13 Aralık 2008
KURBAN DERİLERİ ...
İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİR ARTIK...
“Cahillikler Kitabında” okumuştum kafamdaki ilk yorum rekabet ve kazanma hırsı her dönem aynıymış oldu … Graham telefonu icat etmiş etmesine ama
Amerikalı Elisha Gray aslında Alexander Graham Bell ‘den çok önce telefonla ilgili çalışmalarına başlamış.Hatta ikiside deneyler için aynı binanın laboratuvarlarını kullanmışlar.İlerleyen günlerde Elisha Gray durumdan haberdar olmuş patentini almak üzere başvuruda bulunmuş ve diger başvuru kagitlarinin arasinda sirasini beklemeye başlamış...Fakat çok kısa bir süre sonra geçirdiği kaza sonucu yanınca uzun süre yatmak zorunda kalmış…Bu dönemde patent için gerekli parayıda yatıramamış..Aynı günlerde Graham Bell ‘de patent almak için başvurmuş hemen kayitlara gecirilmesini ve incelenmesini istemiş.. Isteği onaylanmış...Böylece Graham Bell telefonun mucidi olarak tarih kitaplarina gecmiş...Sonrasında Elisha Gray bu duruma itiraz etsede mahkemeler bunu dikkate almamış..Zaten bir süre sonra rahatsızlığı ilerleyen Elisha Gray ölmüş….Bununla ilgili bir ilginç nokta daha varki daha sonra başka mucitler ve rakipler tarafından Graham Bell’ e davalar açılmış..
Kısacası öyle ya da böyle insanlık yararına şu an elimiz ayağımız ilk kim bulduysa Allah ondan razı olsun…Ne diyelim?
GÜNÜN SÖZÜ...
11 Aralık 2008
KAPTANIN OKUL ANISI ...-3-
Bu seferki anı bir hayli ilginç…
10 Aralık 2008
İLGİNÇ BİR MARKA ÖYKÜSÜ ...
Müthiş coğrafya bilgisine rağmen hala elinde atlaslarla gezer.
Biz nereye atlas,harita vs. oraya…
Geçtiğimiz günlerde bir konuşmamızda ilgimi çeken bir konudan bahsetti.
Hindistan’ın İngiliz sömürgesinde olduğu dönemde burada yaşayan İngilizler uzun yıllar inci ticareti yapmışlar.
Köle niyetiyle tuttukları Hintlileri -o gün için rakamı atıyorum- 25 köleyi alıp teknelerle denize açılıp bellerine bağladıkları su kabaklarıyla inci çıkarmak için denize bırakıyorlarmış.
Köle işçiler sabahtan akşama kadar suya dalıp çıkma suretiyle topladıkları istiridyeleri biriktirip kendisini almaya gelecek tekneleri başlıyorlarmış beklemeye …
Tabi o zamana kadar bir köpekbalığına yem olmaz ya da vurgun yemezlerse.İşte bu inci işinden zengin olan İngiliz asilzade biriktirdiği para ile petrol işine girmiş sonrada benzin istasyonu filosu kurmaya karar vermiş .
Veeee demişki –ben bu işi denizden,istiridye kabuklarından çıkan inciler sayesinde kurdum.Logosu istiridye kabuğu adı da “Shell “ olsun.
İngilizcede Shell...
09 Aralık 2008
BAYRAMLAR GÜZELDİR...
