03 Ağustos 2010

Trololololololololololo ...

Photobucket


Eduard Anatolyevich Khil, 1934 doğumlu Rus devlet sanatçısı….

St.Petersburg Devlet Üniversitesi’nden 1960 yılında mezun olmuş,aynı üniversitede şan dersi hocalığı yapmış…

Müzikal kariyerinde pek çok şarkıya imza atsa da asıl çıkışını 1976 yılında "I Am Glad I'm Finally Going Home" şarkısının sözsüz versiyonu ile yapmış…

O günden sonra Eduard Khil “bay trololo” olarak anılmaya başlamış…

Şarkı günümüz şartlarıyla dinlendiğinde insana garip geliyor ancak asıl garip olan bu şarkıya olan ilginin hiç bitmemesi…

Şarkı adına açılmış pek çok site mevcut internette ,bunun yanı sıra Facebook üzerinden açılan hayran grubuna da ilgi büyük…

02 Ağustos 2010

ANKARA’DA DENİZ DÜNYASI…

Reklamını falan görmedim açıkçası,birkaç ay önce Meleğin Dünyası sayesinde haberim oldu…

Keçiören’i hiç bilmememe rağmen tarif ettiği şekilde bulduk.Atatürk caddesi üzerinde,belediye binasına yakın bir bölgede…
Mekan fazla büyük değil ,gezmeniz öyle saatlerinizi falan almıyor ancak hoşca vakit geçirdiğimizi söyleyebilirim.Giriş ücreti oldukça cüzi.


Tam bilet 3 TL ,öğrenci 1 TL...

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket


Photobucket

SERAMONİ...

İlk fotoğrafın ne olduğunu anlama çabası ve sonraki görsel aramaların sonucu...

İyi tasarlanmış bir gösteri, tuhafta olsa kostümler benden tam puan aldı. :))


Photobucket


Photobucket


Photobucket

2008 Çin Olimpiyat Oyunları açılış gösterisinden...

foto. foto. foto.

01 Ağustos 2010

DON’T BE EVİL…


Paul Buchheit ve Amit Patel tarafından bir toplantıda önerilmiş “Don’t be evil”( Kötü Olmayın !!) cümlesi ve Google’un kurumsal şirket sloganı olmuş.

Hani bizdeki haliyle “Nazar etme ne olur,çalış seninde olur” misali düşünülmüş… :))


foto.

YARIM KALMIŞ BİR BLOG…

Disney’in güzel paylaşımları o kadar büyük ilgi görmüş ki, üstelik daha birinci yılını doldurmadan…

Sonradan ne oldu bilmiyorum.Disney yazmaktan vazgeçmiş, bloğunu bırakıp gitmiş…


*Aslında yazmayı bırakan arkadaşların o son yazılarını okumak hüzünlendiriyor beni…

Verilen emeklerin bir anda sonlanması ve ayrılık vaktinin ilanı hele birde uzun zaman olduysa…

Hiç olmazsa tamamen kaldırmayın,silmeyin bloglarınızı bırakın öylece kalsın.Bunun kime ne zararı var ki?

31 Temmuz 2010

BİLMEKTE FAYDA VAR...

Oydu buydu derken kafalar iyice karıştı...
Açıkçası 30 yıl önceki olaylar, 90 küsür yaşına gelmiş adamlar ve bunların akibeti beni pek bağlamıyor.Ben daha çok sosyal haklar konusunda takıldım...
Bu konuyla ilgilenen , 12 Eylül'de fikrini beyan edecek kişilere katkı olması ve daha da bilinçlenmek açısından bunu da okumakta yarar var diye düşünüyorum...

Alıntıdır...

"Şu anda mecliste bekleyen 5510 sayılı (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz. Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:

* Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28)

*Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000'den 7.000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9.000 gün prime çıkacak. (Madde 27)

*Emekli maaşları % 23 ila % 33 arasında düşürülecek. (Madde 29)

* Yıpranma hakkı gasp edilecek

*Aylık geliri 139,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTL Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)

* Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'katılım payı' adı altında para ödenecek. (Madde 68)

*'Katılım payı' gerektiğinde beş katına kadar arttırılacak. (Madde 68)

* Bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.

