BUNU BİLMİYORDUM... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BUNU BİLMİYORDUM... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2010

MİYOTONİK KEÇİLER NASIL BAYILIYOR?

Miyotonik keçiler, doğuştan bir çeşit genetik bozukluğa (myotonia congenita) sahip...

Ani heyecan veya ürkme durumunda kasları kilitlenip baygınlık geçiriyorlar.Geçici ve ağrısız bir durum olduğunu söylüyor bilim adamları,sonrasında kaslar gevşiyor hiçbir şey olmamış gibi kalkıp yürümeye devam ediyorlar...

Bu özellikleri nedeniyle türleri koruma altında tutuluyor...

İzlerken üzülüyor insan, geçici bir durum olması olayın sevindirici yanı...


bayilan keciler -myotonia congenita- Fainting Goat

foto.


15 Kasım 2010

AMARULA AĞACI…

Amarula Güney Afrika bölgesinde yetişen ve en kurak dönemde meyve veren sıradan bir ağaç…

Meyveleri oldukça sulu ancak bu ağacı diğer ağaçlardan farklı kılan bir özellik var ki o da meyvelerinde alkol bulundurması…

Dünyada eşi benzeri yok…

Kuraklığın en fazla olduğu dönemde başta filler olmak üzere birçok hayvan bu ağacın meyveleri ile besleniyor.Besleniyor beslenmesine de ondan sonra neler oluyor ???
:)))



13 Kasım 2010

PATATESTEN İÇME SUYU NASIL ELDE EDİLECEK ?


Yeryüzü kaynaklarının hızla tükendiği günümüz koşullarında düşünülen müthiş bir proje bu.

PepsiCo şirketler grubu şu günlerde patatesin suyunu çıkarmaya yarayan bir teknik üzerinde çalışıyor.Cips üretiminde kullanılan pişmiş patatesin suyunu tekrar kullanılabilir hale getirmeyi amaçlayan projeye göre fabrikalar su ihtiyacını tamamen patatesten karşılayacak.İlk başlarda elde edilen su patatesin yıkanması,soyulması ve doğranması sırasında kullanılacak daha sonrası için düşünülen fabrikalara içme suyu üretilmesi hatta fazla suyun yakın bölgelerdeki yerlere aktarılması...

Konuyla ilgili İngiltere’nin Skelmersdale bölgesindeki bir fabrikada deneme çalışmaları başlamış.Patatesten saatte 3000 litre su kazanılması bekleniyor.

Cumhuriyet Bilim-Teknoloji ekinde ilgimi çeken bir haberdi.Belli mi olur ? gelecekte bu muhteşem beyinler “taşı sıksa suyunu çıkarır” deyimini bile gerçek kılabilirler… :)) :))

foto.

07 Kasım 2010

KANGURUNUN DOĞUM ANI...

Dün öğrenciler derse ara vermiş hocaları ile sohbet ediyor…
“Bizde internet yok hocam “ dedi bir tanesi.
“Zaten kötü bişey yaa internet…”
“Başından kalkmazsanız kötü tabii” dedi öğretmenleri…
“Ben sizin gibi düşünmüyorum, her şey irade ile alakalı üstelik iyi amaçlar için kullanıldığında internet harika bir şey” dedim genç arkadaşlara…

Bu hafta izlediğim ve en çok ilgimi çeken görüntüydü Kangurunun doğum anı.İstesen bulunmaz ama internet sayesinde kolayca ulaşılabilir oluyor işte...





31 Ekim 2010

NESLİ TÜKENMEKTE OLAN BİR HAYVAN- TARSIER

Köpeklerin Lordu “Ceku” uyuduktan sonra Dilekcim kahvesini alıp geçmiş bilgisayarın başına ve bu videoyu izlemiş…




“Gece yarısı izlerken korktum resmen, o ne garip bir hayvan öyle.” dedi.

“Ben daha önce görmüştüm,ne olduğunu bilmeden izledim. “Tarsier”miş adı ama bana sevimli geldi.” dedim. :))

tarsier

Asya kıtasında yok.Anavatanı Filipinler,Doğu Hint Adalarında yaşayan türleri de varmış…
Oldukça küçük, insan eline rahatlıkla sığabilecek boyutlarda.Kafasını 180 derece döndürebildiği , gündüzleri uyuyup gece böceklerle beslendiği ve tek yavru doğurduğu kaynaklarda anlatılmakta…

Nesli tükenme tehlikesinde olduğu için devlet tarafından
koruma programına alınmış…

tarsius

kynk. foto.