Bir ağabeyimiz var müthiş komik bir adam özlemişiz sohbetini öyle güldük ki…
Sigara yasağından konu açtım…--Yaa artık bırakmamız gerekiyor,baksanıza kapalı hiçbir alanda içilmiyor,fellik fellik yer arıyoruz gittiğimiz yerde dediğimde cevabı hiç gecikmedi…
--Hiç bırakmayı düşünmüyorum,”benim için yanıp tutuşan bir tek o var”.. :)
İlerleyen saatler içinde bir olay anlattıki, bilmiyorum gerçekten yaşanmış dedi ben anlatanın yalancısıyım.Ama varsa böyle efsane bir öğrenci tanışmayıda çok isterdim doğrusu…
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yemekhanesinde boşyer bulamadığı için elinde tepsiyle dolaşan öğrenci ,bir bakarki hocalarının oturduğu masada boş yer var..Hiçbir sakınca görmeden selam verip patt masaya oturur.Hocalardan biri bu olaya bozulur…--Oğlum sence ineklerle kuşlar aynı yerde yemek yermi? diye sorar…Öğrenci yaptığı hatayı anlar fakat hiç bozuntuya vermeden
–O zaman ben hemen uçayım hocam der…
Tabii bu olay dilden dile dolaşır,anlatılır.Hoca maçın rövanşını almak istercesine bir gün sınıfta sohbet konusu açar…Aynı öğrenciye soru yöneltir…--Karşınızda iki küp birinde on insan beynine eşit “akıl” diğerinde ağzına kadar “para” hangisini alırdın ?
--Tabiki parayı alırım hocam…
--Bakın gördünüzmü arkadaşınızın seçimini.Ben olsam aklı alırdım diyen hocaya cevap gelir..
--Doğrudur hocam herkes kendinde olmayan ne varsa onu alırdı…
05 Aralık 2008
04 Aralık 2008
SAÇLAR İHMALE GELMEZ !!!
GÜNÜN SÖZÜ...
ÇANAKKALE SAVAŞINDA ASKERLERİMİZİN YEMEK LİSTESİ...
GÜN ...........SABAH.........ÖĞLEN .......AKŞAM .........EKMEK
15 Haziran.. üzüm hoşafı ....yok ...yağlı buğday çorbası ...tam
26 Haziran ..... yok............yok ......üzüm hoşafı ......tam
18 Temmuz....üzüm hoşafı ....yok ......yok ..............yarım
8 Ağustos ....Yarım ekmek ....yok.....şekersiz üzüm hoşafı....yok
Not: 21 Temmuz 1917'den itibaren başlayarak ordu emriyle ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir çünkü un ve ekmek kalmamıştır.
AÇLIK VE YOKSULLUK OLABİLİR AMA İMAN VE İNANÇ TÜRK EVLADININ AŞI, ZENGİNLİGİ VE GALİBİYETİNİN TEMELİDİR.
kaynak: hukuki.net
********************************************************************
Belki görenler vardır ama ben daha önce görmemiştim...İlk bakışta şöyle bir duraksadım...Bu kadar fedakarlıktan sonra ,şu anki durumumuz çok düşündürücü değilmi???
********************************************************************
ek : tarih konusundaki çelişkilerden ötürü bazı kaynaklar bu listenin Kars- Sarıkamış 9.piyade tümen komt. ait olduğunu yazmaktadır.
03 Aralık 2008
ZİHNİ SİNİR DÜŞÜNCELERİM...
Bende hamileliğimin ortalarına gelmiş bir hayli sıkıntılıydım.Eskisi kadar rahat uyuyamıyordum ağırlıktan…Özendim demekki adama kafamda kurdukça kuruyorum.O güne kadar iyi ve yararlı olacak ne varsa zaten yapılmış…En sonunda dedimki ben olsam hamilelere özel bir yatak üretirdim.Malum 6-7 ay boyunca karnınızın üzerine yatamıyorsunuz.Sırt ve ayak ağrıları cabası.. Şöyle ortası karnımıza zarar vermiyecek şekilde çukur (resmim iyi olsa çizicem ama ..:)) ne bileyim yeterki anne adayları rahat uyusun,dinlensin…Fikir geliştirilebilir,tabi bir de bunun satışı olurmu bilmiyorum belli bir süre kullanılacağı için “aman eşimde rahat etsin” diyecek baba adayları bulunursa neden olmasın?
İlerleyen zamanlarda çocuk doğunca uykusuzluktan, kendi kendine sallanan beşik olsada çocuk sallana sallana uyusa diye geçirdim kafamdan…Birkaç gün sonra mağazanın birinde görünce sevinçten uçtum, o güne kadar dikkatimi çekmedi demekki…Yalnız beşik değildi,sallanan koltuk diyelim,en fazla 5-6 ay kullanılır diye almaktan vazgeçtim çünkü kızım 4 aylık olmuştu.