*Sağlık hizmeti alabilmek için bu ülkenin vatandaşı olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de 'ilâve ücret' adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)

*Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de 'sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter' mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara altı ay süreyle verilmesi öngörülen emzirme yardımı bir aya düşürülecek.

* Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80)

*Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından 10 yıl süreyle % 10 oranında Genel Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88)

* Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89 ,90)

*Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak. (Madde 87) "

Bu durumda olan gene vatandaşa olucak, vay bizim halimize...

30 Temmuz 2010

GIGANTISM HASTASI ANNA HAINING SWAN...

Tıp, Gigantism yani devlik hastalığını hipofiz ön lobunun fazla çalışmasına bağlıyor…

Kanadalı Anna Haining Swan’de bu hastalıkla doğanlardan...
9 kilo doğmuş, 5 yaşına geldiğinde boyu 140 cm’in üzerinde, bir yetişkin olduğunda boyu 228 cm’i gösteriyormuş…

Dev boyutları nedeniyle gelen şov tekliflerini her seferinde geri çevirmiş,çünkü ailesi Anna’nın iyi bir eğitim almasını istiyormuş…
Sonunda teklif edilen astronomik rakam karşısında ailede pes etmiş…
İlk iki gösteride halk, bu dev kadını görebilmek için New York Amerikan Müzesine resmen akın etmiş…

1865 yılındaki müze yangınında mahsur kalan Anna Haining’i çıkarmak için yıkılan blok duvardan ,18 itfaiyeci sayesinde kurtulmuş…



25 yaşındayken , o dönemde “Kentucky Devi “ ismiyle bilinen Yüzbaşı Martin Van Buren ile evlenmeye karar vermiş…

219 cm’lik boyuyla Anna’nın kalbini çalan Martin Van Buren oturacakları evin dizaynını yine kendileri gibi dev boyutlarda yaptırmış.
Öyle ki eve gelen ziyaretçiler oturmak için sandalyelere tırmanmak zorunda kalıyormuş…

İki çocuğunu da doğumdan kısa bir süre sonra kaybetmiş.Anne ve babalarıyla aynı kaderi paylaşan çocuklar irilik dolayısıyle yaşamamış.Hatta çocuklardan biri doğduğunda 10.6 kg ve 71 cm uzunluğundaymış…

Anna Swan ,1888 yılında kalp yetmezliğine bağlı olarak hayata gözlerini yummuş.Öldüğünde 42 yaşındaymış…


Photobucket

kynk.    kynk.

NE DEMİŞ ?

“Avusturalya’da her şey çok farklı,üstelik adları da başka…

Tencereye “Billy” diyorlar.Battaniyeye de ”Blaue”…
Kum fırtınasının adı “Willy –Willy” ve sevimli insanlar “cobber” ya da “mate” diye çağırılıyor…” demiş Alman yazar C.C.Bergius


Photobucket


kynk.weltatlas

…VEEE AĞAÇ KURBAĞASI HAYATA MUCİZEVİ BİR DÖNÜŞ YAPAR…

Yeryüzündeki ağaç kurbağalarının 500’den fazla türü bulunuyor...

Havaların soğumasıyla kış uykusu için hazırlık yapıyorlar.24 saatlik bir zaman diliminde yavaş yavaş vücutları donuyor.Kalp durduğu için vücutta kan akışı da gözlenmiyor…

Havalar ısınmaya başladığında ise sistem tersine işliyor.Yavaş yavaş çözülen donmuş ağaç kurbağasının tekrar kalbi atmaya başlıyor…
Nefes alıp vermeleri de hızlananınca vücut esnetme hareketlerine geçiliyor…

Bu süre içinde enerji gereksinimi vücuttaki glikoz tarafından karşılanıyor.Glikoz hücrelerde su çekilmesini engelleyip, hücrelerin canlı kalmasını sağlıyor…

Bir arkadaşıma bahsettim.” Kuran-ı Kerim’de mutlaka bununla ilgili bir ayet vardır.” diye cevap verdi…

Onu araştırma gereği duymadım açıkçası, çünkü İlahi gücün mucizelerine defalarca tanık oldum…

kynk.