17 Ekim 2010

GÖRME ENGELLİ BİRİNE YOLDA YARDIM EDERKEN…

Diyelim ki görme engelli birinin yolda yardıma ihtiyacı olduğunu farkettiniz ve yardım etmek istediniz, tıpkı dün arkadaşımın yaptığı gibi…

Hareket tarzının nasıl olması gerektiğini ondan öğrendim ve yapılan yanlışın bende farkına vardım. Arkadaşım Dilek “gayri ihtiyari koluna gireriz ,aslında bu hareket dengelerini bozar.Kol kola girmek gerekirse sen onun koluna girmeyeceksin! Onların kolumuzu tutmasını sağlayacaksın.Hatta bu da yeterli değil bir adım önden yürümelisin ki yol boyunca karşısına çıkacak merdiven ,çukur gibi engelleri fark edebilsin” diye anlattı…


* Bilinmeyen ne kadar çok ayrıntı var,hayat hep öğrenmekle geçiyor...

*konuyla ilgili detaylar "meb"de şu şekilde anlatılmış...

foto.

13 Ekim 2010

KENGER SAKIZI…

kenger

Gördüğüm zaman kafamı çevirirdim.Plastik kaplarda suyun içinde duran kenger (kengel) sakızına bakmaya dayanamazdım.Hijyenik olmadığını düşündüğüm içindi büyük ihtimalle…

Gerçi merakıma yenilip bir kere de deneme girişiminde bulundum.Tiryakisi çoktu ama ben çiğneyemedim,tadı da hoşuma gitmedi yani…

Zaten sert olduğu için çiğnemesi de çok kolay değildi.


kengel


Şimdi yıllar yıllar sonra fuarda karşıma çıktı.”Aaaaaaaa” diyerek yanına koştum.İkram ettiler ama resmini çekmekle yetindim.:)))

Doğu Anadolu’da yetişen dikenli bir bitkiden elde ediliyor Kenger Sakızı.
Gövde kısmı kesilen bitkiden süt benzeri bir sıvı çıkıyor.Bunun koyulaşması beklenip sıcak suyla şekil veriliyor…

Hiçbir yan etkisi yok hatta faydası çok..

Hazımsızlığa,diş sağlığına ve temizliğine katkıları olduğu söyleniyor.Bunun yanında yüz felcine birebir…


10 Ekim 2010

KEDİ EVİ NASIL YAPILIR ?

Dün Sevgili Sağır Kedi sayfasında paylaştı bu bilgiyi o kadar hoşuma gitti ki, taktir ettim bunu düşünenleri ve de özendim dayanamadım bir tanede ben yaptım.Hem masrafsız hem de yapımı çok kolay…
Malum havalar birden soğudu, bizler 10dk durmaya dayanmazken, onlar hep dışarıda…

 
Peki nasıl yapılıyor kedi evleri?
* Kolinin içi ve dışı çöp torbası ile kaplanır.

* Su girmemesi için koli bantı ile tüm köşeler sıkıca bantlanır.
* Zemine bol gazete kağıdı yerleştirilir.
*Çöp zannedilmesin diye üzerine notlar yazılabilir…



Daha fazla fotoğraf ve detay isterseniz burayı ziyaret edebilirsiniz…

03 Ekim 2010

DENİZATLARININ MUHTEŞEM DANSI…

Dans, çift olma yolundaki ilk adım…

Birbirlerini cezbetme çabaları sonrasında yaşamlarını tek bir eşle sürdürmeye karar veriyor denizatları…



Ölüm ya da kaybolma dışında eş değiştirmiyorlar.İlerleyen zamanda erkek denizatı dişiden aldığı yumurtaları kendi kesesinde saklıyor ve vakit geldiğinde (10 ila 42 gün ) yavruları kuluçka kesesinden dışarı atarak doğumu gerçekleştiriyor.


Çok küçük olmasına karşın büyük bir saygıyı hak ediyor…




 

* Görüntü California “Monterey Bay Akvaryum”unda ki bir sunumda kaydedilmiş.

