10 Mayıs 2010

ST.HELENS KAZASI VE MUCİZEVİ YOLCULARI…

Karla Little ve ailesi,California’da yaşayan büyükanne ve büyükbabasının 50. evlenme yıldönümleri için haftalar öncesinden hazırlık yapmaya başlarlar.

Kutlamalar için farklı şehirlerde oturan beş çocuk, onbeş torun ve damatların bir araya geleceği bir parti planlanır…
Karla’nın babası bu yolculuk için,tek motorlu dört kişilik bir uçak kiralar ve eşi Dolly ile Karla’yı almak için önce Seattle kentine doğru yola çıkarlar…

Ne var ki Karla’nın eşi Loren’ın son anda işi çıkar…
Ailece çok sevilen Loren’ın gelemiyecek olmasına üzülseler de, planda bir değişiklik yapmadan devam ederler…

O dönemde tıp eğitimi alan ve geçimlerine katkı sağlamak için gece kulüplerinde trompet çalan Loren ise eşini ve iki ay önce doğan kızını yolcu edip işyerine doğru yola koyulur…

Karla’nın babası Grant Erickson,annesi Dolly Erickson ve bebeği Laurie Little 23 Haziran 1966 günü o küçük uçakla havalanır…
Başlangıçta güzel başlayan yolculuk ilerleyen saatlerde yerini sessizliğe bırakır.Fırtına ve buzlanmanın etkisiyle uçağın motoru aniden durup, irtifa kaybetmeye başlar…

O sırada sessizce ağlayan Karla Little küçük kızına sıkıca sarılır…
İniş için uygun bir yer arayan ve uçağı korumaya çalışan Grant Erickson’ın tüm çabalarına rağmen sonuç kaçınılmaz olur…
Uçak St.Helens dağına düşüp,bir uçurumun kenarına kadar sürüklenir…

Karla kendine geldiğinde kızı Laurie’yi kollarında ağlarken bulur…
Karların arasında aşağıya doğru yan yatmış uçakta bebeğini kontrol eder ve alnındaki morluk dışında herhangi bir yara izi rastlamaz…
Bu arada anne ve babasına da seslenir ancak bir yanıt alamaz…

Vücudundaki acı ve hissizliği o zamana kadar anlamayan Karla kızının ağlamasıyla tekrar kendine gelir,Laurie’nin acıktığını anlar…
Koltuğun hemen arkasında duran kavanozlardaki mamalara ulaşıp kızını zorda olsa doyurur.Battaniyelere sımsıkı sarıp onu uyutur…
Bacaklarını hareket ettirememesine rağmen önde oturan anne ve babasına doğru uzanır fakat yine yanıt alamaz.Baygın olduklarına kendini inandırmaya çalışır…

Uçağın gecikmesi olması ve ardından kayıp haberi çok geçmeden Loren’a ulaşır…
Arazinin geniş olmasına rağmen hesaplamalar yapılır ve ABD ordu helikopteri dahil bir çok ekip arama ve kurtarma çalışmalarına katılır…
Büyük üzüntü ve panik içindeki Loren’sa bir arkadaşına ait uçakla havalanmıştır…

İlk gece Karla ara ara uyuyup Laurie’nin ağlama sesiyle uyanır.Onu doyurur,altını değiştirip tekrar uyutur.Bu arada mamayı da idareli kullanmak için çaba gösterir…
İkinci günün sonunda enkaz bir pilot tarafından fark edilir…

Vücudunda birçok kesiği bulunan,kalça kemiği kırılan,ciğerleri hasar gören ve bacakları soğuktan donan Karla’ya ulaşılır.Bebeği kucağında uyuyordur.O ise Bitkin bir halde gözlerini açıp,gülümser...

Doktorlar anne ve babasının ölümüne neden olan yaraların aynısına sahip olmasına rağmen Karla’nın hayatta kalmasını Laurie’ye bağlar…
Yavrusunu koruma içgüdüsüyle hayatta kalan annenin öyküsü günlerce basın tarafından takip edilir…

Kısmi felç olsa da Karla birkaç yıl sonra tekrar yürümeye başlar.Loren 1969 yılında Tıp Fakültesinden mezun olur, Vietnam savaşından sonra da göz kliniği açar.Bu arada ikinci çocukları Richard Everton Little dünyaya gelir…


 
* Geçen senelerde okuduğum ve çok etkilendiğim bir olaydı.Uzun olduğu içinde derleyip toparlamak pek mümkün olmadı yani anneler gününe yetişmedi…
Gecikmeli de olsa yüreği anne ruhuyla atan herkesin anneler gününü kutluyor, bu öyküyü onlara armağan ediyorum…



kynklar. (1) (2)

05 Mayıs 2010

GALATA KULESİNİ RESMEDERKEN…

"İki parmağının ucunu gözüne koy, Bir şey görebiliyormusun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir..." demiş Mevlana.