Şimdi düşünüyorum sanırım psikolojiniz ve bulunduğunuz ortam yaratıcılığınızı tetikliyor…Fikir komik ya da gereksiz olsa bile...
"Zihni Sinir"
02 Aralık 2008
İÇERİK HIRSIZLIĞI ...
Bilginiz olsun istedim.Haberin detaylarına bakmak isterseniz Sürahi'nin içinde...:))
01 Aralık 2008
RÜYALAR BAZI ŞEYLERİN ÖNCEDEN HABERCİSİ OLUR MU?
Sene 1998, final sınavlarına çalışmak için çok sevdiğim, bir o kadarda başarılı bulduğum arkadaşım Anıl’ı mütevazi öğrenci evime çağırdım.
O ara ben çok sıkı Kerim Tekin hayranıyım, evde poster -resim ne varsa asılı…
Uzun bir çalışma saatinin sonunda uyumaya karar verdik.Sabah uyandığımızda ona rahat uyuyup uyumadığını sordum.
- valla uyudum aslında da garip garip rüyalar gördüm.
Kerim Tekin ‘i gördüm mesela okulun anfisinde ders işleyeceğimiz sırada bir bakıyorum o kaskatı sanki buz kalıbıyla kaplanmış hareket etmiyor.Rüya işte dedik, kahvaltımızı bitirdik sonra okula gidip sınavımıza girdik sınav sonrası o evine gitti.Bende doğruca evime geldim.
Akşam televizyonu açtım ki ne göreyim?
Kerim Tekin trafik kazası geçirmiş, telefona sarılıp arkadaşımı aradım inanamadık. :-((
Uzunca bir süre bunu konuştuk acaba rüyalar bazı şeylerin önceden habercisi olabilirmiydi ,ya da bu bir tesadüfmüydü ??
***************************************************************
Eşimle kitapçıdan rüya yorumlarıyla ilgili bir kitap almıştık,bazı günler birbirimize anlattığımız rüyaların anlamlarına bakarız diye…
İlk zamanlar kitaplıkta unutuldu gitti, bir gün bir yoruma bakmamız icap etti.
”Sevdiğiniz bir kişinin hastalanacağı vs..”
ilerleyen zamanlarda bir daha...
" Kötü bir haber alacaksınız” , ”iftiraya uğrayacaksınız”,”bir akrabanın ölümü “ derken bunların hiçbiri olmadı tabii bu kitabın yorumuydu kitabı inceledim baştan aşağı kötü ne varsa yorum olarak yazılıydı. (şu an kimin yazdığını hatırlamıyorum ama)
Neticede her seferinde bizim sinirimizi bozduğu için maalesef kitabı atmak zorunda kaldım.
Herkesin rüyalarıyla ilgili ilginç deneyimleri olabilir ama bazı şeylerin önceden habercisi olur mu ondan tam emin değilim…
İZLEYİCİ GÖZÜYLE...
SEN SUS ! FOTOĞRAF KONUŞSUN...
GÜNÜN SÖZÜ...
Günlerden bir gün birbirlerinden habersiz karşılaşan sanatçılarımızdan daha genç olanı dayanamamış –Utanmadın mı? benim hakkımda orda burada konuşuyormuşsun,şöyle söylemişsin hatta bunuda anlatmışsın…Dinlemiş, dinlemiş bir diğeri söylemediği sözler için kendinden emin bir vaziyette sadece
30 Kasım 2008
LEPTOSPİROZ NEDİR ?
ESKİYE AİT...
-kalbin kadar temiz bu sayfayı… sayfa çevir –kalbin kadar temiz.. çocukluk işte , baktım böyle olmuyor standart bir yazı oluşturdum kafamda.Herkese aynı şeyi yazdım belki ama napıyım?? Hala ezberimde...