01 Ekim 2010

BOYKOT KELİMESİNİN BİLİNMEYEN ÖYKÜSÜ…

İrlanda’nın Mayo kentinde yaşayan Kont Erne, arazilerinin idari işlerini ordudan emekli bir subaya verir.Prensipli kişiliği ile tanınan Charles Cunningham Boycott kısa sürede işleri yoluna koyar.

1875 yılında iyi ürün alınmadığı için bölgede kıtlık baş gösterir.Bunun üzerine Toprak Birliği arazi kiralarının %25 oranında indirilmesi gerektiğini bildirir.Çünkü gerek çiftçi gerekse işçiler bu durumdan olumsuz etkilenmeye başlamışlardır…

En başta kontun emrinde çalışan Charles Boycott bu duruma karşı çıkar ve mahkemeye başvurur.Toprak birliği başkanı ise, kirayı düşürmeyen zengin toprak sahiplerinin “arazilerini kiralamayın ! onları bu şekilde protesto edin” diye kiracılara, aynı zamanda işçilere de çağrı yapar…

İlk sırada bu durumdan taviz vermeyen Charles Boycott’un ilgilendiği araziler ve çiftlikler protesto edilir. Kentten işçi getirmek zorunda kalan ve maliyetleri gittikçe artan Charles Boycott , bir süre sonra pes eder ve aldığı işi bırakır…

Charles Cunningham Boycott’a karşı yapılan bu toplu tepki hareketi, onun soyadından yola çıkarak “Boykot” olarak tarihe geçer...

yararlanılan kaynak. Songül Saydam-Evrensel Kültür

29 Eylül 2010

TAHTA KAŞIK ÖDÜLÜ...

1823 yılında Cambridge Üniversitesi’nde başlayarak bir geleneğe dönüşmüş bu ödül.

Sınavlarda derece alanlara “altın kaşık”, ”gümüş kaşık” gibi ödüller verilirken,en düşük puanı alan öğrenciye de tahta kaşık ödülü verilmiş o yıllarda…

Önceleri şaka amaçlıymış fakat o kadar meşhur olmuş ki İngiltere’deki diğer üniversitelerde bu geleneğe katılmış.

Sınav puanlarının yanı sıra yüzme, kürek çekme, buz hokeyi, ve rugby gibi spor müsabakalarında sonuncu gelen kişi ya da gruplara da taktim edilmeye başlamış.

İlk yıllarda ödül normal kaşık boyutlarındaymış zaman içersinde büyütülerek boyu 1,5 metreye kadar ulaşmış. :)

Cambridge Üniversitesi’nde 1909 yılına kadar böyle devam eden gelenek, berabere kalan veya aynı puanı alan kişileri de göz önüne alarak değiştirilmiş.1910 yılından sonra en kötü sonucu alan sadece bir kişi olmadığı sürece verilmemiş…


*Aslında ödül kişileri "daha çok çalışmaya" teşvik etmek için verilmiş olabilir.Mesela ben, bu ödülü almamak için elimden geleni yapardım diye düşünüyorum.:))

26 Eylül 2010

ÇENE SUYU…

Nuray Hanımla geçen ay tanıştık.Müşterilerini güleryüzüyle karşılayan ve aynı şekilde uğurlayan bir esnaf kendisi…

İçme suyuyla başlayan kısa sohbetimiz sırasında hiç düşünmeden kendisine Çene Suyu kullanmasını önerdim.Son beş senedir (tabi mecbur kalmadıkça) başka bir su içmediğimi anlattım…

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bahsettiğini, Sultan Abdülaziz’in 1863 yılında yaptırdığı Kasrı Hümayun kapısındaki kitabede yine bu suyun anlatıldığını,hatta TBMM’sinden çıkan izinle 1934 yılından beri İzmit Belediyesi tarafından şişelendiğini söyledim, tıpkı benim gibi ilk duyduğunda o da şaşırdı…

Suyun tadı kadar isim hikayesi de güzel…

M.Kemal Atatürk’ün ilk İzmit ziyaretinde, bugün bilinen ismiyle “Çenesuyu Çeşmesi” tren garına açılmış ve adına “Gazi Suyu” denilmiş…

Bu çeşmeden su içen Atatürk “ Neden bu ismin verildiğini” sormuş…

“…adınıza saygı dolayısıyle bu ismi verdik” diyenlere bu sefer suyun kaynağını sormuş.Çenedağı’ndan geldiğini öğrenince suyun aslına uygun “Çenesuyu” olarak değiştirilmesi emrini vermiş…