28 Temmuz 2010

LUTHİYER ( Luthier) NEDİR ?

Keman yeteneğini her daim taktir ettiğim Mustafa hocamın aslında luthiyer olduğunu söylemesi beni şaşırttı.İlk başta verdiğim tepki “O nedir ?” oldu…

Önce kulağa değişik geldi,hem onca sohbet geçmişken bunun hiç konuşulmamış olması şaşırmama sebepti…

Telli müzik aletlerini yapan kişilere “Luthiyer” deniyormuş.Tabi sadece üretmekle kalmıyor bakım ve onarımlarını da yapıyorlarmış…
Luthiyer olabilmek için, titiz işçiliğin yanı sıra iyi de bir kulağa sahip olmak gerekiyormuş…

Photobucket

foto .amatör çekimlerimden biri..
bakmak isterseniz Luthiyer ...
Detay.

27 Temmuz 2010

NE DEMİŞ ?

Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı üstüne lavabo düşerek ölen,anaokulu öğrencisi Efe’nin ailesine “Oğlunuz cennete gitti, onun sayesinde siz de cennete gideceksiniz…Efe’nin yaşayacak ömrü olsaydı ,o lavabo paramparça olurdu” demiş…

~~~~
**İnançlarımız gereği kadere inanıyoruz,ancak tedbirsizliği kabul etmemiz mümkün değil.Yapılan açıklama hayli düşündürücü… :-o

Kynk…

BİR ÇOCUĞUN PUZZLE MERAKI…

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Photobucket


Photobucket
Enteresan bir koleksiyon değil mi ?
Bu sinir küpü dediğimiz bulmacaları hiçbir zaman tamamlayamadım ama bitirdiğim jigsaw puzzle sayısını hatırlamıyorum…
Genelde 1500 parça ve zor olanlarını seçerdim.Kimisini arkadaşıma hediye ettim, kimisini işyerinde duvara astım…
O kadar emekten sonra elimde kalan sadece iki tane…

Bundan 7-8 sene evvel bizim Kaptanın rahmetli babaannesi ziyaretimize geldi…
O zamanda bu merakım hat safhada,neredeyse haftada bir tanesini bitiriyorum.

80’li yaşlardaki hazır cevap babaanne gün boyu ne yaptığımı takip etti, parçaları birleştirirken beni inceledi…
En sonunda “ne yapıyorsun? “ diye sordu.
”Parçaları birleştiriyorum ,bittiğinde ortaya resim çıkacak “ diye cevap verdim.
Uğraşıdaki mantığı çözemeyen babaanne,akşam işten dönen Kaptanı yakalayıp kulağına eğiliyor…
“Oğlum,kızcağız bütün gün uğraştı durdu, yok muydu bunun hazır yapılmışı? ”diyor…
O gün epey güldüm…
Bu olaydan sonra da her puzzle yapışımda rahmetli babaannemizi hatırladım…

25 Temmuz 2010

DİKKATLİ OLALIM.GAZETELERE HABER OLUCAK DAVRANIŞLARDA BULUNMAYALIM.YOKSA...

Reyting kaygısıyla yapılan gazeteciliğin sonudur bu…

Üzücü olaylarda mağdur kişilerin daha da mağdur edilmesi midir gazetecilik? yoksa insanlarla bir haberi paylaşmak mıdır?

Haberi vermek amacıyla kişilerin özel hayatlarına bu kadar müdahale edilmesi haksızlık değil midir?

70 yaşında tecavüze uğramış bir teyzeyi haber yaparken, “dur bu habere kadının ev adresini de ekleyeyim” demek midir gazetecilik ? bu mesleğin hiç mi ahlaki kuralları yoktur?

Ya buna ne demeli ?? Ölümünün üstünden sene geçmiş olmasına rağmen ,Münevver Karabulut cinayetine ait ortaya çıkan kanlı görüntülerin bize faydası nedir?