Şimdi düşünüyorum… acaba bununla ne demek istedim? hatırlamaya çalışıyorum :)
Yıllarca özene bezene biriktirdiğim,--aaaa bu bende iki tane değişelim mi? –bak bu Almanya’dan geldi çok değerli diye arkadaşlara gösterdiğim peçete koleksiyonuma ne oldu?? :)
28 Kasım 2008
ALYANS NEDEN BAŞKA PARMAĞA TAKILMAZ ?
Evlilik yüzüğünü ilk defa Mısır kraliçesi Nefertiti takmaya başlamış.Direkt kalbe giden tek damarın evlilik yüzüğünü taktığımız sol eldeki parmakta olduğunu Mısırlılar biliyormuş.Kraliçe Nefertiti’de eşine kalbine giden yolun onun tarafından bağlandığını göstermek istemiş ve başlattığı bu gelenek günümüze kadar gelmiş…
daha önce kafama takılanları okumak isterseniz...
GELİNLİKLER NEDEN BEYAZDIR?
SİVRİSİNEKLER NEDEN ISIRIR ?
BOZUK PARALARIN KENARLARI NEDEN TIRTIKLIDIR?
KAPTANIN OKUL ANISI -2-
İlkokul birinci sınıfa başlanıyor, heyecan hat safhada (o zaman kreş,anaokulu furyası yok tabi..) Öğretmen sınıfta anne-babalarından ayrılmak istemeyen gözü yaşlı öğrencilerle meşgul…Kimisinin gözü kapıda –anne sende gellll…Kimisi uslu bir biçimde oturmuş sessizce bekler konumda.Esas çocukta uzun süredir bu anı beklemiş her zamankinden farklı hiç çıt çıkarmıyor.Öğretmen anlatıyor
—Çocuklar artık okula başladınız, burası bizim sınıfımız , bir şey isteyeceğiniz zaman parmak kaldırıp isteyeceksiniz diye anlatıyor…Kısa bir zaman sonra öğrenciler sakinleşip öğretmende alıştırma olması açısından tahtaya bir şeyler yazacakken bizim esas oğlan parmak kaldırıyor…
-Bakın arkadaşınız bir şey söyleyecek parmak kaldırmış,söyle çocuğum.
-Öğretmenim kalemimi açacağım çöp tenekesini buraya getirirmisiniz ? … :)
----------------------------------------------------------------------------------
*Daha önce okumayanlar için kaptanın diğer okul anısı burada
27 Kasım 2008
GÜNÜN SÖZÜ...
***
Bunun sonucunda yıllarca denize giremedim , aksine köpekbalıklarına olan merakımda hiç bitmedi hatta çok korkmama rağmen “jaws”ın tüm serisini hoplaya-zıplaya izledim.Hiçbir zamanda annemle babamı hatalıda görmedim bu olayda çünkü o yıllarda şartlar şimdiki gibi değildi yani bilinçlenme konusunu kastediyorum.
Neticede vurgulamak istediğim konu, biz yetişkinlere normal gelebilecek ya da --Hadi canım bu kadarda olurmu diyebileceğimiz bir görüntü (film,haber, pc oyun vs..)çocuklar için korkutucu olabiliyor ve unutulmuyor, belkide bende olduğu gibi senelerce bu devam ediyor…
SEN NEREYİ GÖRMEK İSTERSEN...
26 Kasım 2008
İNTERNET ŞİFRELERİ...
Zaten değiştirmeden işleme başlatmıyor…Bu işlemi çok sık yaptığım içinde ara sıra kullandığım şifreleri karıştırıp birkaç kezde kendi kendime bloke ettim…açtırmakta bir hayli tantanalı…Neyse biraz önce tüm kızgınlıklarımı geri aldım aslını düşünecek olursak güvenlik açısından oldukça iyi…Biraz önce farkettim ki yahoo mail hesabıma girilmiş , benim adımla hiç tanımadığım kişilere mail atılmış…Şifremi benden başka kimse bilmiyor ve ben bu adamların hiçbirini tanımıyorum…Üstelik uzun süredir buradan mailde atmıyorum.Bu nasıl oldu şimdi ?? Allah’tan atılan mesajlarda milliyetçi ne kadar mail içeriğim varsa o yollanmış ama sanırım belli aralıklarla kişisel şifrelerimiz içinde değişiklik yapmamız gerekiyor.Etik açıdan kötü olsada birileri bir şekilde bu şifreleri ele geçiriyor. Kimsede paranoya yaratmak adına söylemiyorum sadece aklınızda olsun diyorum…
GÜNÜN SÖZÜ...