Tabii zevkler görecelidir ama dediğim gibi içimi hoş, lezzetli bir su yalnız dağıtım ağının geniş olmadığını da söyliyeyim.Şu an Kocaeli,İstanbul (Anadolu) (Avrupa),Ankara,Adapazarı,Bursa ,Zonguldak, Tekirdağ , Çorlu,Edirne ,Yalova ve Düzce’de satışı yapılmakta…

09 Eylül 2010

YOKLUKLAR İÇİNDE BULUNAN BİR İCAT…

King Kamp Gillette, fakir bir ailenin çocuğuydu.1871 yılında çıkan bir yangında ailesi tüm mal varlığını kaybedince, Kİng Kamp’ta genç yaşta hayata atılmıştı…

Önce metal eşyalar pazarladı…

Mekanik eşyalar konusunda ki yeteneği bir yatırımcı tarafından keşfedilince, yatırımcı “kullanılıp atılacak yani tek kullanımlık bir şey” geliştirmesini istedi…

Gillette bir sabah traş olurken aklına gelen projeyle usturayı tekrar tekrar bilemek yerine çelik bıçağı iki levha arasına yerleştirmek, bunu da T biçiminde bir sapla tuturmaya karar verdi…
Buna göre, bıçak birkaç kez kullanılınca çıkarılıp atılacak yerine yenisi takılacaktı…

Buluş ilk günlerde kuşku ile karşılandı ancak bir süre sonra talep artmaya başladı…

Şirket ilk etapta 90 bin traş makinası ve 12 milyon 400 bin adet traş bıçağını sattı.

“Gillette” adı buluşla özdeşleşti ve tüm dünyada olduğu gibi “Jilet” olarak satılmaya devam etti…


Photobucket
yararlanılan kaynak. Evrensel Kültür- Songül Saydam

08 Eylül 2010

ANDY KAUFMAN BİLMECESİ …

Şarlo karakterinin yaratıcısı Charlie Chaplin , bir arkadaş toplantısında tenorları bile kıskandıracak bir sesle arya seslendirmiş…

Arkadaşları “Ne kadar güzel sesin var? Neden opera söylemiyorsun” dediklerinde şu cevabı vermiş…