Photobucket

İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi İlker Özcivan’ın görüntülediği bir fotoğraf…
Galata Kulesini çekmeyi planlarken “tekrarı mümkün olabilir mi?” denecek bir an yakalamış…


foto.

GÜNLERİN İSİM KAYNAĞI…

Mehmet Ali beyin annesi Azeri kökenliymiş…
”Her günün bir ertesi var.Cuma-Cumartesi , Pazar- Pazartesi,Çarşamba-Perşembe bir tek Salı gününün eşi yok.O yüzden annemler Salı gününe “tek” derlerdi.Mesela günlerden ne diye sorardık ”tek” şeklinde cevap verirdi.” diye anlatıyor bizlere…
Tabi sohbetin konusu Tamer Korugan’ın kitabında anlatılan gün isimlerinin kaynağı...

Bilinenin aksine hiçbiri Türkçe değil.


Photobucket

Yedi günü temsilen kullandığımız “hafta” sözcüğü Farsça’daki yedi sayısından gelmekte ve “heft” ya da “hefte” şeklinde söylenmekteymiş…
Her ne kadar Pazartesi bizim için haftanın ilk günü olarak kabul edilse de,adlandırma yapılırken ilk gün Pazar olarak alınmış…

Pazar, Farsça’daki “yemek yenen yer” anlamında “ba” =yemek, “zar”= yer sözcüklerinden oluşmuş.
Pazartesi, “ba-zar” kelimesine yine Farsça’daki “ertesi” sözcüğünün eklenmesiyle “pazardan sonraki” anlamında kullanılmaya başlamış…
Haftanın üçüncü günü olması nedeniyle İbranice’deki “üçüncü“ kelimesine karşılık gelen Salı sözcüğü…
Farsça’daki dördüncü gün manasına gelen “cehar şenbe” yani Çarşamba,devamında Farsça’daki beşinci gün manasına gelen “penç şenbe” yani Perşembe kullanılmış…
Cuma, Arapça’daki “toplama,toplanma” anlamından yola çıkılarak ve son olarak Cumartesi tıpkı Pazartesi kelimesinde olduğu gibi “ertesi” sözcüğünün eklenmesiyle oluşturulmuş ve bu kullanım dilimize yerleşmiş…
Photobucket

28 Nisan 2010

SEVGİ ÇİÇEĞİ, DÜNYADA YALNIZCA ANKARA’DA…

Kaptan “Dünyada yalnızca Gölbaşı’nda yetişiyormuş” dediğinde bir an şaşırdım...

Bu bölge çiçeğin korunması amacıyla sit alanı ilan edilmiş.Yurtdışından gelen bitki bilimcilerin üzerinde uzun araştırmalar yaptığını anlattı vatandaşlar.Üstelik nesli tarım ilaçları nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınca Bern Sözleşmesi kapsamında korumaya alınmış…



Papatyagillerden Sevgi çiçeği ve üzerinde ilk çalışmayı 1848 yılında Rus bilim adamı Pierre de Tchihatcheff yapmış…



Photobucket

Çiçeklenme bu hafta yani Nisan’ın son haftası başlıyormuş…
Şayet yolunuz düşerde görmek isterseniz, Gölbaşı - Haymana istikametinde Hacı Hasan Köyü mevkiine ilerlemeniz gerekiyor…