25 Kasım 2008
BLOGCU TİPLERİ...
alıntıdır...
"-Spam blogcu: Bu Blogcu türünün diğer bir adıda hırsız blogcudur.Netteki bloglarda, forumlarda, sitelerde ne bulursa, ne görürse direk bloguna kopyalar.Blogunda kendine ait 1 tek cümle bulmak samanlıkta iğne aramaktan daha zordur.Ne amaçla blog yazdığını anlamak kadınları anlamaktan daha zordur..Genellikle niye blog yazdığını kendisi bile bilmez..(Bu kategoriye adsense için spam blog açanlarda dahildir)
-Reklamcı blogcu: Blogunu blog yazmak yerine reklam göstermek amacıyla kullanır.Blogunda reklam olmayan hiçbir köşe bucak kalmamıştır.
-Profesör blogcu: Blogundaki tüm yazılar kendine aittir ve gerçekten emek vererek yazmıştır… Ama yazılarını anlayıp çözebilecek kişi sayısı bir ayağın tırnaklarını geçmez…Hedef kitlesine ulaşana kadar blog yazmayı bırakma olasılığı çok yüksektir…
-Kendin çal kendin oyna blogcu: Bu Blogcunun tam olarak ne yazdığı veya ne için yazdığı hatta ne zaman ne yazacağı belli değildir.Bi gün dünyayı kurtarmanın formülünü yazar bi gün sahanda yumurtanın pişiriliş formülünü..Blog yazıları neredeyse hiç kimseye hitap etmediği için kendi yazar kendi okur.Yorum yazanı çok yoktur ve bloguma nasıl ziyaretçi çekerim tipi konular hiç onun ilgisini çekmemektedir..
Diğer blogcu tipleri ise şunlar:
-Türkçe katili blogcu:Bu tip ise tam kıl bir tiptir..Çok yazım hatası yapar ve v yi w g yi q yazdımmı kendini bi halt sanar..Okuyucu kitlesi genelde 0'dır..
-Aradığını bulamamış blogcu:Bu blogcu ise blog ruhundan arağını bi türlü bulamamıştır.Ne tür bir blog yazacağına karar verememiştir.Hergün başka bi telden çalar..Bi gün html kod konusuna girer diğer gün uçakların benzin fiyatlarının kaç dolar olduğu konusuna..
-Video blogcu:Son zamanlarda kafayı tube kelimesiyle bozmuş bir blogcu tipidir.Blogunda yazıya rastlamak çok zordur.Kotası gidiyor diye kendi izlemediği videoları bile bloguna koyup çok güzel mutlaka izleyin demesi meşhurdur.. Bloguna 3-5 video ekledi diye kendi blogunu Youtube’nin Türkiye şubesi sanar..
-Boş blogcuBoştur.. Hatta bomboştur.Blogcudan değil blogundan bahsediyorum..Blogunu açalı 10 sene olmuştur ama şimdiye kadar bloguna 3 yada 5 yazı ancak eklemiştir.Büyük olasılıkla şuan blog adresinin ne olduğunu bile hatırlamıyordur..
-Süper blogcu: Var derse yoktur, yok derse vardır, ne konuşsa kardır (ceza geldi aklıma ya : ) her konudan kendi bloguna bir pay çıkarabilme özelliği vardır.Size kamyon tekerleğinin şamyelindeki siyah boyanın markasını bile söyleyebilme yeteneğine sahiptir..Her taşın altından o çıkar…Bloguna kısa sürede aşırı yazı yazmıştır ve tüm yazılarıda mutlaka diğer blogcular tarafından tutulmuştur.. İnternette yeni bi servismi duydunuz ona sorun kesin bir bilgisi vardır..Hatta sormayın biri size anlatsın..