“Benim güzel bir sese sahip olduğum doğru değildir.Zaten aryada söylemeyi bilmem.Ben az önce Caruso’nun taklidini yaptım sizlere”…

~~~~~~~~

Gerçekten taklit yapmak ayrı bir yetenek…

Andy Kaufman’da bir dönem Amerika’da fırtınalar estirmiş…

Özellikle yaptığı Elvis Presley taklidi ile büyük bir hayran kitlesine ulaşmış.Kendi yarattığı karakterlerde aynı ilgiyi görmüş.Rolünü o kadar ustalıkla yapıyormuş ki izleyici bir süre sonra hangisi rol,hangisi gerçek ayırt edemez olmuş…

Ünlü komedyen ve stand-up sanatçısı şöhretin zirvesindeyken akciğer kanserine yakalanmış…

1984 yılında da hayatını kaybetmiş.Ağlayanlar, sızlayanlar,ölümünü kabul etmeyenlerle görkemli bir cenaze töreni ile uğurlama yapılmış…

Ancak asıl olaylar bundan sonra başlamış,fanatik hayranlarından bir kısmı ölümünü şüpheli bularak yıllarca kanıt aramış…

Seneler su gibi akıp geçmiş.Tam 20 yıl sonra bir adam çıkmış ortaya “Andy Kaufman” olduğunu iddia etmiş.Ailesinin isteği üzerine yapılan DNA testleri %99 doğrulamış sonucu.

”20 yıllığına gitmem gerekiyordu.Gittim ve döndüm” demiş, bu arada ailesi ile görüşmeyi de reddetmiş…

Bu sefer yaşadığına inanmayan hayranları varmış sahnede,ortaya çıkan adamı sahtekarlıkla suçlamışlar…

Kimisi “yaşıyor”, kimisi “yok öldü” derken tekrar sahnelere dönüş yapacağı ümidiyle beklemiş durmuş hayranları…

Photobucket

* Kaufman’ın fotoğrafını ilk defa gördüğümde (tabii kilo farkını göz ardı ederek J) “Ata Demirer’e ne kadar benziyor bu adam “ dedim…

Kimdir nedir ?derken böyle bir hikaye ile karşılaştım.İnsan kendi ölümünü planlar mı? veya bunu neden yapar? Bilinmeyen, bilinmeyenler…

Eskiler şöyle bir karıştırıldığında daha neler neler çıkar kimbilir???


Andy Kaufman kimdir?

yararlanılan kaynak.

04 Eylül 2010

ÖLÜMLÜ İLK TRAFİK KAZASI…

1885’te benzinle çalışan ilk motorlu otomobilin icadıyla birlikte ufak tefek kazalar elbette yaşanır ancak ilk ölümlü trafik kazası Londra’da 17 Ağustos 1896’da meydana gelir…

Ehliyetini yeni almış bir sürücü 12km hızla giderken yolda yürüyen bir bayana çarpar.

44 yaşındaki iki çocuk annesi Bridget Driscoll olay yerinde hayatını kaybeder…


Photobucket

“Kötü bir rastlantı” olarak değerlendirilen kaza sonrasında sürücüye herhangi bir ceza verilmez çünkü bu konuyla ilgili ceza kanununda bir madde yoktur…

Polis kayıtlarına geçen tarihteki bu ilk ölümlü trafik kazası “Böyle bir olayın bir daha yaşanmaması dileğiyle” kapatılır…


*Şimdi düşünülecek olursa, böyle bir temenni ne kadar şaşırtıyor insanı öyle değil mi?


kynk.
kynk.
ford foto.

01 Eylül 2010

İŞARETİN BÖYLESİ…

Dönemin İstanbul Kaymakamı Kalaylıkoz Ahmet Paşa, hamamlarda gayri müslimlerin ayırt edilmesi için peştemallarına çıngırak takılma zorunluluğu getirmişti…

Photobucket

Yine o dönemdeki eski meyhanelerde içkinin ancak yürekli insanlar tarafından içilebileceğine işaret olarak güğümlerin üzerine pirinçten bir yürek konulurdu…


27 Ağustos 2010

6 TELLİ CENNET KUŞUNUN MARİFETİ…

Photobucket


Çokta kolay olmuyor aslında, bir de en ufak fikriniz yoksa internetten uygun kelimelerle arama yapmak biraz zamanınızı alıyor…
Karşımda balet edasıyla dans eden bir kuş,renkler şahane…
Bilim adamlarının Endonezya’da yeni keşfettiği kayıp cennete ait bir kuş…

42 farklı türü olduğu söyleniyor.Yeni Gine’nin Foja dağlarında yaşayan bu erkek kuşun kafasında her biri 10 santim uzunluğunda 6 güzel tüy bulunuyor.İsmini de buradan alıyor…

Görüntüdeki erkeğin dişi için yaptığı dans tamamen kur amaçlı.Sergilenen renkli tüylerse etkilemeye çalışmanın bir parçası…

23 Ağustos 2010

DORIS SALCEDO ‘NUN SANDALYELERİ…

Doris Salcedo Kolombiya’lı bir heykeltıraş…
Yalnız bizim düşündüğümüz heykeltıraşlar gibi değil kendisi,tasarımları oldukça sıra dışı…


Eserlerinde eski mobilya ve tablolar kullanıyor…
