisine yazılmış.O dönemde Ethem Bey konusunda uzman, yüzden fazla öğrenciyi çalıştırmaktaymış…

Kara Ahmet yine dönemin usta isimleri Torlaklı Hafız Pehlivan,Hergeleci İbrahim, Galatasaray Sultanisi idman hocası Faik Beyden dersler almaya devam etmiş…

Belçika’da ,Avusturalya’da ve Rusya’da müsabakalara katılıp dereceler almaya başlamış,bu arada derdini anlatacak kadar Fransızca öğrenmiş…
Ardından ,1899 yılında düzenlenen Dünya Baş Pehlivanlığı Şampiyonasına katılmak için düşmüş Paris yollarına…

Tüm rakiplerini bir bir tuşlayarak finale kadar yükselmiş.Dünya Şampiyonu Fransız Paul Pons rakibini küçümseyip “Ben Kara Ahmet’i samanlık çuvalı yerden yere vururum.” diye gazetelere demeç vermiş.İlk maç zorlu başlamış Kara Ahmet’le Paul Pons iki saat güreş tutmuş sonuç berabere …

Ertesi güne sarkan maç bu sefer üç saat sürmüş gene berabere kalınmış.Üçüncü günde durum değişmemiş…

Jüri dördüncü ve son kez güreşe karar vermiş.Altı saat süren müsabaka gene berabere bitince sonuç jüriye kalmış.”Kara Ahmet’e meydan okuyan sendin yenmen gerekirdi,üstelik sen daha gençtin,rakibin önceki maçlardan yorgundu.” diyerek Kara Ahmet’i Dünya Şampiyonu ilan etmiş…


Salon alkışlardan inlemiş,Fransızlar bile bu başarı karşısında çığlıklar atıp tebrik için sıraya girmiş.Altın kemeri alan şampiyon seyircileri uzun uzun selamlamış.Gazeteler günlerce bu haberden bahsetmiş…

1900 ‘lü yıllara gelindiğinde Kara Ahmet göğsündeki ağrılar nedeniyle güreşi bırakmış.

24.05.1902 günü İstanbul Aksaray’daki bir gezinti esnasında fenalaşarak yere yığılmış.Hükümet doktorları Şevket ve İsmail beylerin muayenesi ile “Kalp yetmezliğiden ölüm” raporu verilmiş.

Ertesi sabah Eyüp Sultan Kabristanına gömülmüş.Aynı günün akşamı mezarlıktan gelen sesler ve çalışanlarının anlattıkları karşısında şüpheye düşen yetkililer, mezarın açılması talimatını vermiş.Ortaya çıkan görüntü şok etkisi yaratmış.Naaşı tekrar muayeneye gönderilen Kara Ahmet’in aslında ölmediği geçirdiği zatürre krizi nedeniyle bayıldığı anlaşılmış…