“İşte bu kanlı tişörtü, kafasıda burada kesilmişti “diyerek yayınlanan polis kayıtlarına ulaşmak bu kadar kolay mıdır? ya da biz bu görüntüleri izleyince cinayetin bir kilit noktası daha aydınlığa kavuşacak mıdır?

Eskiden böyle bir şey yoktu.Ne polis kaydı ? ne cinayet aletlerinin gösterilmesi vs. Artık her şey aleni…
Biz bu kadar etkileniyorken,yakınları ne durumdadır?

Hiç unutmuyorum geçen sene bu zamanlar keyifli bir tatil gününe başlamak için gazeteyi elime almış resmen şok olmuştum.Tam sayfa ,evet şöyle kocaman bir testere bütün sayfaya sığdırılmış ve manşet atılmış. ”İşte bununla kesildi.” diye…

Her şey açığa çıktı,katil yakalandı cezasını da yargı vericek…
Bu saatten sonra yapılacak haberler kişilerin ailelerine veya yakınlarına acı vermekten başka bir şey olmayacak...
”Çocuğunuz böyle öldürüldü.,şöyle acı çekti “demekten vazgeçin…
Artık insanları acılarıyla baş başa bırakın…



Photobucket

24 Temmuz 2010

İNANILMAZ BİR DOĞA OLAYI…

Nadir görülen bu doğa olayını Uruguay’da Daniela Mirner Eberl görüntülemiş...

Photobucket

Bizim dağınık şekillerde gözlemlediğimiz bulutlardan farklı bir formda görüntülenen bu meterolojik olaya sarmaşık bulut ismi verilmiş...

Bilimadamları 1000 kilometreye kadar ulaşabilen bu silindir şekilli bulutların oluşumunu tam olarak açıklayamıyor, ancak devam eden araştırmalar bunu yerden yükselen sıcak havanın deniz meltemleriyle ani karşılaşmasına bağlıyor...

Photobucket

Yukarıdaki bulut görünümü, Mick Petroff tarafından 2009 yılında Avusturalya’daki Burketown –Normanton arasında çekilmiş...
"Morning Glory cloud " ismiyle anılan bu bulut topluluğunu gözlemlemek için bölge her bahar ziyaretçi akınına uğruyormuş...
Photobucket

*Böyle bir olaya tanık olmak hem korkutur, hem de heyecan verir insana...

MCQUEEN 'İN HAYAT YORUMU...

“Bütün servetimi arabalara ve motorsikletlere yatırdım.Onlar benim için hep kaçışı simgeledi.Her fırsatta en hızlısına binip şehirleri aştım kimden ve neden kaçtığımı bilmeden.” demiş ünlü oyuncu Steve Mcqueen

Öldüğünde garajlarından yüzlerce araba ve motorsiklet çıkartılmış bu onun en büyük tutkusuymuş…


Asi ruhlu bir çocuğun ıslahevinden, dünyanın en yüksek ücretli aktörlerinden birine dönüşmesi hayli ilgimi çekti…

Onca servete rağmen insanlardan bedava bir şeyler istemesi, film çektiği stüdyolardan kot pantolon,traş makinesi vb. şeyleri toplamasıyla tanınması, sonrasında topladığı eşyaları aslında yetiştirme yurdundaki çocuklara dağıttığının öğrenilmesi bu ilginç biyografideki bölümlerden sadece biriydi…

22 Temmuz 2010

MUTLU SON !! (tabii şimdilik…)

Photobucket

Daha önce kısa kısa bahsetmiştim … :)) (1.) (2.)

7 aylık maratonun sonuna gelindi…
Veee nihayet kiracı evden kaçtı.Aslında bitmek bilmeyen prosedürler yasal sürece olan inancımı tüketmek üzereydi…