kynk.
kynk.

~~~~~~~~
Ve hariçten o güzel güne ait birkaç görüntü daha...


Photobucket
Photobucket

26 Nisan 2010

KÖPEKBALIĞI KOVUCU MANYETİK HALHAL…

Teknolojik sistemler insanoğlunu her ortamda rahat ettirmek ve güvenli kılmak için üretip gelişmeye devam ediyor…

Özellikle su sporları ile ilgilenenlerin tercih edeceği bu son sistem köpekbalığı kovucunun özelliği yaydığı manyetik dalgalar, kaynaklar içindeki mıknatısların köpekbalığının duyusal yeteneklerine müdahale ederek itici bir etki alanı oluşturduğunu anlatmakta…

Yalnız bu malzemenin her cins köpekbalığına aynı etkiyi göstermiyeceğini savunanlarda var…

Ayak bileğine takılarak kullanılan köpekbalığı kovucusunun bay ve bayan modelleri mevcut, fiyatı ise 18,99 $.

MUTLU SONA AZ KALDI !!!

Güney Kore’de yaşayan 68 yaşındaki Cha Sa-Soon’un en büyük isteği,bir sürücü belgesine sahip olabilmekmiş…

Başlangıçta bu kadar zorlanacağını hesaplamış mı? bilinmez, bu istek zamanla bir hayale dönüşmüş.Çünkü her girdiği sınavdan başarısız olarak çıkmış…

2005 yılında ilk başvurusunu yapan Soon, farkında olmadan bir rekora da imza atmış.Öyle ki 950 kere sınava girmiş…
Son beş yılda ulaşım ve ek masraflar hariç sadece başvuru ücretlerine 4200 $ harcamış…

Nihayet son yazılı sınavda 60 puan alarak,direksiyon sınavına girmeye hak kazanmış…

Photobucket

BBC ile yaptığı röportajda “Güçlü olun ve hayallerinizden vazgeçmeyin…” diyerek birde tavsiyede bulunmuş… :))


bbc röportaj.
kynk.
kynk.


NE DEMİŞ ?

Marilyn Monroe, ruh halini ve içindeki gelgitleri şöyle özetlemiş...

“Beni köpekler ısırmaz,sadece insanlar ısırır…”
Photobucket

23 Nisan 2010

ARADIĞINIZ KİRACIYA ŞU ANDA ULAŞILAMIYOR !!!

O günden bugüne pek bir şey değişmedi aslında…
Sadece kiracıya artık ulaşılamıyor,keza babamda aramaktan vazgeçti.Sıkıldı bunlarla uğraşmaktan ve hukuki işlem başlattı hafta içinde…
Dilekçesini vermek üzere adliye bankosunda numara alırken telefonu çalmış.
“Merhaba,ben …..bankasından arıyorum.Dört sene önce çektiğiniz konut kredisi bitmek üzere.Bu kredi ile ilgili memnuniyetiniz hakkında görüşlerinizi almak istiyoruz.”demiş bir ses.
Babam gülmüş,”valla demiş,öyle bir zamanda aradınız ki,

bende şimdi ..…”
Görevli bayanda gülmüş tabi bu olaya.”tamam,ben daha müsait bir zamanda arayım” diye cevap vermiş. :)))


Photobucket
foto.knuttz

UNUTULMAMIŞ BİR 23 NİSAN ŞİİRİ…

Okul bahçesinde çocukların provalarını izleyen Ali Söylemez heyecanlı…
Birden aklına geldi demek ki,
“Benim 23 Nisan şiirim şöyleydi” dedi.

“Günaydın,gözün aydın,
Sayısız devrim saydın,
Dünyaya bir ün yaydın.
Buldun taze can bugün,
O mutlu Nisan bugün…”

“Kaç yılıydı?” diye sordum.
Sene 1945,ilkokul birinci sınıftaydım hala unutmadım bu şiiri” diye cevap verdi…
Ali Söylemez bugün 73 yaşında…
Çocuk kalbiyle yaşadığı heyecanı ve bu şiiri unutmaması ne kadar hoş…




Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm dünya çocuklarına armağanı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu olsun…

foto.

19 Nisan 2010

LÜTFEN EVİMİ SOYUN.COM ...

İngiltere’de tartışma yaratmış bir site “Please Rob Me”…

Twitter ve Facebook kullanıcılarını kişisel kayıt bilgilerinden ve mesajlarından takip edip, kimin evde olup olmadığını belirleyip, topladığı tüm bilgilerle üstelik kapı numarasına kadar bu sitede yayınlıyormuş…

Site hırsızlığı teşvik ettiği gerekçesiyle birçok *eleştiri almış.Sitenin kurucuları ise aslında iyi bir şey yaptıklarını,hırsızlara yardımdan ziyade insanları internet ortamında paylaştıkları bilgiler konusunda uyarmayı amaçladıklarını belirtiyorlarmış…

~~~~~
*Haberi ilginç kılan “sitenin kendisi mi?” yoksa siteye verilen tepkinin “sadece eleştiri boyutunda kalması mı?” orasına karar veremedim.Hayli düşündürücü…


kynk.

OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE MİRAS BAKIR SAHANLIKLAR…

Geçen sefer vakit boldu ve fotoğraf makinem elimden düşmemişti.Bu gidişim daha kısa süreli oldu o da alışverişle geçti Beypazarı’nda…
Çarşı içinde bakır malzemeler satan birçok dükkan var.Bu bakır yumurta sahanlığında karar kıldık arkadaşlarla, 4’lü, 6’lı ve düz modellerden satın aldık…

Photobucket

Haftasonu kahvaltılarını renklendirmek hem de farklı tatlar yaşayacağımız garantisiyle anlattı bakır ustası.Osmanlı mutfağından günümüze miras…

“Bakır tavada pişen yumurtanın lezzeti ve sunumu farklı olur,yalnız dikkatli kullanıp metalle çizmemek gerekiyor” dedi.Saray mutfağından, padişaha pişen yemeklerden konuştuk bir süre...

Eve geldikten sonra şöyle bir baktım netten.Meğer ne önemliymiş o dönem.Alt tarafı bir yumurta dersiniz…
Hatta öyle bir tarif buldum ki Osmanlı kahvaltısında, bunu padişaha beğendirmek ve övgü almak çok önemliymiş.Soğanlı yumurtayı iyi yapmak “Baş aşçılığa terfi sebebi”, aşçının gurur kaynağı olurmuş.:))

Tarifi yazmıyorum ama bakmak isteyen olursa buraya ekliyorum.
Bilmediğim tadlara karşı önyargılıyımdır.Tarif bana uygun gözükmüyor o nedenle kendi klasik yöntemlerimle pişirmeye devam edeceğim…

15 Nisan 2010

FUTBOL OYNAMAK KESİNLİKLE YASAKLANMIŞTI !! PEKİ NE ZAMAN ?

Photobucket

Ortaçağ İngiltere’sinde arazilerinde genç işçi çalıştıran zengin toprak sahipleri gün geçtikçe işçi bulmakta zorlanmaya başlar.Bir topun peşinde koşarak zamanını harcayan insan sayısındaki artış işleri aksatıp,geliri azaltır…

Zaten halkın bir kesimi de, bu oyunu kolların bacakların kırılıp kavgaların çıktığı,bir işsiz güçsüz uğraşısı olarak görmektedir…

Kral II. Edward’a giden şikayet sayısı günden güne fazlalaşır ve 1314 yılında bir emir çıkartılır…

“Bundan sonra İngiltere sınırları içinde her kim olursa olsun ayakla vurularak oynanan top oyununu oynamaya kalkışırsa şiddetle cezalandırılacaktır.”

Futbolun beşiği olan İngiltere’deki bu yasak tam olarak uygulanmaz ve futbol sevgisi artmaya devam ederek, trilyonların konuşulduğu güncelliğini yitirmeyecek bir sektör haline gelir…

KUZEY ATLANTİK ORTASINDA BİR KASIRGA...

Animasyon teknikleriyle istenilen görüntü yaratılabiliyor ya, izlerken önce bir film sahnesi zannettim.

Gerçek olduğunu görünce resmen ürperdim…

Dalga yüksekliği 15-20 m ölçülmüş…

ÖYLE BİR ŞİİR Kİ …

“Hayat kısadır
Biraz hayal
Biraz aşk
Ve sonra Allahaısmarladık…
Hayat boştur
Biraz kin
Biraz ümit
Ve sonra Allahaısmarladık…” demiş Fransız şair Verlaine, “La Vie “yani Türkçesi “Hayat” olan bu şiiriyle…

Memet Güler - Bizim Ekran köşesinde paylaşmıştı bu şiiri ve ben uzun süredir bu kadar etkilenmemiştim …

Türkçe çevirisini, Sofya’da askeri ataşelik görevini sürdürürken ilk defa Mustafa Kemal Atatürk yapmış.

Askeri ve matematik konularında çeviriler yaptığını biliyordum ama bunu daha önce duymamıştım...

foto.

KULAKLARA KÜPE...

Photobucket

"Elinde çekiç olan kişi herşeyi çivi olarak görür..."


foto.knuttz

12 Nisan 2010

DÜNYANIN EN BÜYÜK LASTİK ÖRDEĞİ…

Florentijn Hofman’ın değişik bir tarzı var...
Çalışmalarını müzede ya da bir sanat galerisinde sergilemeyi düşünmemiş...