Yararlanılan kynk. Heeri / Sezai Işkın‘la Er Meydanı

foto.

~~~~~~~~
* Bu hikaye yazılmak için uzun süre bekledi önce onu belirteyim.Haksızlık yaptım, çok uzun olduğu için onu bir nevi cezalandırdım.Toparlamakta biraz zorlandım ancak nihayetinde daha okunur hale getirdiğime inanıyorum…

Oldum olası sevmedim, çok uzun metinleri okurken hala sıkılıyorum.Belki de tarih bilgisindeki eksikliğim bundan kaynaklanmakta.
Sırf bu nedenlerden okumadığımız daha ne olaylar var kimbilir ???

26 Nisan 2010

NE DEMİŞ ?

Marilyn Monroe, ruh halini ve içindeki gelgitleri şöyle özetlemiş...

“Beni köpekler ısırmaz,sadece insanlar ısırır…”
Photobucket

06 Nisan 2010

KAYITLARA GEÇEN İLK ESTETİK AMELİYAT…

Deniz Subayı Walter Yeo,Birinci Dünya Savaşındaki bir deniz harbinde ağır yaralanır…
Öyle ki ailesi bile yüzünde oluşan deformasyon sebebiyle onu tanımakta güçlük çeker…
İleri derece şekil bozukluğunun yanı sıra yemek yiyemiyen,konuşamayan ve gözkapaklarını kullanma yetisini kaybettiği için iyi göremeyen Walter Yeo,1917 yılında bakım için İngiltere’deki Queen Mary Hastanesine gönderilir…



Aynı hastanede benzer durumdaki askerlerin tedavisi için yapılan klinik bu arada tamamlanır ve Dr.Harold Gillies şefliğinde açılır...
Tedavisine bu serviste devam eden Yeo’ya Dr.Harold Gillies o güne kadar denenmiş bir teknikle deri naklinde bulunur...
Bir kaç operasyon daha geçiren Walter yeni bir yüze kavuşur...
Gözkapaklarını kullanır,yemek yemeye başlar ve tekrar sosyal yaşantısına geri döner...


İlerleyen zaman içinde kontrollere ara veren Walter Yeo’dan bir daha haber alınmaz...



Hala daha Walter Yeo’ya ne olduğunu,ameliyat sonrası neler yaptığını merak edenler var...
Fotoğraf Sanatçısı Paddy Hartley’de bu kişilerden biri…

Hartley uzun yıllar Walter Yeo’nun akrabalarını bulmaya çalışmış,internet üzerinden duyurular yapmış…
Yeo’nun son olarak 1938'de Plymouth'taki Royal Naval Hastanesi'e gittiği bilgisine ulaşmış…

Yeo’nun yakınlarını aramaya devam eden sanatçı, birkaç yıl önce savaştaki askerlere ait kişisel eşya ve fotoğraf sergisi açmış,tabii Walter Yeo’nun resimlerini eklemeyi unutmamış…




kynk. foto.1 2. 3.

21 Mart 2010

GERGEDAN RUPERT’IN SIRADIŞI ÖYKÜSÜ…

Evcil hayvan yetiştirmenin sınırlarını zorlayacak bir hikayeye sahip gergedan Rupert’ın hikayesi.Aynı evin içinde geçen sekiz yıllık bir dostluğun öyküsü bu…


Dr John Condy’nin oğlu Mike Condy gergedana “Rupert” adını koyar. Zaman içinde aile fertlerinden biri haline gelen Rupert’ı özel formüllü bir sütle büyütmeye başlarlar.

Herkes kedi köpek beslerken, onların bir gergedana bakıyor olması Mike’a müthiş bir mutluluk verir…

Gergedanların evcilleştirilmesi mümkün olmamasına rağmen, oturma odasında uyuyan,veranda da dinlenen ve söylenenleri artık anlamaya başlayan gergedan,çocukların en iyi oyun arkadaşı olur…
Dr John Condy,1960 yılında Güney Afrika ülkesi, eski adı Rodezya şimdiki adıyla Zimbabve’ye görevli olarak atanır.Bir süre sonra diğer çalışma arkadaşları gibi İngiltere’de yaşayan ailesini de yanına getirtir…
O dönemde
Zambezi nehri üzerine kurulan Kariba barajı tamamlanmasıyla bölgedeki vahşi yaşam alanlarının bir kısmı sular altında kalır.Bu durumdan olumsuz etkilenen hayvanları kurtarma çalışmalarında bulunan Dr Condy, annesi suda boğulmuş bir bebek gergedana sahip çıkarak eve getirmek zorunda kalır…


Mike Condy ve kızkardeşi Kate Condy’nin yanı sıra komşu çocuklarına da alışan Rupert, onları sırtına alır, dolaştırır.Evin köpeğiyle de çok iyi dosttur… Ziyaretçiler onu görmeye gelirken muz getirmeyi unutmazlar.Çünkü Rupert’ın bu zayıf noktasını herkes öğrenmiştir.