En çokta sinirimi bozan şahısın emlakçıya “ben böyle evi bir daha nerden bulurum? Ne arayan var,ne soran ? Bedavadan oturuyorum işte…” demesiydi.
Eşyaların bir kısmını almadan alelacele kaçması, çokta korkusuz olmadığının bir göstergesi oldu...


Evet elimizde 7 aydır ödenmemiş kira, artı aidat ve birkaç aylık birikmiş elektrik su borcu var. Buna da şükür demekten başka çare kalmadı…
Bu işlerden canı sıkıldığı için babamın bu evi satacağını tahmin ediyorum.Artık uğraşmak istemiyor…
Allah herkesi iyi ve dürüst insanlarla karşılaştırsın ne diyelim...

21 Temmuz 2010

NE DEMİŞ ?

Photobucket


"Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, sayıları daha çok olduğu halde,seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir." demiş Albert Einstein...


foto.knuttz

OLMADIK BİR ANDA…

İstanbul’a gidişlerim hep böyledir zaten…

En kısa sürede, en çok şeye programlı geçer zaman…

Ayrılmadan önce Eminönü’nde bir deniz havası almaktı niyetimiz…

Olmadık bir anda Aykut Hocayı hatırlamak yoktu hesapta…

Nice değerler gibi o da öylece gitti…





Aykut Barka kimdir ?

19 Temmuz 2010

FUTBOL OYNAMAMA ŞARTIYLA KURULAN BEŞİKTAŞ…

Babalarının görevi nedeniyle sarayda yetişmiş ve hepsi iyi eğitimlerden geçmiş gençlerin girişimleri her defasında sonuçsuz kalmış, çok istedikleri halde hayallerindeki spor klübünü bir türlü kuramamışlardı…

Son bir girişimle Başyaver Mehmet Paşa’ya durum iletildi…
Güvenlik nedeniyle bu tür oluşumlara izin verilmeyen bir saray ortamında Mehmet Paşa durumu padişaha anlatmak için uygun bir zamanı kolladı…

Bir süre sonra durumu öğrenen Sultan II. Abdülhamid gençlerin “yalnızca spor yapmak amacıyla bir spor kulübü kurma isteğini” değerlendirmeye aldı…

Ancak bir koşulu vardı !!!

“Çocuklar , İngilizler’in icadı ayak topunu oynamayacaklardı."

Türkiye’nin ilk spor kulübü bu şart ile kuruldu…

Takvim yaprakları Mart 1903 'ü gösterirken İstanbul Beşiktaş semti Serencebey Yokuşunda kurulan kulübün adı “Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü , renkleride kırmızı beyaz olarak kabul edildi…

~~~~~~


* Haftalar önce yazmayı planladığım bir yazıydı.Nihayet tamamlandı…
İlgimi çeken ,ülkenin büyük takımlarımdan biri olmadan önceki bu başlangıç noktasıydı…


Photobucket



foto.

kynk.Bütün Dünya/ Ocak 2003

18 Temmuz 2010

BALIK GÖZÜYLE BOĞAZİÇİ…

Mimar Alptekin Baloğlu, 2003 yılında yayınladığı “Sualtının Yıldızları” isimli kitabıyla Fransa'da yapılan 30. Dünya Sualtı Görüntüleme Festivali'nde “Dünyanın En İyi Sualtı Kitabı” ödülünü kazanmış…

2005 yılında İspanya’da düzenlenen ve 25 ülkeden 50 fotoğrafçının katıldığı “10. Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonası” balık kategorisinde de Dünya Şampiyonu olmuş…

Uluslararası yarışmalarda daha birçok ödül alan Baloğlu, bu çalışmasını çevre koruma bilincini artıran bir projeyle İlk defa 2006 yılında İstanbul Taksim’de sergilemiş…