-Website blogcu: O ne demek oluyor diye soruyosanız cevabı basit: Blog tabirini bilmez blogu blog gibi değil web sitesi gibi kullanır.Blog kelimesinin ruhunu öldürür…
-Yanlış zaman doğru blogcu: Çok iyi blog yazar ve çok kaliteli blogu vardır.Ama yanlış zaman ve yanlış yerde olduğu için pek ziyaretçisi yoktur..
-Temacı blogcu:Bi türlü hangi temayı kullanacağına karar veremediği için 6 aydır bir blog yazısını zor yazmıştır.O yazıda genelde merhaba, yeni yazılar yakında, coming soon (sanki amerikalı)çok yakında geliyoruz(sanki dünyayı kurtarmaya geliyo) açıldık, blogum açıldı, yeni blogum gibi başlıklı içeriklerden oluşur.3 günde bir tema değiştirir..Doğru temayı bi bulabilse çok işler başaracaktır ya neyse…
-Karmakarışık blogcu:Blog yazıları gayet düzgün olduğu halde blogunun şekli şemali birbirine girmiştir.Bişey arıycam nerde bu arama kutusu derseniz bu blogda aram yapmak için blogun tüm bölümlerini iyice gözden geçirmeniz gerekir.Ne nerdedir kendisi bile bilmez…
-Amaçsız blogcu ve onun araçsız blogu:Çok büyük ümitlerle bir blog açmıştır ama daha 1 yazı bile eklememiştir.Blogu nasıl açıldıysa şuanda o haldedir... Biz ondan ümidi kestik.Öldümü ölmediği Allah bilir…
-Kavgacı blogcu:Blog yazıları diğer blogculara ithafen yazılmıştır.Blogunda sürekli başka blogcuları çekiştirip durur..Genel amacı büyük blogculara laf atıp onların üzerinden bloguna ziyaretçi çekmektir… Gelin kaynana yarışmalarında birilerine laf atıp o hafta en çok oy almaya çalışan cibilliyetsizlerle çok benzer özellikleri vardır..Ara sıra kendini padişah torunu sanar..
-Adsense’ye oynayan blogcu:Aslında blog yazmasının genel amacı adsense olmasada dönem dönem adsenseye oynayan yazılar yazar.Html ile ilgili blogunda birgün golf kelimesi iyi kazandırıyor diye golf topundan bahsedebilir veya komik yazılar yazdığı blogunda birgün son çıkan bir otomobil markasının ayrıntılarının anlatıldığı bir yazı görürseniz şaşırmayın…
-Yorumcu blogcu: Daha çok blogunda yazdıklarıyla değilde diğer bloglara yazdığı yorumlar sayesinde adı blogcular arasında geçer..Bloguna iyi ziyaretçi çeker ama blogunda elle tutulur kalitede bir yazısı olmadığı için gelen ziyaretçi geldiği gibi gider…Ziyaretçileri elinde tutamaz…
-Aşırı ciddi blogcu: Bu blogcu türü ise eşi benzeri biraz zor görünür bir türdür.Yazılarını öyle bir şekilde yazarki kendinizi bir blogda değilde cnn.com da sanırsınız..
Şimdi bana söyleyin:Siz hangi tip bir blogcusunuz…"
kaynak: yeni blogcu tipleri
Gökhan arkadaşımız o kadar güzel yorumlamış ki ,eğlenirken düşündüren bu yazıyı sizlerinde görmesini istedim.Bence kendimizi sorgulamamız açısından güzel bir değerlendirme...
24 Kasım 2008
22 Kasım 2008
GÜNÜN SÖZÜ...
“Aslında hep okuyoruz,biliyoruz ama sanırım biz senin ne demek istediğini tam anlayamadık, belkide biz anladık başkaları anlayamadı…Sonuçta bugün bu haldeyiz…”
NE ÇOK TAKINTIM VARMIŞ..