Çay saatlerinde masanın başında sırasını bekleyen, çocuklara uykudan önce “iyi geceler” öpücüğü vermeyi öğrenen gergedan günden güne büyümeye de devam eder.


Birlikteliklerinin sekizinci yılında Rupert hastalanır.Uzunca bir süre bununla mücadele eder,ancak kurtarılamayarak ölür…
Bugün 50’li yaşlarında olan Mike Condy gergedanı Rupert ile yaşadıklarını asla unutamayacağını,onu hep sevgiyle hatırlayacağını anılarında anlatır…


10 Aralık 2009

MASAL BÖYLE BİTTİ…

Külkedisi masalı gerçeğe dönüşür,sıradan genç kız önce ünlü bir aktris ardından Monaco prensinin eşi olur…
Ne ilginçtir ki “Araba kullanmaktan nefret ediyorum,çünkü iyi bir sürücü değilim” der bir röportajında…
14 Eylül 1982 günü kullandığı araç ile trafik kazası geçirir.Kurtarılamayan üç çocuk annesi Prenses Grace Kelly 52 yaşında hayata gözlerini kapatır…

21 Şubat 2009

İNTİKAMLA GELEN KARİYER BAŞLANGICI…

İngiltere’de 3 Aralık 1926 günü terk edilmiş bir araç bulundu.Kapıları açık,kaza geçirmiş gibi öylece duran boş bir otomobil…Şehrin dışında ıssız bir yerde olduğu için kimse ne olduğunu anlayamadı.Polise haber verildi. Kayıtlardan arabanın Agatha Christie isimli bir bayana ait olduğu ortaya çıktı.Varlıklı bir ailede yetişmiş olan Agatha ,kabiliyetli,kitap okumayı çok seven ve amatör yazılar yazan biriydi…


Boş arabayla ilgili olarak kadının eşine haber verildi.Ancak Agatha’nın nerde olduğunu kimse bilmiyordu.Esrarengiz bir biçimde yok olan kadının kayboluşuna İngiliz basınıda büyük ilgi gösterdi.Dönemin en ünlü dedektifleri hatta İngiliz hükümeti bile konuyla ilgilendi.Bir görgü tanığı arabadan çıkan sağ bir kadın gördüğünü söylüyordu…
Fikir almak adına ünlü roman kahramanı “Sherlock Holmes” un yazarı Conan Doyle’ye bile danışıldı…

Tüm bölgeye dağıtılan kadının fotoğraflarını ,bir otelde caz söyleyen müzik topluluğu tanıdı.—Bu bayan akşamları buraya geliyor deyip yerini bildirdiler.Polisler kadının kaldığı otelde kayıtları incelediğinde “Christie” soyadını bulamadı.Fakat otel görevlisi “Neele” soyadlı genç bayanın kaldığını söyledi.

Onbir gün sonra kadına ulaşıp sorguya aldıklarında inkar etti 
–Ben turistim dedi sonra ifade değiştirdi hafızasını kaybetmiş numarası yaparak kimliğini açıklamadı.Bunun üzerine dedektifler aynı şehirde yaşayan gerçek Nancy Neele ‘yi bulup sorguya aldıklarında bir gerçeği öğrendiler.

Agatha Christie’nin eşi bir süreden beri Nancy Neele ile kendisini aldatıyordu.Aldatılan kadın Agatha kaybolmazdan önce iki sevgili hafta sonu için plan yapmışlardı.Agatha planı ile tüm dikkatleri üzerine çekip,ikisinin hafta sonu planlarını mahvetmiş bununla da kalmayıp tüm basının bu ilişkiyi öğrenmesini sağlamıştı.

Boşanmayla biten evlilik sonrası eşi, yapılan tüm soruşturma giderlerini ödemek zorunda kaldı.Dünyaca ünlü cinayet roman yazarı olarak Agatha Christie’de edebiyat dünyasına adımını atmış oldu.



Agatha Christie
---------------------------------------------------------------------------------


*Gene kelimelerimin yettiği kadar olayı aktarmaya çalıştım.Bence müthiş bir başlangıç olmuş.Okuduğumda bir hayli etkilendim ve gizemi çözmek istedim.Tabi çözemedim ama ilk aklıma gelen “Allah akıllı kadının gazabından,erkeği korusun” oldu…:))


bknz.Agatha Christie
kynk.Bütün Dünya

02 Şubat 2009

HER AİLE BİR AĞAÇTIR...

Arjantin- Buenos Aires'de yaşayan Diego Golberg ve ailesi, her yıl 17 Haziran’da bu şekilde fotoğraf çektirmeyi gelenek haline getirmiş.
Bakın bakalım nerden nereye gelmişler...