Masa,dolap,sandalye, kumaş vb. malzemelerle bu eşyaların önceki sahiplerini anlatıyor ve özellikle ırkçılık karşıtı anıt çalışmalarıyla biliniyor…


Photobucket

Sandalyeler isimli çalışmasını,2003 yılında 8.’si düzenlenen ve bir çağdaş sanat festivali olan Uluslararası İstanbul Bienali’nde sergilemek üzere hazırlamış…

Karaköy Yemeniciler caddesi üzerinde boş iki bina arasına 1600 adet sandalye doldurulmuş.Bu çalışma festivalin en beğenilen eseri olmuş…


19 Ağustos 2010

DÜNYA ŞAMPİYONUMUZUN TRAJİK ÖLÜMÜ…

Öldüğü gün cebinde şöyle bir not bulmuşlar…

“Bezirgan yanında mis kokar,
Demirci yanında is kokar,
İnsan kiminle arkadaşlık ederse,
Onun huyundan kapar…”

Şair ruhlu adammış Kara Ahmet...
Duygusal ve kibar biri olarak anılırmış arkadaşları tarafından…

Küçük yaşta yetim kalmış,evlenme çağına geldiğinde zengin bir ailenin kızı olan Fato’ya gönül vermiş.Annesini gönderip istetmiş.”Biz çulsuz adama kız vermeyiz.” deyince kızın ailesi kahrından her şeyini satıp İstanbul’a göç etmiş.


Çocuk yaşta başlayan güreş merakıyla Ethem Beyin güreş akademisine yazılmış.O dönemde Ethem Bey konusunda uzman, yüzden fazla öğrenciyi çalıştırmaktaymış…

Kara Ahmet yine dönemin usta isimleri Torlaklı Hafız Pehlivan,Hergeleci İbrahim, Galatasaray Sultanisi idman hocası Faik Beyden dersler almaya devam etmiş…

Belçika’da ,Avusturalya’da ve Rusya’da müsabakalara katılıp dereceler almaya başlamış,bu arada derdini anlatacak kadar Fransızca öğrenmiş…
Ardından ,1899 yılında düzenlenen Dünya Baş Pehlivanlığı Şampiyonasına katılmak için düşmüş Paris yollarına…

Tüm rakiplerini bir bir tuşlayarak finale kadar yükselmiş.Dünya Şampiyonu Fransız Paul Pons rakibini küçümseyip “Ben Kara Ahmet’i samanlık çuvalı yerden yere vururum.” diye gazetelere demeç vermiş.İlk maç zorlu başlamış Kara Ahmet’le Paul Pons iki saat güreş tutmuş sonuç berabere …

Ertesi güne sarkan maç bu sefer üç saat sürmüş gene berabere kalınmış.Üçüncü günde durum değişmemiş…

Jüri dördüncü ve son kez güreşe karar vermiş.Altı saat süren müsabaka gene berabere bitince sonuç jüriye kalmış.”Kara Ahmet’e meydan okuyan sendin yenmen gerekirdi,üstelik sen daha gençtin,rakibin önceki maçlardan yorgundu.” diyerek Kara Ahmet’i Dünya Şampiyonu ilan etmiş…


Salon alkışlardan inlemiş,Fransızlar bile bu başarı karşısında çığlıklar atıp tebrik için sıraya girmiş.Altın kemeri alan şampiyon seyircileri uzun uzun selamlamış.Gazeteler günlerce bu haberden bahsetmiş…

1900 ‘lü yıllara gelindiğinde Kara Ahmet göğsündeki ağrılar nedeniyle güreşi bırakmış.

24.05.1902 günü İstanbul Aksaray’daki bir gezinti esnasında fenalaşarak yere yığılmış.Hükümet doktorları Şevket ve İsmail beylerin muayenesi ile “Kalp yetmezliğiden ölüm” raporu verilmiş.

Ertesi sabah Eyüp Sultan Kabristanına gömülmüş.Aynı günün akşamı mezarlıktan gelen sesler ve çalışanlarının anlattıkları karşısında şüpheye düşen yetkililer, mezarın açılması talimatını vermiş.Ortaya çıkan görüntü şok etkisi yaratmış.Naaşı tekrar muayeneye gönderilen Kara Ahmet’in aslında ölmediği geçirdiği zatürre krizi nedeniyle bayıldığı anlaşılmış…


Yararlanılan kynk. Heeri / Sezai Işkın‘la Er Meydanı

foto.

~~~~~~~~
* Bu hikaye yazılmak için uzun süre bekledi önce onu belirteyim.Haksızlık yaptım, çok uzun olduğu için onu bir nevi cezalandırdım.Toparlamakta biraz zorlandım ancak nihayetinde daha okunur hale getirdiğime inanıyorum…

Oldum olası sevmedim, çok uzun metinleri okurken hala sıkılıyorum.Belki de tarih bilgisindeki eksikliğim bundan kaynaklanmakta.
Sırf bu nedenlerden okumadığımız daha ne olaylar var kimbilir ???

01 Ağustos 2010

DON’T BE EVİL…


Paul Buchheit ve Amit Patel tarafından bir toplantıda önerilmiş “Don’t be evil”( Kötü Olmayın !!) cümlesi ve Google’un kurumsal şirket sloganı olmuş.

Hani bizdeki haliyle “Nazar etme ne olur,çalış seninde olur” misali düşünülmüş… :))


foto.