*Evdeki örtü,perde,tablo ve benzeri şeylerin yamuk durmaması kötü bir görüntü oluşturmaması gerekiyor benim için.Düzgün olana kadar uğraşırım…
*Yine fatura vb ödemeleri günü gününe yapmak benim için çok önemli ve bunları mutlaka tarafımdan yapılması gerekir o nedenle tam otomatik ödemeye bile vermeyi düşünmedim illa gözümle görmek istiyorum.
*Evin her daim temiz olmasıda benim en büyük takıntım ama çocuk olduktan sonra bunu ne kadar uyguladığım tartışılır…
*Eğer bilgisayarımda ya da nette oluşabilecek bir arıza olursa vay halime yapılana kadar akla karayı seçerim.Bu beni oldukça huzursuz eder.Sağlam olduğunu bileyim kullanmasamda olur..
*İşte en büyüğü geliyor komik gelebilir ama suyun kesik olması beni o kadar huzursuz ederki su gelene kadar rehberimde kayıtlı olan ASKİ’nin telefonunu defalarca ararım…Evin içinde gider gelir çeşmeyi kontrol ederim..:))
*Fazlaca kiloya sahip olduğumdan dahada kilo almamak adına mutlaka her sabah tartılırım…Seyahate giderken bile tartımı yanımda götürürüm…
*Tekrar sigaraya başladığım için akşam olunca hemen pakedi kontrol ederim (kötü örnektir dikkate almayınız) Şu ara en çok gece sigarasız kalmamak için yapıyorum bunu…
*Eğer birini kırdıysam ya da yanlış anlaşıldıysam bu da beni çok üzer (mesela geçenlerde böyle bişey başıma geldi yanlış anlaşıldığımı sandım meğerse öyle bişey yokmuş ama 1 saat evin içinde bunu kafama taktım dolandım durdum…sonucu iyi oldu rahatladım.:))
Şu an aklıma gelenler bunlar dahada fazlası vardır mutlaka düşünmek lazım…Acaba yakalayabildiğim anlar , dreamland ve Zeugma 'nın takıntıları neler tabi yazmak isterlerse...
REKORLARLA EVLİLİK...
Dünyanın en çok birbiriyle nikahlanan çiftleri Ralph - Patsy Martin ile Richard-Carole Roble isimli çiftleriymiş.Her iki çift birbirleriyle tam 51 kez evlenmiş (bu kadar zorları neyse anlamadım) Her nikah törenini başka bir kentte yapmışlar…
Okurken çok güldüm .:)))
Dünyanın en çok yasadışı biçimde evlenen erkeği Giovanni Vigliotta ve Nikolai Peruskov takma adlarını kullanan Fred Jipp’miş.Bu adam 32 yıl boyunca ABD’nin 27 eyaletinde ve 14 ülkede toplam 104 evlilik yapmış.1968 yılında bir gemi yolculuğuna birbirinden haberi olmayan 4 eşinide yanına alarak çıkmış..
Okurken “Allah sabır vermiş” dedim..
Dünyanın en uzun nişanlı kalan çifti Meksikalı Octavio Guillen ve Adriana Martinez’miş 67 yıl nişanlı kalan çift evlendiklerinde 82 yaşındalarmış…
Okurken “demekki sadece ülkemizde olmuyormuş” dedim
En genç evli çift tabii bu rekorlar kitabına geçen kayıt Bangladeş’te 20 yıllık kan davası sonlansın diye resmi nikahla evlendirilen 11 aylık erkek ile 3 aylık bir kız çocuğuymuş..
Bunuda okurken ilginç geldi…
En yaşlı boşanan çifti Simon-Ida Stern çifti boşandıklarında adam 97, kadın 91 yaşındaymış..Keşke bu kadar beklemeselerdi…
Şimdi evlilik enteresan birşey bekarlar henüz anlayamaz ne demek istediğimi yaşamaları lazım…Biraz şans, biraz doğru karar, eeee tabi doğru insanla karşılaşma…Kimse tam anlamıyla çözememişken bu denklemi ne kadar yazsakta,konuşsakta boş…
Kimbilir ” dünyanın en”…lerine sahip bu insanlar yaşarken ne yaptılar,ne düşündüler???
kaynak:başkent üniv.kültür yayınları