Daha çok insana ulaşma isteğiyle halka açık alanları tercih etmiş..
Alan sıkıntısı yaşamadığı için devasa büyüklükteki bu Lastik Ördeği farklı ülkelerde rahatça sergilemiş...
Diğer eserleri arasında en çok bunu sevdim.Kızım doğmazdan kısa bir süre önce boy,boy almıştım.Banyo sırasında onu oyalarken çok işe yaradı. :))
Hofman’ın dediği gibi “Lastik Ördek, her yaşa uygun sevimli ve samimi bir oyuncak”...
Photobucket

Photobucket


Photobucket


TRT ÇOCUK KOROSU İLE GEÇMİŞE YOLCULUK...

Tek kanallı dönemde TRT çocuk korosu her Pazar saat 10.00 gibi başlardı... :)) İlkokulu yeni bitirmiş olmalıyım,bu görüntüleri hatırlıyorum.

11 Nisan 2010

KOLA SAVAŞLARI VEEE KAZANAN...

Pepsin asidik mide özsuyunda bulunan et, yumurta gibi proteinli yiyeceklerin parçalanmasını sağlayan, mide salgısının en önemli enzimi…

Dünya kola liderlerinden Pepsi, adını sindirime yardımcı olan işte bu
“pepsin” enziminden “esinlenerek” almış ve 1893 yılında satışına başlamış…

O yıllardaki tanıtımda da sindirime yardımcı olan içecek sloganı kullanılmış.

Entresan değil mi?

Coca Cola ile başlayan rekabetten doğan fark yaratma duygusu…
Bana göre satış tekniklerinde hedeflenen “tüketici bilinçaltı”na verilebilecek güzel örneklerden biri…

Günümüzde bu tür içeceklerin tüketiciye etkilerinin araştırılması ya da hangisinin daha iyi olduğunun tartışılması şöyle dursun, burada gözden kaçan ve önemli olan bu markaların aslında aynı amaca hizmet etmesi, sonuçta da tek bir ülke ekonomisinin bundan kazançlı çıkması…

foto. pepsin. pepsi.

06 Nisan 2010

KAYITLARA GEÇEN İLK ESTETİK AMELİYAT…

Deniz Subayı Walter Yeo,Birinci Dünya Savaşındaki bir deniz harbinde ağır yaralanır…
Öyle ki ailesi bile yüzünde oluşan deformasyon sebebiyle onu tanımakta güçlük çeker…
İleri derece şekil bozukluğunun yanı sıra yemek yiyemiyen,konuşamayan ve gözkapaklarını kullanma yetisini kaybettiği için iyi göremeyen Walter Yeo,1917 yılında bakım için İngiltere’deki Queen Mary Hastanesine gönderilir…



Aynı hastanede benzer durumdaki askerlerin tedavisi için yapılan klinik bu arada tamamlanır ve Dr.Harold Gillies şefliğinde açılır...
Tedavisine bu serviste devam eden Yeo’ya Dr.Harold Gillies o güne kadar denenmiş bir teknikle deri naklinde bulunur...
Bir kaç operasyon daha geçiren Walter yeni bir yüze kavuşur...
Gözkapaklarını kullanır,yemek yemeye başlar ve tekrar sosyal yaşantısına geri döner...


İlerleyen zaman içinde kontrollere ara veren Walter Yeo’dan bir daha haber alınmaz...



Hala daha Walter Yeo’ya ne olduğunu,ameliyat sonrası neler yaptığını merak edenler var...
Fotoğraf Sanatçısı Paddy Hartley’de bu kişilerden biri…

Hartley uzun yıllar Walter Yeo’nun akrabalarını bulmaya çalışmış,internet üzerinden duyurular yapmış…
Yeo’nun son olarak 1938'de Plymouth'taki Royal Naval Hastanesi'e gittiği bilgisine ulaşmış…

Yeo’nun yakınlarını aramaya devam eden sanatçı, birkaç yıl önce savaştaki askerlere ait kişisel eşya ve fotoğraf sergisi açmış,tabii Walter Yeo’nun resimlerini eklemeyi unutmamış…




kynk. foto.1 2. 3.

BİL Kİ...

Photobucket
Bil ki…
Domuzların önüne elmaslar serilmez…
Mücevherden ancak sarraflar anlar başkası bilmez…
Ne fark eder ki kör insan için elmas da bir cam da, sana bakan kör ise kendini camdan sanma…


Mevlâna Celâleddin-i Rûmî